Tebdil-i Mekan

Tebdil-i mekan (yer değiştirme) nasıl olur? İnsanın yaşadığı ülkeyi, şehri, ilçeyi, köyü, mahalleyi, oturduğu evi değiştirmesiyle olur.  Seyahat edenler devamlı tebdil-i mekan yapmaktadırlar. İnsan diğer canlılardan farklı olarak düşünen, iradesi ile doğruyu yanlıştan ayıran, hareketli ve gezen bir varlık olarak yaratılmıştır. Kainat insanın emrine sunulmuş¸ insan da merak sâiki ile dopdolu yaratılmıştır. İnsan muhteşem bir saray  güzelliğindeki  kainatta merakını gidermek için okuyarak, gezerek, tebdil-i mekan yaparak kendini eşref-i mahlukat olma yolunda geliştirir ve değiştirir.

İnsan hayatın her alanında değişimin faydaları çok fazladır. Bu değişim bazen gerçekten tebdil-i mekanla yani mekanı değiştirmek suretiyle, bazen de ortam değişikliği, arkadaş değişikliği, iş ve makam değişikliği şeklinde olabilmektedir. İnsan hayatında değişikliklere karar verir veya vermez. Bu kişinin tercihidir. İnsan dünyada tercihlerini yaşar.

Tebdil-i mekanda ferahlık vardır…

İnsan için tebdil-i  mekanda ferahlık var mıdır? Bu söz insanların bulunduğu ortamdan rahatsız olduğu zamanlarda ya da daha iyi ortamların hedeflendiği durumlarda kullanılmaktadır.

İnsan, sürekli yaşamak zorunda kaldığı mekanda kimi zaman bunalır. Bundan dolayı insan yer değiştirince ferahlar, tekrar yaşama sevinci bulabilir. Ferahlığı, huzuru yalnız mekan değiştirme şartına bağlamak eksik olur. Burada insanın olaylar karşısında tavrı ve inancı da  önemlidir. Gittiği her yerde kendisine sunulan imkan ve fırsatları değerlendirdiğinde, inancını davasını daha iyi ifade ettiğinde, yaşadığında, kendi hayat tarzını yaşayan insanlarla yeni dostluklar kurduğunda insan tebdil-i mekanda ferahlığı yaşar. İnsan geniş, ferah mekanlarda yaşasa bile imkan ve fırsatları değerlendirmezse, dostluklar kuramazsa hayat ona zindan olur.

Her mekan değişikliği, insana sunulan bir imkan ve fırsattır. Yeni mekanda hayata, yeniden  başlıyor gibi bir özellik  ve güzellik verilirse, yeni dostlar kazanılır ve insanın önüne yeni ufuklar açılabilir. İnsanın kendini yenileme imkanı doğar, kötü alışkanlıklarını iyileriyle değiştirme fırsatını yakalar.

İnsan sürekli yaşamak zorunda olduğu ortamda bazen sıkılır. Ortamı değiştirmek isteyebilir.

O zaman tebdil-i mekanda ferahlık olabilir.

Yeni bir yer, yeni bir mekan, yeni bir muhit insan hayatında değişik, güzel duygulara kapı açan bir dönemi de beraber getirebilir.

Şartlar benim tebdil-i mekan yapmama sebep oldu. Yeni tebdil-i mekanım Küçükçekmece.

Küçükçekmece, Osmanlı döneminde, Çekme-i Küçük (Küçük-Çekme) adını alan kasaba olarak, camiler, medreseler, hanlar, hamamlar ve çeşmeleriyle önemli bir konaklama yeri olmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Yeşilköy nahiyesinin bir köyü statüsünde bulunan Küçükçekmece, 1956 yılında nahiye merkezi oldu. 1981’de Avcılar, Halkalı, Sefaköy Belediyeleri’ni bünyesine alan Küçükçekmece, yeni bir belediye şube müdürlüğü olarak İstanbul Belediyesi’ne bağlandı. Küçükçekmece İlçesi 04.07.1987 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 3392 Sayılı Kanunla 21 mahalle olmak üzere, Bakırköy ilçesinden ayrılarak kurulmuş bir ilçedir. 

Bayramlarda kendisini ilk ziyaret ettiğimiz Şen abla ve çocuklarının, bacanağımın, baldızımın Küçükçekmece’de ikamet etmeleri, mahallenin sakinliği ve sessizliği yeni mekanımıza kısa sürede alışmamıza sebep oluyordu.

Burada Şen ablanın cömertliğinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Şen abla yemek yapmaktan ve yaptığı yemekleri ikram etmekten zevk alan, mutlu olan vefakar bir şahsiyettir. Efendimiz (sav) “Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, yumuşak, tatlı konuşan, yemek yediren ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir.” Hz. Ali  (ra) “Dostlara yedirdiğim bir ekmek, fakirlere verdiğim beş ekmekten daha kıymetlidir. demektedirler. Şen abla sanki bu mübarek sözleri hayatına ölçü yapmıştır. Yemek yapmaktan ve ikram etmekten zevk alan Şen abla aile efratlarını ve  bizi leziz yemeklerini ikram etmek için davet etti. Davetine icabet edemedim. İnşallah en kısa zamanda kendilerini ziyaret edeceğim.

İnsan,  akrabalarını, dostlarını ziyaret etmek, ilim öğrenmek, yeni yerler görmek,  davasını  başkalarına anlatmak için de  seyahat ederek tebdil-i mekan yapar.

İmam Şâfiî¸ divanındaki şu dizeleriyle tebdil-i mekan etmenin en önemli yollarından biri olan seyahate çıkmanın önemini veciz bir biçimde anlatmaktadır.
“Akıl sahipleri için bir yerde oturup kalmakta rahat yoktur. O halde odunu ocağını bırak da gurbete çık. Yolculuk et¸ ayrıldığın bazı şeylere karşılık yeni ve güzel şeyler bulursun. Yorul¸ çünkü hayatın tadı çekilen yorgunluktadır. Ben durgun suların bozulduğunu bilirim. Ama su akarsa temiz ve güzel olur. Aslan bile inini terk ederse avlanır. Ok yayından ayrılmadan hedefini bulabilir mi hiç? Güneş hareketsiz dursaydı yörüngesinde¸ insanlar bıkardı ondan! Yerinde¸ yatağında duran altın topraktan farksızdır. Ûd yerinde kalsaydı bir çeşit odun olarak kalırdı. Yurdundan yuvandan ayrılırsan¸ işte o zaman muradına erer altın gibi aziz olursun.”

Hedefi ve davası büyük insanlar seyahat ederek devamlı  mekanlarını değiştirirler. Gittikleri her yerde davalarını anlatarak daha çok kişilere ulaşırlar. Gittikleri her yerde manevi bir inkılap gerçekleştirirler.

Kainatın Efendisi, Efendimizin  (sav) Mekke’den Medine’ye hicreti beşer tarihinde en önemli tebdil-i mekandır. Efendimiz (sav) Medine’de insanlığı cehaletin, sapıklığın karanlık çukurlarından çıkararak,  Kur’an’ın nuruyla buluşturan inkılabın temellerini atarak, beşere eşref-i mahlukat olmanın yollarını göstermiştir. Kıyamete kadar bu yolda gidenler dünya ve ahiret saadetini elde edeceklerdir.

Efendimizin (sav) varisleri devamlı tebdil-i mekan yaparak imanı, Kur’an’ı, sünneti anlatarak, yaşayarak insanların dünya ve ahiret saadetini elde etmelerinin yollarını göstermeye devam etmişlerdir.

Müceddid-i  ahirzaman Bediüzzaman’a devlet baskısıyla devamlı tebdil-i mekan yaptırılmıştır. Bu zorunlu mekan değişiklikleri şer gibi gözükse de  asrımızın insanlarının manevi hastalıklarının ilacı olan Kur’an tefsirleri Risale-i Nur eserlerinin yazılmasına sebep olmuştur.

İçinde tebdil-i mekan ifadelerinin geçtiği Risale-i Nur satırlarının bazılarını  okuyarak makalemizi nihayetlendirelim.

“Mevt, (ölüm)  vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekandır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bakiyeye bir davettir, bir mebde’dir. Bir hayat-ı bakiyenin mukaddimesidir….”

“Sizlere müjde! Mevt(Ölüm) idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, (sönmek değil), firak-ı ebedi(ebedi bir ayrılış) değil, adem (yokluk) değil, tesadüf değil, failsiz bir in’idam (sahipsiz, idama gitme ,yok olma) değil; belki (bilakis), bir Fail-i Hakîm-i Rahim(Merhamet ve Hikmet sahibi, Rabimiz) tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekandır.(bir yer değiştirmektir) saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslilerine (Âdem babamızın memleketine ,cennete) bir sevkiyattır, yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı (toplantı yeri olan) olan âlem-i berzaha(Kabir alemine) bir visal(kavuşma) kapısıdır.”

“Ölüm, bir tebdil-i mekân ve bâki bir meyvenin sümbüllenmesidir. ”

“Mevt, ancak ruhun ceset kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir.”