Vahdetül Vücut

“Lâ mevcude illa hu” (Ondan başka mevcut yoktur.) diyerek, varlığın ancak Allah’a mahsus olduğunu esas alan ve mahlukatın varlığını kabul etmeyen bir tasavvuf ekolüdür. Ekolun kurucusu Muhyiddin-i Arabî Hazretleridir. Vahdet-i vücut meşrebinde Allah namına mahlukat inkâr edilirken, materyalistler ve tabiatçılar bu meşrebi o büyük velinin anlayışına taban tabana zıt bir yola çekerek, tabiat namına Allah’ı inkar yoluna girmişlerdir.

“Vahdet”in sözlük anlamı, birlik’tir. Zıt anlamı “kesret”, yâni çokluktur. Meselâ, beş farklı harf bir kesrettir, ama bunlar tevhit edilerek bir kelime hâlini alırlarsa vahdete erilmiş olunur. Kâinat kitabı denilen bu âlemde, bu mânânın sonsuz misalleri vardır. Yüzlerce dal bir ağaç olarak karşımıza çıkarken, milyarlarca hücre bir bedende birleşiyorlar. Vacip; varlığı kendinden olan, bir başkasının var etmesiyle var olmaktan münezzeh bulunan, ezelî ve ebedî var olan Allah’ın varlığı.

İşte vahdet-i vücut meşrebindeki bir velî, “istiğrak” dediğimiz mânevî sarhoşluk hâline girdiğinde varlığı sadece vacip varlığa hasreder, mümkinin varlığını inkâr eder. “Lâ mevcude illâ hu” yâni “Ondan başka varlık yoktur.” der. Bu sözün cezbe hâlinde hâlinde söylendiği açıktır. Zira, Ondan başka varlık olmasa, bu sözün de söylenememesi gerekirdi. Ama, bu sözü söyleyen zât o anda bunu da düşünecek hâlde değildir. Felsefede panteizmcilik diye bir bölüm vardır, bunlar evren’in ya da doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşünü savunurlar. Birileri Allah namına kainatı inkar ederken bunlarda kainat namına Allah’ı inkar ediyorlar. Tahkik ehli olup ta kalple gidenlerde Allah var başka bir şey yok demişler. Bediüzzaman bunlar için ”müteşabih hükmündedir” demiştir, yani nasıl Kuranı Kerim’de “Allah’ın eli” ifadesi var aynı mana, zahirine göre anlaşılmamalı.

Manevi sarhoşluk, haddini aşan cümleler, ben Allah’ın ayetlerini gördüm diyebilir ama ben Allah’ı gördüm diyorsa doğru olamaz. Âlemde Allah’ın ilmi, kudreti, esması ceryan ediyor Allah’ın tasarrufu var, her şeyde isim ve sıfatların tecellisi görülüyor, ama lafızların darlığından dolayı maksat kelimelerle ifade edilemiyor. Coşku hali gibi hallerimizi anlatmakta nasıl kelimeler cılız kalıyorsa bunlarda meramını anlatamamışlar.

Tasavvuf yolunda gidenler elbette bir takım sırlara vakıf olmuşturlar, bunları kelimelerle anlatmaya çalıştıklarında kelimeler kifayet edemiyor, tatmayan bilemez ömründe bal yemeyen birine balı tarif edemezsin, reçel gibi bir şey dersin ancak ama bal değildir o. Ama adama renkleri anlatamazsın o renkleri kendi âleminde oturtamaz. Marifet nurlarının bir kısmı zevke taalluk ediyor bunlar kalp, his ve latifelerle müşahede edilir, kelimelerle anlatmaya kalkınca karşılık bulamıyor.

Tasavvuf ehli bir şeyler söyledi ama bunları zevki hali bilmeyenler anlayamadı, kendi istidatlarına, çorak kabiliyetlerine, vehimlerine göre anladılar. Panteizm nerede, tasavvuf ehlinin görüşü nerede. Tasavvuf ehli aslında şunu diyor; Allah’ın varlığının yanında bizim varlığımızdan söz edilemez, bütün varlıklar Ondandır, O nun yaratmasındandır, diğerleri gölge gibidir var denilmese de olur. Bu cümleler mecazen söylenebilir ama gerçekten tek varlık dersen bu eski filozofların görüşüdür doğru olmaz. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri “Kim Allah’ı âlemle beraber bitişik tasavvur ederse Allah’tan hiçbir şey bilememiştir” diyor.

Resim ayrıdır ressam ayrıdır, Allah ayrıdır âlem ayrıdır, ressam resme benzemediği gibi Allah’ta âleme benzemez, ne âlem Allah’tan bir parça ne Allah âlemden bir parça olamaz. O nun var etmesiyle varız, her varlık doğrudan O nun sanatına fiiline mazhardır. Maddüyün mesleği sadece maddeyi görür, fikirleri Allah’ı anlamaktan çok uzaktır, her şeyi maddede görerek taşkın bir yola girmişlerdir. Küre-i arz küçük cam parçalarından farz olunsa her biri güneşten kendi kabiliyetlerine göre ışık alırlar, yeryüzünde güneşin tecellisi de her bir cam parçası gibi farklı farklı olur. Güneş onlarda eserini gösteriyor, çiçeklerde böyledir, bunlar dile gelse “her biri güneş benim gibidir yahut ben güneş gibiyim diyebilir”.

Varlıklarda Allah’tandır ama Allah’tan parça değildir. Kendi ruhumuzu bilemiyoruz, nerde kaldı Allah’ı hakkıyla bilelim. Sonradan yaratılmışlar O nu anlamaz bu haddimizi aşmak olur. Biz sadece iman ederiz. Gündüzün aydınlığı güneştendir her şeyi gösterir, güneşin zatını görmeye çalışsak gözlerimiz kamaşır göremeyiz ısrar etsek insanı kör eder. Allah’ın keyfiyeti nasıl diye anlamaya çalışma, bu yola akıl ile gidilemez, o yol girilemez bir yoldur.

Çetin KILIÇ

Kaynak, Şadi Eren, muhakemat dersleri. Sorularla risale