Tevhid mührü

“…Nakkaş-ı Ezelî; zeminin yüzünde yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvanatın envaını, nihayetsiz ihtilat, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zâhir ve bâhir parlak bir sikke-i tevhiddir…”1

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri; Allah’ın, tevhid sikkesinin bütün âlemlerin üzerinde bulunduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde ispat etmiştir.

Bitkilerin kış mevsiminde varlık sahasından silinip baharda yeniden yaratılmaları gibi, insanlar da ölüm ile bu dünya sahifesinden tamamen siliniyorlar. Bedenleri elementlere dönüşürken, ruhları berzah âlemine göçüyor.        

Bitkilerin yeniden yeryüzünde boy göstermek için baharı beklemeleri gibi, vefat eden insanların ruhları da kıyametin kopup haşrin gelmesini bekliyorlar.

Bahar mevsimi geldiğinde bütün bitkilerin kısa bir zaman içinde yeniden yaratıldıkları ve bütün hususiyetlerini eksiksiz takındıkları gibi, haşrin gelmesiyle de insanlar bir anda mahşer meydanında toplanacaklar.

Dünya hikmet âlemi olduğu için, bitkilerin yeniden yaratılmaları belli bir zaman dilimi içinde tedricen gerçekleşir. Kudret âlemi olan âhirette ise her şey bir anda yaratıldığından, haşir meydanına toplanma da bir anda olacaktır.

Bu iki haşir arasındaki en büyük fark ise, baharda yaratılan bitkilerin bir önceki yılda yaratılanların aynı değil, misli olmasıdır. İnsanların ise aynen diriltilmeleridir. Şu var ki; cesetlerini giyerek mahşer meydanına çıkan ruhların bu ikinci yaratılışta giydikleri cesetler, ahiret âlemine münasiptir ve dünyadakilerden çok farklıdır. 

Said Nursî Hazretleri, “Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster.”2 diye yaptığı duasında, cennet nimetlerinin dünya nimetlerinden çok ileri olduğunu, dünya nimetlerinin onlara göre gölge gibi zayıf kalacağını beyan etmiştir.  Cennetteki bedenlerin de dünya bedenlerinden o derece mükemmel olması gerekir  ki o bedenlerin sahipleri bu yeni âlemin nimetlerinden istifade edebilsinler.

Hülâsa-i kelâm: “Her geceden sonra sabahın, her kıştan sonra baharın gelmesi gibi; haşrin sabahı, o büyük saatten doğacağına delil ve işarettir.”3, Said Nursî Hazretlerinin şu manidar nidası gibi ki: “Uyan ey kalbim vakt-i fecirde. Bigün tevbe, bicû gufrân, zidergâh-ı İlâhî…”4 diyelim…

01.10.2022

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1- 22.Söz, 2.Maksad, Altıncı Lem’a, s.300.

2- On Üçüncü Söz, s.792. 

3- İşârâtü’l-İ’caz, s.55.

4- Sözler, 18.Söz, 3.Nokta, s.234.