Etiket arşivi: tuğba akbey inan

Hepsi İçin İrade Gerek

Evlenmek de, evliliği devam ettirmek de,düzgün ayrılabilmek de,  anne baba olmakta, yanlış ilişkilerden uzak kalmakta irade ister. O sebeple son dönemlerdeki gündemi, yasaya katılmak ya da katılmamak ekseninden kendi gündemimize taşıyacak olursak irade temelli bir ebeveynlik anlayışından söz etmeliyiz diye düşünüyorum. Bu hem hali hazırdaki sorunları değerlendirirken hem de ileriye dönük ilişkiler açısından önemli bana kalırsa.

Bir insandaki irade inşası ahlaki yargıların belirlenmesinde de önemlidir. Bu duruş sadece o an istediğimiz için bir karar vermek yerine, verilen kararın sonuçları ve bedelleri üzerinden bir adım atmayı gerektirir.

Çocukluğundan itibaren “ yapabilirlilik” ekseninde inşa edilmemiş bir yetiştirme biçiminin bedelini, sonrasında hem yeni kurulan aileler hem de yeni doğan çocuklar ödüyor ne yazık ki. Üstelik çocuklar yapabileceklerine çok inanıyorken, mücadele ediyorken, yetişkinlerin buna engel olmasıyla şekilleniyor bu iradesizlik.

Yemeğini kendi yemesinden, ayakkabını bağlamasına, kıyafetlerini giyebilmesinden, ödevlerini kendi başına yapabilmesiyle başlayan, sonrasında aşama aşama şekillenen bir ebeveynlik tercihinden bahsediyorum. Ya da bunların yapılmasına müsade edilmeyen ebeveynlik tercihinden.

Bir yanda müthiş bir pedagojik bilgi yağışı varken, diğer yanda bu bilgilere ısrarla kulaklarını tıkayan bir duruş devam ediyor.

Yetişkin olduğu halde, hazlarını öteleyebilecek bir iradeye sahip olmayan,

istediği her şey hemen olsun diye direten,

zararlı alışkanlıklarını terk etmek konusunda çaba sarf etmeyen,

evliliği yürütmesine,

çocuk büyütmesine müsadele edilmeyen insanların

irade sahibi çocuklar yetiştirmesini beklemek oluyor dolayısıyla bu duruş.

Oysa küçük yaştan itibaren, zaman kavramıyla tanışan, ihtiyaç dışı istekleri hususunda bekleyen, kendi sorumluluklarını alabilen çocuklar evliliğe de, çocuk yetiştirmeye de, ilişkilerinde arızalar çıkaran alışkanlıklara da başka bir bakışla ve iradi bir duruşla bakabilirler.

Efendimizin evlenmeye gücü yetmeyen bekarlara oruç tutmasını tavsiye etmesi de, kaynağını “ irade eğitiminden” alıyor. Zira oruç en iyi irade eğitimlerinden biridir. Hem çocuk için hem yetişkin için.

Ben bu sebeple küçük yaştaki çocuklar için “ Evlenmesinde zina mı yapsın?” tercihinin birbirini karşılamadığını düşünüyorum. Her ikisini de yapmadan devam edenler olduğuna göre, bunu belirleyenin salt bu iki seçenek olmadığı da ortada. Ya da evlilik tercihinin salt bu seçenekle şekillenmediği…

Ben toplumumuzun evlilik algısı konusunda çok fazla yolunun olduğuna inanıyorum. Zira her şeyim tamam olsun yaşı ile, gözü karalılık yaşı arasında gidip geliyor evliliğin seyri. Oysa daha iradeli ve sorumluluk sahibi bir evlilik niyetinden konuşmalıyız öncelikle. Ki sonrasında nesillerin devamını arzu ettiğimiz bir toplumsal dinamikten, salt haz odaklı bir sistem devşirmeyelim. “Bunu sevdik evlendik” vurgusu için yapıyorum özellikle. Sevgiyi besleme bilinci ve iradesi kazanamamışsa çiftler, o zaman “ Başka birini sevdim” ya da “ Sevmiyorum boşanıyorum” ucuna savrulması yaşayabiliyorlar.

Eğer bir mağduriyet gidermek ise niyet, var olan haliyle yaşanan mağduriyetler de göze alınmalı. Ekonomik olarak hala ailelerine bağlı olan, reşit olmadığı için hakları olmayan, kültürel baskıları iliklerine kadar hisseden beyler, şartlar değiştiğinde, eşlerinin yanına döndüğünde yani, yepyeni mağduriyetler üretmeyeceklerinin güvencesini verebilmeliler.

Zira evlilik, sevmek dışında pek çok kolonla ayakta duruyor. Bana kalırsa, diğer kolonlar sallanırken, tek bir kolonunu sağlamlaştırmaya çalışmanın sıkıntısını ve yanlış algısını yaşıyoruz son gündemle.

O yüzden iradeli çocuklar yetiştirmeyi, önceliklerimiz arasında almalıyız. Aileler, eğitim dünyası ve din adamları bunun üzerine çözüm yolları üretmeli.

Yoksa evlilik çocuk oyuncağına dönme riskiyle karşı karşıya kalıyor.

* Bu arada yine bir konuya odaklanıp diğer mağdurları görmezden geldik. Halbuki, çocukları için çaba sarf eden babaların ve babalarıyla zorla görüşebilen çocukların da mağduriyeti de konuşulmuştu komisyonda. Bakınız yine bunu konuşamıyoruz. Evlenmeyi de ayrılmayı da, ardımızda bir mağdur olmadan becerebilmenin adı irade” işte bu sebeple…

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org

 

Hayaller Hayatlar

Erkek ya da kadın, anne ya da baba olarak isteklerimizin her daim öteki üzerinden bir davranış refleksi oluşturmaya programlı olduğunu düşünüyorum ne vakittir. Bu da ilişkilerimizin en temel açmazlarından biri.

Erkekler sokağa çıktıklarında onları günahtan alıkoyan şeyler olsun istiyorlar.Eve gidince hanımları her sözüne itaat etsin , çocuklar onlar gitmeden mümkünse uyusun, uyumamışlarsa bile onlara dokunmasınlar istiyorlar.

Kadınlar, romantik eşler, sorun yaşamayacakları kayınvalideler, her dediğini yapan, evin düzenini hiç bozmayan çocuklar istiyorlar.

Anne ve babaların ebeveynlikten anladığı da sadece söz dinleyen çocukları olması.

Yani işler karışmadığı sürece iyi biri olmaya devam edebilirim. Ama işler istediğim gibi gitmezse yapacaklarımdan ben sorumlu değilim demeye çalışıyoruz kurduğumuz tüm ilişkilerde.

Halbuki insan olarak da kulluk bilinciylede , kontrol edemediğimiz bunca şey arasından, sadece kendi tepkilerimizi kontrol edeceğimiz bilinciyle hareket etsek, sürekli başkalarını suçlayan reflekslere devam mı ederdik yoksa problemin çözümüne katkı sağlayalım mı isterdik?

Efendimiz  (s.a.v) Sabrın, başımıza gelen şeye gösterdiğimiz ilk tepki olduğunu söylüyor. İnsan başına gelen şeylere ilk sabır tepkisi vermeden önce, hem bedenen hem de ruhen bir hazırlık yapmalı öyle değil mi? Yoksa ötekine yönelen suçlama okları bir gün yaratıcıya da yönelir.

Ben yetişkinler olarak, gerçekte kadın erkek, karı koca, gelin kayınvalide/damat, anne ve baba rollerinde ve diğer rollerimizde çocuklarımıza bağırmanın, tepki göstermenin, vurmanın, canının istediği şeyi hemen almanın, kızmanın, küsmenin ancak büyümeyi başardığında yapabilecekleri şey olduğu mesajını verirken, hayalde çocuklara iyi,iradeli ve sakin olmalarını söylediğimize inanıyorum. Çocuklara ancak büyüdüğünde tüm bunları yapabilirsin demek aslında bu… Bir erdemi öğretmektense, “ beni kızdırma yeter” mesajı vermek aynı zamanda.

Eş olarak, gelin/kayınvalide, anne baba olarak her tepkinin sorumlusu olarak başkasını göstermenin “ Sen öyle olduğun için böyleyim “ demenin, çocuklara tepkilerinden başkaları sorumlu mesajını veriyor mu? Pek çok yetişkin tüm bunları bilinçsizce yapıyor elbette. Zaten bu daha da acı verici olan değil mi? O kadar başkalarını suçlayarak yol alıyoruz ki, sorunun kaynağına bakmak bir türlü aklımıza gelmiyor.

Bir sarmalın içinde dönüp duruyor olmamızın sebebi de bu değil mi zaten? Karşımızdakinin davranışları nasıl olursa olsun, gösterdiğimiz tepkilerden biz sorumlu değilsek, “ Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.  (Ali İmran 134) “ ayetini hayatımızın neresine koyacağız?

Hayat “ hayaller ve gerçekler” esprisinden değil, “ gerçekler ve verdiğimiz mesajlar” üzerinden şekil buluyor kendi dünyamızda ve çocukların zihinlerinde.

Tam da bu sebeple, ötekine attığımı tüm suçlamalardan kendimize uzanan sorumluluk çizgisine ihtiyacımız var elbette. Bunun içinde gerçekten “ büyümek” gerekiyor.

Ben de zaten o yüzden “ çocuklar anne ve babalarını büyütür” diyorum ya

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org

Kadın Olmayı Sevmek- 6

Sevmek İçin Ne Gerekir? 

Kadın olmayı sevmek başlığı ile ilgili yazıyorum ne vakittir. Aslında yazılacak pek çok şey olduğunun farkındayım. Artık bitirmek gerek tabi, başka yazılar da yazabilmek için. Anlatmak istediğim en başından itibaren, önce kadın olmakla ilgili algılarımızı fark etmeyi kolaylaştırmaktı. Erkeklerin kadınların hikayelerine tanıklık etmeden, bunu anlamaları zor olabiliyor. Belki de yaralı bir halin huysuzluğuna kulak verseler, birbirleriyle iyileşmeye sebep olacak bu kulak veriş. Ya da kadınlar, tüm huysuzluklarının sebebini fark ettikleri an, artık kendini sevmek için yol almaya başlayabilirler.

Harwille Henrix “ Hak Ettiğiniz Aşkı Yaşayın” kitabında  “Hepimiz iyileşmek için evleniriz. Unuttuğumuz bir şey var ki, karşımızdaki de iyileşmek için evleniyor” der. Birbirlerinin yaralarını, onlara iyilikle ve güzellikle muamele ederek iyileştirebilir insanlar.

Kendi yaralarını da öyle… Kadın olmayı sevmek hususunda atılacak en önemli hususun olumluya odaklanmak olduğunu düşünüyorum. Gün içinde, kadın olmaya dair tüm zorlukları akılda tutmak, bunun üzerine konuşmak ancak sevgisizliği çoğaltır. Bunun yerine olumlu yanlarına odaklanmak, yargılarımızı etkileyecektir. Kadın olmaya dair hiç olumlu bir şey aklıma gelmiyor diyenler, ilk yazıdan itibaren yeniden okuyabilirler. Kaybettiğimiz şeyin ne olduğunu bulursak, neyi aradığımızı bulmak kolaylaşır.

Bunun yanında, kadın olmaktan şikayet eden insanlarla bir süre uzaklaşmakta gerekli adımlardan biri. Bunun yerine kadınlığı ile barışık insanlarla muhatap olmak, bunlar üzerine konuşmak algıların yavaşça şekillenmesini kolaylaştıracaktır. Tasavvuf erbapları “Oturup kalktığınız insanlara dikkat edin. Ayrılırken birbirinizin elbisesini giyersiniz” derler. İnsanın insanla iletişimi, bir süre sonra gündelik hayatını da etkiler. Hep olumsuzluk ve şikayetin olduğu yerden , şükür ve huzur çıkması çok zor.

Üçüncü adım, bizi bu anlamda esir alan, televizyondan, sosyal medyadan bir süre uzak kalmak. Bu akışı durdurmak insanın kendine ulaşmasını mümkün kılar. Zaten insanların pek çoğu içlerindeki sesten kaçmak için, dış seslere yöneliyorlar. Ayrıca tıpkı diğer insanlardan etkilenmek gibi düşünmek gerek bunu da… Olumsuz cümleler, kadınlığın dizilerdeki ve programlardaki sunuluş biçimleri bu algıların değişimin önündeki engellerden.

Güçlü kadın ifadesinin zihindeki algısını değiştirmenin de gerekli olduğunu düşünüyorum son olarak . Zira erkeğe dönüşmüş bir güçlülükten bahsediliyor genelde bu ifade ile… Tırnaklarını çıkarmış, ekonomik anlamda güçlü, kimseye muhtaç olmayan, kavgacı ve dişli olmak insanı güçlü değil, yalnız yapıyor. Güçse sabır kuşanmakla mümkün. Bir kadın gücünü zarafetinden ve naifliğinden alırsa manalı olur düşüncesindeyim.

İnşallah, bizden sonraki kuşağa daha sevgi dolu bir kadınlık emanet bırakabiliriz. Rollerinden şikayetçi, kendini sevmeyen, sevmemenin verdiği hırçınlıkla sürekli diş bileyen ve sesini yükselten birileri olmak yerinde, sukunet limanın da biraz durup kendimizi dinlemek gerek. Sonrasında fark etmek ve harekete geçmek gelmeli sırasıyla.

Bizi kadın olarak yaratan Rabbimize binlerce şükürle.

Tuğba Akbey İnan – cocukaile.net

Kadın Olmayı Sevmek- 5

Kadın Olmayı Sevmeyi Güçleştiren Erkekler

“İki kızı veya iki kız kardeşi olup da maişetlerini güzelce sağlayanla Cennette beraber oluruz. ” [Tirmizî]

“Üç kız veya kızkardeşinin geçim veya başka sıkıntılarına katlananı Allahü teala cennete koyar. Ashabi kiramdan biri iki tane olursa yine aynımıdır diye sual edince Peygamber Efendimiz evet iki tane olursa yine aynıdır buyurdu.Başka birisi ya bir tane olursa diye sual etti. Cevabında buyurduki bir tanede olsa  yine aynıdır.” [HakimHaraiti]

Peygamber Efendimiz’in pek çok hadisinde kız çocuk büyütmenin önemini anlattığı cümlelere rastlarız. Çünkü bir kız çocuğu büyütmek demek, bir aile inşa etmek demek. Birinin eşi, annesi, gelini olacak ve iletişimi güçlendirecek bir ev inşa etmek demek bu aynı zamanda.

O yüzden bir kadının kendiyle barışmasıyla, beş neslin değiştiği söylenir. Yani yalnızca kendimiz için değil, zürriyetimiz içinde atılmış adımlardan biridir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Veda Hutbesi’nde “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta  Allah’ tan korkmanızı tavsiye ederim.Siz kadınları Allah’ ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır.” cümleleriyle her dönem değersizleştirilmeye çalışılan kadını, değerini hatırlatır erkeklere.

Bir eş olarak, bir kadından beklentileriniz ne ise, bir kız çocuğunu da o özenle büyütmek, bir kız çocuğunun baba olarak nasıl yüzünün gülünmesi isteniyorsa, eşin de yüzünü güldürmek bir dönüşümün ve farkındalığın habercisi olacaktır.

Erkek olmanın da çok kolay olduğunu söylemek istemem elbette. Lakin, çocukluktan itibaren geleneklerle, kaba tutumlarla, iffete uzanacak cümlelerle ve hareketlerle çok karşılaşmadıkları için, kadınlar kadar zırhları yoktur. O sebeple, bazılarının içinde oluşan “ düşmanlığı” ve “ kendine uzaklaşmayı” anlayamadıklarını kabul edebiliyorum. Ama eşlerini de , yaralı bir kız çocuğu gibi dinlemeye başlarlarsa emanetçiliğin hakkını vereceklerdir diye düşünüyorum.

Tüm bunlara rağmen, kadın olmayı güçlendiren erkekler de yok değil maalesef. Son zamanlarda, haberlerde bu insanlar vesilesiyle, erkeklere haksızlık edildiği de oluyor. “ Bütün erkekler şöyledir” kategorisinin altında eziliyorlar da. Peki bu erkekler ne yapıyorlar da bunu kolaylaştırıyorlar şimdi onu anlatmaya çalışayım;

Zorba Babalar

Kız çocuğu olmadığı için, eşine zulmedip bir ömür değersizlikle bir kız çocuğunu yaşatan babalar, vebal altında olanlardan. Tıpkı bir mal gibi, kızını istediğine veren, sevgisiz bir ailenin temellerini atan babaların vebal altında olduğu gibi. Şiddet uygulayan ve iletişim dili olarak bunu kullananlar da. Kızlar Unutmamak gerek, “ tepkilerimizi biz belirleriz.” Kızların “ babam okutmadı” cümlelerine konu olanlar da, mutsuz bir kadınlık algısının sorumluları.

Kaba Erkekler

Akrabalarınız arasında, sokakta, iş hayatında nasıl konuşacağını bilmeyen, karşısında bir hanım olduğunu unutup kabalığıyla, o naifliği tırpanlayan erkekler de  kadın olmayı sevmeyi güçleştirir ne yazık ki. Kabalık, hangi naif duyguları yaşatır ki… Bunu kendinde meşru gören, küfrü ağzından bırakmayan, her küfürde kadını bir kez daha aşağılayan erkekler birbirini bile çekemiyorlar. Düşünün onlarla yaşayanların halini.

Taciz ve Tecavüz Haberlerine Konu olanlar

Reddedilmeyi erkeklik gururunu incinme sayıp bir kadının hayatını mahfetmeyi göze alanların haberleri düştükçe medyaya, kalbimizi bundan korumamız mümkün mü? Biliyorum hepsi böyledir yargılaması fena. Ama hazlarının peşinden koşmayan, iradeli çocuklar, gençler yetiştirmeyi de gündemimize getirmeli her bir haber. Bu haberler hepimizi bir potada eritmesin ama, sorumluluklarımızı da hatırlatsın isterim.

Sorumsuz ve İlgisiz Kocalar/Babalar

Tüm ev işlerini ve çocuğun bakımını kadının/annenin görevi sayan kocalar, her gün kaç kadının yılgınca kapıyı açmalarına sebep oluyorlar bilseler keşke. Hayatın yükünü hafifletmenin, eşe değer vermenin yalnızca karşımızdaki için değil kendimiz içinde kıymetli ve geri dönüşlü olduğunu fark ederler belki böylece. Eşin ve çocukların nazarındaki saygınlığı düşünmekte büyütüklerin kız ve erkek çocuklarının, erkeğe bakışını tesis ettiğini belki de bir kez daha hatırlatmak gerekiyordur.

Her yazıda hatırlattığım gibi, bunları sadece bu zamanın resmi olarak değil, hem geçmişle bağlantı kurmak için hem de yetiştirdiğimiz çocukların kadın, erkek ve evlilik algısı için önemli olduğunu düşünüyorum. Bunların hiç biri değilken bile, ekrandan çocuğun zihnine ve kalbine akan haberlerin, görüntülerin, kullanılan dilin de sorumluluğunu taşımamız gerekiyor.

Mesele birbirimizi kötülemek ile ya da taraf olmakla çözülseydi, uzun yıllardır kadın ve erkeğin mücadelesinden muhabbet çıkardı. Halbuki, giderek artan mesafeler gösteriyor ki, ancak yaraları fark edenler ve iyileşmesi için çaba sarfedenler huzuru yakalayabiliyor.

Huzur ilmek ilmek işlenen bir şeydir… Emek ister… Ve yapılanı bozarak değil, işlemeye devam ettikçe anlamlı olur.

Belki de bir erkeğe düşen, eve hangi gölgeyi bıraktığının derdine düşmektir en başta…

Tuğba Akbey İnan – cocukaile.net

Kadın Olmayı Sevmek- 4

Kadın Olmayı Sevmeyi Güçleştiren Kadınlar

Çocukluktan itibaren kadın olmayı sevmeyi güçleştiren miraslara katkı sağlayacak iletişim biçimleri gerçekleştiririz. Meseleyi özellikle geniş tutmaya çalışıyorum. Zira daha öncede söylediğim gibi, kadın olmakla ilgili yüzleşmeler yaparken, bir yandan da kız çocuklarının zihninde ve kalbinde doğru tohumlar atmanın derdine düşmemiz de gerekiyor.

Yıllarca, bir önceki nesli suçlamak zorunda olan ve kendini bir türlü sev-e-meyen kadınların, merhametsizliğe ve sevgisizliğe katkısı olacak diye düşünüyorum. Bu açıdan, başlangıçtan itibaren annelerimiz dışında kadın olmayı güçleştiren diğer kadınların da kulaklarını çınlatalım isterim.

Komşu Teyzeler

Daha anne karnında cinsiyetinizi sorma biçiminden başlayarak, “Olsun, bir dahaki erkek olur” cümlesiyle zirveye ulaşan bir iletişim biçimidir bu. Başkasının kusurlarını görmenin, başkasına dair laf etmenin kolay olması sebebiyle, eleştiren, yargılayan, kınayan olmaktan çekinmeyenleri de vardır bu tarz teyzelerin. Hep bir kusur bulurlar yetişmekte olan kıza ve yaptıklarına. Eğer, hayata nefretle bakan bir teyzeyse, konu namusa kadar gidebilir de.

Daha masum olanları, yaptığınız işlerin gözlenmesi, kendi kızına “elalemin kızı” diye anlatılacak başlık içeriğinin doldurulması, koruma isteği sebebiyle yüksek oranda merak duygusu ile kendini gösterir. Her birinin roman olacak hayatları vardır. Genelde ezilmiş, kayınvalide zorlamasına maruz kalmış, hayatında yapamadığı şeylerin eksikliğini taşıdıkları hayal kırıklıkları ile dolu cümleleri vardır. Pek çoğu, başkasının seçtiği hayatı yaşamanın mutsuzluğunu taşır. Geçmişi bir türlü unutamaz ve bir genç kıza tüm bu zorlukları anlatmayı bir borç bilir.

Kayınvalideler 

Yüzyıllar öncesine dayanan bir iletişimdir. Yalnızca sözle olmaz. Bakışla bile çok şey anlatan bir ilişki ağıdır. Yıllarca şahit olursunuz bu ilişki ağına.Komşu teyzelerin “Olsun”unan daha acımasız cümleleri vardır. Erkek çocuk doğurmayı bir makam sebebi sayanları, bununla ilgili saldırı da bulunanları, oğlu ve gelinin arasını açmayı meziyet sayanları…

Ayrıca erkek çocuklarını yetiştirme biçiminden de kadın algısını besledikleri düşünülürse aslında çok masum değiller bu yazıya konu olanları. Komşunuzun kızı, akrabalarınız, hiç tanımadığınız insanların  hikayesinde mutlak vardır bir kayınvalide –gelin ilişkisi. Evliliğin en zorlu kısımlarından biridir. Bu kısmı atlatanların şanslı olduğu bile söylenir. Latifesi bir yana, kayınvalideler de kadın olmayı sevmeyi güçleştirici unsurlardandır.

Kendiniz yaşamasanız da, bilinçaltınız o kadar doludur ki bu konuda, her an tetikte olmayı gerektirir. Bir kız çocuğunun bu hikayelere şahitlik ederek büyüdüğünü düşünürseniz, en azından neden ön yargılı olduklarını anlayabilirsiniz. Tabi, günümüzde durum çok daha karmaşık bir hale geldi bu hikayeler sebebiyle ama, yine bir tespit olarak okunduğunda, bir bilinçaltı temizliğine ihtiyaç olduğu muhakkak. Herkes, zihnindeki kayınvalide ve gelin algısının kurbanı olabildiğini fark ederse durum biraz daha kolaylaşabilir.  Bu hikayeye zaman zaman eklenen, görümceler, eltiler de hikayelerin güçlendirici unsuru olmaya devam ediyor yıllardır.

Arada kalan beylere de kolaylıklar dilerim.

Bu açıdan annelere bir kadın olarak düşen görev, kendi çocuklarının zihinlerindeki tohumları aynı zorulukla ve sevgisizlikle atmamak. İyi ilişkiler için elinden geleni yapmakta, kötülüğün yayılmaması için bir adımdır bence.

Gayri Ahlaki Modeller

Önceleri televizyon ve gazetenin, günümüzde, bunların yanında sokağın, internetin, sosyal medyanın her bir yanında karşımıza çıkan, gayri ahlaki görüntü vermekten çekinmeyen kadınların da kadın olmayı sevmeyi güçleştirdiğine inanıyorum. Sundukları resmin,oluşturdukları algının ne kadar çok şeye  sebep olduğunu fark etseler keşke.Kendilerine yaptıklarını da… Bu tarz görüntülerin erkeklerden daha çok kadınlar için algı kirletici olduğunu düşünüyorum.  Buna yapılacak bir şey var mıdır bilmiyorum. En azından, değerimizi, bu görüntüler üzerinden biçmemek de bir adımdır.

Dizilerdeki Kadınlar

Uzun zamandır evde televizyonumuz yok. Onun öncesinden bildiğim şimdilerde zaman zaman televizyonu olan evlerde göz gezdirdiğim kadarıyla, dizilerin dinamiği kötülükten besleniyor. Özellikle kadınlar eliyle, asıl kahramana öyle kötülükler yaptırılıyor ki, ekran başından kalktığınızda, masumu koruma iç güdüsüyle diğer kadına öfke ile kalkıyorsunuz ekranın önünden. Üstelik pek çok senarist de kadın.

Bir de bu dizilerdeki kadınların, eşleriyle konuşma biçimi, uslubu da sevimsiz kadın hallerini besleyen unsurlardan biri bence. Kadın kalemiyle, kadın rolünün kötülüğü ile diğer kadına acımak gibi ironik bir hale sokuyor diziler bizi. Mümkün olduğunca uzak kalmak en iyisi. Dizi izlemek yerine roman okuyusun desem, çok mu itici olur?

Feministler

Yıllarca erkek düşmanı tanımı içine sıkıştırıp durduk feminizmi. Salt bir düşence değil artık. Hatta, seküler dille kadın olmayı anlatan pek çok hemcinsimin, cümlelerini onların dilinden aldığını görüyorum. Bunun da  kadın olmayı sevmeyi güçleştirdiğini ortada. Hem kullandıkları dilin, hem de usluplarının kadın olmayı sevmeye katkısı olamayacağı aşikar. Daha çok erkeğe diş bileme üzerine bir hizmeti olabilir zannımca. Zira, kendini feminist diye tanımlayan kadınların pek çoğu bir kadın gibi değil, bir erkek gibi bir görüntü çiziyor bence. Zariflik, nezaket yerine, bir kavga dövüş ve nefret hali ile.

O sebeple bize sunulanın değil, bunun ardına bakmanın zamanı geldi. İrademizi ve düşüncemizi kullanarak, tüm bu hikayelerin akışını ters çevirebiliriz.

Her hikayenin değişen kahramanları olarak, kendisi için istediğini başkası için istemeyen olmadıkça, nezaketi ve zarafeti yaygınlaştırmadıkça, döngüyü kırmayı istemedikçe çözüme ulaşmak zor gözüküyor.

Ama bu yazı dizisini uzunca zamandır okuduğunuza göre adım atmaktan yanasınız belli ki… Önce bir bakın algılarınız nerede kirlenmiş. Küçük, sevimli, coşkulu ve mutlu o kız çocuğunu nerede kaybetmişsiniz? Güçlü olmayı naif olmaya tercih eder olmuşsunuz?

Bazen, kaybettiğimiz yere en son bakmak aklımıza gelir… Ben işte onu hatırlatmaya çalışıyorum…

Bir sonrakinde kadın olmayı sevmeyi güçleştiren erkeklerden bahsedeceğim inşallah, hemen savunmaya geçecekler olursa diye söyleyeyim dedim.

Tuğba Akbey İnan