Etiket arşivi: türkiye
Bizi Nereden Nereye Getirdi Allah (C.C)!
Türkiye, ecdadın şerefli unvanını taşır.
Meşhur atasözüdür : Meyveli ağaç taşlanır,
Şanlı Ecdad, her yere adalet götüre bilmiş,
Zalimin da kalbinden, düşmanlığı silebilmiş.
Onlardır ki, çok düşmanın benlik putunu kırmış,
Azılı düşmanların bile, kalplerini yumuşatmış,
Ne yazık ki, son asırda çok hainler türedi,
Halkı çökertmek için, iç ve dış düşman birleşti.
Halkı dinsiz bırakmak ti, onların ana derdi,
Onların o kanunları, çoğunu dinsiz etti,
Yahudinin serpuşunu, başımıza koydular,
Reddeden zavallılar, idamla cezalandılar .
Müslüman hanımın başı, örtüsüz bırakıldı,
Zavallı hanım kardeşler, kȃfirin rengini aldı.
Uzun zaman halkımız, maddeten pür sefil kaldı,
Tüm mahsulatımzı, ecnebi düşmanları aldı.
Fakat halkın dualarıyla, yurdumuz değişti,
Yani halk, imanlı lideri reyi ile seçti.
Kȃfirlerden değil, Allahtan korkan Erdoğan,
Çok cesur, dindar ve frenklere karşı tavrı yaman.
Dünyadaki dargın Müslümanları, barıştırdı,
Onları kardeş gibi, geçinmeye alıştırdı.
Vatandaşların çoğunun, kalbini memnun etti,
Aramızdan, fakirlik sıkıntısını def etti.
Düşmanın boyunduruğunu, başımızdan çekti,
Helal rızık kazanmak için, imkȃnlar ortaya serdi.
Kendine, Peygamber Sünnetini rehber edindi,
Başımıza, Kur’an okuyabilen bir lider geldi.
Namazlı ve Hacı lidere, Türkiye sahip çıktı,
Dinsiz olanların seslerini, tamamen kıstı.
Bize saldıran düşmanın, cevabını veriyor,
Düşman kabul etmese de, mantıklı buluyor.
İşleri tüm Müslümanların, içini güldürüyor,
Onun varlığı ile, müminler çok seviniyor.
Büyük Allah’ımız, bu Senin ihsanındır bize,
Biz Mü’minler, çok fazla şükür etmeliyiz Size.
Sonuna dek şerlerden bizleri, Sen koru Rabbim,
Bu hal ile sevinsin benim mahzun olan kalbim.
Abdülkadir HAKTANIR
Sultan Hamid ve Erdoğan
Ülkenin kaderine taalluk eden şu günlerde, bozulmuş, birçok yönü ile dejenere olmuş ve kavramların aşındığı bir ülkede verilecek karar bir siyasi karar değil bir mukadderat kararıdır. Bu millet çok badireler geçirmiş ama yine de Allah karanlık günlerde yolunu açmıştır. Biz oyumuzu vereceğiz ama yine mesele Allah’ın takdiridir.
Bu konuyu Akif’in fikirlerinden aldığımız bazı satırlarla anlatalım.
“Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz” diyor Akif.
Sultan Aziz’in öldürülmesi, Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesi, Menderes’in katli, daha sonraki siyasilerin kafasında dış güçlerin ve bizim maşaların demoklesin kılıcı gibi devletin ve parlementonun, devlet adamlarının üstünde durmasının bitmesi, milletin gerçek merciinin millet olması gerekir.
Bunlar içinde en önemlisi milletteki bozulmaya yine milletin sebeb olduğu bahsidir. Şayet bozulma böyle giderse vatan da millet de din de tehlikededir. Çünkü eğitim kurumları ülkenin gelişmesine katkı vermiyor, din ve cemaatler, bozulmadan nasibini almış, tavır insanlarının yaşaması imkansız, belki yeni bir ruh ile yeni bir yapılanma ile ülkenin bu gidişine dur denilir.
Akif, Milletlerin bozulmasını da tahlil eder. “Zaten bir millet müstehak olmadıkça Allah onları bozmaz. Millet fertleri teker teker müstehak olarak bozulmuşsa onları hangi siyaset düzeltecektir? Bir millet kendisinde olan güzel seciyeleri bozmazsa Allah da onların saadetini bozmaz. Bu beliğ tebliğ kıyamete kadar meriyetini koruyacak, bir kanun-ı ilahi ve fıtrattır.” (128)
Biz ne çekersek kendi amelimizin cezasıdır. Evet şehameti, himmeti, sayi, sıdkı, istikameti, iffeti, teavünü, gayreti, faaliyeti bırakmanın karşılığı cezası zillet ve mahkumiyettir. Akif felaket sebebi olarak kendini murakabe etmemek yani denetlemeyi gösterir. (128)
Erdoğan insandır, yanlışları olabilir, kendinden önceki devlet adamlarından çok daha ileri boyutta dindar, vatansever, din ve milliyet arasındaki dengeyi kurabilmiş, samimi, inandığı şeye her türlü fedakarlıkla bağlı, ama yanlışı gördüğünde de affetmez bir insandır. O bu bozulmuş toplumda bir hami durumundadır.
Müslüman Türkiye’nin olduğu kadar islam dünyasının da, Türk dünyasının da istenilen ve dua edilen bir büyük liderdir. Onu suçlayanların buldukları onun hezimete uğramasına yetmez, bir binada bir taş çürük diye o binayı tahrib etmek yanlış, bir gemide dokuz masum bir cani varsa o gemi batırılmaz, veya dokuz cani bir masum olsa batırılmaz.
Siyasi tarihe bakılsa yüz yılı aşkın süredir, bu kadar dik duran doğru siyaset uygulayan bir başka kimsemiz olmamış. Reşit Paşa’dan bugüne her devlet adamı ile karşılaştırsan onun farkı ortaya çıkar. Sultan Hamid’in de tahttan indirilmesini isteyenlere Akif cevap verir.
Akif , yapılan yanlışlardan hep tavanı suçlayan geleneksel telakkiye bir örnek verir. Konu Sultan Hamid’den yansımadır. Ortalığın fenalaştığı, işlerin devamlı sarsıntı geçirişini Padişah ikinci Abdülhamit Han’a yükleyerek “Ah o Yıldız’daki Baykuş ölüvermezse eğer akıbet çok kötü ..” diye dert yanan Köse İmam’a Babası Hoca Tahir Efendi’nin verdiği cevabı şiirleştirerek nakleder.
Oğlum bu temenni neye benzer bana bak :
Eşeklerin canı yükten yanar , aman , derler
Nedir bu çektiğimiz dert , o çifte çifte semer
Biriyle uğraşıyorken gelir çatar o biri ;
Gelir ki taş gibi hain , hem eskisinden iri
Semerci usta geberseydi .. Değmeyin keyfe !
Evet gebermelidir, inkısar edin herife
Zavallı usta göçer bir gün akıbet ancak
Makamı öyle uzun boylu nerde boş kalacak
Çırak mı kalfa mı kim varsa yaslanır köşeye
Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe
Adam meğer acemiymiş, semere hayli hüner :
Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler ,
Bütün o beller omuzlar çürür çürür oyulur
Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur
Giden semerciyi derler bulur muyuz şimdi ?
Ya böyle kalfa değil basbayağı muallimdi
Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik tuhaf iş!
Semer değilmiş o rahmetlinin ki devletmiş.
Akif adam olmanın zaruriyetini anlatır.
Nasihatim sana, her şeyle iştigali bırak
Adamlığın yolu nerdeyse bul da girmeye bak
Adam mısın ebediyyen cihanda hürsün gez
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez
Adam değil misin oğlum gönülsünün semere
Küfür savurma boyun kestiğin semericilere
(131)
Akif, adalet konusunda Hz Ömer’in bir vakasını anlatır. Hz Ömer daima mazlumun yanında olduğunu zalimin ise karşısında olduğunu anlatır, bu anekdotta. Ama Akif zamanı için “Ömer de olsan halin müşkül” der. (132)
Akif günümüzde de geçerli insan tiplerinin anlatır.
Sallanan çünkü kılınçlardı, re kuyruk ne de kavuk
Öyle bir devr-i şehamette kolaydır ululuk
Senin etrafını alsın ki yığınlarca sefil
Kimi idmanlı edepsiz , kimi talimli rezil
Kiminin fıtratı azade haya kaydından
Kiminin iffeti ikbaline etten kalkan
kumarbaz bu harami , şunu dersen ayyaş
Sonra mecmuu müzevvir , mütebasbıs kalleş
Bu muhitin bakalım şimdi içinden çıkabil
Ne yaparsın Ömer olsan yine halin müşkil
(133)
Hatta “ böyle bir muhitte peygamberim diye ortaya çıksan da karşında tapılan sahte ilah menfaat çıkar”
Bir muhalif hava yok dinlediğin aynı sada
Zat-ı saminize millet de hükümet de feda
Menfaattir seni tehdid edecek tek mevcut
Çünkü çıksan da nebiyim diye hasbın bu mabud!
(134)
Bütün bu olumsuzluklara karşı çıkacak imandır.
İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür
Oflu Mandal hoca onun ideal imanlı insanıdır. Hiçbir şeyden korkmaz.
Bu imanla Mehmetc ik çanakkalede vatanını dinini savunmuştur.
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler
Ne celik tabyalar ister ne siner hasmından
Alınır kala mı göğsündeki kat kat iman ?
(136)
Süleymaniye camii de bu imanla yapılmıştır.
Dur da mabuduna yükselmek için ilme basan
Mabedin halini gör işte serapa iman
Bu bozulma ancak akıl ile imanın kalbin birleşmesi ile giderilebilir.
Beyinle kalbi hem ahenk edip işletmeli
Atıldı vahdet-i milliyenin temeli
(138)
İmanın başı da Allah korkusudur.
Ne irfandır ahlaka yükseklik veren ne vicdandır
Fazimlet hissi insanmlarda Allah korkusundandır
Yüreklerden çekilmiş farzedilsin de havf-ı Yezdan’ı n
Ne irfanın kalır tesiri katiyyen ne vicdanın
…
O cemiyet ki vicdanında hakim havf-ı Yezdandır
Bütün dünyaya sahiptir bütün akvama sultandır
Fakat efradı Allah korkusundan bihaber millet
Çeker milletlerin menfuru kıptiler kadar zillet
Maali meyli hiç kalmaz şehamet büsbütün kalkar
Ne hakimlik tanır artık , ne mahkum olmaktan korkar.
Maneviyatı ölmüş milletlerin halini anlatır.
O doymak bilmeyen mabuda kurbandır haya hissi
Hamiyet ademiyet hissi ulvi hislerin hepsi
Bu hissizlikle cemiyet yaşar derlerse pek yanlış
Bir ümmet göster ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış
(143)
Özetle Bediüzzaman’ın siyaset felsefesi ve birliği koruma fikirlerine yüzde itibariyle son yüz elli yılın en çok uygun düşen şahsı sayın Erdoğan’dır. Allah ülkemizi felaketlerden korusun.
Himmet Uç
Türkiye İnsani Yardımda Dünya Birincisi!
500 Bilim Adamı İstanbul’da Nübüvveti Konuşacak
22-24 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek olan “Nübüvvet” konulu 10. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumuna dünyanın birçok ülkesinden bilim adamları geliyor.
İtalya, Somali, Brunei, Güney Afrika, Suriye, Mısır, Irak, Cezayir, Fas, Tunus, Kırgızistan, Rusya, Burkino Faso, Uganda, Nijer, Nijerya, Yemen, Suudi Arabistan, Ürdün, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Filistin, Malezya, ABD, Almanya, İngiltere, Avustralya, Romanya, Endonezya, Sudan, Azerbaycan, Malezya, Singapur, Filipinler, Lübnan, Moritanya, Kırım, Türkiye ve daha birçok ülkeden, 13 ü bayan 83 ü erkek toplam 96 tebliğci, 300 ün üzerinde gözlemci katılıyor. Ayrıca gözlemci olarak da 50 kadar bayan akademisyen geliyor.
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen “Hakikat Arayışında Nübüvvetin Rolü: Risale-i Nur Perspektifi” konulu sempozyum için gelen bilim adamları Peygamberlerin insanlığın yolunu aydınlatmada üstlendikleri ilahi vazifenin önemine dikkat çektiler.
ÜRDÜN , Ehl-i Beyt Üniversitesinden Prof. Dr. Ziyad Halil Al Daghamin :
RİSALE-İ NUR NÜBÜVVETİN GEREKLİLİĞİNİ EN GÜZEL DELİLLERLE AÇIKLIYOR
Sempozyuma Ürdünden katılan Prof.Dr. Daghamin tebliğinde Risale-i Nur’un kâinat kitabının tarifini ele aldığını bununla birlikte kâinatın varılması gereken maksatlarından Allah’a imanı, Tevhidi, Ahiret’e imanı, nübüvvetin gerekliliğini, peygamberlere imanı ve insanın şükür’e erişmesini en güzel delillerle açıkladığını ifade etti.
Bedizzaman Said Nursi’nin nübüvvet konusuna bakışı hakkında dünyanın farklı ülkelerinde bulunan akademisyenlerin görüşleri şöyle;
PEYGAMBER SÜNNETİ BÜTÜN DERTLERE ÇARE
Nübüvvet sempozyumuna Cezayirden katılan Prof. Dr. Rabah Dafrur, tebliğinde şu görüşlere yer verdi:
“Bediüzzaman Hazretleri, Peygamberimizin Sünnetinin insanın bütün hayatının bütün yönlerini şümullü bir şekilde ele aldığını ve bütün problemlerine çözüm getirerek bütün dert ve hastalıklarına çare olduğu tasavvurundadır. O; Sünnetin desturlarının ruhi, aklı, kalbi ve sosyal bütün hastalılara en güzel ilaç olduğunu ispat eder.”
GÖRDÜĞÜMÜZ GÜZELLİKLER YARATICININ GÜZELLİĞİNİN GÖLGELERİNİN GÖLGELERİDİR
Yıldız Teknik Üniversitesinden Rasim Soylu etrafımızdaki güzelliklerin kemal sahibi bir yaratıcıdan geldiğini belirterek tebliğinde şunları kaydetti.
“Bediüzzaman sevdiğimiz şeylerde gördüğümüz güzellik ve mükemmelliğin, sonsuz güzellik ve kemal sahibi bir yaratıcının güzelliğinin çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi, hatta gölgenin gölgesi olduğunu söyler.”
ABD Trinity Enstitüsünden Robert Owens Scott tebliğinde Bediüzzaman’ın bakış açısından peygamberliği kalema aldı.
‘‘Said Nursi egemenlik, istismar ve şiddet sistemlerine yol açan saptırmalara peygamberliği bir siper olarak görmektedir. Said Nursi’ye göre peygamberler lider ve eğitimcilerdir. Onların rolleri insanları İlahi irade doğrultusunda bir düzene getirmektir.’’
İNSANLIĞIN NÜBÜVVETE OLAN İHTİYACI YERYÜZÜNÜN GÜNEŞE OLAN İHTİYACI GİBİDİR
Sempozyuma Hindistan Jamia Millia Islamia Üniversitesinden katılan öğretim görevlisi Prof. Dr. Iqtidar Mohammad Khan tebliğ metninde Bediüzzaman’ın diğer İslam filozofları gibi karmaşık bir dil yerine kolay ve anlaşılır bir dil kullandığını kaydetti.
Khan ayrıca tebliğ metninde Kur’an’ın temel gayelerini ele alarak şunları kaydetti.
‘‘Bediüzzaman’ın nübüvvet hakkındaki görüşleri, diğer İslam filozoflarının görüşlerine kıyasla oldukça nettir. Kur’an’ın mesajını ve nübüvveti anlatırken diğer İslam filozoflarının kullanıldığı karmaşık dilin aksine kolay anlaşılır bir dil kullanmıştır. Üstad Bediüzzaman “Kur’an’ın temel gayeleri dörttür; tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet” der. Buradan da anlaşılacağı üzere nübüvvet Nursi’nin fikir ve eserlerinde önemli bir yere sahiptir. Nursi, insanlığın nübüvvete olan ihtiyacını yeryüzünün güneşe olan ihtiyacına benzetir. Çünkü peygamberler insanlığın önderleridirler.’’
BÜTÜN PEYGAMBERLER AYNI MESAJI VERMİŞTİR: YARATICI BİRDİR VE TEKDİR
ABD Virjinya İlahiyat Okulundan Nübüvvet sempozyumuna katılan Prof. Dr. David Scott tebliğ metninde şu önemli konuları ele aldı:
‘‘Allah’ın tüm peygamberlerinin insanlığa bildirdiği esas mesaj, Yaratıcının birliğidir. Bütün peygamberler aynı mesajı vermiştir: Yaratıcı birdir ve tektir. Bu mesaj hayatın özüdür. Bu, post modern insanlarla iletişime geçerken yararlanılacak en önemli husustur çünkü bu gibi insanlar hayatın manasını ararlar. Ve mana ve birlik temelde birbirleriyle bağlantılıdır.’’
NÜBÜVVET TARİHİN ŞAH DAMARINA HAYAT VE CANLILIK VERDİ
Mısır Zegazig Üniversitesinden tebliğ metnini sunan Usama Abul Abbas Şahvan kurumak üzere olan tarihin şah damarına hayat ve canlılık veren şeyin tanımını şöyle yapmaktadır.
‘‘Nübüvvet Bediüzzaman’ın fikrinde çökmek üzere olan zamanı ayakta tutan, yükselten ve ona direnç kazandıran bir güç, kurumak üzere olan tarihin şah damarına hayat ve canlılık veren, aydınlatan ışıltılı, parlak, nurani canlı bir kandır.’’
ÜSTAD NURSİ AKLÎ DELİLLERLE NÜBÜVVETİ İSPAT ETTİ
10. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumuna Suudi Arabistan Kral Halid Üniversitesi’nden katılan Prof. Dr. Ali Bin Hüseyin Musa tebliğ metninde Nübüvvetin ispatını kalema aldı.
Üstad Nursi aklî delillerle nübüvveti ispat etti. Bu konuya daha önce âlimler böyle yaklaşmamıştı. Beşeri hayatta birçok ilim vardır; tıp, astronomi gibi ve sair mevcut ilimler. İnsanın bu ilimleri öğrenmeden bilmesi çok zordur. Yani bir rehberden öğrenme olmadan mümkün değildir. Vahiy yoluyla Allah öğretti. O zaman bilim, vahiy ile olur.
Prof. Dr. Musa nübüvvetin Hz. Muhammed (s.a.v)’in yüksek ahlakı, güzel nitelikleri ve onun kişisel özellikleriyle ispat edileceğini üzerinde vurgu yaptı.
Nübüvvet sadece mucizelerden ibaret değildir. Kişisel örnekler ile nübüvvet ispat edilebilir. Yani Hz. Peygamberin yüksek ahlakı, eşsiz kişisel durumu, güzel nitelikleri, iyi davranışları, nübüvvetin doğru olduğunun delillerinden birkaç tanesidir. Üstat şöyle diyor:
“Zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-yı gàliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.”
SEMPOZYUMA BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN HAYATTAKİ TALEBELERİ DE KATILACAK
Sempozyumun açılış oturumu 22 Eylül Pazar günü saat 10:00’da Ataköy Sinan Erdem Spor Kompleksi’nde yapılacak.
Sempozyumun oturumları ise 23 ve 24 Eylül günlerinde Yeşilköy Wow Hotel Convention Center salonlarında devam edecek.
Üç gün sürecek olan Uluslararası Sempozyum boyunca, dünyanın dört bir yanından gönderilen 400 tebliğ arasından seçilen 96 tebliğ sunulacak ve müzakere edilecek. Nübüvvet sempozyumuna Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebeleri de katılacak.
Sempozyuma 40’ın üzerinde ülkeden gelen akademisyenler tebliğleriyle katılıyor.
www.nubuvvetsempozyumu.com
İSTANBUL İLİM VE KÜLTÜR VAKFI
Kalenderhane Mah. Cüce Çeşmesi Sok. No:6 Vefa Fatih / 34134/ İstanbul
Tel :90212 527 8181 Fax:90212 527 8080
Web site: www.iikv.org E-mail: iikv@iikv.org