Etiket arşivi: züleyha

Zamanın Yusuf’u Olabilmek

Evet, çok zor Yusuf olabilmek, hele hele Züleyha karşısında dayanabilmek…Ama imkânsız değil…

 

İffet ve haya sözcükleriyle süslü “Kıssaların en güzeli= Ecmelü’l-kısas” denildiğinde hemen hepimizin aklına Hz. Yusuf’un kıssası gelir. O gün odada Züleyha ile ikisi baş başa kalmışlardı. Züleyha ondan arzuladığı ve aklına koyduğu şeyi şiddetli arzu ile elde etmek istiyordu. Zamanını denk getirmiş ve arkadan kapıları üzerlerine kilitlemişti Yusuf kaçmasın diye… Dışarıya karşı da tedbir almıştı böylece… İsteğini Yusuf’a iletti, O ise; “Allah’a sığınırım”(1) diyerek gayr-i meşrû’ teklifi reddetti.

 

Bu reddediş, iffet sınavında ve haramlara karşı onurlu bir duruş sergilemede ders ve ibret olması bağlamında, yüce Kitabımız Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şânın şahitliğiyle gerçek tarih sayfasında gururlu yerini almış oldu.

 

İffet; insanın süsü, ziyneti, mâsûmiyeti, dokunulmaz onuru ve namus anlayışının gururuydu.

Bilinen hâdise üzerine, edep yerlerinin açılması üzerine, açığa çıkan yerlerini örtmeye çalışan Hz. Adem ve eşinin bu tavrı (2), bu duygunun doğuştan var olduğunun ve ayırt edici bir vasıf olduğunun göstergesi…

 

Yusuf olmak çok zor…

“Haydi gel” teklifine, “Maâzallah=Allah’a sığınırım”(3) diyebilmek çok zor.

 

Yusuf gibi; “Halbuki ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, daima kötülüğü emredicidir; ancak Rabbbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse) müstesna…(4) diye haykırabilmek ve Allah’a teslim olabilmek…

 

“Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden (güvenen) bedbahttır (tali’sizdir). Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır.” (5) hakikatını rehber edinebilmektir asıl mesele…

 

Yusuf olabilmek çok zor…

Kuyuya atılacaksın, su çekmek için sarkıtılan kova ile dışarı çıkacaksın…

Ama çıkıncaya kadar kim bilir hangi esrarlı hallerle sırdaş olacak,  hangi mu’cizeleri yaşayacak, Rabbânî hikmetlere ve yansımalara şahitlik edeceksin?

 

Köle olacaksın, pazarlarda satılacaksın…

Nefsini elekten geçirecek, ağır sözlere ve ithamlara boyun eğeceksin.

Ve dünyanın en zor imtihanından geçeceksin efendinin eliyle… İffet dışı isteklere mâruz kalacak, kadınların diline düşeceksin Züleyha ile birlikte…

 

Güzelliğin, cemalin başına işler açacak, hayretlerinden ağızlar açılacak, eller kesilecek, fal taşı gibi açılan gözlere muhatap olacaksın, kızaracak yüzün iffetinden, ürpereceksin haya ikliminde ve Allah’a sığınacaksın?

Yusuf olabilmek çok zor…

 

İftiralara uğrayacak, zindanlara atılacaksın. Gün yüzü görmeyecek, soğuk taşları döşek, örümcekleri yorgan edineceksin bedenine…

Ama yine Allah’a sığınacak, O’na güveneceksin.

Her harama karşı çıkışın bir başlangıç olacak, her düşüşün bir devrin bitişi olacak, duruşun Yusufca olacak Ve O’ndan başka kimseyi imdada çağırmayacaksın.

 

Yakub’un Yusuf’u olmak ve Yusuf’un Yakub’u olmak…

Kardeş kıskançlığının, sevgi yoğunluğunun mağduru olmak çok zor…

Sıla hasreti çekmek, vatandan, babadan/anneden/kardeşten uzak kalmak, özlemleriyle yanmak?

Mısır’a sultan olmak, aziz olmak, halkın sevgilisi olmak…Çile olmadan, zindan olmadan, mağdur olmadan, rengin solmadan, nefisten feragat etmeden nasıl mümkün olabilir ki?

 

Kuyudan, zindandan, nefs-i emmâreden geçiyor bu çilelinin yolu… Yolcuları da Medrese-i Yusufiyeden…

Ve Yakub’a kavuşmak, yeniden bir bağış ve lütuf eseri olarak tazelenen ve yenilenen bir simaya sahip Züleyha ile meşrû çizgide buluşmak, aşka susamışlığın, vuslatın, kavuşmanın/kucaklaşmanın/affetmenin mutluluğunu doyasıya yaşamak…

 

Ve hayatı tüm renkleriyle, zevkleriyle, şatafat ve şöhretiyle yaşamaya sıra gelince: “Canımı Müslüman olarak al ve beni Sâlih kimseler arasına kat”(6) diyecek kadar âhiret yurdunu ve ebedî âlemi tercih edebilmek…

“…Doğrusu şu ki, kim (Allah’tan) sakınır ve sabrederse, artık şüphesiz Allah, iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez..”(7) Kur’ânî sadâya kulak verebilmek…

 

Evet, Yusuf olabilmek çok zor…

Hele âhir zamanda…

İffet ve edepten yoksun Züleyhaların (ki Yusuf’un Züleyhası iffetsiz değildi) kol gezdiği, her köşe başından, sanal ve gerçek dünyanın parmaklarından  göz kırptığı bu zamanda…

 İsmail AKSOY

Dipnotlar:

1-Yusuf, 12/23.

2-Tâ-Ha, 20/121.

3-Yusuf, 12/23

4-Yusuf, 12/53

5-Bedîüzzaman Said Nursî, Mektûbat, 26. Mektup, 4.mebhas

6-Yusuf, 12/101

7-Yusuf,12/90

 

Hz. Yusuf Kıssasının Günümüz İnsanına Taşıdığı Mesaj

Hz. Yûsuf (a.s.) Kur’ân’da adı geçen peygamberlerden biridir. Hz. Yakub’un (a.s.) oğludur ve Hz. İbrahim (a.s.)’in soyundandır.

Kur’ân-ı Kerîm’de kendi adını taşıyan bir suredir (Sure-i Yusuf). Hz. Yusuf’un hayat hikâyesi kısaca şöyledir:

Hz. Yusuf’un on bir erkek kardeşi olduğunu, bunlardan Yusuf’un çok daha güzel ve zeki olduğu ve babaları Hz. Yakub (a.s.) en fazla Hz. Yusuf’u sevdiğini ve bu sevgiyi ağabeyleri kıskandıkları belirtilmektedir. Bir gün ağabeyleri babalarından izin alarak, gezmek bahanesiyle Yusuf’u alıp kırlara götürdüler, orada da bir kuyuya attılar. Gömleğini bir hayvan kanına bulayarak, “Yusuf’u kurt kaptı” deyip, babalarına Yusuf’un gömleğini verdiler. Sevgili oğlunun gömleğini alan Yakup Aleyhisselam, “Suphanallah! Ne acip, halim ve selim bir kurtmuş ki, oğlumu yemiş de gömleğini yırtmamış” diyerek yalanlarını yüzlerine vurmuştur.

Kuyuya atılan Yusuf Aleyhisselam, Kenan Kuyusu civarında konaklayan kervancılar tarafından bulunmuş ve Mısır’a götürülerek köle olarak satılmıştır. Yusuf Aleyhisselam, “Mısır Azizi” bu günün Maliye Bakanı makamında olan Kıtfîr tarafından satın alınmıştır. Kıtfîr, Züleyha’nın da kocasıdır. Kıtfîr ve Züleyha Yusuf’u öz evlatları gibi besleyip büyütmüşlerdir. Ancak Yusuf Aleyhisselam büyüdükçe Züleyha’nın ona karşı olan düşüncesi değişmeye başlamış ve kendisine âşık olmuştur. Yusuf Aleyhisselam ise kendisine öz evlatları muamelesinde bulunan bu aileye her zaman saygı ve hürmet göstermiştir. Zaten müstakbel bir peygamberin de yapacağı bu olması gerektir.

Züleyha kocasına, “Senin ailene kötülük yapmak isteyen birisi için hapsedilmekten veya acıklı bir azaptır.” diye Yusuf Aleyhisselam’a iftirada bulundu. (S.Yûsuf 25)

Buna karşılık Yusuf , “Benden muradını almak isteyen odur” söyleyerek iftirayı kabul etmemiştir.(S.Yusuf 26)

“Azizin hanımı kölesinden muradını almak istiyormuş. Sevgisi onun yüreğine işlemiş. Biz o kadını ap açık bir sapıklıkta görüyoruz” dediler (S.Yûsuf 30)

Dedikodulardan rahatsız olan Züleyha, söz konusu kadınlara haber yollayarak evine davet etti. Sofra düzenleyerek önlerine meyve koydu ve meyveleri soymaları için de bıçak verdi. Evinde topladığı kadınlar meyveleri yemeye başlayacakları sırada, Yusuf’a seslenerek, “Onların yanına çık” dedi. Karşılarına çıkan Yusuf Aleyhisselam’ı gören kadınlar güzelliği karşısında kendilerinden geçtiler ve meyve yerine farkına varmadan ellerini kestiler. O’na bakarak, “Haşa! Allah için, bu bir beşer olamaz. Olsa olsa şerefli bir melektir.”dediler(S.Yûsuf 31)

Züleyha da, “İşte beni kınamanıza sebep olan kimse budur. Yemin ederim, ben ondan muradımı almak istedim de o iffetini korudu. Ona emrettiğimi yapmazsa muhakkak zindana atılacak ve muhakkak küçük düşenlerden olacak” diye hissiyatını böylece açıklamış, (S.Yûsuf 32)

Yusuf Aleyhisselam zindanı tercih etti ve Züleyha’nın isteklerine karşılık vermedi. Yıllarca zindanda kaldı. Daha sonra Mısır kralının gördüğü rüyayı tabir etti, Yusuf’un suçsuz olduğuna kanaat eden Kral onu zindandan çıkarır, vefat eden Kıtfîr’in yerine Mısır’ın Azizliğine getirilir. Kral, Hz. Yusuf’un  Peygamberliğini de kabul eder ve iman etmiş olur. Ayrıca, kocası vefat eden Züleyha ile evlendirir. Bu evlilikten iki erkek ve bir kız çocukları olur. Kıtfîr’in erkeklik duygusunun olmadığı, Yusuf Aleyhisselam ile evlendirilen Züleyha’nın bakire olduğu nakledilmektedir.

Hz.Yusuf (a.s.)’ın kıssası Cenab-i Allah tarafından birçok hikmete bina edilmiştir. Böylece Konu Kur’an-ı Kerimde daha da teferruatlı bir şekilde izah edilmiştir.

Bediüzzaman, Züleyha’nın Yusuf Aleyhisselam ile aralarında geçen hadiselere değinmeden, Züleyha’nın aşkı ile Yakup Aleyhisselam’ın oğluna olan şefkatini karşılaştırarak, şefkatin ne kadar üstün olduğuna vurgu yapar. İşte bir taraftan Yusuf Aleyhisselama büyük bir aşk ile bağlanan Züleyha, diğer taraftan Yakup Aleyhisselamın oğluna olan büyük şefkatini Risale-i Nur’da şöyle izah etmektedir:

Fakat muhabbet ve aşk, mecazi mahbuplara ve mahluklara karşı derece-i şiddette olsa, o makam-ı muallâ-i nübüvvete layık düşmüyor”.

Anlaşıldığı üzere Hz.Yakup Aleyhisselam, Hz.Yusuf Aleyhisselam’a karşı olan sevgisi aşk değildir. Mutlak surette içten ve karşılıksız merhamet ve şefkat duygusu ile onu sevmiştir. Şefkat, aşk ve muhabbetten daha fazla keskin, parlak ve temizdir. Bu da makam-ı nübüvvette yani peygamberlik makamına layıktır. Aşkın ise mecazi sevgililere ve yaratılmışlara şiddetli bağlılık olduğunu, dolayısıyla nübüvvete uygun düşmediğine dikkat çekmektedir.

Zaten, Kur’an-ı Kerim, Yakup Aleyhisselamın yüksek derecedeki şefkat hissiyatını, Züleyha’nın aşkından yüksek göstermek suretiyle şefkatin aşka olan üstünlüğünü açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Bediüzzaman:“Üstadım İmâm-ı Rabbânî aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: “Mehasin-i Yûsufiye, mehasin-i uhreviye nev’inden olduğundan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nev’inden değildir ki, kusur olsun.” Ben de derim: “Ey Üstad! O, tekellüflü bir tevildir; hakikat şu olmak gerektir ki: O, muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.”

Evet, şefkat bütün enva’ıyla latif ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise, çok enva’ına tenezzül edilmiyor.

Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle bütün yavrulara, hatta zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi âyinedarlık gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip, herşey’i mahbubuna feda eder; yahut mahbubunu i’lâ ve sena etmek için, başkalarını tenzil ve manen zemmeder ve hürmetlerini kırar. Meselâ biri demiş: “Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor, görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.” Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz ism-i azamın bir sahife-i nuranîsi olan Güneş’i böyle utandırıyorsun?

Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor; safi ve ivazsızdır. Hattâ en âdi mertebede olan hayvanatın yavrularına karşı fedakârane ivazsız şefkatleri buna delildir. Hâlbuki aşk ücret ister ve mukabele taleb eder. Aşkın ağlamaları, bir nevi talebdir, bir ücret istemektir.

Demek suver-i Kur’aniyenin en parlağı olan, Sure-i Yûsuf’un en parlak nuru olan Hazret-i Yâkub’un (A.S.) şefkati, ism-i Rahman ve Rahîm’i gösterir ve şefkat yolu, rahmet yolu olduğunu bildirir ve o elem-i şefkate deva olarak da “En iyi korucu Allah’tır. Merhametlilerin en merhametlisi de odur.”dedirir.(S.Yusuf:64) –Mektubat/8.nci mektup.

Yukarıda ki izahattan da anlaşıldığı üzere Bediüzzaman, mecazi aşkı nübüvvete pek uygun görmeyip, Hz. Yusuf’un sahip olduğu güzelliklerin uhrevi olduğu, ona olan muhabbetin de mecazi sevgililere olandan farklı olduğunu belirterek, İmam-ı Rabbani’nin yorumuna da karşı çıkmış ve bunun “tekellüflü bir te’vil” yani zorlu bir yorum olduğunu belirtmiştir.

Hatta bir kişi evladına gösterdiği şefkat neticesinde bütün çocuklara ve canlılara merhamet sevgisi olan şefkatini de göstermektedir. Adeta, Cenab-i Allah’ın Rahim ismine bir nevi ayinadarlık gösterir. Aşk ise dikkati sadece bir yere yöneltir ve her şeyini sevilene feda eder.

Netice olarak Kur’an surelerinin en parlağı olan sure-i Yusuf’un kıssasındaki Hazreti Yakub’un(a.s.) şefkati, Cenab-i Allah’ın ism-i Rahman ve Rahim’i gösterir. Dolayısıyla Şefkat yolu Rahmet yolu olduğunu günümüz insanlarına da güzel bir mesajdır.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

www.NurNet.Org

Yusuf Olabilmek Çok Zor!..

Evet, çok zor Yusuf olabilmek, hele hele Züleyha karşısında dayanabilmek… Ama imkânsız değil…

İffet ve haya sözcükleriyle süslü “Kıssaların en güzeli= Ecmelü’l-kısas” denildiğinde hemen hepimizin aklına Hz. Yusuf’un kıssası gelir. O gün odada Züleyha ile ikisi baş başa kalmışlardı. Züleyha ondan arzuladığı ve aklına koyduğu şeyi şiddetli arzu ile elde etmek istiyordu. Zamanını denk getirmiş ve arkadan kapıları üzerlerine kilitlemişti Yusuf kaçmasın diye… Dışarıya karşı da tedbir almıştı böylece… İsteğini Yusuf’a iletti, O ise; Allah’a sığınırım(1) diyerek gayr-i meşrû’ teklifi reddetti.

Bu reddediş, iffat sınavında ve haramlara karşı onurlu bir duruş sergilemede ders ve ibret olması bağlamında, yüce Kitabımız Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şânın şahitliğiyle gerçek tarih sayfasında gururlu yerini almış oldu.

İffet; insanın süsü, ziyneti, mâsûmiyeti, dokunulmaz onuru ve namus anlayışının gurururydu.

 Bilinen hâdise üzerine, edep yerlerinin açılması üzerine, açığa çıkan yerlerini örtmeye çalışan Hz. Adem ve Eşinin bu tavrı (2), bu duygunun doğuştan var olduğunun ve ayırt edici bir vasıf olduğunun göstergesi…

Yusuf olmak çok zor…

“Haydi gel” teklifine, “Maâzallah=Allah’a sığınırım”(3) diyebilmek çok zor.

Yusuf gibi; “Halbuki ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, daima kötülüğü emredicidir; ancak Rabbbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse) müstesna…(4) diye haykırabilmek ve Allah’a teslim olabilmek…

Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden (güvenen) bedbahttır (tali’sizdir). Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. (5) hakikatını rehber edinebilmektir asıl mesele…

Yusuf olabilmek çok zor…

Kuyuya atılacaksın, su çekmek için sarkıtılan kova ile dışarı çıkacaksın…

Ama çıkıncaya kadar kim bilir hangi esrarlı hallerle sırdaş olacak,  hangi mu’cizeleri yaşayacak, Rabbânî hikmetlere ve yansımalara şahitlik edeceksin?

Köle olacaksın, pazarlarda satılacaksın…

Nefsini elekten geçirecek, ağır sözlere ve ithamlara boyun eğeceksin.

Ve dünyanın en zor imtihanından geçeceksin efendinin eliyle… İffetdışı isteklere mâruz kalacak, kadınların diline düşeceksin Züleyha ile birlikte…

Güzelliğin, cemalin başına işler açacak, hayretlerinden ağızlar açılacak, eller kesilecek, fal taşı gibi açılan gözlere muhatap olacaksın, kızaracak yüzün iffetinden, ürpereceksin haya ikliminde ve Allah’a sığınacaksın?

Yusuf olabilmek çok zor…

İftiralara uğrayacak, zindanlara atılacaksın. Gün yüzü görmeyecek, soğuk taşları döşek, örümcekleri yorgan edineceksin bedenine…

Ama yine Allah’a sığınacak, O’na güveneceksin.

Her harama karşı çıkışın bir başlangıç olacak, her düşüşün bir devrin bitişi olacak, duruşun Yusufca olacak ve O’ndan başka kimseyi imdada çağırmayacaksın.

Yakub’un Yusuf’u olmak ve Yusuf’un Yakub’u olmak…

Kardeş kıskançlığının, sevgi yoğunluğunun mağduru olmak çok zor…

Sıla hasreti çekmek, vatandan, babadan/anneden/kardeşten uzak kalmak, özlemleriyle yanmak?

Mısır’a sultan olmak, aziz olmak, halkın sevgilisi olmak… Çile olmadan, zindan olmadan, mağdur olmadan, rengin solmadan, nefisten feragat etmeden nasıl mümkün olabilir ki?

Kuyudan, zindandan, nefs-i emmâreden geçiyor bu çilelinin yolu… Yolcuları da Medrese-i Yusufiyeden…

Tıpkı zamanın gür sesi Bediüzzaman ve talebeleri misâli…

Ve Yakub’a kavuşmak, yeniden bir bağış ve lütuf eseri olarak tazelenen ve yenilenen bir simaya sahip Züleyha ile meşrû çizgide buluşmak, aşka susamışlığın, vuslatın, kavuşmanın/kucaklaşmanın/affetmenin mutluluğunu doyasıya yaşamak…

Ve hayatı tüm renkleriyle, zevkleriyle, şatafat ve şöhretiyle yaşamaya sıra gelince: “Canımı Müslüman olarak al ve beni Sâlih kimseler arasına kat(6) diyecek kadar âhiret yurdunu ve ebedî âlemi tercih edebilmek…

…Doğrusu şu ki, kim (Allah’tan) sakınır ve sabrederse, artık şüphesiz Allah, iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez..(7) Kur’ânî sadâya kulak verebilmek…

Evet, Yusuf olabilmek çok zor…

Hele âhir zamanda…

İffet ve edepten yoksun Züleyhaların (ki Yusuf’un Züleyhası iffetsiz değildi) kol gezdiği, her köşe başından, sanal ve gerçek dünyanın parmaklarından  göz kırptığı bu zamanda…

İsmail Aksoy / NurNet.org

Dipnotlar:

  1. Yusuf, 12/23.
    1. Tâ-Ha, 20/121.
    2. Yusuf, 12/23
    3. Yusuf, 12/53
    4. Bedîüzzaman Said Nursî, Mektûbat, 26. Mektup, 4.mebhas

6.  Yusuf, 12/101

7.  Yusuf,12/90