Etiket arşivi: Tesbihat

Ezkar-ı Nuriye

Ezkar-ı Nuriye

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin okumuş olduğu gayet derecede nurlu ve faziletli olan bazı ezkâr ve evradı tek bir eserde toplamaya muvaffak olmakla Cenâb-ı Hakk’a son sonsuz hamd u sena ederiz.

Bu eser hazırlanırken seçilen ezkâr ve evrâdlar; ekseriyetle Risale-iNur’da zikredilen ve bizatihi fazileti Üstad Hazretleri tarafından belirtilen ezkârlardır. Bu ezkâr ve evrâdları, kitabımıza almadan birçok asıl nüsha ile mukayese edip en sıhhatli halini, mecmuamıza dercetmeye gayret ettik.

Hususen, Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhanevî (k.s.) Hazretlerinin Mecmuat-ül Ahzab’ını birçok evrada, me’haz olarak kabul ettik.

Ayrıca, Üstadımızın yıllarca hizmetinde bulunan Merhum Tahiri Mutlu Ağabeyin, “Kırkanbar” isimli dua defteri de me’haz kitaplarımızdan biridir.

Zira bu mübarek ağabeyimiz, bu hususi defterine Üstad’ımızın okuduğu bazı ezkâr ve evradı kendisi için kaydetmiş ve bu defter de Üstad’ımızın nazarından geçmiştir.

Cenab-ı Erhamürrahiminden bu mecmuada emeği bulunan, tüm kardeşlerimizin defter-i hasenatlarına, kâinatın umum zerratının,umum zamanlarındaki umum dakikalarının, bütün âşirelerine darbedilip, hasıl-ı darb adedince, haseneler yazmasını niyaz ediyoruz. 

Ve bu mecmuayı, okuyan tüm kardeşlerimizin; Risale-i Nur’dan istifade ve istifazelerinin ziyadeleşmesini, Cenab-ı Kibriya Hazretlerinden dua ediyoruz. 

14×20 cm. ebat

956 sayfa

şamua (sarı) kağıt

ciltli         42 TL

   Kitap Temini için: 0354 217 14 88

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Tesbihteki eşleme ve sıralama

Bediüzzaman Hazretleri, namaz tesbihatında otuz üç adet zikredilen üç zikir komutlarını, bilinen ve uygulanandan farklı eşleştirir ve sıralar.

Bilinen ve uygulanan şekil “Zül Celâli Sübhanallah, zül-Kemali Elhamdülillah ve zül-Kudreti Allahuekber” idi. Yani Celâl sıfatı ile Sübhanallah, kemal sıfatı ile elhamdülillah, kudret sıfatı ile Allahuekber şeklinde de zikrediliyordu.

Üstad ise; celâline karşı kavlen ve fiilen Sübhanallah diye takdisi, kemaline karşı lafzen ve amelen Allahuekber diye tazimi, cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen elhamdülillah diye şükrederek zikretmemizi Dokuzuncu Söz’de ifade eder.

Bu tanzim ve eşleştirmede celâl sıfatı ile Sübhanallah, kemal sıfatı ile Allahuekber, cemal sıfatı ile de elhamdülillah zikrini eşleştirerek âdeta komut ifadelerini terennüm eder. Mutad zikir komutlarından farklı olarak, burada celâli Sübhanallah ile cemali elhamdülillah ve kemali de Allahuekber ifadesi ile eşleştirmiştir.

Niçin?

Mesnevi’de[1] Sübhanallah’ın celâl sıfatını, Elhamdüllah’ın cemal sıfatını dolaylı olarak tavsif ettiğini ifade eder. Sonsuz azamet ve haşmet mânâsındaki celâl sıfatına sahip olan Allah’ı, mahlûk ve halife olma hasebiyle insanın, O’dan sonsuz uzak noktadaki konumunda Rabbinin noksansız ve eksiksiz olma vasfını Sübhanallah ile ilan eder ve etmeli. Sonsuz güzellik mânâsındaki cemal sıfatını içine alan elhamdülillah ile Cenab-ı Hakkın rahmetiyle kula ve mahlûka yakın olduğuna işaret eder. Tıpkı zatı ile milyonlarca kilometre uzakta olan Güneşin aydınlatmak ve ısıtmak sıfatıyla yakınımızda olması gibi.

Benzetmek gibi olmasın ama rahmeti ile çok yakın olan Rabbimize hamd, Zatı ile çok uzak olan Rabbimizi tesbih ediyoruz. Her iki mânâ ve makamı karıştırmamak lazımdır. Eğer karıştırmadan bakılabilirse o zaman her iki mânâ ve makamı hem tebdil ederek hem de birlikte nazar edilebilir. Zat, makamından mahlûk; mahlûk makamından Zat, ayrı ayrı nazar edildiği gibi birlikte de nazar edilir. En âlâsı olan cem noktasında tesbih ve hamd beraberce zikredilebilir.

İmanın tekrarlanan mütalâalarla tabaka tabaka yükselmesinin bir nevi basamakları olan bahsi geçen tesbih ifadelerinde bu mânâların tefekkürü tavsiye edilen bir keyfiyettir.

Üstadın tesbih zikri bilinenden farklıdır ve makamına göre değişmektedir. Uygulanan sıralama Sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber iken Üstad, Dokuzuncu Söz’de Sübhanallah, Allahuekber ve elhamdülillah şeklinde tanzim eder. Bu sıralama Birinci Söz’deki zikir, fikir ve şükür sıralamasında şükür/elhamdülillahın sona konulmasıyla tetabuk ediyor. Bununla beraber mesela Yirmi Dokuzuncu Lem’anın bablarındaki sıralamada elhamdülillah ortadadır.

Niçin?

Dokuzuncu Söz ve Birinci Söz’deki sıralama makamı şükür makamı gereği olan hamd ifadesi sona konulması münasip olurken, Yirmi Dokuzuncu Söz gibi tefekkür ve marifet makamlarında tekbir ifadesi isabetle sıralamada sona konulmuş.

O halde; celâl sıfatıyla Sübhanallahın kavlen zikriyle masivadan elini çeken kalb, nimetiyle ihtiyacını karşılayan Rabbinincemal sıfatını amelen elhamdülillah şükrünün ardından izzet, azamet ve kibriya sahibi Rabbini bütün kemal sıfatların sahibi mânâsında kalben Allahuekber ile tekbir eder ve etmelidir.

Mehmet Çetin

Nefis, Akıl ve Vicdanımla Muhasebe

Çok zamandır sesli/sessiz dillendirmeye çalıştığım bu muhasebem, nefis-akıl-vicdan arasında geçerken iradem de klavyeye dokunarak size iletilmesine vesile oldu.

Kırk yılı aşan Risale-i Nur Külliyatının mütalâasında anladığım ile anlatılmak istenilenin muhasebesi hep terlediğim, sıkıldığım ve cevap veremediğim hesaplaşmadır. Üstadımın söyledikleri uyguladıklarımla ne kadar örtüşüyor?

Tabiat gezilerinde gördüğüm bir çiçeğin üzerinde tecelli eden o muhteşem Esma-i İlâhi’yi davranışlarımda ne kadar tezahür ettirebiliyorum ki muhteşem tezahürün adını bile kullanamıyorum burada! Kaldı ki o çiçek üzerinde tecelli eden esma sayısız iken hâla üç beş isimden ötesini anmaya ve anlamaya geçemiyorum. Bu taraftan da satırlara bile yazdırılan “kırk yıldır Külliyatı okuyorum” diye ilânım da var ama işte mütalâam ortada.

Uhuvvet ve ihlâs düsturlarını neredeyse ezbere yakın anlatırken uygulamada bu satırda bile ihlâsı kaçırdığımı fark ettiniz mi? Ümitsizlik vermek için anlatmıyorum bunları, zira muhatabım siz değilsiniz ki! Doğrudan muhatap nefsim olduğu için ona ümidi nasıl verebilirim sorarım şimdi size? Nefsin temize çıkarılmaması lazım, esasından hareketle kardeşler arasında kendimi ne kadar kusurlu gördüm, iftiharda kendimi ne kadar geri çektim, bilemiyorum! Hizmette önde ücrette geride olma prensibi tozlanmaya çoktan başladı.

Üstadın, ele geçen ekonomik imkânların Nurların intişarına kullanılması tavsiyesini bir emir olarak nasıl anladım veya uyguladım acaba? Sattığı koyunların parasını Haşir Risalesinin bastırılmasına sarf eden rahmetli Tahirî ağabey bugün bana ne demek istedi? Dükkândaki sermayenin biraz daha fazlalaşmasını beklerken, arabamın modelini yükseltirken, evin eşyasını değiştirir, ev ve yazlığı en iyi yerde ararken kırk yıldır İktisat Risalesindekilerle beraber Üstadın “azami kanaat, azami fedakârlık,…” diye devam eden azamîlerin ruhsatını mı tercih ettim acaba?

Risale-i Nur’a talebeliğin ilk beş şartı olan; sünnete tabi olmak, farzları yerine getirmek, kebâiri terk etmek ve bilhassa namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmak esaslarından son ikisini atlamamaya ne kadar muvaffak olabildim?

Uhuvvet Risalesinin sonundaki gıybet bahsini okurken gıybet ve dedikodularımla haramdan sakınmada sınıfta kaldığımı üzülerek gördüm.

Yapmaya çalıştığım ibadetlerime güvenen ucbumla, haramdan sakındıracak kadar Allah’tan korkmamın yeterli olmadığını nefsime bir türlü anlatamadım. Sonra da kalkıp âleme nizam vermeme ne demeli?

Yok, yok! Bu böyle gitmemeli! Bu gaflet nereye kadar sürmeli idi? Bu muhasebem çareye yönlendirmelidir. Nefsimin aciz ve sürekli kusurlu olduğunu bilmeliyim. Evvelâ nefsimi günahlardan arındırmalıyım ki kurtuluşa ereyim. Harama hassasiyetimi etkin kılmalıyım. Her şeyin fâni olacağını unutmazken kendimin, nefsimin de bir gün fâni olacağını aklımdan çıkartmamalıyım. Ama Rabbim haydır, bakidir hem birdir. Dolayısıyla benim zannettiğim bütün kemalât O’ndan birer ihsandır. Kemalim, kemalsizlikte, kudretim aczde, zenginliğim fakirliğimde saklıdır.

Mehmet Çetin

Namaz Tesbihatının Faziletine Ait Gönderilen Mektubdur

Namaz Tesbihatının Faziletine ait Isparta’ya gönderilen bir mektubdur

Bugünlerde ince bir mes’ele kalbime geldi. Vaktinde kaleme alamadım. Vakit geçtikten sonra o ehemmiyetli hakikate bir işaret ederiz:

Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsülüne binaen dedim: Namazdan sonraki tesbihatlar, tarîkat-ı Muhammediye’dir (A.S.M.) ve velayet-i Ahmediye’nin (A.S.M.) bir evradıdır. O nokta-i nazarda ehemmiyeti büyüktür.

Sonra, bu kelimenin hakikatı böyle inkişaf etti: Nasılki risalete inkılab eden velayet-i Ahmediye (A.S.M.) bütün velayetlerin fevkindedir; öyle de, o velayetin tarîkatı ve o velayet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan farz namazların akabindeki tesbihat, o derece sair tarîkatların ve evradların fevkindedir. Ve bu sır dahi şöyle inkişaf etti:

Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Öyle de kalbi hüşyar bir zât, namazdan sonra “Sübhanallah Sübhanallah” deyip tesbihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan Zât-ı Ahmediyenin (A.S.M.) müvacehesinde, tesbih elinde yüz milyon adam tesbih çektiklerini manen hisseder; o azamet ve ulviyetle “Sübhanallah Sübhanallah” der. Sonra o serzâkirin emr-i manevîsiyle ona ittibaen “Elhamdülillah Elhamdülillah” dediği vakit, o halka-i zikrin ve o geniş dairesi bulunan hatme-i Ahmediyenin (A.S.M.) dairesinde yüz milyon müridlerin “Elhamdülillah Elhamdülillah”larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde “Elhamdülillah Elhamdülillah” ile iştirak eder ve hâkeza… “Allahü Ekber Allahü Ekber” ve duadan sonra “Lâ ilahe illallah Lâ ilahe illallah” otuzüç defa o tarîkat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sâbık mana ile o ihvan-ı tarîkatı nazara alıp, o halkanın serzâkiri olan Zât-ı Ahmediyeye (A.S.M.) müteveccih olup
ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺻَﻼَﺓٍ ﻭَ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺳَﻼَﻡٍ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﻳَﺎ ﺭَﺳُﻮﻝَ ﺍﻟﻠَّﻪِ

der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.

Said Nursî
* * *

Namazlardan sonra neden aşir okunur?

İşte Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin faziletlerine ayrıca vurgu yaptığı Hüvallahüllezi, ‘Âmenerrasûlü’nün fazileti…

Prof. Dr. Davut Aydüz, yatsı namazının akabinde ve yatmadan önce okunan Bakara Sûresi’nin son iki ayeti (Âmenerrasûlü), sabah ve akşam namazlarından sonra okunan Haşr Sûresi’nin son üç ayeti (Hüvallâhüllezi), öğle namazından sonra okunan Fetih Sûresi’nin son üç ayetinin (Lekad Sadakallahü) Müslümanlar için ayrı bir öneme sahip olduğunu söyledi.

Kur’an-ı Kerim’in her bir sûre ve âyeti büyük bir kıymete sahiptir. Ancak bazı sûre ve âyetler var ki, Kur’an-ı Kerim ve Resulullah (sas) onların faziletlerine ayrıca vurgu yapıyor. Özellikle de ‘Hüvallahüllezi’, ‘Âmenerrasûlü’ sevap ve faziletleri fazla olan ayetlerdir. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Davut Aydüz, bunlara ilaveten ‘Lekad Sadakallahü’, ‘İnne li’l-Müttekîne’ ayetlerinin de namazlardan sonra okunması gerektiğini söylüyor

Namazlardan sonra okunacak bazı ayetleri, Peygamberimiz (sas) bizzat kendisi tavsiye ediyor. Sabah ve akşam namazlarından sonra Hüvellahüllezi, yatsı namazından sonra da Âmenerrasûlü ayetlerini okumanın faziletlerine dair birçok hadis-i şerif var. Cemaatle kılınan namazlarda da imamlar namazın akabinde genellikle bu ayetleri okur. Namazlardan sonra okunan âyetlere aşir denildiğini ifade eden Aydüz, Âmenerrasûlü ve Hüvellahüllezi ayetlerinin ayrıca namaz dışında da okunması gerektiğini dile getiriyor. Aydüz, Hüvellahüllezi ayetlerinin ölümden başka her derde şifa olduğunu ifade ediyor.

Davut Aydüz, ‘Lekad Sadakallahü’ ayetinin öğle, ‘İnne li’l Müttekîne’ ayetinin ise ikindi namazından sonra okunması gerektiğini belirtiyor. Aydüz, bu ayetlerin faziletine dair hadis-i şerif nakledilmemiş ise de, sûrenin genelinin fazîletiyle ilgili birçok hadis rivayet edildiğini söylüyor. Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin bu ayetleri öğle ve ikindi namazlarının akabinde okuduğunu ve tavsiye ettiğini dile getiriyor.

Âmenerrasûlü: Bakara Sûresi’nin son iki ayeti

Bu iki ayet Miraç hediyesidir. Bakara Sûresi’nin son iki ayetini geceleyin kim okursa o iki ayet ona kâfi gelir. (Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân 10)

Peygamber Efendimiz’e (sas) miraçta üç hediye verilmiştir: Beş vakit namaz, Bakara Sûresi’nin son iki ayeti, ümmetinden Allah’a şirk koşmadan ölenlerin büyük günahlarının bağışlanacağı müjdesi. (Müslim, Îman, 279) Allah, arz ve semâvâtı yaratmazdan iki bin yıl önce bir kitapyazdı. O kitaptan iki ayet indirip onlarla Bakara Sûresi’ni sona erdirdi. Bu iki ayet bir evde üç gece okundu mu artık şeytan o eve yaklaşamaz. (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 4)

Peygamber Efendimiz (sas), bu âyetteki dualarla dua ettiği zaman, Allah tarafından ‘peki yaptım’ buyurulmuştur. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3)

Hüvallahüllezi: Haşr Sûresi’nin son üç ayetidir.

“Kim sabahleyin üç kere eûzu besmele çektikten sonra Haşr Sûresi’nin sonundaki üç ayeti okursa, Yüce Allah onun emrine yetmiş bin melek verir. Onlar akşama kadar o kişiye dua ve istiğfar ederler. Eğer o gün ölürse şehit olarak vefat etmiş olur. Her kim de akşam aynı şekilde okursa onun durumu da (sabah okuyan kimsenin ki) gibidir.” (Tirmizî, Fedâil, 22)

Allah’ın İsm-i A’zam’ı (en yüce ismi) Haşr Sûresi’nin sonundaki altı ayettedir. (Ali el-Müttekî, Kenzu’l- Ummâl)

Lekad Sadakallâhü: Fetih Sûresi’nin son 3 ayetidir

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Fetih Sûresi’ni okursa, Mekke fethinde Resulullah ile beraber bulunmuş gibi sevap kazanmış olur.” (Tefsiru Ebussuud).

Hz. Ömer (ra), Resulullah’ın (sas) şöyle dediğini rivayet eder: “Dün gece Bana öyle bir sûre vahyedildi ki o, Benim için, bütün dünyadan ve dünyada olan her şeyden daha sevimlidir. O sûre ‘innâ fetehnâ… sûresidir.” (Buharî, Tefsir, 48/1)

İnne li’l Müttekîne: Nebe Sûresi’nin son on ayetidir

Kim Nebe’ Sûresi’ni okursa, Allah kıyamet gününde ona soğuk bir meşrubat içirir. (Zemahşeri; Beyzavi; Ebussuud)

Kim Nebe Sûresi’ni ikindi namazından sonra okursa Allah onun rızkını genişletir. Ona dünya dağları ağırlığınca iyilikler yazılır. Kıyamet günü Yüce Allah her bir kulunu nurlu kılar. Dünyadan cennetteki makamını görmeden de çıkmaz.