Etiket arşivi: yaşlılık

Evlenmeden Önce Mutlaka Okuyun

Genç nesillerin düşmana ihtiyacı yok; onlar kendi kuyularını elleriyle kazıyorlar. Birçoğunun belki hiçbir geleceği olmayacak; bugünkü çizgilerini aynen devam ettirdikleri takdirde, nesilleri, kendileriyle beraber sona erecek.
Gençlerimiz evlenemiyorlar — eş yokluğundan değil, alternatif çokluğundan. Tüketim çağının getirdiği “maksimize etme” alışkanlığıyla, tıpkı bir kazağın en iyisini en ucuza alabilmek için birkaç düzine mağaza dolaşır gibi, hayallerindeki eşi bulabilmek için de yaptıkları görüşme ve elemelerden elleri boş dönüyorlar. Adaylardan kiminin yaşı, kiminin kaşı, kiminin boyu, kiminin soyu aranan özellikleri tutmadığı için, ellerindeki sayılı yılları sayısız aramalarda harcamaya devam ediyorlar. Sonuç:
Her iki tarafta da birbirini arayan, fakat bir türlü buluşamayan eş adayları.
Veya bir tarafta hayat arkadaşını bekleyenler, diğer tarafta da mümkün olan en karlı alışverişi yapmak için pazar araştırması yapan tüketiciler.
Ve mutlu bir yuvanın kuruluşunda harcanmaya layık iken beyhude arayışlarla heba olan hayatın en güzel yılları.
**
Son yıllar, eş seçiminde aranan özelliklere bir de “elektrik” şartını ekledi. Eş adayları evliliği beyaz eşya türünden bir alet olarak gördüklerinden midir, bilinmez, ama artık trafolarda aranacak şeyi birbirlerinde arıyorlar; çoğu zaman da görüşmeler, öyle uzun boylu kaş-göz, boy-pos değerlendirmelerine girişmeden, kısa ve net bir ifadeyle sona eriyor: “Elektrik alamadım.”
Belki de bu, karşı tarafa “Senin şu tarafını beğenmedim” demekten biraz daha haysiyet kurtarıcı bir formül sayılabilir; ama yine de bir arızanın işaretini vermiyor mu? Pek muhtemeldir ki, elektrik alamayan gencin devrelerindeki bir arıza, akımın iletilmesini engellemiş; yahut alınan elektrik, uyaran çokluğu ve aşırı yüklenme yüzünden duyarsızlaşan bünyelerde bir tesir uyandırmamış olsun.
Ne olursa olsun, söz konusu geçici bir beraberlik değil, sonsuza kadar sürmesi beklenen bir aile olduğuna göre, bu işi anlık voltaj ölçümleriyle belirlemeye kalkmak kadar yanlış bir yöntem düşünülemez. Ömürler gençlik hülyaları içinde geçecek değildir; zaman içinde hayatın inişleri ve düşüşleri de yaşanacak, hastalık ve ölümler, sıkıntı ve darlıklar başa gelecek, bu arada ilk günün voltajı çoktan düşmüş olacaktır. Anne veya babanız bakıma muhtaç hale geldiğinde, vaktiyle servi boyuna veya ela gözüne bakarak alıp eskittiğiniz dilberden nasıl bir davranış göreceksiniz?
***
Eğer bugünün gençleri — özellikle dindar gençler — yarının adı sanı unutulmuş, nesilleri kesilmiş yoklukları haline gelmek istemiyorlarsa, bir an önce Batı medeniyetinin kendilerine biçtiği “tüketici” rolünden sıyrılıp “mü’min” kimliğine kavuşmak zorundadırlar. Kadere inanmak da imanımızın bir rüknüdür; bunu unutmayın ve yaşanacak bir hayatın bütün ayrıntılarına hakim olmak gibi bir hevese kendinizi kaptırmayın. Böyle yaparsanız, hayatın en ağır yükünü omzunuzdan atmış olacaksınız, buna inanın.
Hiç mi araştırmayalım diyeceksiniz.
Araştırın. Fakat öyle uzun boylu araştırmayın. Gözünüz geçici değil, kalıcı özelliklerde olsun. En önemlisi, “Benim seçtiğim eş” olarak değil, “Allah’ın benim için yazdığı arkadaş” olarak bakın. O zaman, bilinmeyenler, tıpkı sürpriz bir armağan paketi gibi, bu seçimi sizin için daha da hoş hale getirecektir. Bu tavsiyelerimiz, ebediyete talip olanlar ve huzurlu ve mutlu bir yuva kurmak isteyenler içindir.
Başına bela alıp da hayatını zehir etmek isteyenler ise daha iyisini arayadursunlar. Eğer bir yanlışlık yapıp da evlenecek olsalar bile, ömürleri boyunca “daha iyilerini”görmeye ve yapmış oldukları seçim için hayıflanmaya devam edeceklerdir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de evliliği şu şekilde tarif eder ;

“Evet insan, bir refikaya veya bir refike muhtaçtır ki, tarafeyn, aralarında, hayatlarına lazım olan şeyleri muavenet suretiyle yapabilsinler. Ve rahmetten neş’et eden muhabbet iktizasıyla, yekdiğerinin zahmetlerini tahfif etsinler. Ve gamlı, kederli zamanlarını, ferah ve sürura tebdil edebilsinler. Zaten dünyada insanların tam ünsiyeti, ancak refikasıyla olur.” 

İnternette tıklanma rekoru kıran bu resmin gördüğü ilgi, hepimizin içinde yatan bir özlemi yansıtıyor. Batı medeniyeti kendi değerlerini bizim zerrelerimize kadar işlemek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, varlığımızın ta derinlerindeki birşeyler, bize, asıl özenilecek değerlerin orada değil, bizim olduğumuz yerde bulunduğunu fısıldamaya devam ediyor. Ve o fısıltı, fırsat bulduğu anda, dünyanın bütün gürültülerini bastırarak kendisini bize dinletiyor.
***
Resim, iki güzelliği bir arada önümüze seriyor. Bunlardan birisi, yaşlılığın güzelliğidir. O da, Yer ve Gökler Rabbinin bahar mevsiminde dağları ve ovaları boyamakta kullandığı gelincik ve sarı çiçeklerden meydana gelen bir fon üzerinde sunulmuştur.
Yaşlılık, Batı’nın batıl ölçüleri içinde, güzellik kavramıyla en son barışabilecek bir hadisedir. Çünkü onların gözünde değer ifade eden güzellikler ancak maddi güzelliklerdir; o da zaman içinde pek çabuk tükeniverir. Gençlik geçer, sağlık elden gider, güzellik yerini günahların çirkin izlerine terk eder. Fakat Batı medeniyeti yaşlıları bütünüyle gözden çıkarmak da istemez; çünkü onlar da cepleri boşaltılacak bir kesim olarak ortada durmakta, hatta ömür ortalamasının artmasıyla birlikte sayıları da artmaktadır. Onun için, tüketim toplumunun mühendisleri, yaşlılara birşey pazarlayacakları zaman, önce onları “genç olduklarına” ikna ederler, sonra da onların genç gibi yaşamak için muhtaç oldukları şeyleri kendilerine satarlar.
Bizim dünyamız ise hep güzelliklerle doludur. Burada sadece güzellikler yer değiştirir, o kadar: gece ile gündüzün ve mevsimlerin güzellikleri gibi. Gençlik de giderken yerini yaşlılığın güzelliklerine bırakır. Bu yüzdendir ki, onların yaşlıları çirkinleşirken, bizde yaşlananlar daha başka güzelliklere bürünürler. Simasını yılların secdeleriyle nurlandırmış ak sakallı bir dedenin yahut beyaz yemenili bir ninenin mübarek yüzünden daha fazla seyredilmeye layık hangi şey vardır bu dünyada?
***
Resmin ikinci güzelliği, bir muhabbet tablosu halinde karşımızda beliriyor. Fakat bu arzi, beşeri, maddi bir sevgi değil, başka alemlerden kokular taşıyan İlahi bir muhabbettir. Onun da adresini ayet-i kerimeden alıyoruz:
“Hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratması ve aranıza muhabbet ve merhamet vermesi Onun ayetlerindendir.” (Rum, 30:21.)
O muhabbet semadan anne ile babanın arasına iner, fakat orada kalmaz. Çocukların her biri ile anne ve baba arasında ayrı ayrı bağlar halinde çoğalır. Derken kardeşler arasında, derken her bir evlat ile teyzeler, halalar, amcalar, dayılar, dedeler, nineler arasında ayrı ayrı sevgi bağları olur. Bu rahmet ve muhabbet deryasında her bir fert, kendisini sayısız sevgi haleleriyle kuşatılmış bulur.
Liste böylece uzayıp giderken, hiçbir muhabbet, bir diğerinin kefesinden birşeyi noksanlaştırmaz. O muhabbetlerin hepsi de semavi ve nurani bir kaynaktan beslendikleri için, bölünmekle eksilmez, bilakis paylaşıldıkça artarlar. Yaşlanan ve yıpranan bedenlerin de böyle bir muhabbete zararı dokunamaz; yarım asır sonra o muhabbeti, daha da renklenmiş ve zenginleşmiş olarak, bir gelincik demeti halinde elden ele, gözden göze alınıp verilirken seyredebilirsiniz.
***
Bir gelincikte bütün gelincikleri, bir baharda bütün baharları birden gören gözler, bir dede ile ninenin muhabbet alışverişinde de kainatın bütün muhabbetlerini birden seyredebilirler. Zerreler aleminde parçacıkları, göklerde yıldızları birbirine bağlayan şey, o semavi hakikatin cemadat diline tercümesinden başka nedir ki? Bunlardan birine elektrik, diğerine çekim gücü adını veren bilim, bir tabloyu bize anlatmış olmaz, sadece tablonun bezinden, boyasından, tahtasından bahsetmiş olur, o kadar.
Ebedi hayat arkadaşları arasındaki muhabbet alışverişini bir “elektrik” hadisesi olarak görenlerin de cemadat lisanından zişuur lisanına yükselmedikçe bu hakikati anlamaları pek güçtür.

Ümit Şimşek

Risale Ajans

Yaşlılar Aileye Ne Verir, Evlatlarından Ne Bekler?

Yaşlılıkla birlikte insanlar gerek bedensel gerekse ruhsal birtakım değişikliklere uğrarlar. Bunlar arasında derinin buruşması, ciltte lekeler, saçların ağarması ve dökülmesi, boyun kısalması gibi dıştan fark edilen ve pek de önemli olmayan belirtilerin yanında bütün fonksiyonlarda yavaşlama ve düşüşler gözlenir. Görme ve işitme zayıflar. Vücudun tamir hızı ağırlaşır. Beden kapasitesi azalır, iş yapabilme zorlaşır. Hareket kabiliyeti ve enerjide azalma olur. Her türlü hastalık halleri, ızdırap veren her şey, ölüm endişesi, güçsüzlük hissi, sevilen eşya ve kişilerin kaybı, ciddi problemlere sebep teşkil edebilir.

Yaşlılıkta toplumdaki konum da değişir. İş hayatının bitişi yani emeklilik, sosyal ilişkileri ve arkadaşlık bağlarını zayıflatarak kişiyi yalnızlığa sürükleyebilir. Yıllar geçtikçe dost ve arkadaşlık yaptığı yaşıtları hayatını kaybeder, böylelikle kendini daha da yalnız hisseder. Hele eşini kaybetmişse yalnızlık problemi ve ölüm korkusu daha büyük olur. Her vefat, yaşlıya öleceğini hatırlatır ve içine hüzün çöktürür.

Bu yüzden yaşlılıkta depresyona sık rastlanır. Yaşlı kendini işe yaramaz, topluma ve çocuklarına yük, başkasına muhtaç görebilir. Böylelikle yalnızlık hissi daha da artar.

Yaşlılara bakım neden zorlaştı?

Günümüzde yaşlılara bakım da bir sorun haline gelmiştir. Önceleri yaşlılar genellikle evli oğullarıyla birlikte kalır, sıkıntı yaşanmazdı. Ancak şu faktörlerden dolayı bu durum giderek gerçekleşmez oldu:

·      Büyükleri de içine alan ve yaşlıya her türlü güvence sağlayan geniş (geleneksel) ailelerden anne-baba ve çocuktan oluşan ve yaşlılara yer olmayan çekirdek aileye geçiş sözkonusu oldu.

·      Bakım gerektiren yaşlılara ailenin kadın üyeleri yardımcı olurdu. Kadınlar iş hayatına girince bu imkân ortadan kalktı ve yaşlılara aile içinde bakılamaz oldu.

·      Yaşlıların eskiden ortalama 4 veya 5 çocukları olurdu, artık 1 veya 2. Az sayıdaki evladın durumu bakım için müsait olamayabiliyor.

·      Ortalama ömrün uzaması sonucu bakımı yapacak çocuklar da yaşlı ve bakıma muhtaç halde olabilir.

·      Büyük şehirlerdeki apartman daireleri de yaşlıların beraber oturmasına uygun değildir. Bir de ekonomik yetersizlik sözkonusu ise zorluk iyice artmaktadır.

·      Eskiden yaşlılara bakılmaması çevrede ayıp karşılanır, yakınlarca kınanırdı. Göçün ve uzak kesimlerle evlenmenin sonucunda bu toplumsal baskı da kalkmıştır. Var olan evlatlar da ülkenin hatta dünyanın çeşitli yörelerine yayılmış olabilmektedir.

Bu ve benzeri sebeplerle günümüzde yaşlılar yalnızlığa mahkûm edilmektedir. Halbuki ömürlerinin son yıllarını onlara mutlu ve huzurlu geçirmelerini sağlamak her evladın görevi olmalıdır.

Yaşlıların aileye katkıları

Özellikle geniş ailelerde yaşlılar şu fonksiyonları yürütmektedir:

·      Dıştan gelecek maddî ve manevî zararlara karşı aile üyelerini koruma görevi üstlenirler.

·      Ailenin sözcüsü ve toparlayıcısı durumundadırlar.

·      Aile üyeleri arasındaki sevgi ve bağlılığı güçlendirme rollerine sahiptirler.

·      Ailenin alışverişine ve bazı ödemelerine yardımcı olurlar.

·      Torunlara bakım ve sevgi verirler.

·      Küçük çocuklar, ailesinin köklerinin geçmişe dayandığını görür, kendilerine ve çevreye güvenleri artar. Özellikle annenin çalıştığı ailelerde büyükannelerin yeri doldurulamaz.

·      Dinî bilgilerin çocuklara öğretilmesi de yaşlıların görevlerindendir. Ayrıca yaşlılar, ailenin âdet, gelenek ve göreneklerini torunlarına benimsetmede önemli bir fonksiyon görürler.

Yaşlıların evlatlarından beklentileri

Başkalarının ihtiyaç duyduğu bir insan olmak ve kişinin kendi ailesine veya topluma katkıda bulunması, o şahsın kendini değerli hissetmesi için önemlidir. Bunda da öncelikli görev yaşlının çocuklarına düşmektedir:

·      Yaşlılar tecrübe ve birikimlerinden yararlanacağımız bir müracaat kitabı olmalıdır. Böylelikle kendilerinin işe yaradıklarını görecekleri gibi bize de rehber olacaklardır.

·      Torunlarıyla meşgul olan yaşlılarda fiziksel ve ruhsal açıdan geriye gidişin engellendiği gerçektir. Torunlar sevgi ve ilgiye doyarken tecrübe de kazanacaklardır.

·      Yaşlı ile görüşmek evlatlara da moral verir, karşılıksız sevgi onlara zorluklara karşı güç ve strese karşı dayanıklılık sağlar.

·      Aile içindeki problemler de yaşlıların hakemliğinde daha kolay çözülür.

·      Şu bir hakikat ki; yaşlısı ile ilgilenen evlatlar kendi çocuklarından da yaşlanınca ilgi, sevgi ve yakınlık göreceklerdir.

·      Çocukları tarafından sahiplenilen, aranılan ve sevilen yaşlılar daha sağlıklı ve mutlu olacaklardır.

 

Yaşlılığın afetlerinden korunmak için tavsiyeler

Yaşlılığın afetlerinden korunabilmek için de bazı tavsiyelerde bulunalım:

·      Bedensel aktivite, özellikle yürüyüş ihmal edilmemelidir.

·      Kitap okumak, entelektüel faaliyetlerde bulunmak, bulmaca çözmek zihni aktifleştirir.

·      Yaş ilerledikçe yeme miktarı mutlaka azaltılmalıdır. Doğal gıdalara ağırlık vermeli, beyaz un ve şekerden kaçınmalıdır.

·      Hayatta hedefi olmalı, ibadetleri cemaatle yapmaya gayret etmelidir. Böylelikle aynı zamanda sosyalleşir, toplumdan kopmaz.

·      Dostluklara önem vermelidir.

·      Apartman katı yerine toprağa yakın oturmak, bahçeyle vakit geçirmek de faydalıdır. Yazları köyünde olmak çok yarar sağlar.

·      Hayata olumlu bakmak, gülümsemek, sigara ve alkolden uzak durmak gerekir.

·      Yapılan araştırmalar ve gözlemler; yaşlının dinî inancının olması, ibadetlerine devam etmesi daha mutlu ve huzurlu olacağını göstermektedir.

Doç. Dr. Sefa Saygılı

Moraldunyasi.com

Yaşlıların Yeri “Huzur Evi” Değil, Huzurlu Yaşadığı “Evi”dir!

Geriatri, 65 yaş ve üstü kişilerin koruyucu hekimlik uygulamalarıyla sağlıklı yaşlanmalarını hedefleyen ve bu yaş grubundaki kişilerin sağlık sorunları, sosyal yaşamları ve yaşam kaliteleriyle ilgilenen, kronik hastalıklarının tanı, tedavi ve takibini yapan bir bilim dalı olarak açıklanıyor. Yeni bir tabir olarak hayatımıza giren geriatri aslında her birimizin çok yakın olduğu bir kavramla birlikte yol alıyor.

Herkes sağlıklı ve uzun ömür geçirmeyi hayal eder. Gençken her şey çok daha kolay ve hızlı ilerlerken yaşlandığımızda nerede ve ne durumda olacağımız ise net değildir. Evde yaşlı bakmanın zorluğunun yanı sıra gerekliliği üzerine de düşünceler içerisindeyken konunun gerçek uzmanı ve gönüllüsü diyebileceğimiz Dünya Yaşlanma Konseyi Başkanı Dr. Kemal Aydın ile yaşlı bakımına dair pek çok şeyi Moral Dünyası dergisi okuyucuları için konuştuk.

Hastalanınca bakıma muhtaç olmak mıdır yaşlılık, yoksa güncel tabirle yaş almak yaşlı olmak için yeterli mi?

Yaşlılık ülkeden ülkeye göre değişir. Türkiye’de ortalama yaşam 75’tir; bu rakam Japonya’da 85’tir. Gelir durumu, çevresel şartlar ve genetik faktörlere göre yaşlılık yaşı da değişiyor.

Yaşlanmaktan ya da yaşlıya bakmaktan korkuyor muyuz?

Yaşlanmak kaçınılmaz bir olgu. Anne karnında kalp atışları başladığı andan itibaren her şey başlıyor aslında. Ancak yaşlanmaktan korkuluyor. Anmak, hatırlamak istenmiyor. Ancak özellikle yaşlı sağlığına sadece fiziksel olarak değil sosyal, ruhsal, manevî olarak bakmak gerekiyor.

Evde yaşlı bakmak çok sayıda insanın yaptığı bir davranış ancak çok sayıda huzur evi var, bu anlamda neler söylersiniz?

Bizim kültürümüzde yaşlıya evde bakmak ve sağlık hizmeti sunmak her zaman vardı. Hastane tarihimizde olan bir kavram değildi. Vakfiyeler, şifahaneler ile görevlendirilmiş kişiler yaşlılar için görev yapıyordu. Evde sağlık hizmeti şimdi dünyanın da yapmaya başladığı uygulamalar arasına girdi. Yaşlının en güzel bakım yeri kendi evidir; bu unutulmamalı.

Huzur evi yaşlılar için uygun değil mi?

Yaşlıları bulunduğu ortamlardan uzaklaştırmak alzheimer gibi hastalıkların oluşmasına neden oluyor. Yalnızlık ve stres, kronik hastalıkların da oluşmasına neden olabiliyor. Özellikle sağlıklı yaşlının yeri huzur evi değil huzurlu yaşadığı evidir.

Eğer yaşlıya evde bakılamıyorsa huzur evinden başka alternatif olabilir mi?

Evde bakım öncelikli tercih edilmesi gereken durum olmalı. Sağlık hizmetlerinin de evde sunulduğu, yaşlının da ailesinin yanında olması doğru olandır ama şartlara göre farklı alternatifler de şekillenebilir. Yaşam evlerinde yaşlı kişi yalnız kalmamak için aynı durumda olan insanlarla birlikte kaldığı sosyal çevresi olabilecek yerlerde kalabilir. Bunun yurtdışında çok sayıda örneği var. Bakım evleri, rehabilitasyon merkezleri gibi içeriği farklı olan yaşlıların tercih edebileceği seçenekleri yerel yönetimler, vakıflar, dernekler yeniden şekillendirmeli.

Yaşlılara karşı çok saygılı olduğumuza inanan bir toplumuz, ama evde yaşlı bakmak neden bu kadar zor geliyor evlatlara bile?

Millî ve manevî değerlerden uzaklaştığımız için yaşlı insan eve yükmüş gibi görülüyor. Büyük aile ile birlikte yaşama kültürünü de kaybettiğimizden bundan uzaklaşıldı. Oysa yaşlı bir büyüğün evde olması aile için en büyük zenginliktir. Çocuklarımızın kültürlerini öğrenmesi için evdeki yaşlı büyük önem taşır. Ancak değerlerimizden uzaklaştıkça yaşlı bakmak zor geliyor. Oysaki hepimiz yaşlanacağız ve kim ne yaparsa yaşlılığında da onu görecek.

O zaman evde yaşlı bakarken de dikkat edilmesi gerekenler var mutlaka değil mi?

Evet. Herkes kendince çok yoğun. Hayat zorlaştı. Yaşlılara belki evde bakılıyor ama evde de yalnız bırakılmamalı. Hastalıkların oluşması ve ilerlemesi bununla bağlantılı. Yalnız kalan yaşlı kendini dinlemeye başlar, hastalık hastası gibi durumlar ortaya çıkabilir. Ailenin değer verdiği, bilgi aldığı, danıştığı, önemsediği kişi olmalı evin yaşlısı. Mümkünse arkadaş ortamları oluşturulmalı, çevre ile bağlantısı devam ettirilmeli.

Yurt dışında çok tecrübesi, çalışması olan birisiniz; orada yaşlıya bakış açısı nasıldır?

Avrupa’da her mahallenin bir yaşlı konseyi var. Yardımlaşma ve dayanışma amaçlı oluşturulan konseylerde yaşlı insanların yalnız kalmaması hedefleniyor. Hollanda’da böyle bir yer açmıştık. Adına da mekân dediğimiz bu oluşumda orada yaşayan yaşlı Müslümanların bir araya gelebileceği, güzel vakit geçirilen, seminerlerin olduğu, sağlık taramalarının yapıldığı projeler hayata geçirilmişti. Şimdi de darüşşifalar kurulması hedefleniyor. Avrupa’daki Müslümanlar için hizmet alabilecekleri yerler oluşturmaya çalışıyoruz.

Türkiye’de çocuklar yaşlılıkta bakım garantisi olarak düşünülüyor. Bu durum zaman zaman kardeşler arasında bile sorunlara neden olabiliyor.

Türk toplumunda böyle bir inanış var. Bu olması gereken bir durum olarak değerlendirilse de yanlış yönetiliyor olabilir. Daha çok küçük yaşlarda “Ben sana baktım, sen de bana bakacaksın” şeklinde söylenen sözler bir anlamda bağlayıcı görülebiliyor, bu zamanla itici hale bile gelebilir. Elbette ailenin, komşuların, mahalle kültürünün yaşlı üzerinde sorumlulukları vardır ancak bunu dengeli şekilde yürütmek gerekir. Bakım fonu ve bakım sigortası olduğunda bu konu ile ilgili sorunlar azalacaktır.

Devlet evde hasta bakan kişiye yardım ediyor mu?

Hiçbir geliri olmayan kişilere bakım parası şeklinde bir destek veriliyor. Evde sağlık hizmetleri sunuluyor.

Evde yaşlısı olanın bilmesi gerekenler nelerdir?

Evde yaşlısı olanların öncelikle internet hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü bu konuda her türlü bilgi internet üzerinden kolaylıkla bulunabilir. Evinde yaşlı bakan insanlar kaymakamlıklar, belediyeler, İnsan Hakları Danışmanlıkları, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi pekçok yere başvurarak yardım alabilirler.

Danışmak ve öğrenmek, evde yaşlı bakan insanlar için yapılması gereken en önemli davranıştır. Fiziksel aktiviteler, beslenme ve ev içerisinde dikkat edilmesi gerekenler hakkında da ev doktorlarından bilgi alınmalı ve yaşlılar için hasta olmadan koruyucu sağlık açısından neler yapılmalı, bu konuda doktorlara danışılmalı…

Aileler kendini bu konuda kendilerini nasıl motive etmeli?

Yaşlı bakımında en büyük motive Allah rızası düşünülerek hareket etmektir. Yaşlıya sevgi ve hürmet ile bakmak, merhamet duymak insanlık görevidir aynı zamanda… Yaşlıya bakmaktan kaçmamak gerekir. “Ah keşke bir ihtiyar olsa, duasını alsak” denilen zamanlar yaşanabilir insan hayatında…

Huzur evlerine ihtiyaç kalmadan yaşlıların evlerinde ailelerinin yanında vakit geçirmelerini sağlamak gerekir. Yaşlıya bakmayı yük olarak değil fırsat olarak görmek gerekir. Ayrıca yaşlı hakları göz önünde bulundurularak davranılmalı, iki taraf da rencide edilmeden kanunlara uyarak bakım söz konusu olmalı.

Yaşlı insanlara nasıl destek olunmalı?

Yaşlı insanlar sağlıklı oldukları dönemlerde de, hasta olduklarında da, evlerinde ya da aileden birinin yanında, ev ortamında yaşam sürmeyi tercih ediyor. Uzmanların da ortak görüşü, yaşlıların evde olması, bakımının ve hizmetlerinin evde karşılanmasının daha olumlu olacağı yönünde… Evde yapılacak bir takım düzenlemeler, öğrenilen müdahale bilgileri, takip açısından gösterilmesi gereken özenle evde yaşlı bakımını hem bakan hem de bakım durumunda olan kişi için olumlu geçirmek mümkün.

·      Mutfak ve banyoda yaşlıya zarar verebileceğini düşündüğümüz ufak önlemler alınabilir. Düşme ve kaymaların sık yaşanabileceği dikkate alınarak bu anlamda evdeki halı ve yolluklar gözden geçirilmeli, kaymaları engellenmelidir.

·      Yaşlı insanlar çok hasta değilseler evde hareket etme noktasında özgür bırakılmalı ancak kontrolü ve tedbiri de elden bırakmamalıdır.

·      Kronik rahatsızlıkları olan bir yaşlı ile aynı evde olan herkesin yaşlının kullanmış olduğu ilaçları bilmesi gerekir. Acil durumlarda yapılacak müdahaleler için ev halkının ortak bilgi sahibi olması, hastalıkla ilgili önemli bir gelişme olduğunda ilk anda yapılması gerekenden başlayarak aranacak doktor ve hastanenin belirlenmesine kadar bir birikim söz konusu olmalıdır.

·      Doğru beslenme birçok rahatsızlığın önlenmesi için önemlidir. Yaşlılar bazen öğün atlayabilir ya da yanlış gıdalarla beslenebilirler. Özellikle bazı sağlık problemleri sözkonusu ise doktorun belirlediği diyet doğru bir şekilde uygulanmalı.

·      Giyinme, soyunma, banyo, yemek yeme gibi günlük aktiviteleri kişinin mümkün olduğunca kendisinin yapması sağlanmalı. Yaşlının durumuna ve ihtiyaçlarına göre yalnızca gerekli olan durumlarda yardımcı olunmalı.

·      Yaşlılıkta reflekslerin yavaşlayacağı, hareketlilikte dengenin zayıflayabileceği göz önünde bulundurulmalı, hareketlilik mümkün olduğunca kısıtlanmamalı ancak gereksiz ve tehlike yaratabilecek hareketlerden de kaçınılmalı.

·      Kendisinin ve evin günlük ihtiyaçlarından doğan aktivitelerin en azından bir kısmına dâhil edilmeli, yaşlının fiziksel koşulları elverdiğince ve güvenliğini riske atmadan günlük aktivitelerin kendisi tarafından devam ettirilmesi sağlanmalı.

·      İlaç kullanımı ya da diğer tedavilerin düzenli ve hatasız olarak devamlılığı sağlanmalı. İlaç kullanımı ya da diğer tedavilerle ilgili problemler, yaşlının herhangi bir tedaviyi reddetmesi durumu mutlaka sağlık profesyonellerine bildirilmeli.

·      Yaşlılıkta hafızanın zayıflaması unutkanlığın artmasına sebep olabilir. Bunun için yaşlıları daha öncesine göre daha fazla yazarak, not alarak yaşamaya alıştırmak gerekebilir. Ayrıca bazı hatırlatıcı sistemlerin en basit olarak evin belli yerlerinde notların kullanılması faydalı olabilir.

·      Yaşlıların bulunduğu ortamlar iyi havalandırılmalı, diğer taraftan ortam sıcaklığına da dikkat edilmeli. Normal vücut sıcaklığının korunması önemli.

Nurşen Şentürk

MoralDunyasi.com

Televizyon Erken Yaşlandırıyor

Uzmanlar, ekran başında geçirilen zamanın insanı yaşlandırdığını ancak alınabilecek bazı tedbirlerle cildin yaşlanmasını geciktirmek mümkün olduğunu belirtti.

Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Öztürkcan, ekran karşısında bilinçsizce yenilen abur cuburların kilo alımına yol açtığını, bunun da cildin dengesini bozarak istenmeyen yan etkilerin ortaya çıkmasına neden olduğunu belirterek, “Sonuç olarak ekran başında geçirilen zaman cildi yaşlandırıyor” dedi.

CBÜ Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öztürkcan, insan ömrünün uzamasıyla birlikte kişilerin imajına, görüntüsüne olan düşkünlüğünün arttığını, gerek kadınların gerekse erkeklerin cilt sağlığına, genç görünmeye eskiye nazaran daha çok önem verdiğini belirtti.

Cildi genç tutmak için insanların artık daha bilinçli hareket ettiğini kaydeden Öztürkcan, sebzelerde bulunan vitaminlerin cildin güzelliğine ciddi katkıda bulunduğunu, vitaminlerin cilt güzelliğinde önemli yer teşkil ettiğini dile getirdi.

Yaşlanmanın fizyolojik kaçınılmaz bir süreç olduğunu, yaşla birlikte ciltte değişimlerin yaşandığını ancak bunun bazı tedbirlerle geciktirilebildiğini ifade eden Öztürkcan, cildi genç tutmanın yollarını şöyle anlattı:

Sağlıklı beslenme, vitaminler, balık yağı, Omega 3 gibi vitaminler cildimizin genç kalmasında, cildin yenilenmesinde çok etkili. Cildi genç tutan vitaminler yeşil sebzelerde bol miktarda var. Cildin yaşlanmaması için güneş ışınlarından korunmamız mutlaka gerekli. Cildimizin yaşlanmasında en önemli faktör güneş ışını. Bunlarla birlikte fiziksel aktiviteler de yaparsak derimizin güzel, kendimizin de genç kalmasını sağlayabiliriz.

Öztürkcan, televizyon bilgisayar ekranı karşısında uzun süreler geçirmenin, bu davranış kalıbının beraberinde getirdiği bazı alışkanlıklarla cilt sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunduğu kaydetti.

EKRAN KARŞISINDA 6-7 SAAT GEÇİRİYORUZ

Cildi bir yandan genç tutmak için çaba gösterilirken diğer yandan ise farkında olmadan televizyon ve bilgisayar başında geçirilen zamanla aksi yönde davranış sergilendiğine dikkati çeken Öztürkcan, sözlerini şöyle tamamladı:

Cilt sağlığı artık her şeyden önemli hale gelmeye başladı. İnsanlar görselliklerine çok önem vermeye başladı. Ancak bunu yaparken bir yandan da cilt sorunlarına neden olabilecek yaşam tarzını düzenlemek gerekiyor. Günümüzde artık televizyon ve bilgisayar başında günde 6-7 saat vakit geçiriliyor. Televizyon önünde veya bilgisayar başında oturmak, bir kere başlı başına hareketsizliğe neden oluyor. Ekran karşısında bilinçsizce yenilen abur cuburlar ve hareketsizlik doğal olarak kilo alımına yol açıyor, cildin dengesini bozarak istenmeyen yan etkilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Sonuç olarak ekran başında geçirilen zaman cildi yaşlandırıyor.

DÜNYA BÜLTENİ