Etiket arşivi: Türkan Uymaz

Ramazan’ın Son 10 Günü Çok Değerlidir

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz (sas), “Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır.” buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var. Bugünlerde af ve mağfiret kapıları sonuna kadar açık…

Günlük hayatımızda kullandığımız “Sayılı gün çabuk geçer.” ifadesinin esasında psikolojik bir temeli var. Bizi terk edip gitmesini istemediğimiz günler, su gibi akıp geçiyor. On bir aydır hasretle beklediğimiz Ramazan ayının sonlarına yaklaştık. Ramazan, bu ayın Allah katındaki değerini, bu ayda yapılan ibadetlerin sevaplarının katlanarak geri döneceğini bilen bir Müslüman için gerçekten hızlı geçiyor. Neyse ki, on günümüz daha var. Manen temizlenmek için bir fırsat niteliğinde bir on gün…

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazan ayının; evvelinin rahmet, ortasının mağfiret, sonunun ise cehennem azabından kurtuluş zamanı olduğunu hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz (sas), Ramazan ayının son on gününü; “Mümin kulların, Ramazan’a hürmet eden, Ramazan’da gayret eden kulların cehennemden azad olma zamanı.” diye tarif ediyor. Yani kulların cehennemlik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah’ın (cc) rahmetiyle bağışlanıp cehennemden azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Prof. Dr. Altıntaş’a göre, bu mübarek ayı, Allah’ın istediği gibi, bireysel ve sosyal ibadetlerle değerlendirip bu ayın hakkını vermiş bir kulun bağışlanmayı ümit etmesi gerekiyor.

Biz oruç tutarız, oruç da bizi…

Bakara Sûresi’nin 43. âyetinde orucun farz olduğundan bahsediliyor. Bu âyet, “…umulur ki korunursunuz.” diye bitiyor. Altıntaş, Arapçada ‘oruç’ kelimesinin tam karşılığının ‘tutmak’ olduğunu hatırlatıyor ve, “Biz oruç tutarız, oruç bizi tutsun diye. Oruç tutan bir Müslüman, iç ve dış dünyasını kötülüklere geçit vermemek için adeta bir zırhla örmüş gibidir.” diyor. Zira Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde, inanarak ve karşılığını da sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını namazla, oruçla geçiren ve Kadir Gecesi’ni ihya eden bir Müslüman’ın günahlarının bağışlanacağı ifade ediliyor.

Ramazan ayının son on gününün ehemmiyetli olduğuna dair bir ışık daha var. Kur’an-ı Kerim’de, Fecr Sûresi’nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş’a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Efendimiz, son on güne ayrı önem verirdi

Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Aişe Validemiz’in rivayet ettiğine göre Peygamberimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet’te itikâfa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Peygamberimiz’in bu davranışı vefatına kadar sürmüş. Her yıl on gün itikâfa girerken, vefat ettiği yıl itikâfı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail (as) Kur’an-ı Kerim’i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazanın son günlerini sünnete uygun geçirmek için vakit namazlarını cemaatle kılmayı tavsiye ediyor. Diğer gecelerden farklı olarak kılınabildiği kadar gece namazı kılınmasının da çok faziletli olduğunu vurguluyor.

Bir de Efendimiz’in Aişe Validemiz’e bugünlerde sıkça okumasını tavsiye ettiği duayı hatırlatıyor: Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî. (Allah’ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Gece namazı

Sahabe efendilerimizden İbn Abbas, Hz. Peygamber’in Ramazan ayının bütün gün ve gecelerinde olduğu gibi son on gününde de bol bol Kur’an okuduğunu, hayır ve hasenat yaptığını, geceleri teheccüd namazı kıldığını rivayet ediyor. Prof. Dr. Altıntaş’ın anlattığına göre, Hz. Peygamber; Kur’an’ın doğum gecesi olan Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde arayın demiş ve bu ayın 23., 25. ve 27. geceleri Mescid-i Nebevi’de ashabına 8 rekatı nafile 3’ü vitr olmak üzere 11 rekât gece namazı kıldırmış. Cemaatle kılınan bu namazlar, sahur vaktine kadar devam etmiş. Altıntaş, bu namazların bizim için de sünnet-i müekkede ve çok faziletli olduğunu ifade ediyor.

***

İtikâfa bir oda ayırabilirsiniz

İtikâfta önemli olan, insanın günlük meşguliyetlerden sıyrılıp maneviyat iklimine girmesidir. İtikâfla Müslüman nefis muhasebesi yapar, Rabb’iyle bağ kurar. Günümüzde dünya meşguliyetleri eskiye nazaran fazla olduğu için itikâf yapmak çok zor gelebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu sünneti ihya etmeye yeniden alışmak için birkaç günlük itikâflar düşünülebileceğini anlatıyor. Bu konuda bazı tavsiyeleri var: Mesela evinizde bir odayı ayırıp adını ‘itikâf odası’ koyabilirsiniz. Bu odada işi olmayan aile bireyleri birkaç saatliğine de olsa itikâfa girebilirler. Hatta durumu uygun olanlar 2 gün, 3 gün veya 10 güne kadar itikâf yapabilirler.

***

Nefis muhasebesi, insanı adam eder

Ramazanın son günlerinde ibadete sımsıkı sarılmak gerekiyor. Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, son on günle ilgili tavsiyelerde bulunuyor. “Bu günlerde Kur’an-ı Kerim’i elden düşürmemeliyiz. Günahlarımızın bağışlanması için bol bol dua etmeliyiz. Oruç ibadetinin hakkını vermeli, geceleri teravih, teheccüd ve nafile namazlarla değerlendirmeliyiz. Farz ve vacip olan zekât ve fitrelerimizi vermenin yanında hayır ve hasenat yapmalıyız. İftar sofralarımıza fakiri, fukarayı davet etmeli, çocuklarımıza bu gecelerin önemini yaşayarak öğretmeliyiz. Mümkünse, son on günün bir ya da iki gününü bir camide ya da evimizde itikâfa girerek ibadette yoğunlaşmalıyız.

Altıntaş, nefis muhasebesi yapmanın önemini de vurguluyor. Ömrümüzün bir muhasebesini yapmalı ve hayatımızı ‘helal ve haram’ sınırlarını gözeterek yaşama konusunda kendimize bir istikamet çizmeliyiz. Altıntaş’a göre, nefis muhasebesi, toparlanmak ve değişmek için önemli bir vesile. Bir kimse nefis muhasebesi yapınca Ramazan ayını verimli geçiriyor. Bu da diğer aylarında maneviyatla geçmesini sağlıyor. Altıntaş’a göre iyi bir nefis muhasebesi ve ibadetle geçirilen bir Ramazan ayı, kişide iyi yönde ahlaki değişimi gerçekleştiriyor. Tabiri caizse, iyi bir nefis muhasebesi, insanı adam ediyor. Bu kişinin hayatında muhakkak olumlu değişiklikler gözleniyor.

***

İtikâf, mağfiretin anahtarı…

İtikâf; Ramazan ayının son on günü itikâf niyeti ile bir camiye, mescide ya da kadınlar için evde uygun olan bir odaya çekilerek zarurî ihtiyaçlar dışında dışarı çıkmadan inzivaya çekilip zamanını ibadet ve dua ile geçirmektir. İtikâf, kifâî nitelikli bir sünnet-i müekkededir. Hz. Aişe Validemiz’in (ra) anlattığına göre Peygamber Efendimiz (sas) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerlerdi. Bu, aziz ve celil olan Allah’ın kendisini ebedî âleme alıncaya kadar devam etti. Kendinden sonra hanımları da odalarında itikâfa girerlerdi.

Emekli imam Mehmet Duman, ömrünü hayır işlerine adamış insanlardan biri. Her sene Ramazan ayında bir mani olmadığı takdirde itikâfa giriyor. Duman, ihlâs ile yapılan bir itikâfın, amellerin en faziletlisi sayıldığını hatırlatıyor. Bu sayede kalpler bir müddet için de olsa dünya işlerinden sıyrılıp Allah ile irtibat içinde oluyor. Duman, konuyla ilgili bir rivayeti anlatıyor: “İslâm büyüklerinden Atâ şöyle der: “İtikâfa giren kimse ihtiyacından dolayı büyük bir zâtın kapısında oturup ‘Hâcetimi yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ diye yalvaran bir kimseye benzer. O da Allah’ın bir mâbedine sokulmuş, ‘Beni bağışlayıp mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ demektedir. Kısacası, itikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişaneleri parlar, feyizlere mazhar olur.”

***

Kadir Gecesi son on günde saklı

Kadir Gecesi, müminlerin en değerli, en bereketli gecesi. Çünkü Rabb’imizin rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı, manevî ziyafetin davetlilerine her türlü ihsanda bulunulduğu bin aydan daha hayırlı bir gece. Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edilen bir hadise göre Peygamberimiz, Kadir Gecesi hakkında şöyle buyurmuş: “Kim ki inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimiz’in tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak… Buna göre Kadir Gecesi Ramazan’ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu gecede uzun uzun dua etmeyi ihmal etmemek gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü bu gece Rabb’in kullarına ihsan gecesi… Aydın’a göre, herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam âlemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Türkan Uymaz

Romantizm mum ışıkları filan hepsi hikâye

Sema Maraşlı, Hayat Yayınları’ndan çıkan ‘evlilik’ konulu kitaplarında, huzur dolu bir ev, mutlu bir aile olabilmenin sırlarını anlatıyor. Bir an bile, “Eşim beni biraz anlasaydı, gül gibi geçinir giderdik.” dediyseniz; Maraşlı’nın yaşanmış evlilik öyküleri arasında kendinizi bulabilirsiniz.

Hepimizin bildiği bir sözdür, “Sevgi emek ister“. Yazar Sema Maraşlı şöyle tamamlıyor bu sözü: “Sevgi emek, sevgili muhabbet etmek ister. Muhabbete de hizmet gerek. Muhabbeti istiyorsan sevdiğine adım adım yaklaş, onun adımlarını saymadan ve beklemeden…

Sema Maraşlı, eşler arası iletişimi naif bir üslupla anlatan beş kitabın yazarı, evlilik ve aile danışmanı aynı zamanda. Daha 19 yaşındayken evlenir. Üniversite okumadığı için pişmanlık duyar ve evliyken işletme eğitimi alır. Okulu bitirir bitirmesine ama öğretmen olma hayali ağır basınca Kur’an öğreticisi olma niyetiyle Diyanet’in sınavına girer. Başarılı olur, bir Kur’an kursunda öğretmenliğe başlar.

Hayat onun için hayli yoğundur o zamanlar. Allah iki kız, bir erkek evlat verir Maraşlı ailesine. Sema Hanım, çalışırken bir yandan evlatlarıyla ilgilenir, bir yandan da yazılar yazmaya başlar. Geceleri çocuklarına anlattığı masalları yazıp kitaplaştırmaya karar verir. Kırk masalı bir araya getiren “Bana Bir Masal Anlat” kitabı ortaya çıkar böylece. 2001 yılında basılan kitap; özgün, eğitici ve eğlenceli olduğu için çok ilgi görür. Masal kitabından sonra hikâyelerle ergenliği anlattığı “En Güzel Hikâye” kitabıyla, “Çocuk Edebiyatçıları ve Sanatçıları Birliği“nden ödül alır. Maraşlı, artık yazarlık hayatına adım atmıştır. Çocuklar, ergenler derken yetişkinlerle ilgili de araştırma yapmaya başlar.

Her şey yolunda gibi görünürken, evlilik hayatındaki sallantılar sarsıntıya dönüşür. O dönem bir evlilik kitabı yazmaya karar verir. Kadın-erkek ilişkileri üzerine ilk kitabı olan “Eşimin Eşi Yok” kitabını yazar ve 2003’te yayımlar. Kitap, kadınların duygu dünyasını, beklentilerinin anlattığı için ilgi görür. Kadınları anlamak isteyen erkekler için de rehber bir kitap olur. Aldığı tepkiler gayet güzeldir yazarın. Ta ki, bazı okurlardan eleştiriler gelene kadar…

Eleştirilerle beraber kendini ve yazdıklarını sorgulamaya başlar. Bu arada bir de özel bir üniversitede ‘Davranış Bilimleri‘ bölümünü bitirir. Sonrasını kendisinden dinleyelim: “Evliliğim iyi gitmediği için eşimden boşandım. Hep onu suçladım. Kitabımda da etkileri vardı. Eleştirilmemin sebebi de şuydu: Biz kadınlar iyiyiz, masumuz, kibarız. Erkekler biraz bizi mutlu etseler, her şey güzel olacak diyordum. Mutsuzluğu tamamen onların davranışlarına bağlıyordum. Bu da uç noktalarda olmasa bile feministliğin bir adımıydı. Bakış açım, İslami hassasiyetleri olan bir kadının bakış açısıyla uyuşmuyordu.

Maraşlı, okurlarından pek çok şey öğrenerek bakış açısını değiştirmiş zamanla. Eski kitaplarını düzenleyip yeniden baskıya göndermiş. Yeni kitaplarını büyük bir özenle yazmış. Kitaplarında, Kur’an-ı Kerim ve sünnet ışığında eşler arası iletişimi anlatıyor. Kendisiyle, huzur dolu bir ev içinde, mutlu bir aile olabilmenin sırlarını konuştuk.

İlk kitabınızda sizi rahatsız eden neydi?

Kitabı yazdığım dönem, benim için çok zor bir dönemdi. Erkek düşmanı değildim ama bütün söylediklerimde bir parça feministlik vardı. İşin garibi, feminist olduğumu asla kabul etmiyordum. Hatta ikinci kitabımda sadece kadınları savunan düşüncelerim çok daha baskındı.

Bir mesajınız mı vardı okura?

Kitapta tamamen erkeklerin yapması gerekenleri anlatmıştım. Benim fikrime göre, kadınların yapacağı hiçbir şey yoktu işin aslında! Maalesef bu düşünce, toplumun genelinde mevcut. Erkekler, kaba saba davranınca aileler dağılıyor. Aileye göre değişir tabii ama bu bakış açısından sıyrılmak lazım.

Sizin bakış açınız nasıl değişti?

Davranış bilimleri eğitimi aldığım süreçte, ‘Kadın Psikolojisi‘ dersini dikkatle dinledim. Biraz da okumalarımla, kadın ve erkeğin çok farklı yaratıldığını anladım. “Bu kadar farklı yaratıldıysak, neden birbirimizi aynılaştırmaya çalışıyoruz?” sorusu takıldı aklıma. Kadın duygusal, eşinin de duygusal olmasını istiyor. Erkek susuyor, konuyu kapatıyor; eşinin de susmasını bekliyor.

Bu, büyük bir yanlış mı?

Peygamber Efendimiz (sas), “Kadınlara benzeyen erkeklere ve erkeklere benzeyen kadınlara lanet olsun.” buyuruyor. Kur’an’ın ayetlerini ve hadisleri araştırarak nerede hata yaptığımızı sorgulamaya başladım ben de. Geçmişteki bakış açımdaki yanlışları fark ettim. Herkes olduğu gibi kabul edilmeli.

Fikir ayrılıklarına saygı gösterilmeli yani…

Boşanmaların sebebi büyük ölçüde şu: Nefsimizi ön plana alıyoruz. ‘Birey olma’ diye tabir ediyoruz bunu da. “Ben önemliyim, eşim benim dediğimi yapmak zorunda.” diyoruz. Hâlbuki bize her yolu gösteren bir dinimiz, bir kitabımız ve peygamberimiz var. Bunları esas almalıyız. Dinimiz, kadını da erkeği de doğruya yönlendiriyor.

Tek çare Kur’an ve sünneti hakem yapmak

Kadın, aile içi bir sorunu nasıl çözebilir?

Biz kadınlar dert anlatmayı seviyoruz. Erkekler bunu onur meselesi yapıyor. Güç odaklı oldukları için sadece kavga ettik, anlaşamadık diyorlar. Kadın çok şey anlattığı için haklı çıkıyor, erkek haksız konuma düşüyor. Haksız da olabilir ama yöntem, hataları ortaya dökmek olmamalı.

Sorunu tek başına çözemiyorsa…

Muhakkak bir hakem olmalı. İslam âlimleri ve aile danışmanları, iki kişinin de kabul ettiği tek hakem olabileceğini söylüyor. Adaletli davranacağı bilinen biri olabilir. İnsan, kendi hatasını göremiyor çünkü.

Kim olabilir mesela?

Aile büyüklerinden biri olabilir, bir psikolog ya da bir aile danışmanı olabilir. Önemli olan, şu ölçüyü kabul etmek: “Allah (cc) ne buyuruyor, Resulullah (sas) ne söylüyor?” sorusunun cevabı iyi bilinmeli. Hakem, buna göre tavsiyelerde bulunmalı.

Mutluluk reçetesine ihtiyacımız yok

Bir yazınızda bahsediyordunuz. Kadın nasıl güzel kalabilir?

Bugünün temel sorunlarından biri, kadının erkekleşmiş olması. Kadın bütün edasını, yumuşaklığını kaybediyor bazen. Erkek sert ve güç odaklı yaratılmış. Kadın erkekleştikçe kavga etmeye başlıyor. Erkek, başka şeylerle meşgul olunca tartışmayı unutuyor tamamen ama kadınlarda durum pek böyle değil. Kavga, bir kadının kafasında hiç bitmiyor.

Bu da kadını yıpratıyor tabii…

Herkesi yıpratıyor. Kadınların en yaygın rahatsızlıklarından biri boyun ve bel fıtığı. Eşiyle kavga ettikten sonra sinir gerginliği yaşıyor, kendi kendine hasta oluyor. Bunun kimseye faydası yok. Erkeği yoruyor, çocukları ‘annem babam boşanacak’ diye korkutuyor, kadını çirkinleştiriyor. Kavga, asla çözüm değil.

Sözleriniz kadınları kızdırabilir!?.

Haklısınız. Yazılarıma ‘kadınları koyunlaştırıyor‘ eleştirisi yapanlar da var. Adam kurt zaten. Ne olacak böyle? Kadın da kurt olursa, birbirlerini yiyecekler. Ya da adam koyun olacak, başka ihtimali yok. Bu durum, iki tarafın fıtratına aykırı. Rollerin değişmesi kadını da mutlu etmiyor aslında.

Neden?..

Her kadın, eşinin karakterinin sağlam ve güçlü olmasını ister. “Beni korur, gözetir.” düşüncesiyle hareket eder. Aksi halde, “Bu adam zayıf bir adam, beni koruyamaz, çocuklarıma babalık, aileme reislik yapamaz.” düşüncesine kapılır. Özetle, modernizmin bize sunduğu mutluluk reçeteleri kimseyi mutlu etmiyor. Bilakis, yanlış çözüm yollarına götürüyor.

Kadın sessiz mi kalmalı?

Tartışma söz konusuysa, eşinin siniri geçene kadar sessiz kalmalı. İslam toplumunda feminizm gerekli değil. Dinimiz kadınlara en güzel hakları vermiş zaten. Önemli olan, erkeklerin bunu bilmesi. Verilen hakları kullansak bize yeter. Görmezden gelip dışarıdan hak aramaya çalışınca hüsrana uğruyoruz.

***

Sorunları muhabbet saati çözer

Efendimiz (sas) eşlerine nasıl davranırdı?

Peygamber Efendimiz, eşlerine karşı çok sabırlı, çok iyi davranmış. Bir kere sert bir söz söylememiş, asla azarlamamış. Meyveyi, eşlerinin ısırdığı yerden ısırır, bardakta eşlerinin ağzını değdirdiği yerden su içermiş. Hepsiyle ayrı ayrı muhabbet edermiş. Öyle saygılıymış ki eşlerini deveye bindirirken kendi dizine bastırarak bindirirmiş. Günümüzde düşünürsek, bir erkeğin arabanın kapısını açıp eşinin koltuğa oturmasını beklemesi bir sünnet aslında. Dinimizin örneklerinden başka örneklere ihtiyacımız yok. Romantizm, mum ışıkları filan hepsi hikâye…

İslam ahlakı evliliği güçlendirir mi?

Mümin, müminin hatasını örter. Gıybet etmez, suçlamaz. Düşünmeden affeder. Bunların hepsi, İslam ahlakının en güzel örnekleri aslında “Gülümsemek sadakadır.” deyip komşuya, arkadaşa gülümsüyoruz, misafir gelince güler yüzle karşılıyoruz. Ama eşe, çocuğa daha çabuk kızıyoruz bazen. Güzel ahlakı ilk başta ev içinde göstermek gerekir. Dini hassasiyetleri olan kişilerde aile içi sorunlar en aza iner. Keşke her evde bir muhabbet saati olsa…

Muhabbet saatinden kastettiğiniz nedir?

Çocuk eğitimi konusunda eksik kaldığımız yanlar var. Anne-baba saat 12’de yatıyorsa, çocuk da o saatte yatıyor mesela. Çocuğun, gelişimi açısından erken yatması lazım. Aynı zamanda bu, eşlerin baş başa kalabilmesi için güzel bir fırsat. Bir oda dolusu kadın olsa, herkes hem birbiriyle konuşur hem de başka bir iş yapabilir. Ama erkek yaradılış itibarıyla çok sesli ortamlarda odaklanıp muhabbet edemez. Eşler, her akşam en azından yarım saat birbirine zaman ayırsa o evin havası değişir. Kadınların en büyük şikâyeti, ‘Eşlerimizle muhabbet edemiyoruz.‘ oluyor. Bu sorun, muhabbet saatiyle çözülebilir.

Türkan Uymaz / Zaman Gazetesi