Taunlara Bakış Açımız Nasıl Olmalıdır?

Bu konu için öncelikle “Taun” kelimesine bir bakalım. “Vebâ denen dehşetli bir bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalıkta lenf bezlerinde hâsıl olan yumruların herbirine verilen isimdir.” (bkz. Abdullah Yeğin, Yeni Lügat, Tâun maddesi) Bu kelimenin özel anlamından ziyade genel anlamını alıp “dehşetli bulaşıcı hastalık” olarak kullanacağız ve bu konuyu ele alacağız.

Kur’ân-ı Kerîm’de Rum Sûresi 41. Âyet-i Kerîme’nin Meâli şöyledir: “İnsanların ellerinin kazandığı (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesad çıktı ki(Allah), yaptıklarının bir kısmını(n cezâsını), kendilerine (dünyada) tattırsın; tâ ki (kötülüklerden) dönsünler.” (Hayrat Neşriyat Meâli, Kur’ân-ı Kerîm, Rum Sûresi, 41. Âyet-i Kerîme Meâli)

«Bu âyetin, karada ve denizde bozulmanın ortaya çıkmasıyla ilgili kısmı hakkında tefsirlerde yer alan belli başlı yorumlar şunlardır: Karada ve denizde tufan çıkması endişesi; bazı arazilerin bitki bitirmez duruma gelmesi ve tatlı suların tuzlu su haline dönüşmesi; gerek şehirlerde gerekse kırsal kesimde bozulmanın yaşanması (Arap dilindeki mecazi bir kullanıma dayanılarak buradaki “deniz” anlamına gelen bahr kelimesi “yerleşim merkezleri ve şehirler” şeklinde yorumlanmıştır); kaynak sularının azalması; kıtlık, yangın, sel gibi felâketlerin ve ölümlerin çoğalması; geçim sıkıntısının artması, her şeyin bereketinin kaçması» (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 322-325’ten naklen; Taberî, XXI, 49-50; Zemahşerî, III, 205-206; Râzî, XXV, 127-128)

Demek ki, yapılan zulümler, fesatlar ve fitneler, salgın hastalıkların da gelmesine neden olabiliyor.

Konuyla ilgili Hadîs-i Şerîf ise şu şekildedir; “Taun hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tauna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikamete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhârî, Tıb 31; bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim, Selâm 92-95)

Bu Hadîs-i Şerîften de anlaşılacağı üzere “Allah onu (yani Taun hastalığını) mü’minler için rahmet kıldı.” Dehşetli bulaşıcı hastalığın mü’minler için nasıl “rahmet” olduğunu da devamında bizzat Resul-i Kibriya Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz açıklamıştır; “…başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikamete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” İşte mü’minler için rahmet olma ciheti, ona “şehit sevabı” verilmesidir.

“Ve fırtına ve zelzele, taun gibi hâdiseleri, birer musahhar memur bilir. Bahar fırtınası ve yağmur gibi hâdisatı; sureten haşin, manen çok latîf hikmetlere medar görüyor. Hattâ mevti, hayat-ı ebediyenin mukaddimesi ve kabri, saadet-i ebediyenin kapısı görüyor. Daha sair cihetleri sen kıyas eyle. Hakikati temsile tatbik et.” (Sözler, s. 348)

Buradan da anladığımıza göre bu bulaşıcı hastalıklar, Cenâb-ı Hakk’ın “musahhar memur”udur. Musahhar yani emri altında bulunan, Allah’ın emrine itaat eden bir memurdur; bu bulaşıcı hastalıklar. Koronavirüs hastalığı da bulaşıcı hastalık olması hasebiyle, biz de mü’minler olarak onun “Allah’ın emri ile hareket eden bir memur” olduğunu bilmeli ve ruhen, fikren, psikolojik olarak rahat olmalıyız.

Aynı mânâyı ifade eden bir başka yer ise şu şekildedir; “Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.” (Sözler, s. 712) Yani bu bulaşıcı hastalıklar “Rahîm-i Hakîm’in elinde”dir ve her işini hikmetle yapan “Hakîm” olan Cenâb-ı Hakk, abes iş yapmaz, hikmetsiz bir iş -hâşâ- O’nun (cc) yaptığı hiçbir işte yoktur. Zira O Allah ki; “Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur.” Ve “Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var”dır. Bizlerde o “lütufları” görmeli ve dehşete kapılmamalıyız.

Ve Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler eserinin sonundaki Lemaat eserinde de şu tabirler geçmektedir; “Tufan, taun misali, şu harbin zelzelesi; gâvura yapıştırdı semavî bir silleyi. Demek ki şu musibet, bütün beşer musibetiydi…” (Sözler, s. 794) Bu başa gelen “hastalıkların” aynı zamanda “semavî bir sille” olduğunu bilmek ve herkesin kendi iç aleminde bunu mütalaa etmesi gerekir.

Aynı zamanda tarih boyunca da birçok “taun” yani “dehşetli bulaşıcı hastalıklar” olduğunu ve bunlardan binlerce, yüz binlerce insanın vefat ettiği de unutulmamalıdır. Bu “Covid-19 Koronavirüs” hastalığı ne bunların ilkiydi ve ne de sonu olacaktır. Tarihte bununla ilgili bir misal şudur;

«Hem –nakl-i sahih ile– “Beytü’l-Makdis’in fethinde büyük bir taun çıkacak.” Ferman etmişti. Hazret-i Ömer zamanında Beytü’l-Makdis fetholundu. Ve öyle bir taun çıktı ki üç günde yetmiş bin vefiyat oldu.» (Mektubat, s. 123)

Görüldüğü üzere Kudüs’teki meşhur ve mukaddes mescid olan Mescid-i Aksa’nın Hz. Ömer döneminde fethedileceği zaman da bir taun yani dehşetli salgın bir hastalık çıkmıştır. Ve bir mu’cize olarak Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz bunu da olmadan önce haber vermiştir. Ve bu mu’cizesi de fetih olduğu zaman “üç günde yetmiş bin vefiyat ol”ması ile ortaya çıkmıştır. Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu