Etiket arşivi: yaşam

Alakadarlık 

Alakadarlık 

 

İnsan fıtrat itibariyle a’dan z’ye her şeyle alakadardır. Gerek hayatında yer alsın gerekse almasın.. insan dimağının esaretinde hayatını idame ettirir. Bu esarette tercihleri insana ya  hüzün ya neşe getirir. Burada insana düşense, dimağına doğru şeyler yüklemelidir. Doğru şeyleri insan öğrenmesiyle bunun gerisinde kalan şeylerin yanlış olduğunun da farkında olmamız lazım. 

İnsan, efkar ve müyulatına yön çizmeyi tercihleriyle yapacaktır. İstidad ve kabiliyetlerini de insan israf etmemekle mükelleftir. İnsan için çok değerli olan ve belki de telafi edemeyeceği şeyler arasında his, heves ve meyiller de bulunmaktadır. Bu hususiyetin sadece insana mahsus olduğunun da insan farkında olduğu nisbette insanda teyakkuz hali olur. 

İslamiyet, insan fıtratına en uygun dindir. Çünkü İslamiyet insan hayatında boş bir nokta bırakmamıştır. Hayatın her safhasında kaidelerini ve hudutlarını çizerek damgasını vurmuştur. Fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçların dest be dest ittifakı islamiyetle mümkündür. Tüm insanların din ihtiyacı fıtri bir ihtiyaçtır. Ve İslamiyet insanın fitri

 ihtiyaçlarını reddetmemekle beraber bunlarda ki hudutları çizmektedir. 

İslamiyet, insanın his ve istidatlarına neşvünema sahası sağlamaktadır. Ne aklı ne hissi hiçbirini baskılamaz inkâr etmez. Binaenaleyh meşru olan hiçbir şeyin İslamiyetçe reddedilmesi düşünülemez. Meşru olan bu ihtiyaçların temini hususunda İslamiyet bu çabaları ibadet olarak kabul etmektedir. 

“Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.”[1] 

İnsanın bu ihtiyaçlarını tatmini fıtri bir şey olduğu için asla reddedilemez ve durdurulamaz.  

Dünyada yaşanan hemen her hadisede  “..hem ruh, hem akıl, hem vicdan, hem insaniyetin mahiyetindeki latifeleri müteessir ve alâkadar olur..”[2]insanın.  

İnsanın bu hadiseleri doğru okuması da ancak ve ancak İslamiyetin vermiş olduğu iman nuru ve şuuru ile mümkündür.  

Fakat, bu şuur meselesi başka, yani sadece iman insana istenen mana da tam bir şuur vermiyor. İnsanın özel çabasına da büyük iş düşüyor. 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL   

  



[1]Sözler ( 21 )

[2]Hutbe-i Şamiye ( 78 ) 

Çoğu Az Olana Feda Etmemek Lazım

Çoğu Az Olana Feda Etmemek Lazım

  • “Risale-i Nur başta otuz üç adet Sözler’dir ve Sözler namıyla yâd edilir. Fakat Otuz Üçüncü Söz müstakil değil, belki otuz üç adet Mektubat’tan ibarettir ve Mektubat namıyla zikredilir. Sonra Otuz Birinci Mektup dahi müstakil değil, belki otuz bir adet Lem’alardan mürekkeptir ve Lem’alar adı ile müştehirdir. Sonra Otuz Birinci Lem’a dahi müstakil olmamış, o da inşâallah otuz bir adet Şualardan mürekkep olacak.”[1]
  • “iman yalnız ilim ile değil.. imanda çok letaifin hisseleri var.”[2]
  • “Milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar.”[3]
  • “Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder.”[4]

Risale-i Nur Külliyatı, Furkan-ı Hakim’in yüzde 10 olan muamelat kısmına değil; yüzde 90 olan “Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet ile İbadet[5]meseleleri üzerinde durmaktadır esasen. “Vazifemiz ise, istihrac-ı esrar olduğundan, mevcut mesaili nakil değildir.”[6] Bu sebepler neticesinde ilmihal ve fıkıh gibi mesaille değil temel meselelerle ders vererek iman hakikatlerinin ruh, kalp ve akıl gibi bir insanın bütün varlığına sirayet etmesi ve muhkemleşmesini sağlamaktadır.

Tabikî Risale-i Nur gibi ulum-u a’liye sınıfından olan bir eseri alelade bir eser gibi bir çırpıda okuyup anlamak mevzubahis değildir ve olamazda.

Ciddi hakaikle meşguliyet de kalp, ruh ve hissiyatla müteveccih olmakla mümkünüdür. Biri eksik olursa netice de çokta istenen gibi olmamakta. Okurken, kesretten sıyrılmak ve mücerret hakikate teveccühün elzemiyeti aşikardır.

Okurken,

  • Bedeni sıhhat bir gerekliliktir. Bir uzvumuz arızalıyken akıl ve kalbimiz o uzvumuzla meşgul olacaktır.
  • Hissi olarak teveccühün şartıysa hakikatlere taaşşuk derecesinde alakadar olmaktır.
  • Aklen istifade edebilmekse, neticeleri ispatlanmış olan metotlarla okumalar ve istifade için çaba sarf etmekle mümkündür.

Burada Zübeyir Gündüzalp Ağabeye sözü havale etmek istiyorum:

“Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitap ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır. Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icap eder.”[7]

“En mühim iki şey:

  • Okumak;
  • Uhuvvet ve ihlâs, yani samimiyet dairesinde hizmet.
  • İstidatları inkişaf ettirmek için çok okumak.
  • Daima okumak.
  • Dem ve damarlarımıza karışacak derecede okumak.
  • Az da olsa devamlı okumak.
  • Okumak, yazmak, dinlemek, susmak. Satır satır, kelime kelime okumak.
  • “Hizmet, hizmet” derken şahsî dersini unutanın, hizmeti muvakkat olur.
  • Şimdi oku, kabirde okuyamazsın.
  • Hususî okumanı terk etme.
  • Büyük zatların sözünde bazen yetmiş mana bulunur.
  • Her şey, her mesele okumakla halledilir. Zira eserlerde hepsi var. Fakat insan görmüyor.”[8]
  • Oku, oku, her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’an’la temizlensin. Aklın nur-u İslâmla işlesin ve yükselsin.

“Herkesin mutlaka bir gaye-i hayatı, bir gaye-i hayali ve karakteristik davranışları vardır. Gayesini tahakkuk ettirebilmesi ve hayallerini istikametli şekilde gerçekleştirebilmesi, davranışlarını kontrol altında tutmasına ve hedeflerinden ayrılmamasına bağlıdır. Bir insan, dâhi olsa veya çok güçlü bir insan bile olsa, tek başına sınırlı işler yapabilir.”[9]

“Okumak, okumak, okumak, yine okumak…

Okumaktan yorulunca ne okuduğunu okumak veya kitâb-ı kebîr-i kâinatı okumak…”[10]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Şualar (730)
[2] Sözler (764)
[3] Şualar (362)
[4] Şualar (60)
[5] İşarat-ül İ’caz (12)
[6] Barla Lahikası (347)
[7] Bir Dava Adamından Notlar (23)
[8] Bir Dava Adamından Notlar (43)
[9] Bir Dava Adamından Notlar (3)
[10] Bir Dava Adamından Notlar (47)

Kaynak: RisaleHaber

Hayat Yolu

Hayat Yolu

Hayat tekemmüldür, tecrübedir, imtihandır.  

İnsan ise, görerek, yaşayarak, duyarak veya tecrübe ederek beşeriyetin verdiği kusurları ve noksanları asgariye indirerek tekamül sürecinde olan varlıktır.

Tecrübeyse çok şeylerden arda kalan tortudur. Neticesi insanın dağarcığına mıhlarla yazılıp kazılır ve başka insanların da hayatına ışık tutar. Bu ışık o kadar kuvvetlidir ki, belki tecrübe sahibinden fazla o tecrübeden ders alanın işine yarar, tabi ki ders ve ibret almasını bilene.   

Tecrübe edinmek de, tecrübeden ders alabilmek de hayli zor bir meseledir. Çünkü tecrübeyi yaşamak acı bir şeydir. Hele bazı şeyler var ki, insanı taş gibi oyar tesbih gibi ipe dizer.  

Herkesin imtihanı kendisine okyanus gibidir. Ama başkasına bir bardak sudur. Bu sebeple kimsenin imtihanını hiç kimsenin istihfaf edip hafife almaya hakkı yoktur. Çünkü herkesin imtihanı kendisine okyanustur.  

“İmanda bir Cennet çekirdeği ve dalalette ve sefahette bir Cehennem çekirdeği bulunduğunu, ben kendim çok tecrübelerle ve hâdiselerle aynelyakîn görmüşüm ve Risale-i Nur’da bu hakikat tekrar ile yazılmış.”[1]

İmani bir nazar insana yaşadığı musibette veya imtihanda rahmet-i ilahiyenin izini, yüzünü, eserini gösterdiği için mütevekkilane bakar. İmandan uzak bir nazarsa ruhta elim bir iz ve yara bırakır. 

O halde insana düşen “çalışmanızı ziyadeleştirin ki, tecrübe-i meydan-ı imtihanda muvaffak olasınız” [2] sözüne kulak vermektir.  

Hayat yolunda herkese sınav ve imtihanında muvaffakiyetler temenni ederim. 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Hanımlar Rehberi (16) 
[2] Kastamonu Lahikası (203) 

Kaynak: RisaleHaber

ümmet Şuuru

İnsan üzerine nice tarif yapılmış nice terimler ıstılahta da dolaştığı herkesin malumudur. İnsanlık olduğu müddetçe de devam edecektir.

Hadiseler vukua geldiğinde insan da kendi alemine göre renk vermektedir. İnsanın alem rengi hadiselerin tahakkukuyla zahir olmaktadır. Bir nevi insanın hamiyeti de mizacı da. .

Ortadoğu şu anda sanki Avrupanın ortaçağı gibi kan revan içinde. Bu topraklara asırlarca ümmetçilik anlayışıyla ve hoşgörü içerisinde hükmetmiş bir medeniyet banisi Osmanlı’nın olduğu herkesçe bilinmektedir. Osmanlıyı asırlarca hükümran eden bu anlayıştı. Dönem dönem bazı anlayışlar baş gösterse de bu fikir daima hükümferma olmuştur.

Son dönem osmanlıda diğer fikirlerin etkin ve etkili olduğu zamanlarda imparatorluktan kopuşlar başlamıştır. Neticede bugünkü topraklarımız elimizde kalmıştır. Osmanlı gittiği yere esenlik ve huzur götürerek bunun garantörü olmuştur. Ama şimdinin avrupası gittiği yere kan ve göz yaşı götürmüştür. Ümmetçilik fikrinin içerisine milliyetçilik girmesiyle bir cirmi teşkil edenler kenara çekilmiş ve yeni yeni devletçikler kurulmuştur.

Bu hadiseyi sosyolojik olarak incelemek gerekmektedir. Ümmet çatısı altında Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Acem. . ve bu çatıda hoşgörüyle yer edinen sair milletler huzur içerisinde 6 asır boyunca var oldu. Bu birlikteliğin parçalanması en fazla islam karşıtı anlayışa sahip olanların işine yaramıştır. Bir şey iyi midir kötü müdür bunu anlamak ancak onun neticelerine göre belli olur.

Tek çatı altında olan milletleri birbirine düşürmek için de çeşitli entrikalar çevirdiği tarihçe sabittir. Bu şekilde Arabı Aceme, Acemi Türke düşman ettiler.

Son zamanlarda Türkiye hem sınır güvenliğini muhafaza etmek hem de ümmet şuuruyla dindaşlarına yardım için operasyonlar yapmaktadır. Bu operasyonlara bazı mahfiller kınama, tenkid yayınlayarak Türkiye’yi eleştirmiştir. Bunun içinde ümmet içinde kanayan yara olan, Filistin içerisinde yer edinmiş olan israil sempatizanı Mahmut Abbas da kınamaya dahil olmuştur. Hatta Arap Birliği de. .

Biz müsbet kesimleri üzen bu hadisede Milliyetçilik/Irkçılık penceresinden bakan ve yorum yapan ve basiretli bir duruş gösteremeyen yöneticilerin ümmet şuuruyla hareket edemediğini görüyoruz. Nitekim o kadar ki kendi içlerinde bile milliyetçilikle yola çıktıkları halde ittihad edememişlerdir. Tabiki şu bir realitedir ki, ülkelerinin yöneticileriyle aynı görüşte olmayan halkı da aynı sebeple taşlamamak gerektir. Çünkü alem-i islamda Mazlumların Hamisi olarak Türkiye bilinmektedir. Halk da bu sebeple Türkiye sempatizanıdır.

Türkiye bu hadisede ümmetçilik şuuruyla hareket eden devletler Türkiye’ye desteklerini açıklarken, müsbet manada milliyetçilikle hareket eden bazı Türki devletler de desteklerini açıklamıştır. Adeta müslüman olmaktan utanan bazıları, bir yerlere yaranmak için kınamada bulunduğu da aleni bir durumdur.

Türkiye intikamla değil, lütuf ve ıslah ile hareket etmektedir. Avrupa kaselislerine aldırmadan ve onların halklarına rağmen bu tutumlarını yanlış olduğunu söyleyerek ümmet şuuruyla hareket etmektedir.

Netice itibariyle şunu görüyoruz ki, milliyetçilik ve uzantıları yerine umum insanları kucaklayan ümmet bilinciyle hareket etmek daha kapsayıcı bir harekettir.

Selam Hüda’ya tabi olanlara olsun

Muhammed Numan ÖZEL

Akıştaki İnsan-2

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: Risale Haber 

Yazarım tüm yazıları için tıklayınız 

 

www.NurNet.Org