Ümitvar Olunuz…

İslâm kelimesi, Arapçada ‘barış’ anlamına gelen ‘selâm’ kelimesinden gelir. İslam, barışı, güveni, emniyeti içinde barındıran bir kelimedir. İslam’la buluşmak demek, bir barış ve güven dünyası ile buluşmak demektir. Gerek insanların kendi içlerinde ve gerekse dış dünyalarında barış ve güven iklimini bulmaktır. İslam barış ve güven misyonunu yüklenmeyi gerektirir.

Günümüz dünyasında İslam’la ilişkimiz, insanlığın aradığı barış, huzur ve mutluluğu getirecek medeniyeti inşa edecek konumdan uzaklaştı. Yüreklerimiz imanın güzelliklerinden uzaklaştığı için eşyaya da İslam’ın güzelliğini taşıyamaz olduk. İmtihanları kaybettik, ümidimizi kaybettik, gündemden düşerken, bizi birbirimize düşürdüler.

İnsanlığın İslamsız yolculuğu başladı. Yıllar, yüzyıllar geçti, kalpler imandan, İslam’dan uzak. En üstte benim altta kalanın canı çıksın diyen,  beşeri sistemler, teknolojide, bilimde, sanatta yükseldikçe aç gözlülükleri, modern yamyamlıkları, zulümleri de arttı. Doymak bilmeyen hırsları insanlığı ağlattı, insanlığı kanattı, dünyayı kan gölüne çevirdi. Önlerindeki sofrayı bitirmeden, binlerce kilometre ötedeki sofralara gözlerini diktiler. İnsanların sofralarındaki ekmeği çaldılar. Barışa darbe yaptılar. Sonuç, insanlar huzursuz, toplumlar huzursuz.

Dünya küreselleşmeyi konuşuyor. Yani dünyanın ulaşım ve iletişim açısından bir köy kadar küçüldüğü bir ortam… Paranın ve gücün, haksızın eline geçtiği bir ortam…Bu ortamda müthiş savaş gücü olan, küreselleşmeye paralel  bir imha gücüne erişen insan…Teknolojiyi kötüye kullanma sayesinde, insanları, hayvanları, bitkileri önüne gelen her şeyi öldüren insan… Ateşle yemek pişirmesi gerekirken, dünyayı yangın meydanına çeviren insan…İnsan kıyamet bombasını kucağında taşıyor. Bir yandan alkolle, bir yandan uyuşturucu ile, bir yandan şiddetle, savaşla, bir yandan cinsel çürüyüşle kıyamete doğru yol alan insan…Ahir zamanda, dalalet asrının merkezinde bir merkez hükmünde insan… Asır yeniden keşfediyor insanı… Bunca akan kan insan eliyle. Patlayan bombalar gücünü insanın esfel-i safilin tarafından alıyor. Bunca gözyaşı, şeytanın secde etmediği insanın şeytana secde etmesinden kaynaklanıyor.

Bugün Müslüman dünya, İslam’ın güzelliklerini, hakikatlerini yok etmekten imtina etmeyen, kendilerini İslam diye tanıtan,  patolojik ve kriminal örgütlerle karşı karşıyadır. Bu örgütler Müslümanların ve diğer dinlere mensup kişilerin canına kastetmekle kalmamış, aynı zamanda coğrafyamızın dini ve kültürel mirasını ve medeniyet varlığını yok etmektedir. Kur’an ve sünnet çizgisinden sapan DAİŞ ve benzeri örgütler İslam’a en büyük zararı vermektedirler.  DAİŞ denilen illet, İslam’ı tehdit altına almaya, İslam’ı tehdit etmeye başladı.

Bütün bu gelişmelerden sonra, şu soruyu sormanın ve cevabını doğru vermenin tam zamanı; Acaba hedefi insanı alayı illiyin’e çıkarmak olan İslam’ın doğru olarak anlatılması ve yaşanması, insanlık için hangi zamanda bu kadar zaruret haline gelmiştir?

Günümüzde dünyanın küçük bir köy haline gelmesi ile birlikte insanlığın barışık ve mutlu yaşaması aciliyet derecesinde önem kazanmıştır. Bir barış çağı açılmalı. Müslümanlar, İslam’ın küresel barış çağrısını, İttihad-ı İslam kıvamına getirip, insanoğluna yeni bir ufuk sunacak donanıma ulaşmalıdırlar.

Bediüzzaman, 20. yüzyılın başından itibaren barış dolu bir dünya kurulabilmesi için çeşitli önerilerde bulunmuştur. Gerek yurt içinde gerekse dünyada barışı amaçlayan bu önerileri şöyle özetleyebiliriz.( Köprü, Bahar 2003, Sayı. 82, Evrensel Barışa Doğru, Selim Sönmez)

(I) Asayişin korunmasını ve şiddete tevessül edilmemesini tavsiye etmiştir. Talebelerinin şiddete yönelmelerini önlemiş; yöneticilerin barışı destekleyen projelerine hararetle sahip çıkmıştır.

(II) Dünyada barışın korunabilmesi için insani değerlerde birleşilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yöneticilerin dünyanın sair devletleriyle yaptıkları barışçı antlaşmaları desteklemiş ve onları bu faaliyetlerinden dolayı tebrik etmiştir. İslam dünyasında barışın tesisine yardımcı olacak Sadabat Paktı için Cumhurbaşkanını tebrik etmiş; İkinci Dünya Savaşına girilmemesi gerektiğini savunmuş; savaş sırasında çocuk, kadın ve ihtiyarların göreceği zulümlere dikkat çekerek savaştan kaçınmak gerektiğini ifade etmiştir.

 (III) İslam toplumlarının birbirlerini anlayabilmeleri ve dostane ilişkiler kurabilmeleri için İttihad-ı İslam’a kültürel zemin oluşturmak maksadıyla Medresetüzzehra adını verdiği bir eğitim projesi önermiştir. Bu projenin temel amaçlarından birisi özelde  İslam dünyasında genelde dünyada kalıcı barışın tesis edilmesidir.

(IV) Toplumsal barışın sağlanabilmesi için zekatın hayata geçirilerek, faizin yasaklanması üzerine tahşidat yapmış, bu yolla toplumsal tabakalar arasındaki farkın azalarak karşılıklı muhabbetin gelişeceğini belirtmiştir.

(V) Ülkede birliğin sağlanabilmesi için din, vatan ve sınıf birliğine dikkat çekmiştir. Burada dikkat çeken önemli bir nokta, din kardeşliği önemsenmekle beraber, vatan ve sınıf birliğinin de inkar edilmemesidir. Bu bakış açısı, toplumun bütün kesimlerinin inancı, sınıfı ne olursa olsun kardeşçe yaşamalarını gerekli kılan teorik bir zemindir.

Bugün küresel bir barış ihtiyacı, bütün insanlığın üzerinde birleştiği bir konudur. Ancak, çeşitli yorumlarla barışın tehlikeye düşürüldüğüne sık sık rastlıyoruz. Her ne kadar temel hak ve hürriyetler konusunda bir çok yeni gelişmeler yaşanıyorsa da, temel esasını menfaat, ırkçılık, çatışma, şiddet ve nefsin isteklerini meydana getiren Batı medeniyeti, çatışmayı beslemeye devam etmektedir. İki Dünya Savaşı ile insanlığı kana bulayan, sürekli çatışma ve şiddeti gündemde tutan başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri, Rusya kendi varlık ve üstünlüklerini kuvvet ve çatışma ile sağlama eğilimini devam ettirmektedir. Yaşanan olaylar bunun somut örnekleridir. Irak’ta, Suriye’de, Bayır Bucak’ta yaşananlar…

Bugün dünyada gerçek ve kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için, Kur’anî düsturların yaşanılır hale getirilmesi gerekmektedir. Bu da Kur’an’ın zamanımız anlayışlarına göre yorumu olan Risale-i Nur’a insan topluluklarının sahip çıkmasıyla mümkündür. “Sulh-u umumi” küresel barış ancak İttihad-ı İslam’la sağlanır.

İslâm toplumlarında medeniyet düşüncesinin temelini Kur’an’ın getirdiği inanç ve ahlak esasları oluşturur. Bunlar da hak, adalet,  fazilet, yardımlaşma, din kardeşliği gibi ilkelerle insanı insan-ı kâmil haline getiren ulvi hasletlerdir. Bu özelliklere sahip Müslümanların oluşturacağı bir birlik dünya barışını da sağlayacaktır.

Batı medeniyetinin dünyaya miras olarak bıraktığı bütün kirli izleri temizleyecek ve insanlığa huzur ve barış getirecek yegâne hakikat, Bediüzzaman’ın “insaniyet-i kübra” olarak ifade ettiği İslamiyet ve onun uygulama alanı olarak görülebilecek olan “İttihad-ı İslam” projesidir. Bu proje bugün insanlığı tehdit etmekte olan, savaşlar, küresel terör ve yoksulluk ile maddi ve manevi hastalıkların çaresi olarak üzerinde düşünülmeye değer bir perspektif sunmaktadır.

Bediüzzaman en şiddetli zamanlarda, baskının ve zulmün en yoğun olduğu dönemlerde ve ağır tehditler altında bile daima iyimser olmuştur, ümidini kaybetmemiştir. İnsanı yaşatan ümitöldüren ye’istir (ümitsizlik) demiştir. Hiçbir şey, onu gaye-i hayalinden, İttihad-ı İslam’dan vazgeçirememiştir. Bedüzzaman’ın Tiflis’te iken Rus polisine verdiği cevap, onun her zaman gaye-i hayalinin peşinde koştuğunu ve bu konuda hiçbir tehdide beş para ehemmiyet vermediğini açıkça göstermektedir. Şöyle ki:

Bediüzzaman Tiflis’te Şeyh San’an tepesine çıkmış etrafına bakıyormuş. Dikkale etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar:

“Niye böyle dikkat ediyorsun?”

Bediüzzaman der: “Medresemin plânını yapıyorum.”

O der: “Nerelisin?”

Bediüzzaman: “Bitlisliyim.”

Rus polisi: “Bu Tiflis’dir!”

Bediüzzaman: “Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.”

Rus polisi: “Ne demek?”

Bediüzzaman: “Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkasından inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.”

Rus polisi: “Heyhat! Şaşarım senin ümidine.”

Bediüzzaman: “Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.”

Rus polisi: “İslâm parça parça olmuş.”

Bediüzzaman: “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İlâ âhir…

Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.

Hiçbir güç onu korkutamadığı gibi, hiçbir gaile, onun gelecek hakkındaki ümitlerini yok edememiştir. “Ben iki hayatımı elime almışım. Tek hayatlı olanlar meydanıma çıkmasını” diyen bir adam neden korkabilir ki? Bediüzzaman, ufukta bir mum ışığı dahi görülmediği bir dönemde “Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür sada İslam’ın sadası olacaktır” demiştir. Türkiye on yıl önce neredeydi, bugün nerede…Türkiye’deki gelişmeler ittihad-ı İslam için ümit veriyor.Bunu görmemezlikten gelemeyiz. İslam dünyasının on yıl sonra nerede, hangi konumda olacağını kim bilebilir. Ülkemizdeki, İslam dünyasındaki olumsuzluklar, savaşlar, terör olayları bizi ümitsizliğe sevk etmesin. Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı, gündüzü vardır. Her gelecek şey yakındır.

“Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz…”( Hutbe-i Şamiye)

Son söz olarak diyoruz ki: İslâm dünyasının Avrupa ve ABD ölçüsünde kalkmamakla birlikte, belli bir tecrübe birikimi kazanması, âdeta patlamaya hazır bir atom çekirdeği haline gelmesi demektir. İnsan potansiyeli açısından bakir bir gücün İslâm kardeşliği çerçevesinde, belli bir tecrübe birikimiyle, İslâm birliği, ittihad-ı İslam  şeklinde organize olduğu gün, dengeler alt üst olur. Kanaatimiz şu ki, 21. asır, bu kaçınılmaz neticeyi hazırlayacak, 21. asır insanı da inşallah bunu görecektir.

İslam aleminin kurtuluşu, her şeyden önce def-i mefasid kabilinden olan ümitsizliği atıp, celb-i menafi’ olan ümidi içimizde yeniden canlandırmaktır. Bediüzzaman, en ufak bir bulut parçasını rahmet yağmurlarının müjdecisi olarak görür. Onun “Evet ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür sada, İslamın sadası olacaktır” Sözü, herkese ümit aşılamaktadır.

Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. ” (Yusuf, 87)

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: