Etiket arşivi: Veysel Karani

Veysel Karani (R.A.) (Şiir)

Ortalıkta üç beş ağaç, birkaç kuyu ve birkaç deve

ekin bitmez, kuru sıcak çölde ıssız bir belde

toprak damlı evlerin birinde doğurdu seni annen

Yemen’e yakın, kum dağlarıyla çevrili bir yerdi Karen

Dört yaşında kaybedince aniden babanı

yedirip içirirdin kör kötürüm ananı

sensin o ey temiz insan Veysel Karani….

Kervanlar uğrayınca develerle Karen’e

güttüğü develer için verenden ücret alır

fakirdir ama cömert , vermeyenden istemez

ıssız vadilerde dolaşır, haram yemez, yalan bilmez

dağlarda gezer bir garib deve çobanıydı kendisi

Duyunca birgün Mekke’de yaşayan son peygamberi

inanır, müslüman olur, görmüş gibi Hz.Muhammed’i

ama yüreğine düşer, onu birkez görebilme ateşi

annesinden izin ister gitmek için ama razı olmaz

”git bakalım beni kime bırakacaksın ”deyince

anne sevgisi için ,yüreğine gömer dayanılmaz hasreti

…Ve yaşı kırkı geçer böylece bizim Veysel’in

ama kimse dindiremez, içindeki yakıcı hasreti

dayanmaz ana yüreği onun bu acısına

birgün izin verir, ama bir şartı vardır

bulamazsa Medine’de Peygamberi,

dönecektir beklemeden hemen geri

Issız vadiler,çöller geçilir ver elini Medine

ama ne yazık ki Peygamber evde yok, Tebük seferinde

selam bırakır Hz. Ayşe’ye, Peygambere iletsin diye

döner gider göremeden söz verdiği için Karen’e

bırakarak ardında Harameynde bir güzel koku

gelince sorar Peygamber, Hz.Ayşe’ye

evimize hangi ulu kişi geldi diye?……

Hastalanınca birgün o yüce Peygamber

Hz.Ömer, Ali ve Ayşe’ye arkasındaki hırkayı

vasiyet etti, ölümünden sonra Veysel’e verilsin diye

zamanı gelince vasiyet yerine geldi, emanet teslim oldu

rağbet artınca sıkılır Veysel’e o da kaçar Basra’ya

yine sade bir hayat, Rabbine niyazdan hiç usanmadan …..

Sıffin savaşına davet etti onu Halife Hz.Ali

çekinmeden katıldı ama sonunda oldu şehit

gömülürken şehitler Fırat kenarında birer birer

Yemen’de, Şam’da ve Bitlis’te oldu onun üç kabri

kim bilebilir ki gerçeği, Veysel’in ki hangisi?

ama hırkanın son emin yeri:

Topkapı Kutsal Emanetler dairesi…

Dr.Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

Veysel Karani’nin Münacâtı

Bismillâhirrahmânirrahim

Yâ ilâhi! Rabbim Sensin! Çünkü ben abdim. Nefsimin terbiyesinden âcizim. Demek beni terbiye eden Sensin!…

Hem Sensin Halık! Çünkü ben mahlûkum; yapılıyorum…

Hem Rezzak Sensin!.. Çünkü ben rızka muhtacım; elim yetişmiyor. Demek beni yapan ve rızkımı veren Sensin…

Hem Sensin Mâlik! Çünkü ben memlûkum. Benden başkası bende tasarruf ediyor. Demek Mâlik’imiz Sensin…

Hem Sen Azîzsin! İzzet ve azamet sahibisin! Ben zilletime bakıyorum; üstümde bir izzet cilveleri var. Demek Sen’in izzetinin âyinesiyiz…

Hem Sensin Ganiyyi Mutlak! Çünkü ben fakîrim. Fakrımın eline yetişmediği bir gınâ veriliyor. Demek ganî Sensin, veren Sensin…

Hem Sen Hayy-ı Bâkî’sin! Çünkü ben ölüyorum. Ölmemde ve dirilmemde, bir daimî hayat verici cilvesini görürüm…

Hem Sen Bakisin! Çünkü ben, fena ve zevalimde, Sen’in devam ve bekanı görüyorum…

Hem Sen Kerîm’sin, umulmadık yerden ihsan edensin, çünkü ben nankör ve cimriyim bu kadar nimetlerin şükrünü eda edemiyorum, senin rızan dairesinde sarf etmiyorum…

Hem Sen Muhsîn’sin bütün iyilikler, güzellikler Sendendir, Senden gelir. Çünkü ben kötülük ve günahlara mazharım, suç ve kabahatim çoktur…

Hem Sen Gafur’sun, günahları bağışlayansın. Çünkü ben günahlardan kurtulamıyorum, mağfiretin olmazsa kim beni bağışlar, suçlarımı affeder?!

Hem Sen Azim’sin, azamet sahibisin. Çünkü ben hakirim, Sen olmazsan bir hiçim, hiçbir şeref ve değere sahip değilim…

Hem Sen Kavî’sin, herşeye gücün yeter. Çünkü ben zaifim, Senin yardımın olmazsa hiçbir şeye gücüm yetmez…

Hem cevap veren, atiyye veren Sensin! Çünkü biz umum mevcudat, kalî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz; niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor; maksudlarımız veriliyor. Demek bize veren Sensin.

Hem Sen Emin’sin, Çünkü ben korkuyorum, ancak Seninle emniyet bulurum. Kalplere huzur, akıllara güven veren Sensin, sana korku arız olmaz.

Hem Sen Cevad’sın, cömertsin. Çünkü ben ihsanına muhtacım, Sen ise bol bol verensin, atıyyen bitmez hazinen tükenmez,

Hem Sen dualara icabet eden Mücib’sin. Çünkü dua edip yardıma muhtaç olan benim. Kabul buyurmazsan hangi kapı var gideyim.

Hem Sen Safîsin, bütün maddî manevî hastalıklara şifa verensin. Çünkü ben hastayım, türlü türlü illet ve hastalıklara mübtelayım.

İşte Sen günahlarımı mağfiret et, suçlarımı bağışla, her türlü hastalığıma şifa ver, ya Allah, ya Kâfî, ya Vafî (sözünde duran), ya Rahîm, ya Şâfî, ya Kerim, ya Muâfî (afiyet veren)!

Beni, ana babamı, hizmet-i Kur’aniyye ve imaniyyede sadık arkadaşlarımı, Üstadım Said Nursî’yi (r.a) affına mazhar kıl. Her günahtan beni aff eyle, her hastalıktan bana şifa ve afiyet ver. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi erhamürrahimin, rahmetinle benden ve onlardan ebediyyen razı ol. Hamd olsun Âlemlerin Rabbi olan Allah’a.

Not: Bu dua Üstad’ın bizzat derlediği Cevşen-ül Kebire eklendiği için o dönem abilerde Üstadımıza dua mahiyetinde olsun diye, sonuna Üstadımızla ilgili dua eklenmiştir.

Kaynak: Risale-iNur.biz

Veysel Karanî Hz. Neden Sahabe Olmadı?

Meşhur kıssadır Veysel Karanî Hazretlerinin Efendimiz(ASM)’a olan aşk derecesindeki muhabbeti. Âmâ anneciğini yalnız bırakmamak için uzun zaman Rasulullah(ASM)’ı ziyareti tehir eder, zira annesinin az da olsa yalnız bırakılmaya rızası yoktur; ama âlem Rasulullah(ASM)’ın nuruyla coşmuş, dağ, taş, ağaç, su nur-u nübüvvet ile ayrı bir hayata kavuşmuş, ayrı bir renge bürünmüştür. Kainattaki bu cûş-u huruşu gören, kalbi aşk-ı İlahi ve Rasulullah(ASM) ile coşan Karanî Hazretleri anneciğinden zorlukla izin alabilmiş ve Medine yolunu tutmuştur. Gider ki Rasulullah(ASM) evinde yok! Annesine verdiği söz mucibince başka hiçbir yere bakmadan, sormadan hemen döner gelir Karen’e..

Bu hazin kıssa hep aklımda bir soru işareti olarak kalmıştır. Ta ki fıtrat kanunlarını anlayana kadar.. yani Veysel Karanî Hazretleri o gün Efendimiz(ASM)’ı Medine’de arasa ve bir kez yüzünü görse peygamberlerden sonra insanların en hayırlıları olan “Sahabe” sınıfına dahil olacaktı. Her cihetle alemde bambaşka bir inkişafa vesile olacak, “yıldız mahiyetindeki” sahabe efendilerimizden biri de o olacaktı. Ahiretteki mazhariyetleri ise tamamen aklın ihatası dışında. Peki neden Veysel Karanî Hazretleri o gün döndü geldi?

Karanî Hazretleri o gün annesine verdiği sözü çiğnememekle Allah’ın fıtratımıza koyduğu evlad olma kanununun insaniyetimizin esası olduğunu, o fıtrat kanununu çiğnemenin Allah’ın hükmünü çiğnemek ve dolayısıyla alemdeki bütün kanunlara muhalefet etmek olduğunu anlamış ve anlatmıştır. Yani Veysel Karanî Hazretleri o gün sözünü tutmasa ve annesini yalnız bırakıp Rasulullah(ASM)’a gitseydi belki insaniyetinin özündeki manayı kaybedecek,  değil sahabe, belki çok daha aşağı bir mertebeye sukut edecekti. Kendisi için hayırlı olmayan bir şeyin talebinde ısrar eden bir sahabenin neticede düştüğü üzücü durum buna başka bir örnektir. Bu yüzden Karanî Hazretleri Rabbinin en parlak aynası olan Rasulullah(ASM)’ı görme arzusunu, yine Rabbinin koyduğu evladlık hükmü-anne baba hukukuna riayet etmek için terk etmiş, canından çok sevdiği Rasulullah(ASM)’ın gül yüzünü dünya gözüyle görememiş, lakin “Tâbiînin en hayırlısı” diye iltifat-ı Nebevî’ye mazhar olup, hırka-i şerifini emanet almıştır. Böylesi çetin bir imtihanda insanın Rabbisinden razı ve hoşnut olmasının en münteha örneklerinden birisini hayatıyla anlatmıştır.

Bize ne kaldı? Karanî Hazretleri bize Allah’ın üstümüze yüklediği hakları, ancak hakkıyla ifa edersek mümin olabileceğimiz dersini bırakmıştır. Hak ve hukukları payimal ederek ne kulluk, ne hizmet, ne de başka bir salih amel mümkün değildir.

Peki Karenli Veysel biz olsaydık ne yapardık..? Allah yardımcımız olsun, enfüsî bir hesap..

Rabbimiz şefaatlerine mazhar eylesin. Âmin.

Nabi

www.NurNet.org