Vahdet

“Bir erkek bir kadını ebedî bir refika-i hayat ve dünya hayatının saadetine medar ve sair günahlardan kendini muhafaza etmek için almak lazım gelir.” 

Peygamber sünneti tabir edilen evliliğe niyetin içini bu manalarla doldurmak lazım. Ta ki aile hayatı hakiki kıymetini muhafaza etsin. 

Mesela insan eski dostlarının hatırını sayar, onların hukukuna riayet eder. Dostluğun devamlılığı ve alakaları derecesinde muhabbetini ve hürmetini muhafaza eder. Yoksa o dostluk devam etmeyecektir. Aynen bunun gibi o dostların olmadığı zamanlarda da var olan, her şeye rağmen bağlılığı devam eden ve her zahmetini de daima çeken refikasına karşı daha ziyade hürmet ve muhabbet göstermek lazım gelir. Hem bu alaka, dünyadan sonraki alemlerde de beraber yol alınacağı nazara alınsa, oralarda da yalnızlığını evvela refikasıyla gidericeği bilinse, elbette o hürmet ve muhabbet kısacık bir zaman ölçüsüyle değil ebedi bir devamlılık ölçüsüyle tartılır, hakikatlı bir suret alır. Ve saadet getirmesi niyetiyle yapılan bir evlilikte küçük meselelerin o saadeti bozmasına müsaade edilmez. Bu ölçülerle ahlak yükseklenir, kusurlara bakılmaz ve ailenin saadeti inkişafa başlar. 

Bu meselede, hayali aşkların tatminiyle zahiren mutluluktan uçan kişilerle, kalben ruhen huzur ve sükunet bulmuş ama zahirde sakin ve vakur ailelerin saadeti birbirine karıştırılmasın. Mesela unutulmaz evlilik teklifleri gerçek bir saadet manasına gelmiyor. Allah’tan başkasına rüku etmek (tabir-i diğerle diz çökmek), yalvarırcasına bir şeyler istemek (yani evlilik teklifi yapmak), yüz suyu dökmek şuurlu bir mümine yakışmaz. Veya her an düşünülüyor olmayı istemek, hayallerde gezmeyi arzulamak müspet neticeler vermez. Bu beklentilerdeki fazlalıklar, haddinden fazla karşı tarafa yüklenen meziyetler ve ona göre talep edilen neticeler ancak hayal kırıklığını, çoğu zaman da eli boş dönmeyi netice veriyor. Kimse melek olamayacağı gibi, başka bir insanı tatmin etmesi kastıyla da yaratılmamıș. 

Evliliğin üçüncü bir hikmeti olan ‘kendini sair günahlardan muhafaza etmek’ ciheti ise peygamber sünneti olmasına çok muvafık düşüyor. Zira kalp, kesrete âfâka dağılmaya en müsait bir cihazdır. Her güzel şeye meyledebilir, her hayalin peşine düşebilir, her mesut insana gıpta edebilir. Âfâkî temennilerde dolaşır durur. İşte evlilik yoluyla kalpte vahdet temin ediliyor. Kalp, nazarını bir noktaya hasrederek yabancı şeylerden temizleniyor. İstikametini ve kıblesini bir derece belirleyip sükunet buluyor. Kulluk ve ibadette en önemli nokta olan kalben huzuru yakalıyor. Yani gözünü haramdan sakınmakta ve dininin yarısını muhafaza etmekte kuvvetli bir vesile elde ediyor. Hem evlilikle bir vazife paylaşımı yapılarak ahiretine çalışmaya daha fazla vakit ayırabilir. 

İşte bu nazarla evliliğe bakılsa ve içi bu manalarda doldurulsa küçük meseleler problem olmaktan çıkar. ‘Aradı, aramadı.. Sordu, sormadı.. Şunu dedi, bunu dedi..’ gibi meseleler gözünde basitleşir. Zaten bu tür meseleler üstünde uzlaşılabilecek şeyler değil. Sırf nefsin tatminine yönelik beklentilerin sonu gelmez. Şeytan da bu durumdan çokça istifade eder. 

Elhasıl; Rabbini tanımak ve ona kulluk etmek için yaratılmış olan insana, sair dünyevi şeyleri hakiki maksat edinmek, aklını fikrini daima bu hayallerin tatmini için çalıştırmak o insana nispeten aşağıdır ve çoğunun da bir hakikatı yoktur. Demek iman şuuruyla, ehl-i dünyanın gafletle dinini unuttuğu aynı yerde ehl-i iman manen hayat buluyor. İnşaallah.

Ali Uğur Tuğrul

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: