Etiket arşivi: yaşam

İçimdeki Çığlık

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.Org

Dünya ve insan nereye gidiyor?

“Dünya, ekserî feylesofların ve âlimlerin dediği gibi, yepyeni bir oluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor.”[1]

İnsan ve insanlık, ilk insanların yeryüzüne ayak basmasıyla beraber tekamül kanunun fitilini ateşlemişlerdir. İnsan ve beraberinde insanlık daima kendisini yenileyerek, bilgi, beceri, kabiliyet cihetiyle tekamülün temelini ve ana çarkını teşkil etmiştir.

İnsan(lık) tekamül ettiği ve yeryüzünde kemiyet ve keyfiyet cihetiyle daha rahat nasıl yaşanılırın formülünü aramıştır. Bu arayış bazen hüsranla neticelenmiş bazen de istediği şeye götürmüştür insanı. Lakin ne insan buna kanaat etmiş ne de insanlığın tekamülü tıkanıklığa uğramıştır.

İnsanlık sanayi devrimleriyle bu ihtiyacını izale etmeye çalıştı. Önce Buharlı, sonra Elektrikli, sonra bilgisayarlı ve şimdi dördüncü dönem olan otonom/robotik döneme doğru gidilmektedir.

Bu otonom dönemde bizi ne bekliyor?

Robotik bir dünya, yapay zeka da denilen bu otonom dönemde, bilgisayar çağı olarak addolunan ve yapay zekaya geçiş döneminin kıpırtılarını yaşadığımız bu zaman diliminde yetişen 25 – 30 yaş altı olan neslin dünya genelinde Narsist, Feminist, Deist, Ateist… fikir akımlarının ortak neticesi olan melez/hibrit bir nesil yetişerek bir köy halini alan dünyada insanların tek bir kültürle yetişmesi hedefleniyor. Tabi bu melez/hibrit olan şeye kültür denilirse!

Hibrit neslin önündeki setler nelerdir?

* Milli değerler (örf, adet, an’ane)

* Manevi değerler (Din ve dini semboller/şeair)

* Aile hayatı

* Milli ve Manevi değerlerle yoğrulmuş olan toplumsal kültür

* Ahlak olmak üzere bunları temelde sayabiliriz. Bu kadarla sınırlı değil tabiki.

Çin, AB üyesi ve ABD topraklarında toplum tamamen pragman haline gelmiştir. Yani faydacılık, menfaatçilik üzerine bir hayat haline gelmiştir.

İnsani erdemler ise yok olmuş, menkıbe gibisinden bile esamesi silinmiş halde. Bu durumda bulunan toplumlar insanlık olarak iflas etmiş. Bunun eksikliğini ise iflas etmiş olan toplumlar hissetmemekte. Çünkü kaybetmiş olduğu şeyin farkında bile değiller. O derece seküler, narsist olunmuş ki adeta dünya ve metaı putlaştırılmış…

Dördüncü nesil olan otonom dünyada melez/hibrit neslin önü ancak milli ve manevi değerlerin ön planda tutulmasıyla ve yeni nesle bu değerlerin daha kuvvetli aktarılmasıyla mümkün olacaktır. Yoksa kuşak çatışması denen hadise daha da şiddetlenecektir.

Milli ve manevi değerlerini yeni nesle aktaramayan toplumlar melez/hibrit nesillerle adeta köleleştirilecekler. Gerek internet ile gerekse başka yollarla bundan kaçışı olmayacak. Hibrit nesiller yeri aldığında artık ileri toplum, geri kalmış toplum olmayacak. Bir mason sloganı olan dünya kardeşliğine geçilmiş olacak. Bu ise Yahudiliğin bir projesidir.

Komünizmin icadçıları yalnız Yahudilerdir.”[2] Dünya milletlerini dinsizleştirerek ebedi bir intikam peşinde koşan Yahudilerdir. Otonom döneminde azami dikkat edilmeli. Yapay zeka ile belki insanlar cep telefonu gibi uydudan bir şekilde kontrol edilebilecek bir hale bile gelebilir.

Dünya sanal bir market haline getirilerek hemen her şey yapay/sanal hale de getirilmek istenmektedir. Beynelmilel komiteler de bunu istemekteler.

Tabi bunlar birer varsayımdır. Zaman ne gösterecek bekleyip göreceğiz.

Allah ilerleyen zamanı hakkımızda envara, esrara mazhariyete vesile ve hayırlı eylesin.

Selam ve dua ile.

[1] Tarihçe-i Hayat ( 625 )

[2] Tarihçe-i Hayat ( 719 )

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Prensiplerimizden Vazgeçmemeliyiz!

Prensiplerimizden Vazgeçmemeliyiz!

“Bu âhirzaman fitnesinde, açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak..”[1]

Ahir zamanda olduğumuz alenidir. Hatta neredeyse alamet-i ekber kaldı sadece. Yani güneşin batıdan çıkması kaldı. Bunun garbdan tulu’ meselesi ise İslamiyet garbda inkişaf etmesidir. Diğeri de zahir manadır.

Ahir zaman denmesinin sebebi ise; eski zamanlarda bir insanın ömrünce işlediği günahları ve haramları bugün bir insan rahatlıkla işleyebilecek bir potansiyele sahip olması ve eskide dünyanın genelinde işlenen günah ve zulümlerin bugün bir mahallede işlenebilir bir hale gelmiş olmasındandır.

Aslında dünya veya zaman kötü değil. Zaman içinde insanlar nefs-i emaresini havalandırıp adeta             “fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî’ye (A.S.M.) bir lâkaydlık perdesi”[2] gelmiş olması neticesinde hevalarını ilahlaştırıp onlara secde eder derekeye inmiş olmasından tezahür etmiştir. Nefsi-i emmarenin de maddi olarak tatminsiz olması neticesinde hayat süresi insanlar için bir yarış atı gibi koşturmak ve mücahede etmek gibi bir şey olmuştur.

            Dünyayı taabbudi bir mertebeye getirmek ise “lâkaydlık perdesi”[3]ni insanlar üzerine bir battaniye gibi sermiş ve bu uyuşukluk da gafleti ve ülfeti netice vermiştir. Okunanlar sadece okunan metinde kalıyor. Yani okunan başka tatbikat başka oluyor.

Sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dini ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket olarak tarif edilmektedir. Müslümanlar materyalizmle 19.yy. karşılaştılar ve koca devletler materyalizmin şövalyesi oldular. Rusya ve Çin gibi.. Hatta Türkiye de bir ara meyletti materyalizme.

Materyalizm fikri olarak çökmesine ve şövalyelerinin yok olmasına karşın insanlık fikrî olarak menfaat üzerine endeksli bir hayata teveccüh ettiler. Ve sekülerizmin ellerinde birer kukla olarak kendilerini buldular. Her yapılan şeyde menfaat ve fayda gözetleyip hayat kar ve zarar dengesi üzerine konuldu. Müslümanların şuurlu davranmayanları ise adeta lâ dini yani dinsizcesine bir lâkaydlıkla hayatı bütün “dehşetli vicdan azablarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu..”[4] bilmesine rağmen gaflet  hayatı “batn ve fercin hizmetine..”[5] münhasır zannederek hayvancasına, dinsizcesine bir derekeye indirdi. “Deccal’ın yalancı Cennet’i ise, medeniyetin cazibedar lehviyatı ve fantaziyeleridir.”[6] sözünün insanlık kuvve-i şeheviye ve gazabiyesiyle imza attı. Bir ürünün reklamında en küçük şeyin teşhirinde bile teşhir malzemesi olarak gelincik çiçeklerimiz olan taife-i nisa kullanılır hale geldi. Hal böyle olup kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise ifrata girip insanların istikameti batın ve ferç oldu. “mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu fâni hayata celb ede ede..[7]ehl-i ahiret olan insanlarda da var olan nefsin sesini dinlemeye sevketmiştir. “Şu asırda ehl-i dalalet eneye binmiş, dalalet vâdilerinde koşuyor.[8] Binaenaleyh ehl-i hak ve ehl-i sünnet vel cemaat olan insanlar ehl-i dalaletin kamyonlarla dalalete sevkiyatından her vesileyle uzak durmak gayreti içerisinde olmalıdır. En azından gayret etmelidir. Bu sebeple de salih veya müttaki olarak bildiği insanlarla daha fazla zaman geçirmelidir ki “zaîf şeyler içtima’ ettikçe kuvvetleşir. İncecik ipler topak yapılsa, kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yapılsa, kimse koparamaz.[9] bu misal hayatında tezahür etsin.

 Hayatında gayesi Hakaik-i imaniye ve Kur’aniye olanların hayatlarında “Hakaik-i imaniye, her şeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medar-ı merak ve maksud-u bizzât olmak lâzım..”[10] iken gaflet ve ülfet battaniyesinin insanı hantallaştırmasıyla bu dava meselesi ötelendi ve hizmet zeminleri garip bir hal aldı. Yeni insanlar kazanmak şöyle dursun var olan mevcud kaybolmaya ve bu hadise umursanmamaya başladı.

            Medreseler mülk olması gibi bir mana tezahür etti. Lüks medreseler ve ortamlar var ama bu lükslük içinde ihlas yetmez veya görünmez oldu. Devasa medreseler oldu ama bazı mefhumlar kaybolmaya, içi boşalmaya başladı.  “اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ âyeti ile اِتَّبِعُوا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْرًا âyeti gibi insanlardan istiğna hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını tefsir eder. Ve ilim ve dini neşre çalışan insanlar, mümkün olduğu kadar istiğna ve kanaatla hareket etmezse; hem ehl-i dalaletin ittihamına hedef olur, hem izzet-i ilmiyeyi muhafaza edemez. Hem salahat ve neşr-i din gibi umûr-u uhreviyeye mukabil hediyeleri almak, âhiret meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.”[11] Hizmetin temel prensipleri göz ardı edinmeye ve bazı şeyler perdelenmeye başladı.

Sekülerizm dediğimiz melanet ne bulursan at yarım saat kaynat mantalitesiyle her yerde karma bir şey meydana getirdi. Karma bir kültür oluştu. Komünizmin halkların kardeşliği ve sloganının kültürel manada zeminini ihzar etti.

Her yerde aynı manaya gelecek şekilde bir kültür ve kavram yozlaşması tezahür etti.

Bunun neticesinde mefhumlarımız, ideallerimizden ve prensiplerimizden taviz verir bir hale geldik.

Derdimiz davamız olacakken medeniyet-i fantaziyeler almaya başladı. Samimi dostluklar menfaat işlemine döndü.

Samimi bir tevbe ile davamıza mesleğimize dönüp canla başla hizmet etmeliyiz Kur’an tilmizi olmak yolunda. Tebliğ kulak ardı edinmek yerine ön plana gelmeli. Merhum Said Özdemir ağabeyim “bir yere giderken hizmet niyetiyle git ki güzel bir niyetle ibadet hükmünü alsın.” Sözü nazarlara alınmalı.

Ahir zamanda açlık hükmedecek hadisini açgözlülük olarak da görsek zannederim hata etmiş olmalıyız.

Karnı aç olanı doyurmak kolay ama gözü aç olanı doyurmak namümkündür.

Hizmetlerde de manaya hizmet etmeli maevi açlığı gidermeliyiz. Yoksa aç gözlülükle mal mülk ticaret sevdası bir yere kök salarsa orada dava mefhumu kaybolmaya dünya sevgisi köklenme başlamıştır.

Ne mutlu o adama ki medeniyet-i fantaziyeye esir olmaz.

Bedbahtır o adam ki hakkı hak bilir ama imtisal etmez.

Rabbim meslek-i hademe-i Kur’aniyede ayaklarımızı sabit etsin.

“Dostlarla uzun konuşmak hem tatlı, hem makbul olduğundan; şu kısa mes’elede uzun konuştum, belki de israf ettim.[12]

 

            Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Kastamonu Lahikası ( 140 )

[2] Kastamonu Lahikası ( 111 )

[3] Kastamonu Lahikası ( 111 )

[4] Sözler ( 154 )

[5] Sözler ( 126 )

[6] Mektubat ( 58 )

[7] Tarihçe-i Hayat ( 293 )

[8] Mektubat ( 425 )

[9] Mektubat ( 119 )

[10] Kastamonu Lahikası ( 117 )

[11] Mektubat ( 484 )

[12] Mektubat ( 350 )

İbadetlerimize Uygun Yaşamak

Sözlük anlamıyla ibadet, yüce Allah’a karşı gösterilecek saygı, tazim ve hürmet demektir. Buna kısaca kulluk da diyebiliriz. İbadet, Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasakladığı bütün haramlardan uzaklaşmak manasındadır.

Kulluk görevini Allahın istediği gibi yerine getiriyor muyuz? İnsan Allahın verdiği nimetlerin karşılığını verebiliyor mu? Küçük dünyevi bir menfaat için bir çok yanlışı yapan insan, ona en büyük zenginlikleri veren zata hakkıyla kul ola bilmiş midir?

Düşünün bir insana siz  trilyonları verip bir gözünü satın almaya çalışsanız bir gözünü satın alamazsınız. Bir kolunu hatta bir parmağını bile vermez. Çünkü bunlar bir insan için maddiyatla ölçülmeyen zenginlikleridir. Bunları insan hiçbir ücret ödemeden sahiplenmiştir. Allah bunların karşılığında insandan kendisine lisanı kal ve lisanı hal  ile kulluk istemektedir. Yani kendisine İbadet etmelerini ve bu ibadetlerin gerektirdiği davranışları istemektedir. İbadeti yapmak kolay oluyor. Fakat yaptığı ibadetlere uygun yaşamakta önemlidir. İbadetleri maddi manada davranışa dönüştürmekte önemlidir.

Evet bazen ibadetle birlikte yapılacak basit bir olumlu davranış ibadetlerin sevabını kat kat artırır. Küçük bir çekirdeğin koca bir çam ağacına dönüşmesi gibi büyük bir mükafat kazandırır. Mesela vereceğimiz küçük bir sadaka, Anne ve  babaya karşı     -aslında görevimiz olan – göstereceğimiz saygı ve sevgi ve hürmet bize büyük mükafatlar kazandırır.

İbadetlerin davranışla birlikte yaşanmasının önemini küçük fakat çok büyük dersler içeren bir hikayecikle anlatmaya çalışalım.

İki kardeş vardı. Bir de yaşlı anneleri bulunuyordu. Her gece sırayla kardeşlerden biri, ibadetle birlikte  annesinin hizmetiyle uğraşır, diğeri Allah’a ibadet ederdi. Bir akşam Allah’a ibadet eden kardeş, yaptığı ibadetten öyle bir tat aldı ki, kardeşine:
– Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibadete devam edeyim, dedi
Kardeşi bu teklifi kabul etti.
Ne var ki, ibadet eden kardeş ibadet sırasında secdede uyuyakaldı.
Ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:
– Kardeşini bağışladık, seni de onun hatırı için affettik, diyordu.
İbadetle meşgul olan genç:
– Ben Allah Teala’ya ibadet ediyorum, kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı iş sebebi ile bağışlıyorsunuz. Bu nasıl olur? diye sordu.
Ses ona şu cevabı verdi:
– Evet öyledir
Çünkü senin yaptığın ibadetlere Allah’ın bir ihtiyacı yok. Ama kardeşinin yaptığı hizmetlere, annenin çok ihtiyacı var…

Hikayede de görüldüğü gibi ibadet etmek önemli; fakat ibadetle birlikte  lisanı hal ile ibadet etmek daha önemlidir. Yani örnek yaşantımızla yaptığımız ibadetleri anlatmamız daha önemlidir.

Hamit Derman

www.NurNet.org