Ümit Kanserleri

ümit Kanserleri
Her insan, hedeflerini ümit ile yoğurur. Tahayyül ve tasavvuru ile projeler. Taakkul ve tasdik ile detaylandırır. İz’an ve iltizamla son haline yaklaştırır. İtikad ile son halini verir.  Ümidi olmayanın hedefi de olmaz.
“Evet, bazı insanlar zerrede boğulurlar. Bazısında da dünya boğulur. Bazılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir âlemini açar, fakat içinde boğulur.”[1]

Demek ki zerrede boğulan insanlar ümitlerini kaybettikleri için boğuluyor. Ama ümidini kaybetmeyenlere dünya boğuluyor. Tek başına hamiyetle, gayretle işler yaparak adeta kapasitesinin üzerinde işlere –Adetullaha göre- imza atıyor. Tabi iş burada bitmiyor. İşlere imza attıktan sonra Allah’ın meşietini unutup, görmeyip bu işleri temelluk eden kimseler de gene ümidi eneye inkılab edip yeise düçar oluyorlar.

“İnsanlara bir nimet, bir bolluk tattırdığımızda onunla sevinip şımarırlar. Şayet kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen ümitsizliğe düşerler.” [2]

İnsan maddi veya manevi kaybettiği bir şeyi elde edebilir tekrar yeter ki buna dair olan ümidini kaybetmesin. Eğer ümidini de kaybetmişse “Badi harabil Basra” atı alan üsküdarı geçmiş demektir.

Bu ümit meselesi o kadar mühim ki, insan ümidini yitirince güzel rüyalardan bile mahrum kalıyor. Ya kabuslar görüyor ya da hiç göremiyor. Yani insanın dimağını bloke eden, şuurunu felç eden şey yeis oluyor. Sonra kelamı yeis, olmayan halyali idealleri hayali yeis halinde ayaklı yeis saçan bir hale inkılab ediyor.

Şunu herkes bilmelidir ki, nasıl ki kendi hürriyetini tahdid eden şeylerden insan kaçıyorsa en az bunun kadar da yeis saçan kimse ve ortamlardan da insan fellik fellik kaçmalı.

Bakın Abdurrahman Efendi ne diyor:

“Kimsenin dediğini şer ise duymamazlığa gelir ve kimse ile fenâ hasletleri kapmamak için ihtilat etmemekteyim. Dâirede müddet-i mesaîden hariç zamanlarımı kendi evimde Cenâb-ı Hakk’ın şükrü ile geçiriyorum.”[3]

Demek ki me’yus olan insanlar etraflarına hem yeis hem de bu yeisten tevellüt eden sıkıntı sirayet ettiriyor. Bir nevi sıkıntı santrali kuruluyor me’yus insanda. Ona temas edenler o santrale bağlanıyor.

Teknolojinin su-i istimaliyle insanlar müdhiş bir surette ifsat ediliyor. Aldatıcı kimseler, programlar, dizi/filmler, haberler ile insanın dimağı bombardımana tabi tutuluyor. Hücum eden şeye bakıyorsun köpük gibi zahirde var ama el atsan ortada kimse yok.

Bizlerde hem ruhi hem maddi sıhhatimiz için ruhumuzu ve dimağımızı muhafaza etmek için bu tip şeylerin lüzumsuz olanlarından son derece uzak durmalıyız. Bu zamanda salabetini muhafaza etmek için insanın en başta ümidini kaybetmemeli lazımdır ki bu uzun yolculukta sıkıntısı azalsın.

Tabiî ki var olan olumsuz hadiseleri yok saymak görmezden gelmek değil ama müdahil olunca değiştiremeyeceğimiz şeylere karışmamız lüzumsuz olacağı için boşu boşuna karışmamak lazım.

Rabbim abesle iştigal edip maksattan geri kalanlardan ve geri kalmaktan muhafaza etsin, amin.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Mesnevi-i Nuriye (210)
[2] Rum Suresi  36. Ayet meali
[3] Barla Lahikası (30)

Kaynak: NurdanHaber

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: