Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Ebediyete Yolculuğu

İpek Palas’ın yirmi yedi nolu odasında

Parlıyordu üstad, yanan loş ışık altında

 

Bir an, üstad ağabeyin boynundan tutar

O anda Bediüzzaman’ın ruhu ebediyete uçar

 

Safiyet sahibi ağabey kollarını ovmaya başlar

Hazreti üstad ellerini birden göğsüne koyar

 

Sadıkiyet abidesi, uyudu zanneder üstadı

Sessiz, sedasız sevinçle hemen yakar sobayı

 

Bekler, ayakucuna geçip saatlerce uyanmasını

Ağabeylerin sahura kalkıp, yemeğe çağırmasını

 

Hazreti üstad o anda vefat eder

Herkese derin bir kasavet çöker

 

Sahura bile kalkamaz ağabeyler o gece

Hepsi yorgunluktan uyuya kalmış sessizce

 

Üstad çoktan göçmüştür ebediyete

Rahat-ı kalple dalmış sonsuzluk âlemine

 

Talebeleri vefat ettiğini dahi bilemez

Bu durum hayallerinden bile geçmez

 

Yirmi üç Mart, bin dokuz yüz altmış

Saat ise, iki buçuk veya üç olmuş

 

Bir haber bekler müteyakkız ruhlar

Uyanmış Urfa’daki bütün horozlar

 

Hep beraber başladılar ötmeye

Said Nursi Dünya’dan göçtü diye

 

Bu hayvanların lisan-ı haliyle

Geldi haber maneviyat erlerine

 

Veli-i kâmil olanlar kulak verdi gelen sese

Zaten uyanıklardı sanki Kadir’di bu gece

 

Zübeyir, Hüsnü, Abdullah ağabeyler

Sessizce üstadın odasına girerler

 

Bayram ağabey sabah namazına gider

Talebeleri merakla üstadı kontrol eder

 

Bediüzzaman almaz nefes

Bir anda heyecanlanır herkes

 

Vücudu ateşler içinde halen yanar

Ağabeyler üstadın bayıldığını sanar

 

Beklenir telaşla bir müddet

Hiç ses gelmiyordu hayret

 

Korku ve panik içinde kaldılar

Elazığlı Ömer efendiyi çağırdılar

 

Heyecanla tekrar üstada bakıldı hep beraber

Vaiz efendi “İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun” çeker

 

Bediüzzaman’ın vefat ettiğini açıkça söyler

Ağabeylerin başına sanki yıldırım düşer

 

 

TALEBELERİNİN DURUMU

 

Kâinat namına, her tür etmişti veda

Beşer hesabına, insan nevine gelir sıra

 

Yetim kalmıştı Âlem-i İslam

Öksüzdü artık tüm ehl-i İman

 

Nurcuların kopmuştur kıyameti

Battı âlemlerindeki Nurani güneşi

 

Ağabeylerin durumu çok perişan

Gözlerinden yaş yerine akar kan

 

Hıçkırıklar boğazlarda düğümlenir

Alınan nefes yakar, sanki olur zehir

 

Vücuttaki bütün kanları buharlaşır

Yürüyemez ayaklar birbirine dolaşır

 

Dünyada kopmuştu sanki kıyamet

Birden dumura uğrar her kabiliyet

 

Kâinatın Güneşi birden bire karardı

Oldu deprem, vücudu sıtma sardı

 

Kalp gözüyle ağlamaya başladılar

Elem içinde yaşıyordu tüm ruhlar

 

Çalışmıyor hafıza artık durdu

Atmaz nabız vücutta kan yoktu

 

Bu duygular hiç anlatılamaz

Bet beniz olmuştu bembeyaz

 

Azap içinde kalır hissiyatlar

Feveran ediyordu tüm ruhlar

 

Donmuştur gözleri göremez

Konuşamaz dil ağızda dönmez

 

Kulaklar duymaz hiçbir şeyi

Diken, dikendi tüm tüyleri

 

Kan yerine dolaşır sancı vücutta

Hissedildi bu acı, ta burun ucunda

 

Tutuştu ciğerler gayri yanar

Çıkıyordu ağızdan sıcak buhar

 

Kederden eriyordu kemikler

Dökülüyordu ağza tüm dişler

 

Bayram, Hüsnü ve bazı Ağabeyler

Bayılarak acıdan, kendinden geçer

 

Kahraman Zübeyir Ağabey çok metanetli

Nur talebelerini şefkatle ediyordu teselli

 

Müthiş ve korkunç şok, atlatılır böylece

Biraz çeki düzen verir herkes kendine

 

HABER YAYILIYOR

 

Dış kapıda jandarma bekler

Tüm tedbirleri almış polisler

 

Mübarek Urfalılar, hemen otel önünde

Zaten toplanmışlar çok erken saatte

 

Bayram ağabey bakar pencereden

Üstadın “uyuduğunu söyler daha halen”

 

Üstadın üstüne örtülür bir tülbent

Nasıl duyurulacaktı halka bu dert

 

Otel sahibi Mahmut Efendi

Ziyarete çıkar aziz misafiri

 

Oda kapısı dalgınlıkla kıyalı kalmış

Üstada geriden kaygıyla bakıp anlamış

 

Merdivenden dizlerine vurarak indi

Kendi kendine tuh! Tuh! Diye söylendi

 

Eyvah! Eyvah! Diyerek feryat etti

Emniyet Müdürüyle karşı karşıya geldi

 

Heyecanla ne olduğunu sorar bir baş komiser

Teessürle Bediüzzaman’ın vefat ettiğini söyler

 

Müdür hemen gerisin geriye hızla döner

Askerler de emniyet müdürünü takip eder

 

Acilen bir hükümet doktoru geldi

Muazzez üstadı muayene etti

 

Şiddetli harareti olduğunu söyler

Yüksek ateşi var, o da hayret eder

 

Düşer dehşete “Allah, Allah” çeker

Bayram ağabeyden bir ayna ister

 

Üstadın ağzına koyarak kontrol etti

Vefatın gerçekleştiğini söyledi

 

Kati olarak, yine de bir şey diyemez

Kalır şüphe içinde, ölüme benzetemez

 

Cenazenin hemen kalkmasını istemez

Tıbben muayeneyi tamamen bitirmez

 

Naaş’ın bekletilmesini ister hükümet doktoru

Daha sonra yazar vefat ettiğine dair raporu

 

Tereke hâkimi hemen gelir

Üstadın özel eşyaları tespit edilir

 

Sabahleyin akın akın ziyarete gelecekti millet

Uçtu ebediyete üstad, bu gün değilmiş kısmet

 

Isparta, Barla Türkiye’nin her tarafına

Verildi bu çok acı haber telgrafla

 

Havadisi duyan umum nur talebeleri

Kor ateşle yanmaya başlar kalpleri

 

Elmas gibi parlak nurani katreler döker gözler

“İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun” söyler diller

 

Türkiye’ye batıdan doğdu Nurun Güneşi

Doğudan batmıştı artık bu âlemin şemsi

 

Manen garptan Nurani koca bir dalga kalkar

Şarkın sahiline varıp çok şiddetle çarpar

 

Yayılır tüm Kâinata zerreler halinde

Neşe ile seyredilir ruhaniler âleminde

 

Takip eder bunu sevinçle diğer dalgalar

Şevkle, bırakmaz peşini küçük çalkantılar

 

Rahmet ayında, rahmetin seli gibi

Urfa’ya yöneldi umum Nur talebeleri

 

Kalbinde iman, dillerinde Kur’an

Hızla akıp gidiyor ordu misal insan

 

Gözlerinde yaş, gönül hüzünlü

Kalpte keder, ruh çok üzüntülü

 

Kâinat hesabına tüm Nurcular ağlar

İnsan olsaydı erirdi kocaman dağlar

 

Ehli iman yas tutar kalben

İştirak eder cenazeye ruhen

 

 

YILLAR ÖNCE

HAZIRLANAN KABİR

 

Yıllar önce hazırladı adil kader

Dergâhta kabir için ayrıldı bir yer

 

Bin dokuz yüz elli dört yılında

Şeyh Müslim’in başkanlığında

 

Dergâhta tamirat işine başlanır

Kısa sürede tadilat tamamlanır

 

Şeyh, güzel bir yer yaptırır hem de iki kubbeli

Niyeti, vefat ettiğinde olacak onun kabir yeri

 

Rüyasında üst üste, iki kez ikaz edilir

Buranın esas sahibi var, o gelecektir denir

 

Hoca efendi buradan vaz geçer

Müritlerine de bunu açıkça söyler

 

Defnedilecek üstad artık ayrılan bu yere

Boyun eğer Nur talebeleri adil kadere

 

SADIK BİR RÜYA

 

Urfalı Molla Abdülhamit Efendi

Kadıoğlu camiinde itikâfta idi

 

Bediüzzaman’ın vefat ettiği gece

Sadık bir rüya görür nevm âleminde

 

Üstad der Molla Abdülhamit’e

“Ben vefat edeceğim bu gece”

 

“Cenazemi sen yıkayacaksın” diye emreder

Abdülhamit Efendi “itikâfta” olduğunu söyler

 

Molla, bunun “Dinen caiz olmadığını bildirir”

Fetvayı, üstad Bediüzzaman kendisi gösterir

 

“Mülteka’l-Ebhur isimli kitapta”

“Cevaz var, verilmiştir fetva”

 

Müthiş bir heyecan içinde uyandı

Aldı kitabı, ilgili bölüme bir baktı

 

Fesübhanallah çekerek etti hayret

Duyduğu haber ise, daha da dehşet

 

Üstad Bediüzzaman hakikaten etmiştir vefat

Şüphe yok artık, bu keramete edecekti kanaat

 

 

KARAR GÜNÜ

 

Cenaze Cuma günü kalkacak

Umum Türkiye’ye haber salınacak

 

Isparta milletvekilleri çıkar başbakana

Cenazenin getirilmesi istenir Isparta’ya

 

Urfa halkı duyar hemen bu haberi

Bir an önce defnetmek ister cenazeyi

 

Zaten endişe içinde hükümet her zaman

Korkar yetkililer, çok fazla izdihamdan

 

İl yöneticileri kendi arasında hemen toplanır

Cenazenin bir an önce kalkmasına karar alınır

 

Durum ağabeylere tebliğ edildi

Bir nevi zorla emri vaki edildi

 

Perşembe günü kalkacak artık cenaze

Tekrar acilen haber salınır her yere

 

 

URFA’DA SON DURUM

 

Yirmi üç Mart bin dokuz yüz altmış Çarşamba

Cenaze hazırlıklarına başlanır öğleden sonra

 

Bütün Urfa esnafı dükkânlarını kapatır

Cenazeye gelir tüm halk, işi gücü bırakır

 

Sanki tüm resmi kurum ve kuruluşlar

Güya tatildi, günlerden adeta pazar

 

Urfa’nın Sokak ve caddelerinde

Kaybolmuştu halk yoktu kimse

 

Şehir umumen bom boş

Bu gün herkes Urfa’da bir hoş

 

Halk Dergâhla Ulu Camii arasında

Toplanmıştı iki kilometrelik alana

 

İkindi namazından sonra

Üstada edilecek artık veda

 

Mahşeri bir kalabalık var

Koca Urfa meydanı geldi dar

 

Halk damların üzerine bile çıktı

Ayak basacak kadar yer yoktu

 

Asrın aziz misafiri bu gün uğurlanacak

Böyle gün, yüz senede bir gelir ancak

 

Bekir Özcan-BORBORUNBEKİR 

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: