Etiket arşivi: Yeni Asya

Yamanaka Said Nursi çıkarması istedi

Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Keisuke Yamanaka, Prof. Dr. Şerif Mardin’in kitabından tanıdığı Bediüzzaman’ın dünya çapında bir ilim adamı olduğunu ve görüşlerinin bütün dünyaya anlatılması gerektiğini söyledi.

İslâmla ilgili yanlış algıların ancak ve ancak cehaletten ileri gelebileceğini belirten Yamanaka, “Said Nursî’nin görüşlerinden ders alan insanlar doğru İslâmı insanlığa tanıtmalı” diye konuştu.

Japonya’nIn Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Keisuke Yamanaka ile TBMM Eğitim Komisyonu Eski Başkanı Nurettin Tokdemir, temsilcimiz Mehmet Kara’nın da iştirak ettiği ve Kaya Grup Yönetim Kurulu Başkanı iş adamı Ali İhsan Kaya’nın evsahipliğinde gerçekleşen yemekli toplantıda bir araya geldi. Kaya Grup’un Ankara’daki merkezinde gerçekleşen buluşmaya Yeni Asya Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi Ali Vapur ve seçkin bir heyet de katıldı. Aynı zamanda Togo Fahri Büyükelçiliği görevini de yürüten iş adamı Ali İhsan Kaya, gazeteden gelen heyeti ve Japon Büyükelçiliği Müsteşarı Keisuke Yamanaka’yı ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Yenen yemeğin ardından bu seçkin heyet arasında çeşitli konularda fikir alış verişinde bulunuldu. Özellikle Japon-Türk dostluğuna vurgu yapılan sohbette, küreselleşmenin Japon kültürüne etkileri, Japonya’nın ikinci dünya savaşından sonraki gelişimi ve demokrasi süreçleri hakkında Japon Büyükelçiliği Müsteşarı Keisuke Yamanaka bilgi verdi. Daha önce Yeni Asya temsilciliğinde düzenlenen bir seminerde konuşma yapmış olan Yamanaka, burada Bediüzzaman Said Nursi’ye olan hayranlığından bahsetmişti.

Yamanaka bu toplantıda da heyettekilere Bediüzzaman Said Nursî ve görüşleri hakkında çeşitli sorular yöneltti ve bilgi aldı. Said Nursî’yi, Prof. Dr. Şerif Mardin’in kitaplarından tanıdığını hatırlatan Yamanaka, Nursî’nin dünya çapında bir ilim adamı olduğunu ifade etti. Daha sonra sözü alan TBMM Eğitim Komisyonu Eski Başkanı Nurettin Tokdemir, bilhassa 11 Eylül sonrası dünya insanlarının kafasında oluşan “İslâm eşittir terör” algısının irdelenmesi gereken bir konu olduğunu belirterek, Bediüzzaman Said Nursî’nin cihad yaklaşımı ışığında bu yanlış algıya, Kur’ân’dan âyetler ve hadislerden örnekler vererek açıklık getirdi.

İslâm’ın “insan hayatına” verdiği önemi vurgulayan Tokdemir, Kur’ân-ı Kerim’deki, “Bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” mânâsındaki âyeti de hatırlatarak İslâm ile terör ve masumların öldürülmesi gibi olguların asla yanyana getirilemeyeceğini ifade etti. Bunun üzerine söz alan Japon müsteşar Yamanaka, kendisinin bu konuda aynı görüşte olduğunu belirterek, bu gibi yanlış algıların ancak ve ancak cehaletten ileri gelebileceğini söyledi.

Yamanaka ayrıca, Bediüzzaman Said Nursî’nin bu çağa uygun görüşlerinden ders alan insanların bu ve bunun gibi doğru İslâm’ın hakikatlerini dünyaya anlatması gerektiğini de sözlerine ekledi. Daha sonra Bediüzzaman’ın “içtihad kapısı açık mıdır?” sorusuna verdiği cevabı bilhassa merak ettiğini ifade eden Yamanaka, bu hususta da Yeni Asya Yönetim Kurulu üyesi Ali Vapur’dan detaylı bilgi aldı. Bu tür fikir teatilerinin Yeni Asya heyeti ile Japon büyükelçiliği arasında devam ettirilmesi gerektiği konusundaki temennilerle birlikte toplantı sona erdi.

www.haber7.com

Zedelenen Kadınlık Ve Annelik

Ailede geçim temini vazifesi erkeğe yüklendiği için, erkekte ruhî sağlamlılık, dayanıklılık öne çıkan özelliklerdendir. Bu yüzden erkeğin en önemli hasleti himayet, merhamet ve hürmet olmak zorundadır.

Kadın ise ailenin geçiminden mes’ul tutulmamıştır. Bu yüzden ruhî ve bedenî olarak hayat mücadelesine uygun değildir. Kadına yüklenen en önemli sorumluluk aile hayatının “müdîr-i dâhilîsi” (içişleri idarecisi) olmasıdır ve bunun da gerekleri olarak sadakat ve güven en esaslı hasleti olmalıdır.

Ayrıca ev içinde çocukların doğum ve sonrasındaki dönemde bakılıp, korunma ve eğitim gibi İlâhî vazifeleri de anne üzerinedir. Kadın, ancak imkân ve şartların elverdiği ölçüde meşrû bir ortamda çalışabilir.

İşte bu İlâhî tayinin eseri olarak, kadın ve erkeğin fıtratı ayrı ve birbirini tamamlayan bir hüviyet kazanmıştır. Fakat eşler bu özelliklerinin dışına taştığı zaman aile saadeti zaafa uğrar ve aile bireyleri mutsuz olurlar. İslâm’ı bilmeyenler, geleneksel aile yapısını eleştirenler maalesef bir bir ailelerini kaybetmektedirler. Güya özgürlük, serbestlik ve eşitlik söylemleriyle geleneksel ailedeki erkeğin himayet vazifesini tahakküm, kadının sadakat vazifesini esaret olarak değerlendirip, fıtrata karşı savaş açmışlardır. Oysa Cenâb-ı Hakk’ın fıtrî olarak tayin ettiği kadınlık ve erkeklik rolleri, gereğince yaşanır, fıtrata(yaratılışla) zıt hareket edilmez ve bu rollerin kemâl noktası olarak tayin edilen sünnet-i seniyye dairesinden çıkılmazsa ailede ne zalim, ne de mazlûm olur.

Geleneksel aileyi eleştirenler Müslüman kadının esirliğinden ve mazlûmluğundan dem vurarak tenkit yapmaktadırlar. Oysa bu tenkitlerde bulunanların aile hayatlarına veya ailesiz hayatlarına bakıldığında gerçek esaretin kıskacında kıvrandıkları apaçık görülür. Zira cemiyet hayatında modern kadın, nefsin, sûretin, zevkin, haz, enaniyet ve sefahetin esiri durumuna düşürülmüştür.

Kadınların iffet ve itaat dairesinden çıkarak kocalarına zulmetmesi; buna mukabil kocanın ise, otoritesini nefsanî arzular uğruna kullanması, aile yuvalarını tahrip etmektedir. Bediüzzaman bu rol kaymalarını ve buna bağlı olarak tahrip olan seciyelerin aile hayatlarını nasıl cehenneme çevirdiğini şu veciz sözüyle ifade eder:

Sefih erkekler hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler.” (Lemaât)

Yuvaya sahip çıkma hususunda kadın daha tesirli bir rol üstlenmiştir. Dolayısıyla kadının bu noktada göstereceği feraset, gayret, fedakârlık çok daha önem arz edecektir. Ayrıca çocukların eğitimi noktasında da Allah kadına çok yüksek seciyeler(özellikler, kabiliyetler) ihsan etmiştir. Bunlardan en önemlisi şefkat hissidir. Çok yüksek bir duygu olan bu his, inkişaf eder ve doğru kullanılırsa, dünyada da ahirette de hayırlı ve şefaatçi evlâtlar yetiştirebilir. Fakat geleneksel aileye saldıranlar maalesef kadınların bu ulvî hissini de tahrip etmiş, dünyevîleşme mikrobunu, bu hisse bulaştırmıştır. Hatta bu hissi tamamen kaybeden, canavar bozması anneler(!) bu mimsiz medeniyetin ürünüdür. Evlâdı için canını feda edebilecek kadar yüksek ruh taşıyan anneliğin, evlâdını veya kendini sokağa terk edecek kadar ruhu ve vicdanı tefessüh etmiş canavarlara dönüştüğü görülmüştür.

Duygu bakımından erkekten daha zengin bir fıtratta yaratılan kadın, bu duygu zenginliğini Allah’ın ona yüklediği sorumluluk ve vazifede kullanmaz, İlâhî nizamın dışına çıkarsa, fıtratına ihanet etmiş olacaktır.

Hâsılı, kadının erkekle eşitlik yarışı, annelik ve hanımlık vazifelerini zedelemiş; ailenin saadet ve huzurunu bozmuş, toplum hayatı sarsılmış ve fertler de şahsiyetini yitirmiştir.

Kadınlar, ancak Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ulvî seciyeleri, İlâhî tanzime göre kullanması ile letâfet, zerâfet ve kıymet kazanabilirler. Aksi halde, bu özelliklerini kaybeden bir kadın, bütün kıymet ve değerini kaybedecek ve Bediüzzaman’ın tabiriyle, ‘ucuz bir metâ’ haline gelecektir.

Cemiyetin şekillenmesinde kadın faktörü çok önemlidir. Gençler ve çocuklarla ilgili şikâyetler, aslında annelerin seviyesinin bir göstergesidir. Bir milleti nasıl bir geleceğin beklediğini görmek için, gençlere bakmak gerekir. Gençlerin durumu, karakter ve şahsiyet oluşumunu öğrenmek için de annelere bakmak gerekir.

Cemiyet hayatının sağlıklılığı için kadınlık ve annelik rollerinin tahrip edilmemesi şarttır. Aksi halde bunun bedelini bütün bir toplum olarak ödeyeceğiz.

 

Yasemin YAŞAR