Etiket arşivi: van

Üstad’ın Padişah Sultan Reşat’la Yolculuğu

Gayesi; yeni nesli, vatanı ebediyen kurtarmak

Tüm ideali idi; Doğu’da bir üniversite kurmak

 

Tehlike çok büyük, kapıyı çaldı çalacak

Önlem alınmazsa bütün vatan yanacak

 

Vakit çok az, bir an önce tedbir alınması gerek

Herkes günü kurtarıyor, yok ileriyi düşünmek

 

Sultan Reşat’la görüşmek için acele çıktı yola

Şam, Beyrut, İzmir üzerinden geldi İstanbul’a

 

Padişahın Rumeli seyahatine edildi davet

Geziye, şarki Anadolu’yu temsilen etti icabet

 

Zırhlı Barbaros gemisi Rumeli’ye etti hareket

Padişahla beraber üç hafta sürdü bu ziyaret

 

Kosova’nın merkezi Üsküp’e gidildi trenle

Uzun, tatlı bir sohbet başlar iki öğretmenle

 

Üstada Sual etti muallimlerden biri

Kustu akıldaki en zararlı olan zehiri

 

“Size göre hamiyeti diniye mi?”

“Yoksa hamiyeti milliye mi önemli?

 

Gelen soru, son asrın hastalık belirtisiydi

Üstad Bediüzzaman ise şöyle cevap verdi

 

Yüce İslam dininde “Din ve milliyet birdir”

Gerçek olan “Milliyetin, hayatı ruhu din’dir”

 

İnsanlığa budur, en büyük tehlike

Irkçılık yoktur Yüce Kuran’ı Kerimde

 

Beşere atılmıştı bir virüs ta! O zaman

Teşhis etmişti hastalığı Bediüzzaman

 

Üsküp Üniversitesi’nin törenle atıldı temeli

Van’da böyle bir temel, Üstadın büyük emeli

 

Çıktı Balkan harbi, istila edildi düştü Kosova

Üsküp Darülfünu’nun ödeneği aktarıldı Van’a

 

Şark Üniversitesinin temelini attı Edremit’te

İlim irfan nuru parlayacaktı artık, Van Gölü’nde

 

“Talebeleri ikaz eder hazır olun geliyor musibet”

Derdi, “bize yaklaşıyor çok büyük bir felaket”

 

Dünyada, Osmanlı’nın kıyameti artık koptu

Üstadın fiilen hazırlandığı, haber işte buydu

 

Eyvah! Balkan harbi çıktı ne çare

Elden ne gelir, itiraz edilir mi hiç kadere

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Üsdat Van Vali Konağında

van.vali.konagiYayıldı, Molla Said’in şöhreti etrafa

Eder davet, Vali Tahir Paşa Van’a

 

Kaldı, on beş sene bu vilayette

Seviliyordu çok, tüm aşiretlerde

 

Van valisi Tahir Paşanın yanında

Müspet ilimleri öğrendi o konakta

 

Bir günde, Molla Said coğrafyayı ezberler

Ertesi gün Coğrafya öğretmenini ilzam eder

 

İnorganik kimyayı beş günde öğrendi

Kimyacı öğretmeni münazarada yendi

 

Matematikten, genç Said çok iyi anlar

Problemleri zihnen, pratik olarak yapar

 

Hayret içinde herkes, Molla Said’in ilmine

Başlandı anılmaya Bediüzzaman ismiyle

 

Halktan hediye, sadaka, zekât almaz

Münazaralar da dâhi hiç soru sormaz

 

Etti men talebelerini zekât almaktan

Çok feyiz alır, Allah rızası için çalışmaktan

 

O günlerdeki kararı bekâr kalmak

Dünya malını bir elinde toplamak

 

Van’da dârülfünun kurmak büyük ideali

Mısırdaki El Ezher üniversitesi açık misali

 

Üniversitenin adı, Medresetül zehrâ olacak

Din ile fen ilimleri birlikte okutulacak

 

Vali Tahir Paşa, gazetede bir haber gösterir

Alçakça planlanan, acı havadis şöyledir

 

İngiliz Meclisi huzurunda, sömürgeler bakanı

Eline alıp göstererek, Yüce kitabımız Kur’an-ı

 

“İslam’ın elinde bulundukça bu Kur’an-ı Kerim”

“Müslümanlara kıyamete kadar olamayız hâkim”

 

“Kur’an-ı ne yapıp, yapıp; onların elinden almalıyız”

“Gelecek nesli, mutlaka Kuran’dan soğutmalıyız”

 

Okuyunca Molla Said bu şeytani haberi

Diken, dikendi vücudundaki tüm tüyleri

 

Çaktı beyninde şimşekler büyüdü gözleri

Alevlendi ruhu ile kalbi ve bütün latifeleri

 

İlmi, irfanı, ihlâsı cesaret ve şecaati birleşti

Düşünerek ilahi inayeti, kararını verdi

 

Kalbi, ruhu, aklı ile Yüce Allah’a yöneldi

Tüm duygularını bir yerde toplayıp niyet etti

 

En büyük davam gayem, ölene kadar idealim

Sürecek kıyamete kadar, budur en son emelim

 

“Kur’an sönmez ve söndürülemez bir nurdur”

“Edeceğim kâinata ilan, son kararım budur”

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Cumhuriyet Döneminde Bediüzzaman

Sürgün-Hapis yılları içinde yazılan Risale-i Nurlar

 9 Kasım 1922 Perşembe günü TBMM’de Bediüzzaman için kapsamlı bir karşılama merasimi yapılır ve verilen bir önerge üzerine de kürsüde gaziler için kısa bir tebrik konuşması yapar ve ardından da dua eder. Bediüzzaman Ankara’da bulunduğu altı aylık süre içinde, hayatının gayesi olarak gördüğü ”ŞARK ÜNİVERSİTESİ PROJESİ” için bir çok girişimde bulunur ve önemli görüşmeler yapar. 163 milletvekilinin imzası ile teklif onaylanır ve 2 Şubat 1923’te Meclis Başkanlığına sunulur. 17 Şubat’ta komisyona gönderilen ve o yılın bütçesinden yüz elli bin liranın tahsis edilmesini öngören bu kanun tasarısı, Eğitim ve Şeriat komisyonuna gönderilir ama bir netice çıkmaz. Ankara’da M. Kemal’ le geçen olaylı görüşmeden sonra ayrılıp Van’a gitmeye karar verir.Van’a gidiş biletinin üzerindeki tarih 17 Nisan 1923’tür. Bu biletin  en önemli özelliği özelliği, ESKİ SAİD’İ YENİ SAİD’E GÖTÜREN BİR BİLET” olmasıdır…

Bediüzzaman,  Van’da bir süre kalır, bir müddet sonra da  insanlardan uzakta olmak için  birkaç talebesini yanına alıp Erek dağına çıkar ve oradaki bir mağarada hayatını devam ettirmeye başlar. Hz. Muhammed’e peygamberlik gelmeden önce Hira Mağarası’nda bir süre insanlardan uzak kalması, ondan sonra gelen ümmetinin içindeki maneviyat dünyasının ileri gelenleri tarafından da uygulama alanı bulmuştur. Yaşadıkları ortamdan rahatsızlık duyanlar, insanlardan uzakta Rabbiyle baş başa kalacakları mekânları tercih etmişlerdir.

14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da yaşayan bilim ve tasavvuf alimi Hacı Bayram-ı Veli ise Ankara’da adıyla anılan caminin altında bir Çilehane yaptırır. Çilehane, manevi olgunluğu elde etmek üzere 40 gün süreyle insanlardan ayrılıp kalınan  küçük bir  odadır.  Orada yalnızca Allah’ı düşünmek, ona ibadet etmek,  onun isimlerini anmak, susmak, az yemek, az içmekten başka bir şeyle meşgul olunmazdı.

Bediüzzaman Erek dağında tam bir inziva hayatı geçirirken Şeyh Sait İsyanı patlak verir. İsyandan önce kendisine başvuranlara nasihat eder, ’’ bu milletin çocuklarına silah çekilmez’’  diyerek isyana katılmayıp hatta yatıştırıcı rol de oynar. Buna rağmen, isyandan sonra doğu’daki nüfuzlu aileleri batı Anadolu’ya sürgüne gönderen hükümet, onu da inzivada bulunduğu Erek dağından alarak sürgüne gönderir. Ve Bediüzzaman Said Nursi’’nin  40 gün değil, bir ömür sürecek çilesi bundan sonra başlar. 1926-1954 yılları arası onun hayatındaki çileli yıllardır. Bu çileli ömürle beraber ileriki yıllarda bütün dünyaya dağılacak ve çeşitli dillere çevrilecek olan Risale-i Nurlar’ın yazılması da bu çileli ömrün meyveleri olacaktır.

1926 yılının şiddetli bir kış mevsimine rastlayan Ramazan ayında (15 Mart-12 Nisan), kızaklara bindirilerek, Trabzon’a, oradan deniz yolu ile İstanbul’a götürülen Said Nursi burada yirmi gün kadar sürecek bir sorgulanmaya tabi tutulur. Bediüzzaman Said Nursi’nin, Şeyh Said isyanı ile hiçbir ilgisinin olmadığı sonucuna varılmasına rağmen Ankara’dan gelen bir emir üzerine Bediüzzaman’ın Burdur’da zorunlu ikamete tabi tutulması emrediliyordu.

             İstanbul’dan İzmir’e, oradan Antalya‘ya ve nihayet oradan da kara yolu ile 1926 yılının Mayıs ayında Burdur’a getirilir. Ancak Said Nursi’nin  buradaki sohbetlerinden endişe edilince, sekiz ay sonra bu kez onu Isparta’ya sürgün ederler. ’Nurun ilk kapısı’’  ilk sürgün yeri Burdur’da yazılmıştır

 25 Ocak 1927‘de Isparta’ya getirilen S. Nursi, burada da sohbetlerine devam etti ve her geçen gün etrafında insanlar toplanmaya ve çoğalmaya başladı. Ancak  bu durum uzun sürmedi,20 gün sonra da Barla’ ya gönderildi. Van-İstanbul-Burdur-Isparta-Barla hattında İLK UZUN SÜRELİ SÜRGÜN HAYATI başladı.

Barla,  Isparta’nın merkeze bağlı küçük bir beldesidir.  Bediüzzaman  Said  Nursî,’nin insanlarla irtibatını kesmek için 1926′ da başlayan sürgün hayatının bundan sonraki yılları, 1934′e kadar  kuş uçmaz kervan geçmez misali bir dağ köyü olan Barla’da göz hapsinde geçecektir. Fakat bu süre içinde de Risale-i Nurların da büyük bir kısmı kaleme alınır.

Burada ilk yazdığı eser Haşir Risalesi oldu.‘’Sözler’’,’’ Mektubat’’ ın tümü ve ‘Lem’alar‘’kitabının da Yirmi Altıncı Lem’a’ya kadarki bölümleri  Barla’da yazılmıştır.

Hükümet, S.Nursinin Isparta valisine gönderdiği şikayet  mektubunu  bahane ederek 25 Temmuz 1934tarihinde onu Isparta merkezine getirtir. Böylece Barla-Isparta hattı ile sürgün hayatının 2. kısmı başlar. Isparta’da kaldığı dokuz aylık zaman diliminde ‘İhtiyarlar Risalesi, İktisat Risalesi ve Hastalar Risalesi’ adı ile bilinen üç tane uzun risale yazılır ve etrafa dağıtılır.

 Ancak yüz yirmi talebesi ile birlikte Mayıs 1935‘te tutuklanıp ESKİŞEHİR HAPİSHANESİ‘ne konur. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi heyeti on bir ay sonra, son kez Bediüzzaman ve talebelerini muhakeme ederek, Bediüzzaman’a on bir ay hapis cezası ile Kastamonu’da mecburi ikamet cezası verir.

1936 Mart‘ında tahliye edilerek, Kastamonu‘ya gönderilir.BaştaAyetü’l- Kübra Risalesi olmak üzere Şualar kitabının Üçüncü Şua‘dan Dokuzuncu Şua‘ya kadarki risaleleri burada yazıldı . Kastamonu’daki  yine uzun yıllar sürecek olan 3.sürgünü de 1943 yılına kadar devam eder.

Kadir Gecesi’ne isabet eden 27 Eylül 1943 de, buradan alınıp önce Anakara‘ya, oradan da Isparta‘ya götürülür. Burada da bir ay nezarette tutulduktan sonra Denizli’ye götürülerek, civar illerden tutuklanarak getirilen talebelerinin olduğu Denizli Hapishanesinekonur. Kastamonu-Ankara-Isparta hattı Denizli hapishanesinde son bulur.‘’Eskişehir’de bana bir ayda çektirdiklerini burada bir günde çektiriyorlar’’ diye hapishane şartlarının kötülüğünü anlatır. Fakat her şeye rağmen hizmetine devam eder . On bir meseleden oluşan’’ Meyve Risalesi’nin dokuz meselesi ile On İkinci ve On Üçüncü Şualar ‘’burada yazılır.

Yargılama sonunda mahkeme heyeti, Bediüzzaman ve talebelerinin müdafaalarını dinledikten sonra, 16 Haziran 1944’te oy birliği ile tüm mahkumların beraatına ve hemen salıverilmelerine hükmeder. Buna rağmen savcı, mahkumları beraat ettirmeyerek cezalandırılmaları için diretir ve davayı Ankara’daki temyiz mahkemesine gönderir. Temyiz mahkemesi, 30 Aralık 1944’te bu başvuruyu reddederek Denizli Mahkemesi’nin beraat kararını onaylar.

Talebeleri ile birlikte tahliye edilen S.Nursi ‘yi, Denizli‘de halk büyük ilgi ile karşılar. Şehir Palas oteline yerleşen S.Nursi, burada bir buçuk ay kaldıktan sonra Afyon ilinin Emirdağ ilçesine mecburi ikamet etmek üzere ayrılır. Fakat burada yaşadıkları için de Bediüzzaman, talebelerine gönderdiği mektuplarda kendisine yapılanların “Denizli hapsini arattığını” ifade ediyor.

23 Ocak 1948′de başta Bediüzzaman olmak üzere, civar illerde bulunan çok sayıda talebeleri  de  tutuklanarak Afyon Cezaevine konurlar. Böylece, daha önceki mahkemelerin beraat kararları hiçe sayılarak, aynı iddialarla tekrardan dava açılır. Eskişehir ve Denizli hapishanelerinin şartlarını mumla aratacak Afyon hapishanesi ve mahkemesi süreci başlar. Mahkeme, nihayet 6 Aralık 1948’de kararını verir.  Bediüzzaman’a yirmi ay, bir çok talebesine de altı ve on sekiz ay aralığında değişen hapis cezasına hükmeder. Karar hemen temyiz edilir. Yargıtay altı ay sonra, 4 Haziran 1949 da Afyon Mahkemesinin ceza  kararını bozar. Bu karar üzerine Bediüzzaman ve talebelerinin derhal serbest bırakılması gerekirken, Afyon Mahkemesi ve özellikle gaddar savcısı, oyalama süreci başlatarak Bediüzzaman’ın yirmi ay hapiste kalması tamamlandıktan sonra serbest bırakır.

’Beşinci Şua’’ olan El Hücettüzzehra ‘’risalesini  burada telif etmeye başlamıştır.

 İnsanlık tarihi içinde hem yazarı hem de  eserleri, Risale-i Nurlar  kadar çile çeken, ömrü hapislerde ve sürgünlerde geçen yazdıklarından dolayı mahkemede yargılanan bir kişi gelmemiştir.

Yine Ankara’dan gelen emir üzerine Afyon‘da polis gözetiminde mecburi ikamete tabi tutulur. Yetmiş iki gün burada tutulan Bediüzzaman 2 Aralık 1949’da hapis öncesi ikamet ettiği Emirdağ‘a geçer. Demokrat Parti iktidarının ilk üç senesinde de Emirdağda ikamet etmeye devam eder.

Üç ay kadar İstanbul’da kalan Bediüzzaman tekrar Emirdağ’ına gelse de 23 Ağustos 1953’te Isparta‘ya yerleşmek üzere oradan da ayrılır. Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını daha önce sürgün ve mahpus olarak gittiği yerlerdeki dostlarını ziyaretle geçirir. Merkez Isparta olmak üzere, sık sık kısa seyahatlerle Afyon, Emirdağ, Eskişehir, Eğirdir ve Barla’ya gider. Eski mekânlarını ziyaret eder, dostlarıyla görüşür, talebelerine “dersler” yapar. İstanbul, Ankara ve Konyaya gidip çeşitli ziyaretlerde bulunur. Kitapları için açılan mahkemelere katılır.

Bediüzzaman 23 Mart 1960 günü Urfa’daki İpek palas otelinin 27 numaralı odasında sabaha karşı vefat eder ve Balıklıgöl’deki  mezarlığa geçici olarak defnedilir.

                 DİĞER    ESERLERİN   YAZIM   TARİHLERİ

1-1911 ve 1912 yıllarında

Kızıl İcaz, Muhakemât, Münazarât, Hutbe-i Şamiye,  Deva-ül Yeis, Teşhis-i İllet, Divanı HarbiÖrfî ve Nutuklar.

2-Birinci Cihan Harbi esnasında da ‘’İşarât-ül İ’câz’ı-‘’ adlı eseri  Arapça telif etmiştir.

3-1948-1949’da ‘’Elhüccet-üz Zehra’’ risalesinin telifi ile eserler tamamlanmıştır.

1946’ ya kadar telifat orijinal olarak elle, Osmanlıca yazılıp çeşitli şekil ve tarzlarda etrafa gönderilmiş ve elle çoğaltılarak yayılmıştır.

1946’ da üç teksir makinesi alınarak, risaleler kolayca çoğaltılıp halkın istifadesine sunulmuştur.

1950 yılına kadar teksir makineleriyle çoğaltılan risaleler; 1950’den sonra yeni harfle Türkçe olarak matbalarda basılmaya başlanmıştır. Yeni harflerle matbada ilk basılan eser, Üstadımızın’’KüçükTarihçe-ihayat‘ı’’dır.

1954’ den itibaren de külliyatın matbalarda Latin harfleriyle bastırılması ve dağıtımı en yoğun biçimde gelişmiştir.

Dr.Selçuk Eskiçubuk

Kütahya

Van’da Bediüzzaman Kur’an Kursu Açıldı

İl Müftüsü Nimetullah Arvas, Müftü Yardımcısı Faruk Gürbüz, Şube Müdürü Abdullah Akdoğan, idari personel ve mahalle sakinlerinin katıldığı açılış töreninde bir konuşma yapan Müftü Arvas, Van ilinin son yıllarda gerek kurs sayılarında, gerekse öğrenci sayılarında ülke genelinde önemli bir noktaya ulaştığını belirtti.
Arvas, Bediüzzaman Kur’an Kursu’nun yapımında emeği geçenlere teşekkür etti. Açılışın ardından katılımcılara çeşitli ikramlarda bulunuldu.
İlke Haber Ajansı

Said Nursi’nin Medresetüzzehrası Artık Kurulmalı

“Said Nursi Eğitim Felsefesi, Medresetüzzehra Sempozyumu”nda konuşan Van Valisi Münir Karaloğlu, sözlerine  Bediüzzaman Hazretlerinin “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaklar. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız” sözleri ile başladı.

Karaloğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
Cennet gibi bir baharda yaşıyoruz. Mirasımız yeniden canlanıyor. Selçuklu, Osmanlının varisi benim, biziz diyoruz. Ey büyük mütefekkir Bediüzzaman. Seni duyduk diyoruz. Bir asır sonra Bediüzzaman’ın projesini keşfediyoruz. Akademisyenler eğitim modelini deşifre ediyor. Medresetüzzehra projesine cansuyu vermeye çalışıyoruz. Bir Kürt olan Said Nursi’yi Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Çerkeslerin herkesin ortak değeri yapan medeniyetimize sondaj yapıyoruz.

Said Nursi manevi Medresetüzzehra’yı zindanlarda, sürgünlerde kaleme aldığı Risale-i Nur ile kurdu, geliştirdi. Sıradan insanlardan hocalar, önderler yetiştirdi. O sıradan insanlara çok şey borçluyuz. Said Nursi’nin projelendirdiği Medresetüzzehra artık kurulmalı. Eğitim modeli tüm İslam dünyasında en üst seviyede tartışılmalı. Vasi belli, vasiyet belli, mirasçılar belli.

Konuşmasının ardından Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, Vali Münir Karaloğlu’na plaket verdi. Vali Karaloğlu da Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerine plaket verdi.

Konuşmaların ardından oturumlara geçildi.

risale haber