Etiket arşivi: toprak

Toprak Ana

BEDİÜZZAMAN’IN PENCERESİNDEN

”TOPRAKTAKİ ATOMLAR”

Yeryüzünün bir kısmı topraktır. Kayaçlardan bir cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşması için en az 300 yıl geçmesi gerekir. Dünyada 12 takım toprak bulunur. Toprak, katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden oluşmuş bir sistemdir. Toprağın yaklaşık yarısını katı kısmı oluşturur.

 Dünya’nın yaklaşık % 29’unu oluşturan karalar, Dünya’daki türlerinin yaklaşık % 86’sına ev sahipliği yapar. Bir kaşık toprakta yaklaşık 10.000 çeşit bakteri bulunur. 

Topraktaki gaz kısım; toprak havası, sıvı kısım da toprak suyu demektir. Bu maddeler, toprakta farklı oranlarda bulunabilirler. Toprak içerisinde su oranı %20 iken, hava oranı %30’dur. Su oranı %15 ise, hava oranı %35 olur. Yani topraktaki hava ve su oranının toplamı %50’yi tamamlar.

Toprağın katı kısmını kum, mil ve kil olarak adlandırılan mineral parçacıkları ve organik maddeler oluşturur. İyi bir toprağın katı kısmında %5 oranında organik madde, %45 oranında inorganik madde bulunmaktadır. Organik maddeler, toprak içerisindeki canlıların atık ve artıklardır. Bunlar da Karbon, Hidrojen, Oksijen ve Azot elementlerinden meydana getirilmişlerdir.

Azot gaz formuyla bitkiler tarafından kullanılamaz. Bunun için öncelikle toprak organizmaları tarafından bitkilerin kullanabileceği bir forma dönüştürülmeleri gerekir. İşte toprakta bulunan azot bağlayan bakterilere, azot gazını amonyağa dönüştürme görevi verilmiştir. Bakterilerin besinleri bitkilerin aracılığıyla sağlarken, bitkilerin gereksinim duydukları azot da onlara verilir.

Yerkabuğunun %98’i ise yalnızca sekiz elementten oluşur. Bunlar, oksijen, silikon, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyumdur.

Toprak elementlerinden (lantanitler, itriyum ve skandiyum) nadir elementlerdir. Günümüzde yenilenebilir enerji kaynaklarında sıklıkla kullanılan kimyasalların başında gelirler. Güneş pillerinden rüzgar tribünlerine, elektrikli araçların bataryalarına kadar pek çok yerde bu elementler kullanılıyor. Bu elementler temiz enerjinin göz bebeğidir.

Toprak ve tohum; farklı bitkisel hayatların gözlemlenebildiği bir laboratuar alanı gibidir. Hayatın içinde tohumun ve tohumun içindeki hayatın toprak ile birlikteliği, bitki dünyasındaki güzellikler için bir sergi sarayı görevi yapar. Bir avuç toprak, her bir tohumun kapalı kapılarını tek tek açarak onlarda gizlenen sırları açığa çıkarır. Her ilkbaharda açılan sergi, sonbaharda tek tek kapanmaya başlar ve kışın beyaz örtüsüne bürünerek yeni bir baharı bekler. Ve bu döngü muhteşem bir şekilde devam edip gider. Karbon, Hidrojen, Azot ve Oksijenin farklı oranlarda birleşimleriyle yaratılmış ve birbirinden çok farklı dallardaki bu serginin farklı sanatkârları yoktur, üzerlerindeki imza tekdir ve bütün sergi bir tek Sanatkâra aittir.

*toprakta, her bir zerresi, kâbildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medâr ve menşe’ olsun. (SÖZLER, 10.Söz)  

*Zerrelerden mürekkeb bir parça toprak, her bir çiçekli ve meyveli nebâtâtın neşv ü nemâsına menşe’ olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan; bütün dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli nebâtâtın tohumcukları ki, o tohumcuklar hayvanâtın nutfeleri gibi ayrı ayrı şeyler değil, nutfeler bir su olduğu gibi, o tohumlar da karbon, azot, müvellidü’l-mâ, müvellidü’l-humuzadan mürekkeb, mahiyetçe birbirinin misli, keyfiyetçe birbirinden ayrı, yalnız kader kalemiyle sırf mânevî olarak aslının programı tevdî edilmiş; işte o tohumları nöbetle o kâseye koysak, her biri hârika cihazâtıyla, eşkâl ve vaziyetiyle zuhur edeceğini, vuku’ bulmuş gibi inanırsın. (SÖZLER, 22.Söz)

*o şeyin zerrelerine, hususan tohum olsalar, öyle bir vaziyet verilmiş ki, o zerre, cüz’ü olduğu zîhayata bakar. Onun nizâmına göre vaziyet alır. Belki o zîhayatın bütün nev’ine bakar gibi, o nev’in devamına yarayacak her yerde zer’ etmek ve nev’inin bayrağını dikmek için kanatçıklarla kanatlanmak gibi bir keyfiyet alır. (SÖZLER, 22.Söz)

Toprakta yetişen bitki, sebze ve meyveleri bazı hayvanlar yer, bun lara otçullar denir. Bazı canlılar ayrıca bitkiden başka  et ile de beslenir, bunlara da hepçil denir. Hayvanlar ve insanlar toprakta yetişen bitki, sebze veya meyveyi yediğinde onlardaki atomlar yeni bedenlere girer ve orada faaliyete başlarlar. Çekirdek ölür filiz olur, filiz büyür çiçek açar meyve verir. Meyveyi hayvan veya insan yer, o ölür hayvan veya insanın bir parçası olur. Sonra gün gelir onlarda ölür, toprak olur.

*Meselâ, bir incir ağacı ölse, dağılsa, onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı, zerre gibi bir çekirdeğinde ölmeyerek bâkî kalır. (SÖZLER, 29.Söz)

*Sâkin toprak, sâkin olan her bir zerresi, bütün çiçekli nebâtâtın ve meyvedar ağaçların tohumlarına medâr ve menşe’ olmak kâbil olduğundan, hangi tohum gelse ve o zerrede, yani misliyet itibâriyle bir zerre hükmünde olan bir avuç toprakta kendine mahsus bir fabrika ve bütün levâzımâtına ve teşkilâtına lâzım bütün cihazâtı bulunduğundan, o zerrede ve o zerrenin kulübeciği olan o bir avuç toprakta eşcar ve nebâtât ve çiçekler ve meyveler envaı adedince muntazam mânevî makine ve fabrikaları bulunması veyahut mu’cizekâr, her şeyi hiçten icad eder ve her şeyin her şeyini ve her cihetini bilir bir ilim ve kudret bulunması lâzımdır, veyahut bir Kadîr-i Mutlak, bir Alîm-i Küll-i Şeyin emir ve izniyle, havl ve kuvveti ile o vazifeler gördürülür. (SÖZLER, 30.Söz)

*meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessühle, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanlı bir imtizâcât-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sümbülün hayatıyla tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır. (MEKTUBAT, 1.Mektup)

Dr.Selçuk Eskiçubuk

Dikkat Size de Bir Davetiye Var?

davetiyeDavet değince düğün, sünnet, konferans, toplantı veya benzeri davetler akla gelir. Bilhassa şöhret edinmiş, zengin veya tanınmış siyasetçilerin davetiyeleri öncelikli ve imtiyazlı olur.

Dikkatinize sunulan davetiye ise geneldir, gönül hatır davetiyesi değildir. Fakir zengin ayrımı yapılmadan, gönüllü gönülsüz, istinasız herkesin katılımı zaruri ve imtiyazsız bir davetiye…

Tebliğ ve tebellüğü zorunlu olan bu davetiye için herkes bir müddet dünya salonunda sırasını bekler, daha sonra berzah âlemine ait zorunlu davetiyesini alır. Sana bana ve herkese… İşte! İmtiyazsız “DAVETİYE”.

Evet, beden üzerinde yırtılmış bir elbise, bedeni nasıl terk ediyorsa; Bir gün ruhumuz da bedenimizi öylece terk edecektir. Ölüm bir devir teslim töreninin başlangıcı, berzah diyarına bir sevkıyattır. Cenab-i Allah (cc)  Kur’an’ı Kerim’de: “Her nefis ölümü tadıcıdır.” buyurmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri ölüm için şöyle diyor: İ’lem eyyühe’l-aziz! Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı. Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa onlar istikzarla ikrah edeceklerdir. 1

Ölüm, kâfir için ebedi ve sonsuz bir hiçlik iken, Allah’ı tanıyan ve ibadet ile onu sevdiğini gösteren bir mümin için ebedi bir âlemin kapısı, sonsuz bir saadetin başlangıcıdır. Ölümü güzelleştiren onun arkasındaki ebedi saadettir. Bu saadeti bilen nice Allah’ın dostları ölüm gelmeden onu kemal-i iştiyakla beklemişler, ölüm gününü şeb-i aruz yani düğün gecesi olarak görmüşler.

Risale-i nurun verdiği tahkiki iman ile fena fi’l- Kur’an, zeki ve çalışkan, nurun şakirdi dava adamı, imanı ve İslamı dünyaya tebliğ etmekte mahir bir andelib; Bir kahraman, yedi lisan bilen, imanın şevki ve sevdası uğruna diyar diyar dolaşan, diyar-i gurbette vefat eden, şehit merhum Ali UÇAR’ın bir anekdotu aktarmak istiyorum:

Merhum Ali UÇAR, İman ve Kur’an hizmeti için Almanya’da uzun süre kalmış, Almancayı iyi bilen biri; Bir gün bir parkta çocuklar oyun oynarken, onları seyreden yaşlı bir kadının ağladığını görür, çocukların neşeleriyle neşedar olması lazımken neden ağladığını merak eder.

Ali UÇAR: “ Teyze neden ağlıyorsun” der.

Yaşlı teyze: “Evladım ben kendi halime ağlıyorum, gençliğim gitmiş, yaşlıyım belki en yakın bir zamanda öleceğim, işte toprağın altında çürüyeceğim, yok olacağım!” demiş.

Rahmetli Ali UÇAR, Yirminci mektup, yedinci kelimeyi Almanca olarak o kadına okur:

….Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.2

Teyzenin hüzünlü akan gözyaşları durur, sakince sorar? “Evladım gerçekten ben kabirde yok olmayacağım, kabir arakasında hayat mı var? Bana güzel bir müjde verdin.” Der,

Kadın, ileride oturan kocasına:

“Hans… Hans! Gel dinle, mevt idam değil, yokluk değil, tebdil-i mekândır. Asıl vatanımız kabir arkasıdır. Gel… Gel… Ali’yi dinle!

Ali UÇAR, ayni sözleri Hans’a da söyler.

Hans, Ali UÇAR’ı evine davet eder, bu davetler sık sık devam eder, Hans’ın kalbine bir ışık bir nur girmiş ki diyalogu kesmez. Kısa bir zaman içinde Hans, eşi ve bir çocuğu ile Müslüman olmaya karar verirler. Merhum Ali UÇAR’ın tebliğ görevi bunların hidayetine bir sebep bir vesile olmuş, “Tebliğ bizden hidayet Allah’tandır” Allah hidayeti dilediğine verir. İnsanın iman ve hidayet nurunda hissesi yüzde birdir. Geri kalan doksan dokuzu Allah’a aittir. Bu yüzden iman ve hidayet nurundan hâsıl olan güzellik ve kemaller Allah’ın bir lütfü bir ikramıdır. Rabbü’l âlemin ezelden insanların kalbini bildiği için kime ne lütuf ve ihsan da bulunacağını bilir ve öylece hidayetini ihsan eder. Hans ve ailesine yapılan lütuf ve ikram gibi.

Hans, İslam’ın güzellikleriyle ailece müşerref olur,

Ecel kapıya gelince her şey mukadder olur,

Hans’ın oğlu, Ali UÇAR’a bir gece vakti telefon açar,

Babasının vefatından onu eder haberdar,

Ey! Hans, kalbindeki filizlenen has niyet,

Tebdil etti amelini vardığın yer İslamiyet,

Peygamber efendimiz (asm) niyet hakkında bir hadisinde şöyle buyurur: “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden hayırlıdır. Herkes kendi niyetine göre amel işler. Mü’min bir amel işlediğinde kalbinde bir nur uyanır.”3

Bediüzzaman, “…niyetin sıradan adetleri ve adi davranışları ibadete çeviren pek acip bir iksir, bir maye ve bir ruh olduğunu, ölü halleri ibadetle canlandırdığını kaydeder… Niyetin ruhu da ihlâstır.”Buyurmuştur.

Gene şöyle diyor: “Dünyanın ömrü kısa olup sür’atle zeval ve guruba gider. Zevalin(sona erme) elemiyle visalin (kavuşma) lezzeti zeval bulur… Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer, lezzeti nispetinde elemi de vardır… Öyleyse, kayıtlı ve kelepçeli olarak sevk edilmezden evvel, Allah’ın “DAVETİNE” icabet et”4

Rüstem Garzanlı /DİYARBAKIR

Kamu Yöneticisi

KAYNAKLAR

1-Mesnevi-i Nuriye –habbe

2-Mektubat 20.mek. 7.kelime

3- Camiü’l sağır

4- mesnevi-i Nuriye

İlk İnsan Hz. Âdem’in Yaratılışı

İlk İnsan Hz. Âdem(a.s)’in Yaratılışı ve Kıssasından Çağımız İnsanına Önemli Bir Mesaj!

Dinlerin pek çoğunda yaratılış ve ilk insan anlayışı bulunmaktadır. Ancak bu anlayış, dinlerin kendi özelliklerine göre farklılık arz etmektedir. Bununla birlikte insanın bir yaratıcı tarafından yaratıldığı ve insanlığın da ondan türediği fikri müşterek nokta olarak; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm dininde görülür. İlk insan ve insanlığın atası Âdem (a.s.) Yahudi, Hıristiyan ve İslâm kaynaklarında sıkça geçer.

Âdem kelimesinin kökü ise tartışmalıdır. Arapça veya İbranice olduğu söylenir. Hangi dilde olursa olsun Âdem kelimesi, toprak, esmer, kırmızı, yerin kabuğu ve yerin tozu gibi anlamlara gelir. Kur’an-ı Kerim’de 25 yerde Hz. Âdem’den söz edilmektedir. Ayrıca bütün insanlara hitap edilirken, “Benî Âdem” şeklinde pek çok yerde geçmektedir. Bundan dolayı Hz. Âdem’e “Ebu’l-Beşer” lakâbı verilmiştir. Âdem Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın seçkin kıldığı kişiler arasında sayıldığından “Safiyyullah” ünvanıyla da anılmıştır. 1

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın ilk insan tasarımı şöyle açıklanır: “Bir zamanlar, Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?. Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve bütün eksik sıfatlardan tenzih ediyoruz.” dediler. Allah (c.c.) da onlara: “Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.” 2

Kadır-i zül kemal ve zül cemal, yaratılışla ilgili olarak şöyle buyurur: “Andolsun biz insanı çamurdan, bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embriyo) ya çevirdik. Alakayı (embriyo) bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir. “3

“Sizi topraktan yaratmış olması onun ayetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz.” 4

Hz. Âdem, yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların Babası’dır. Kadir-i Hakim, melekler vasıtasıyla yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan su ile çamur yapıp, insan şekline koydular.”Allah insanı, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.” 5

Hazreti Muhammed, (a.s.v.) Hz. Âdem hakkında : “Allah (c.c.) Âdem’i (a.s.) yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan yarattı. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bazıları da bu renklerin arasındadır. Bazısı yumuşak, bazısı sert, bazısı halis ve temiz oldu“ buyurmuştur.6

Peygamber’imiz (s.a.s.) Hz. Âdem’in cennette ve Cuma günü yaratıldığını bize haber vermektedir. 7

Hazreti Âdem’e her şeyin ismi ve faydası bildirildi. Böylece insan fizik varlığı ile dünya hayatına, ruh yönüyle mânâ âlemine uyum sağlayabilecek bir güce sahip kılınmıştır.

Allah’ın (c.c.) emri ile bütün melekler Âdem’e secde etti, ama İblis (şeytan) kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi:

Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu“8

Hazreti Havva validemizin yaratılışı ile ilgili Kur’an-ı Kerîm’de, onun Hz. Âdem’den veya Âdem aleyhisselâm ile aynı maddeden yaratıldığına şöyle işaret edilmiştir: “Sizi bir tek nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah’tır.” 9

Ey İnsanlar! Sizi tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının.” 10

Allah her canlıyı sudan yaratmıştır. İşte bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde, kimi de dört ayağı üzerinde yürüyor. Allah ne dilerse yaratır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.” 11

Ve O, sudan bir insan yarattı ve onu nesep ve evlenme yoluyla meydana gelecek bağlarla bağlı kıldı. Senin Rabbinin her şeye gücü yeter.” 12

Allah (c.c.) onları birbirine nikâh etti. Yasak edilen ağaçtan unutarak ve İblis’in oyununa gelerek önce Havva, sonra Âdem aleyhisselamı Cennetten çıkarıldılar.

Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.” 13

Adem babamız, Arafat ovasında Havva annemizle ile buluştu. Bazı rivayetlere göre Kâbe’yi inşa etti. İlk İnsan ve tüm İnsanların ebeveynleri oldular.

Cenab-ı Allah insanlara şöyle emretmektedir: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık.” 14

İşte Bedi’ül beyan, Âllame  Bediüzzaman Said Nursi yukarıdaki ayete 26.cı mektup, üçüncü mebhas’ta şöyle bir açıklık getirmektedir:

Allah,(c.c.) İnsanları taife, millet ve kabile kabile yaratılmasının sebebi insanların birbirlerini tanımak, sosyal ve içtimai hayatta birbirlerine yardımcı olmaktır, yoksa husumet ve adavet etmek için değildir. Bir örnekle şöyle açıklamaktadır: Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere ta takımlara kadar ayrılırlar. Ta ki her neferin iş ve işlemleri vazifeleri tanınsın ve bilinsin. Yardımlaşma ile umumi vazifeler görülsün ve neticede düşmana karşı korunsun. Yoksa ayrı ayrı hareket edip, bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı düşmanlık beslesin ve bir birlerinin aksine hareket etsin değildir.

Aynen öyle de, İslam camiası büyük bir ordu hükmündedir. Kabile ve taifeler halinde olsalar da, fakat bin bir birler sayısınca birlikleri vardır. İşte bu birler kardeşliği muhabbeti ve birliği gerektiriyor. Birbirlerini tanıma, yardımlaşma içindir. Düşmanlık ve husumet için değildir.

Hazreti Âdem (as.) ile iblis-i nale ile ilgili kıssalarından bugün ki insanlara da çok önem arz edilen bir mesaj vardır: Hazreti Âdem (a.s.) bilerek veya bilmeyerek bir hataya düşmüştü; iblis’te Cenab-ı Allah’ın emrine itaat etmemekle bir hata işlemişti. Neden en büyük cezaya şeytan müstahak olmuştur diye bir sual akla gelebilir.

Hazreti Âdem (a.s.) yaptığı hatadan Cenab-ı Allah’a niyazda bulundu, tövbesi kabul oldu. Daha önce melekler arasında seçkin bir yeri ve evrenle ilgili geniş bilgisi olan İblis ise büyüklük taslaması ve yaptığı hatadan pişmanlık duymaması sonucunda cennetten ve ilâhi rahmetten kovularak cezanın en büyüğüne müstahak olmuştur. İşte, Ayet-i Kerime’de Allah (c.c.) öyle ise : “ in oradan” orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın! Buyurdu. 15

Peygamber Efendimiz’de; “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” buyurmaktadır

Üzülerek belirtmek isterim: Nefis ve gurur Çağımız insanın en önemli hastalıklarından biridir. Mal ve mülk sahibi olan, biraz makam ve mevki, biraz şan ve şöhret elde eden hemen kendini güçlü hissetmeye başlar, böylece dünyevi değerlerin cazibesine kapılıp nefis ve gurur hastalığına düşerek kendini üstün görür. “Ben benim“ der. İşte nefis böylece insanı şeytan gibi esfel-i safiline götürür.

Evet, gurur ile, insan maddî ve manevi kemâlât ve mehasinden mahrum kalır…” 16

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

www.NurNet.org

Kaynaklar:

1-Diyanet Yayınları

2- Bakara, 2/30

3- Mü’minûn, 23/12-13-14

4-Rûm, 30/20.)

5- Rahman süresi,23

6- Müsned-i Ahmed bin Hanbel

7-Müslim, 585; Tirmîzi, 362;

8- Bakara, 34

9-A’râf, 7/189

10-Nisâ, 4/1

11-Nûr, 24/45

12-Furkân, 25/54

13-Ta’ha, 122

14-Hucurat Sûresi: 49:13

15- A’râf, 7/13; el-Hıcr, 15/34, 35.

16- Bediüzzaman, Hizmet Rehberi

17.10.2011