Tevekkeltü al’Allah!

Peygamber kıssaları, idrakimize yeni pencereler açan oluşlardır…

Bir bakıma her peygamber, hayata yönlendirilmiş bir ışık huzmesidir…

Her biri yaşamın bir bölgesini aydınlatır… 

Ancak tümünü idrak edebilenler, daha ışıl ışıl bir “Cadde-i Kübra”da yürümenin tadına varırlar…

Bunun tadına varanlar, her türlü olumsuz şartın, “Külli İrade”den beslenen “Cüz’i İrade” karşısında teslim olacağını ve engellerin ortadan kalkacağını bilir, yakınmak yerine çalışmayı seçen bir aksiyon içinde tüm olumsuzlukları dize getirmeye çalışırlar.

Allah da yardım eder, şartlar dize gelir…

Şartlar dize geldiğinde, olmazlar oluverir…

Örneğin: Hz. Âdem’le Hz. Havva koskoca dünya yalnızlığında birbirlerine kavuşurlar…

Hz. Nuh, tufanı yener…

Hz. Yunus, selamet sahilini bulur…

Hz. Yusuf, kuyudan çıkar…

Hz. İbrahim, Nemrut ateşine meydan okur…

Hz. Musa, Firavun’u Kızıldeniz’de boğar…

Hz. Âlişan Efendimiz ise Ebucehil’i yerle bir eder.

Ne zaman iç-dış ve özel şartlardan bunalsam bunları düşünürüm. 

Hayat bir imtihansa, sağlık, hastalık, varlık ve yokluk da o imtihanın evreleridir. Şartlar ne gösterirse göstersin, güçlükleri, korkuları aşmak için çabalamak da insan olmanın şartıdır.

Vaktiyle bizim şartlar beş kalb damarımın değişmesi gerektiğini söyledi. Üstelik bu tablo, hemen hemen hiçbir belirti yokken karşıma çıkmıştı…

Sözün kısası hazırlıksız yakalanmıştım. Tabii çok şaşırdım. Sonra düşündüm ki, hayat bir sürprizler yumağıdır; her gün her şey olabilir…

Bir gün bir şey oldu. Arkadaşlarıma ait özel bir hastanede ablamı ameliyat ettirirken, oluşan iki saatlik boş zamanda kalbime baktırmak istedim. Bu istek beni anjiyodan açık kalb ameliyatına kadar götürdü. Üstelik bu konuda hiç bir şey bilmiyordum…

Nerede, ne zaman, hangi doktora ameliyat olmam gerektiği konusunda her kafadan bir ses çıkıyordu. Sonuçta “Tevekkeltü Alellah” deyip birinden birini seçtim. 

Günü gelince, günahlarım-sevaplarım, yanlışlarım-doğrularım, üzdüklerim-sevindirdiklerim, yazdıklarım konuştuklarım ve yaptıklarım-yapamadıklarımla birlikte tüm hayatımı “hayat-memat” arasındaki ameliyat masasına yatırdım.

Böylece, şartlara teslim olmamak için sebeplere müracaat etmiş oldum.

Gerisi Allah’ın bileceği işti: İsterse yaşatır, dilerse öldürürdü. 

Bendenizi yaşattı çok şükür.

***

Yani hiçbir durumda korkacak bir şey yok!

Yakınmayı gerektirecek bir şey de yok!

“Tevekkeltü alellah!” de, yürü…

***

“Mevlâ görelim n’eyler,

Neylerse gazel eyler.” 

Yavuz Bahadıroğlu – Yeni Akit

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: