Etiket arşivi: ümitsizlik

“Benden Adam Olmaz” diyenler!

“-Ben İslamî bir hayat yaşarken bazen istemediğim hatalar yapıyor, vicdanen rahatsızlık duyduğum yanlışlara düşüyorum.

Bu defa da benden adam olmaz diyerek ümitsizliğe kapılıyor, bu hayattan uzaklaşma düşüncesine giriyorum. Benim bu sürçmeli hayatıma nasıl bakıyorsunuz? Benden gerçekten de adam olmaz mı? Böyle bazen sürçüp düşen adam ayağa kalkıp da yoluna yine devam edemez mi?.” (Başı dumanlı genç)

 İradesinin hakkını tam veremeyerek yaptığı yanlışlarından dolayı ümitsizliğe kapılan bu genç kardeşimize hemen ifade etmeliyim ki, kıble istikametli yolda yürüyen adamın da bazen ayağı kayabilir, dengesini bozup kirli bir zemine düşebilir. Bu türlü kazalarda mühim olan; ‘ben dengemi bozup düştüm, artık benden adam olmaz!..’ demeyip hemen ayağa kalkarak yoluna yine devam etmek.. Bu takdirde düşmenin sonucunda fazla hasar yoktur. Çünkü kalkıp yoluna tövbe istiğfarla yine devam vardır.

 Burada tehlike şuradadır:

 – Eyvah, ben dengemi kaybedip düştüm, üstüm başım kirlendi, artık benden adam olmaz.. ümitsizliğine kapılıp hedefine doğru yürüme azim ve aşkını kaybetmektedir tehlike..

 Halbuki, maruz kaldığı hatalarından dolayı ümitsizliğe kapılmak kesinlikle yanlıştır. Çünkü Allah Resulü Efendimiz (sas), böyle hata yapanların tekrar kalkarak yollarına devam edeceklerini haber verdiği hadisinde şöyle uyarıda bulunuyor tüm insanlara:

 “Ademoğlunun hepsi de hata yapabilir. Ancak hata yapanların hayırlıları da vardır. O hayırlılar, hatalarından sonra tövbe ile yollarına devam edenlerdir!.

 Evet, hadis böyle haber veriyor hata yapanların hayırlılarını: “O hayırlılar hatadan sonra ümit kesmeyip tövbe ile yoluna devam edenlerdir!

 Nitekim böyle hata yapanlardan biri ile Hz. Ali efendimiz arasında geçen şu ibretli konuşma bize çok net davranış örneği vermektedir. Birlikte okuyalım bu muhteşem soru cevapları. Hatalarından dolayı ümitsizliğe düşen bir adam soruyor:

 -Ben yaptığım yanlışlarımdan dolayı ümidimi kaybettim, ne dersiniz bana?

 -Henüz tövbe kapısı kapanmadı ki ümidini kaybedesin; tövbe ederek yoluna devam et! derim.

 –Ama benim günahım öyle çok ki, tövbe ile affedilecek gibi değildir!

 -Hiç düşündün mü, senin günahın mı çok, yoksa Rahman olan Rabb’imizin affı mı?

 -Elbette Rabb’imizin affı çok!.

 -Öyle ise affı senin günahından çok olan Rabb’inden ümidini kesmeden tövbe ile yoluna devam et.

 -Ya imam! Ne zamana kadar bu tövbe? Cevapta tereddüt yoktur:

 – Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar tövbe!..

 Demek ki, kıble istikametli yolumuzda yürürken bazen sürçüp düşmek ademoğlunun beşeriyeti icabıdır. Ancak düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmak, beşeriyetin icabı değil, şeytanın verdiği vesvesenin gereğidir!. Çünkü şeytan da düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmayı tercih etti, sonunda İblis oldu. Adem babamız ise yasak meyveden yeme yanlışından sonra ümidini yitirmeyip tövbe ile yoluna devam etti, o da peygamber oldu.

 Öyle ise sürçmelerden sonra kalbimize gelen duygu ve düşüncelerimizi iyi kontrol etmemiz gerekir. Eğer kalbimize gelen Rahmanî ilham ise ümit kestirmez, yola devam etme duygusu verir; şeytanî vesvese ise ümit kestirir, düştüğün yerde kal, senden adam olmaz ümitsizliği telkin eder.. Halbuki, biz ademoğluyuz, peygamber babamızın yaptığını yapmalı, hata yapanların hayırlısı olmayı tercih ederek, tövbe ile yolumuza devam etmeliyiz..

 İşte tüm bu gerçeklerden sonra başı dumanlı genç kardeşime diyorum ki:

 -Kalbine hücum eden düşünceleri incele, ümitsizlik veren şeytanî vesvese mi, yoksa ümit veren Rahmanî ilham mı, ayırımını mutlaka yap. Böyle bir ayırımdan sonra başındaki vesvese dumanını dağıtır, ümitle kıble istikametli yoluna hem de tereddütsüz devam etme azmi duyabilirsin.Bundan eminim. Kıble istikametli yolunda hayırlı yolculuklar..

Ahmet Şahin

www.ahmetsahin.org

Birinci Hastalık “Ümitsizlik-Yeis;” Çaresi “Ümitvar Olmak” (Hutbe-i Şamiye)

Müslüman toplumların karşı karşıya kaldıkları birinci hastalık “ümitsizliktir.” Başka toplumların gerçekleştirmiş oldukları maddî terakkiye ve kendilerinin geri kalmışlığına bakarak, inananlar, geleceğin güç, zenginlik ve dünyaya hâkim olma enerjisine sahip ve aynı zamanda Allah’ın varlığını hiçe sayan materyalist yaklaşımlarda bulunanların olacağı düşüncesiyle “Allah’ın kendilerini terk ettiği” ümitsizliğine kapılmaktadırlar. Bu ruh hastalığına çare mahiyetinde Said Nursî reçete olarak “ümitvar olma”yı önermektedir. Ümitvar olmak için yeteri kadar sebep vardır. Sadece Allah’ın “İstikbal İslam’ın olacak.” ve “Hâkim, Hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak.” vaadi değil, aynı zamanda ümitvar olmak için bazı somut esasların İslam tarihinden bulunabileceği gibi, mevcut durumların analizi de ümitvar olmaya yeter sebeptir. Eğer Müslümanlar tarihlerine şöyle bir dönüp bakarlarsa göreceklerdir ki, Müslümanlar İslam’ın esaslarına uydukları dönemlerde en yüksek derecelerde medeniyet açısından hep yükselişte olmuşlardır. Tam aksine İslam’dan uzaklaştıkları oranda da her zaman yabancılaşmış, felaketler ve yıkımlarla karşı karşıya kalmışlardır.

Ümitvar olmak için diğer bir prensip de, insan psikolojisinde mevcuttur. Hem bireyler hem de toplumlar dinsiz bir şekilde başarılı ve mutlu olamazlar. Kriz zamanlarında en dinsiz sayılan birisi dahi çareyi dine yönelmekte bulacaktır. Benzer şeklilde, toplumlar da dini referans almadan maddeten teraki edebilirler, fakat böyle yapmakla sürekli bir rekabet ortamında yaşamakta, hırs ve açgözlülükle mücadelede kendilerini bunaltarak netice itibarıyla başarı ve kazanımlarını da tahrip etmektedir. Böylelikle dinin yirminci yüzyılda gerileme hâlinde olduğu görülmekle birlikte, nihaî olarak insanın Allah’a olan ihtiyacının, materyalist düşünce ve yaklaşımların ötesinde, bir gerçek olduğu da kabul edilmelidir.

Ümitvar olmak için diğer bir işaret de eğitim kalitesinin artışında bulunabilir. Öyle ki, eğitimle, insanlar liderlerini körükörüne takip etmenin ötesine geçerek, varlıklarının sebep ve hikmetini düşünmeye başlamakta ve dinî inanışın yaradılışla ilgili gerçeklerini daha iyi anlamakta ve değerlendirebilmektedirler.

Said Nursî, İslam toplumlarını maddî terakkiye ulaştırmak için gerekli “ümit” için de temeller olduğunu görmektedir. İnançta hiçbir insanî idolojinin ikame edemeyeceği bir kuvvet mevcuttur. Değerler, “Allah’a iman”da kökleşmiştir. İnsanın değerinin takdir edilmesi, Allah’ın: “Hayırda yarışınız.” emrini takip etmekte gösterilen samimiyetle sağlanan kuvvet, şefkat ve merhametle dengelenen cesaret, kısa vadeli kazançları gözardı eden faziletli bir görüş, baskıcı olmayan ve baskıcı olanlara da müsamaha göstermeyen bir adalet duygusu, daha insanî, daha adil, daha medeni ve daha da zengin bir gelecek için ümitvar olmayı gerektiren kuvvetli unsurlar olarak sayılabilir. Eğer ümitsizlik meyveleri “kayıtsız kalma, keder, tembellik ve hor görme” olarak sayılırsa, ümit, insanları Allah’ın insanları yaradılış gayesine uygun bir biçimde davranmaları hususunda mükemmelliğe götürür. Günah ile hayır ve iyiliğin savaşı, eşit şartlarda geçen bir mücadele değildir. Allah’ın yaratması itibarıyla fenalık, çirkinlik ve abesle iştigal, doğrulukla elde edilen kuvvet, güzellik ve iyilik yanında ikincil dererecede olup ehemmiyetli değildir. Allah’ın yaratmasından gaye, iyilik, güzellik ve mükemmelliktir. İnananların, Allah’ın insanlığı bu amaçlara yönlendirdiği hususunda ümitvar olmaya hakları vardır. Bu birinci hastalık üzerine bu kadar ısrarla eğilmemin sebebi, Said Nursî’nin hutbesinde diğer hastalıklara ayırdığı yerin toplamından ziyade ümitsizlik ve ümitvar olma üzerinde durmasındandır. Onun için oldukça net olan bir husus, günümüz Müslüman’ını en çok tesir altında bırakan hastalık “ümitsizlik”tir ve buna çare olarak önerilebilecek en önemli ilaç da “ümitvar olmak”tır.

Said Nursî, İslam’dan bahsediyor ve hutbesinde hitap ettiği kesim de Müslümanlardır. Buna rağmen, bir Hristiyan olarak ben onun yapmış olduğu tahlil ve tespitleriyle, durumu teşhisiyle zamanımızın manevî hastalıklarına önerdiği reçeteleriyle görüş birliği içindeyim… Hristiyanlar da ümitsizlik haricinde başka bir manevî hastalığın bizlerin düşüncelerini daha derinden Allah’ın merhametine kapatmayacağı hususunda mutabıktırlar. Ümitsizlik başlı başına inançsızlığın bir başka şeklidir; zira Allah’ın kudretinin, rahmetinin ve ihsanının, hem aczimizin hem de fert ve toplum olarak Allah’ın istediği kullar hâline gelmemizin üstesinden gelip gelmeyeceğini sorgulamaktadır. Hristiyanlar Allah’ın bütün lütufları içinde en büyüklerinin, “iman, ümit ve sevgi” olduğuna inanırlar.

Ümit öyle bir mükafattır ki, bizi oldukça büyük karanlık ve başarısızlıklarda, Allah’ın mevcudiyetine teslim olmamızı sağlar; günaha girdiğimizde bizleri Allah’ın merhametine ve affına sığınmaya sevk eder ve büyük işler başarmak için -ki bunlar bizlerin kabiliyetinin çok ötesinde olsa da ve önümüze çıkan engeller aşılamayacak gibi görünse de- maddî manevî enerjimizi harekete geçirmemizi ilham eder. Buradan hareketle, Said Nursî’yi takip ederek Müslüman ve Hristiyanların günümüz dünyasına sunabilecekleri imanın büyük bir meyvesi “ümitvar olmak”tır, sonucuna varmaktayım. Bu ümit, Allah’ın varlığında kök bulmuştur ve günümüz dünyasının gerçeklerine olan yansımalarıyla da hem tasdik hem de teyit edilmiştir.

Prof. Dr. Thomas Michel

Kaynak:iikv.org