Etiket arşivi: uyuşturucu

Modern uyuşturucular ve ölümcül “oyun”lar!

Teknolojinin çocuklarımıza son armağanı “ölüm”!..

Bazı bilgisayar oyunlarının ölümle sonuçlandığını, bu oyunlara kendilerini kaptıran çocukların intihar ettiğini, yaşayarak öğrendik…

Her ölüm sonrası dönüp “Ne oluyoruz?” diye sorduk, ama gündem değişken günlük siyasetle o kadar yoğun ki, fazla ilgi göstermedik. Ne var ki, “ölüm oyunu” devam ediyor. 

Çocuk, önce “bağımlı” hale geliyor. “Bağımlı” hale gelen çocuk, oyunu artık yönetmiyor, oyun tarafından yönetiliyor ve aldığı telkinlerin etkisiyle hayatını sonlandırıyor.

Sadece bunun üstünde değil, toplumları uyuşturan bütün oyunların üstünde durmak lâzım…

“Uyuşturucu” denince bazı sentetik ve bitkisel uyuşturucuları hatırlamanın devri çoktan geçti: Uzun süredir farklı uyuşturucular devrede: Üstelik bunlardan bazılarının etkisi bireysel değil, toplumsal…

Birtakım oyunlar ve yarışmalarla toplumlar uyuşturulup kullanılıyor!

“İdeoloji” hâlâ bunların başını çekiyor. Ardından “futbol”, “moda”, “magazin”, “yarışma”, “müzik”, “dizi”, “şans oyunları” ve “kumar” gibi, kendi normal ekseninden çıkıp zihni kontrol tuzağına dönüşen olgular geliyor.

Aslına bakarsanız, bunlar kapitalist mantıkla sömürge kültürünün inşa ettiği oyunlardır: Kendini fazla kaptıranlarda “uyuşturucu” etkisi yapar…

Soru: 

İngiltere Kanada’da, Mississippi Nehri’nin kuzeyinde, Antil Adaları’nda, Bengal’de, Filipinler’de, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da, Falkland Adaları’nda, Güney Amerika’nın doğusunda ve Hindistan’da hâkimiyetini nasıl sürdürdü?

Cevap: Sömürge çocuklarını takımlara bölüp top peşinde koşturdu. Bir yandan da okullarda “logaritma cetvelleri” ezberletti. Gençler top peşinde koşmaktan ve logaritme cetvelleri ezberlemekten vakit bulup sömürüldüklerini fark edemediler. 

Mahatma Gandi isimli ufak-tefek biri çıkıp, “Biz acımasızca sömürülüyoruz”diyene kadar, kimse işin ciddiyetini kavrayamadı. 

Ya Hollanda sömürgeciliği?..

Osmanlı atalarımızın “Felemenk” dediği ve ekmek verdiği (II. Selim dönemi) küçücük Avrupa ülkesi Hollanda, Güney Afrika’yı, Kap’i, Cava’yı, Sumatra’yı, Endonezya’yı, Borneo’yu, Yeni Gine’yi, Angola’yı, Namibya’yı, Senegal’i yüzyıllarca hâkimiyeti altında nasıl tutabildi?

Düşünün ki, sömürdüğü toprakların yüzölçümü Hollanda’dan 40 kat büyüktü. Bu kadar geniş, üstelik denizaşırı toprakları ve yoğun nüfusu askeri tedbirlerle itaat altında tutacak yeterlilikte bir orduya bile sahip değildi. 

Sömürge insanlarını uyuşturucu maddeye alıştırdı. Zaman zaman da yerli kabileleri bir birleriyle çatıştırdı. Onlar bir birleriyle savaşırken ya da esrar çekip uyuklarken iliklerini emdi. Hâlâ da kendilerine gelebilmiş değiller.

Futbol özellikle az gelişmiş ülkelerde “uyuşturucu” etkisi yapmaya devam ediyor. Fakat ondan daha sessiz, ama daha etkili yöntemler de var…

Moda (bir elinde cımbız bir elinde ayna/ Umurunda mı dünya!)…

Televizyon dizileri (faydasız, gereksiz hayallerle toplumu oyalama)..

Magazin (bakalım kim kiminle ne? Toplumsal değerlere aykırı yaşayanların topluma örnek olarak dayatılması)…

Survivor gibi yarışmalar (toplumsal merakın yanlış yönetilmesinden hasıl olan uyuşturucu etkisi)…

Şans oyunları ve kumar.

Bazen düşünüyorum da, Acun Ilıcalı’yı daha da zengin etmek için kendini telef eden kızlarla erkekleri Afrin’e göndersek hem işe yararlar, hem de enerjilerini doğru bir mecrada harcarlar…

Bir hayır kurumuna beş paralık mesaj çekip katkı yapmazken, yarışmacılara mesaj yağdıran bilinçsiz kalabalıkları ise “şuur eğitimi”ne almak lâzım!

Kısaca diyeceğim şu ki, çağımızda hiçbir “oyun” masum değildir: Bazıları süründürür, bazıları ise öldürür!

 

Yavuz Bahadıroğlu – yeniakit.com

Can Sıkıntısı..

Amerikan pop müziğinin tanınmış solistlerinden Mariah Carey, eşinden ayrılınca bunalıma girdi, hastanelerde yattı, psikolojik tedaviler gördü, halen doktor nezaretinde çalışmalarına devam etmektedir.

Sahneye çıkmak, şarkılar söyleyip oynamak, alkışlanmak bir solistin yarım saatini alır. Gelmek, gitmek derken iki saat böyle geçsin, peki yirmi iki saat ne yapacak? İnsan “canım sıkılıyor” dediği anda kuyuya düşmüştür.

Canı sıkılan insan her şeyden evvel işsizdir. Bu dünyada her insan için pek çok iş var; fakat bir insan sevdiği işi yapar, sevmediğini yapmazsa boşta kalır. Bir de tembelse can sıkıntısı arttıkça artar. Bu halden kurtulmak için içki, kumar, uyuşturucu gündeme gelir; işte bunlar Mariah Carey gibi genç bir kızı hastane köşelerine atar. Carey’nin serveti, evi, arabası var. Her şeyi olmak da felaket! İnsan bir şeyler almak için çalışacak, aldığı şeyden sevinecek ki hayatın tadı çıksın.

Hollywood’un gözde artistlerinden yirmi yedi yaşındaki Gwyneth Paltrow da psikolojik tedavi görüyormuş. Bir artist film çalışmaları yapar, halden hale girer, sonra? Artistler hep başkasının hayatını yaşar, kendi hayatını yaşamaya vakit bulamaz. Peki “kendi hayatı ne?” Bu sorunun da cevabı bulunamadı. Modern dünyada “Herkes kendi hayatını yaşamalıdır” dendi, pek çok insan tahtakurusu gibi yaşadı. Paltrow, iki defa nişanlanmış, gönlünü eğlendirecek birisini bulamayınca, onun da canı sıkılmış, o da boşluğa düşmüş, hayatının civataları sökülünce soluğu psikiyatride almış.

İçki evvela insanı uçurur; fakat bu uçuşta paraşüt yoktur. Öyle düşer ki en yakını da ondan uzaklaşmak zorunda kalır, yine can sıkıntısı…

Haberlerden öğrendiğimize göre Pearl Harbor filminin başarılı oyuncusu Ben Affleck de alkol tedavisi görüyormuş. Tedavi görmeden evvel alkol uçurumuna yuvarlanan pek çok sarhoşu gördü, peki kendisi neden aynı yolu seçti?

Eğer insanlar kendini yönetecek olgunlukta dünyaya gelselerdi o zaman dine, eğitime, alime gerek yoktu. İçki, kumar, fuhuş öyle bir mıknatıstır ki her insanı kendine çeker. Bunun karşısında öyle bir eğitim, öyle bir iman olmalı ki, insanı kendine çekerken onu her türlü felaketten kurtarıp her türlü saadete sevk etsin. Felaketin maddi boyutları ölçülür, saadet ise insanın iç dünyasındadır, onu yaşıyan bilir.

Hıristiyan ülkeler kalkınmış; fert başına düşen milli gelir bizdekinin on misli. Her işsize hatta çalışmak istemeyene de geçineceği kadar para ödenir. Sosyal devletler, ferdi parasızlıktan kurtarmış can sıkıntısından kurtaramamış. Eğlenceler günün her saatini doldurmuyor; ilim, ibadet hiç arama, bu insan ne yapacak? Böylece gelişmiş ülkelerde içki yaygın. İçki beraberinde öyle şeyler getiriyor ve öyle bir hayat tarzı ortaya çıkıyor ki insan paçavradan farksız.

Müslümanlar, İslam’ın kurtarıcı vasfını ortaya koyabilseler, insanlık bu dini seve seve kabul eder. Ne yazık ki pek çok Müslüman’ın da canı sıkılıyor.

Silahların öldürdüğü insanlardan daha fazlası haram bataklığında perişandır.

Hekimoğlu İsmail

Asrımızın Dört Büyük İlahı

Günümüzde insanların peşine düştükleri, mübtelası oldukları hatta bir putperest gibi taptıkları, günümüz insanının problemi haline gelmiş 4 büyük hastalık şunlardır;

1-Her çeşidiyle, Şirk ve hurafeler.

2-Haram mal yemek.

3-Zina ve envaı.

4- İçki ve uyuşturucu.

Bunların çözümü temelde fıtrilikten, fıtrata uygun hareket etmekten geçer.

Haram mal yemenin başında riba gelir. Günümüzde bankaların iyice artması ve farklı bir çok alternatif sunmasıyla, faiz, alınıp yutulan kolay bir lokma haline gelmiştir. Kuranda ve sünnette faizin haram oluşu, kebairden olduğu sarahaten bildirilmesine rağmen, günümüzde yaygın bir sistem haline gelerek dünyanın her tarafında mütedavil hale gelmiştir. Efendimiz’in beyanları çerçevesinde riba, Allahu Tealanın harb ilan etmesine sebebiyet verecek kadar tehlikeli bir davranıştır. Faize bulaşmak, Semavat ve arz, kabzayı tasarrufunda bulunan Cenabı Hakka karşı ilanı harbte bulunmak demektir ki, böyle bir harp de netice itibariyle helaket ve felaketlerle sonuçlanır.

Bir diğer açıdan Efendimiz, Yemesine içmesine, kazancına dikkat etmeyenin duasının da müstecab olmadığına işaret etmektedir.

Allah Rasulü “saçı başı dağınık, üzerinde sefer emaresi bulunan, Ya Rab, Ya Rab şeklinde dua eden ama yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram olan böyle birisinin duasına nasıl icabet edilir ki” buyurmaktadır.

İnsanı değerli kılan duasına icabet edilmesi olduğundan, duasına icabet edilmeyen kimse başıboş, kimsesiz ve değersiz kalır.

Günümüzde gayet derecede şayi, 2. bir problem olan harama nazar ve zinaya gelince, bu da fert ve toplumun dünya ve ukbasının mahv olmasına, insanın latifelerinin körelmesine, insandaki envarı tecellinin yok olmasına, basiretinin bağlanmasına sebep olan şeni bir fiildir. Bu açıdan müminler bunu işlemek şöyle dursun, bu şeni fiile yaklaşmaktan bile nehy olunmuşlardır.

Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur.”

Bu konuyla alakalı diğer bir ayet olan;

Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.”

Ayet-i kerimesinde, dini vecibelerin hakkıyla yerine getirilebilmesi, şeytanın vesvesesinden ve şehevani düşüncelerden kurtulmanın yolunun, zinanın ilk basamağı olan nazarı terketmeye bağlı olduğu ifade ediliyor.

Efendimiz, zina ve harama nazarla ilgili muhtelif halleri şu şekilde tasvir etmektedir:

Ebu Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah, Adem oğluna zinadan nasibini takdir etmiştir. Hiç şüphesiz bu akıbete erişecektir. İmdi göz zinası bakmaktır, dil zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve iştahlanır. Tenasül uzvu ise bunu ya tasdik eder gerçekleştirir, yahut (bırakarak) yalanlar.”

Efendimiz Hz. Ali’ye

Ey Ali! Bir bakışın peşinden tekrar bakma (birinci bakışına ikinci bakışını ekleme)! Çünkü birinci bakış, senin hakkındır (kasıtlı olmadığı için birinci bakışında sana bir şey yoktur.) İkinci bakış ise, senin hakkın değildir (kendi isteğinle olduğu için ikinci bakışında sana günah vardır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi 15-20 yaşlarında, Van’da Tahir Paşa’nın sarayında altı ay kadar kaldığı hâlde, onun kerimelerini bir türlü tanımıyordu, iki üç günlüğüne gelip o saraya misafir olarak yerleşen başka bir hoca ise kısa zamanda onları birbirinden tefrik etti, aynı şekilde 20-25 yaşlarında İstanbul’a geldiğinde, Çamlıca’da Yusuf İzzettin’le birlikte onun köşkünde kalırken, çoğu zaman geze geze Üsküdar’a inip, oradan kayıkla karşı tarafa geçerlerdi, Haliç’te kadın-erkek, çoluk-çocuk şarkı söyleyip saz çalmak için sahile döküldükleri hâlde, bir kerecik olsun göz kapağını kaldırıp onlara bakmıyordu.

Kendisine neden bakmadığı sorulduğunda da, kaçamak bir cevapla, “Ben âlim olmanın izzet ve onurunu koruyorum.” demişti. Oysa o, mehâfetullaha (Allah korkusu) ve mehâbetullaha (Allah saygısı) o kadar kilitliydi ki, hayatını sürdürdüğü kalb ve ruh ufkundan öyle şeylere bakılmazdı ve bakmadı. Bu konumda bulunan, tebliğ ve irşad vazifesini üstlenmiş kimselerin, harama nazarları dine, ilme, davaya, bütün mukaddesata karşı bir hıyanet sayılır ve bu durumda olan hain de hiç bir sırra vakıf olamaz.

İbni Abbas hz. konuyla alakalı “O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin sakladığı bütün şeyleri dahi bilir.” ayetini de harama nazar etmek şeklinde tefsir etmektedir.

Toplumu ifsad edip, toplumda onarılması, tamiri çok zor derin yaralar açan bir diğer sıkıntı da içki ve uyuşturucudur. Kur’an-ı kerim’de

Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felâh bulasınız.”

şeklinde, şeytan işi bir pislik olarak anlatılan içki, hadislerde de çok ağır bir dille kınanmaktadır.

İçki mübtelası olan putperest gibidir.”

Bir diğer yönüyle içki içmek, diğer maasiden farklı olarak, insanın hayru hasenatının, salih amellerinin yok olmasına sebebiyet veren bir masiyettir. Efendimiz, içki içenin 40 gün namazının kabul edilmeyeceğini bildirmiştir:

Sarhoş edici bütün maddeler içki sayılır. Sorhoşluk verici bütün içkiler de haramdır. Kim onu sarhoş oluncaya kadar içerse, Allah onun kırk gün namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah dilerse bağışlar. Tekar içki içmeye başlarsa, Allah, bunlara tinetul-habal içirmeye ahdetmiştir. “Tinetu’l-Habal nedir?” diye sorulunca: “Cehennemliklerin (vücudlarından, çıkan) terleridir!” diye cevap verdi. İçkinin haram olduğunu bilemeyecek kadar küçük yaşda bulunanlara içki içirenlere de Cenabı Hak bu şekilde muamelede bulunacaktır.”

Ayrıca Efendimiz içki içilen sofraya oturmaktan da nehy etmiştir:

Allaha ve Ahiret gününe iman eden kimse içki içilen sofralara oturmasın.

herkul.org