Trakya diyarı, Kırklareli’nde bir ulu çınar Abdulhamit Oruç

Memuriyet icabı 2008  Yılında  Kırklareli’ye  tayinim çıktı, Abdülhamit Oruç hocamı daha evvel gıyaben tanıyordum, Kırklareli’ye  gittiğimde  hocamızla bizzat müşerref oldum. Abdülhamit Hocamız sağlık yönüyle  rahatsız, bir kaç  kez  ameliyat geçirmesine rağmen zaman ve mekân farkı ona mani teşkil etmeden diyar diyar Kur’ân’ hizmetine koşan, adeta  Risâle-i Nurlarla yatan ve onlarla kalkan, şerh ve izahta mahir, meseleleri örneklerle akla yakınlaştıran àlīm ve fazıl bir Kur’ân şakirdi…

Niyazı-i Mısri’nin dediği gibi ben de “Dost dost ” deyip, Diyarbakır’dan Kırklareli’ye gelip dost aramaya  başladım. Bu vesileyle dostum, ağabeyim Abdülhamit  Oruç hocamla bir röportaj yapıp tarihe bir not kaydetmek istedim.

Mühterem hocam kendini bize tanıtır mısınız, Abdülhamit Oruç kimdir?

Trakya bölgesinde Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Sergen Köyünde 1940 senesinde doğdum. Babam merhum  imam olduğu için, ben de dini bir havada büyüdüm cihetle, babam beni tabiatıyla dine yönlendirdi. Önce hıfzı bitirdim, sırasıyle Kemerburgaz’da sonra Fatih’te Arapça din eğitimi aldım.

1960 Ramazan’ında staj gibi  İzmit’e  fahri Ramazan vaizliği Karşıyaka’da yaptım.  Daha sonra  askere gittim, iki sene İzmit askerlik şübesinde askerlik yaptım.

1963’te terhis oldum  01.02. 1964’te Kırklareli merkez Hızırbey camiinde imam hatiplik görevime başladım 1.  3. 1989’da emekli oldum. Kırklareli’nde yaşıyorum. Biri kız, ikisi erkek üç çocuğumuz var.

Bütün noksan kusur ve hatalarıyla birlikte Cenab-ı  hakkın nimetlerine mazhariyet olan şükrünü eda’dan aciz olan, Risale-i nurla tanıştım, onun da hakkını veremeyen o yolda 1960 seneden beri bir şeyler yapmak için çabalayan, Allah’ın garip bir kuluyum.

Bu yolda çalışan pek çok ağabey ve kardeşlerle tanışan, onların Hüsnü zan ve dualarına nail olan, Ahirette kurtuluş için başta  Efendimizin ( asm) şefaatine, sonra da o ağabey ve kardeşlerin hayır dualarını bekleyen biriyim.

Hocam, Risâle-i Nurlarla nerede ve nasıl  tanıştınız?

Ramazan vaizliği için İzmir’e  gittiğimde Mehmed Emin Kepekli adında Karşıyaka’da muhterem bir müftü efendi tarafından, evladım görüyüyorum ki sen henüz acemisin fakat vaaz ve hitabetini geliştirmen için ben seni beş tane camide görevlendiriyorum her namazdan evvel, teravihden evvel ve cuma günleri münavebe ile her camide vaaz edersin. (Tersane, Alaybey, Derebaşı, Osmanpaşa, Çay mahalle camileri) işte Risale-i Nurları orada tanıdım.

O zaman Nur cemaatini tanımıyordum. Köyüme döndükten sonra, kırda bayırda kendi kendime hemen hemen eserlerin tamamını kendi başıma okudum. Yani ben bidayette ve hüdayi nabit üveysi meşreb manasında  bir talebeyim.

Hocam hizmet-ı Kur’âniyede bir ömür tükettiniz elbette anlatacak bir çok hatıraların var, bir iki hatıranı anlatır  mınız?

1960 yani Üstadım Hz. Bediüzzamanın hakka yürüdükleri Ramazan ayı idi, henüz vefat etmemişlerdi. İşte o günlerin gecelerinden birinde bir rüya gördüm, bazı sohbetlerine katıldığım bir melami şeyhinin bize katıl diye ısrarları ile sohbetleri bir ölçüde bana cazib geldiği halde hocalığımdan gelen hassasiyetle ve  kader gibi bazı meselelerden dolayı  kabullenemediğim fikirleri olduğu için tereddüt içindeydim. Bir gece ŕüyamda bir  zat elinde bağ budama bıçağı gibi bir aletle tebessüm ederek gel kaçma diyor, ben kaçıyordum. Kapısı açık bir apartman gördüm kendimi içeriye attım birden on beş yirmi basamak irtifada Hz Bediuzzamanı gördüm gülümsüyordu, “tamam evladım bitti kapıyı kapat” dedi.   Uyandıığımda  bir tuhaf olmuştum, onu tanımıyordum ancak o günlerde gazetelerde aleyhinde çıkan haber ve yazılardan çoğu yanlış şeyler biliyordum.

O günün sabahında hazırlandım, Osman paşa camiinde öğle namazı öncesi vaaz ettim. Namazdan sonra konuşmalarından birinin isminin Ali olduğunu duyduğum,  dört kişi yanıma geldiler ve      “Hoca efendi Bize Risale-i Nur ve Bediuzzaman hakkında bilgi verir misin? ” dediler. Ben de  bazısı doğru, bazısı yanlış şeyler söyledim. Onlar birbirlerine bakıştılar bana dönüp Hoca efendi sen bu meseleyi bilmiyorsun, biz sana üstadın bazı eserlerini verelim de oku dediler. Bana  Mektubat,  Lem’alar, işaratü’l-i’caz, Küçük sözler, Hanımlar rehberi ve Gençlik rehberini hediye ederek telâşla uzaklaştılar.

Ben  onların kim olduklarını bilmiyorum, hayattalar ve bu ropörtajı görürlerse onları tanımak ve teşekkür etmek isterim. Allah onlardan razı olsun.

Hocam,  genç  kardeşlerimize  bir tavsiyeniz var mıdır ?

Risàle-i Nur eserlerini dikkatli okumalarını, derslere devam etmelerini, gazete gibi okumamalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca, çok mühim ve derin konuların anlaşılamadığını düşünmesinler.

Risâleleri  denize,  okuyanları da balık avlayanlara benzediğini, hiçbir balıkçının denizdeki bütün balıkları bir defada yakalamayacağını, balığa çıkmaya ısrarla devam etmelerini tavsiye ederim

Selâm ve dua ile Allah’a emanet olunuz

Rüstem Garzanlı

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: