Vaizlerin Nasihatleri Neden Tesirsiz

İlçenin belediye başkanı otobüs terminalinde bulunan mescidi başka bir amaç için kullanmak üzere ilçe müftüsünden istemiş, müftü bey ne kadar olmaz dedi ise de başkan ısrarcı olmuş. Bunun üzerine müftü bey başkana -Tamam, mescidi boşaltacağız ama bu haftaki vaazımda “seçmiş olduğunuz belediye başkanı terminaldeki mescidi elimizden aldı” diye söyleyeceğim deyince, başkan” pekala başka bir yer buluruz” diyerek mescidi almaktan vaz geçmiş.

Vaaz etmemiş sadece ”vaaz edeceğim” dediği halde vaazın tesirini görüyoruz. Müftü bey bu konuyu bize anlatırken şunu da ilave etti. -Biz bu kürsüleri iyi kullanamıyoruz, bu kürsüler komünistlerin elinde olacak bu ilçede bir yıla kalmaz komünist olamayan kimse kalmaz. 30 Tem 2019 – Diyanet İşleri Başkanlığı istatistiklerine göre, Türkiye’de 84 bin 684 cami bulunuyor. Vaizler buralarda haftada bir Cuma günü, ramazanda her gün, bazı özel günlerde de olmak üzere yılın birçok günü halkımıza nasihatlar ediyorlar.

Allah Teâlâ, Peygamber(sav)efendimize; insanları dine hikmetle, güzel öğütle ve en güzel usulle, yöntemle davet etmesini emretmektedir. Hazreti Muhammed (sav)efendimiz, çeşitli vesilelerle ve bilhassa namazlardan sonra sahabe ile sohbet edip, vaaz ve nasihatte bulunduğuna dair rivayetler mevcuttur,hutbeleri ise çoğunlukla kısa ve özlü idi. Cuma ve Bayram namazı hutbelerinde birkaç âyet okur, arkasından da cemaate vaaz ve nasihatte bulunurdu,vali olarak görevlendirdiği kişilere ise, gittikleri yerde insanlara vaaz ve nasihatte bulunmalarını öğütlerdi.

Osmanlı vaizleri, insanlarını hem dini hem dünyevi konularda aydınlatabilecek donanımla yetişmekte idiler. Ömer Nasuhi Bilmen, vaazı “nasihat” bağlamında ele alarak şöyle demektedir: “Nasihat, dinleyenlerin kalbini yumuşatacak bir tarzda güzel bir lisan ile insanlara dünyevi, uhrevî vazifelerini öğretmekten, onlara Cenab-ı Hakkın sevap ve azabını hatırlatarak kendilerini doğru yola sevk etmekten ibarettir.”

Vaiz Peygamber vazifesini sırtlanmış ve bunun ağır bir yük olduğunu bilen kişidir. Vaiz umum müderrisidir, onlar toplumun her kademedeki, her yaştaki insanların eğitmenidirler, eğitim sadece okulda olmaz, eğitim her yerde olduğu gibi camilerde birer eğitim kurumlarıdır. Zübeyde Meryem “Vaizin sözünün tesiri hal dilindedir “der. Vaiz, vaazını anlatacağı konuyu hayatına yerleştirmiş olarak anlatmalıdır. Bir vaiz “Teheccüd”ün ve “Duha”nın öneminden bahsedebilmesi için düzenli bir şekilde teheccüd ve duha namazı kılmalıdır. Sadakanın öneminden konu açabilmesi için infak ehli olmalıdır. Tesettürün ne kadar mühim olduğunu vurgulayabilmek için tesettürüne azami derecede özen göstermelidir. Örnekler uzatılabilir hasıl-ı kelam kâl’den ziyade hâl ehli olmalıdır. Tebliğden evvel temsil bu nedenle önemlidir.

Vaiz “İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran-104) buyruğunu kendi üzerine alınmalı ve o kurtuluşa eren sınıftan olmak için gecesini gündüzüne katmalı, iman kurtarma sevdasıyla uykuları kaçmalıdır.

Safi Mustafa Efendi,
Hatib isen ne Calidür maķamun
Ki her an yine minber sana cadur
Peygamber merkezidür rütbeni bil
Ki sahib-hutbe Mahbub-ı Huda’dur.

Hutbeye çıkan hatibin minbere çıkmasıyla camide bulunan cemaatin tümünden yüksek bir makama sahip olduğunu hatırlatarak, hatibin durduğu yer Hazreti Peygamber(sav)’in durduğu yerdir. Dolayısıyla o makamın kıymetinin ve öneminin bilinmesi gerektiğini bu mısralarla anlatmıştır. 

Bediüzzaman Hazretleri “Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için ispat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar. İkincisi: Birşeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar. Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler.” buyurmaktadır. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.

Bu zamanda fen ve ilim hükmettiği için, bu zaman insanının kalp ve kafasını ancak ilim ve fen ile ikna edebiliriz. Yani bu asırda tahkik mesleği ön plana çıkıyor. Her şey delil ve ispat üzerine gidiyor. Biz meselemizi delil ve ispat ile sağlama almaz isek, bu zaman insanı bizi kale almaz. Ama bu zamandaki vaiz ve nasihatçiler ikna ve ilim yerine, parlak ve hissiyatı okşayan mübalağa yoluna başvuruyorlar. Bu da bu zaman insanını etkilemiyor. Eski dönemdeki insanlar gibi herkes iman ve itminan yönünden tam olmuş olsa idi, belki bu parlak ve coşkulu ifadeler bir işe yarayabilirdi. Bu asırda ekser insanların imanı ve itminanı tam olmadığı için, önce ikna ve ilim ile iman ve itminan verilmelidir.

Özet olarak bu asrın insanına tesir etmenin yolu tahkik ve iknadır, hissiyatı coşturmak ve mübalağaya kaçmak değildir. Bu zamanın vaizleri bir şeyden sakındırmak için ondan daha önemli bir şeyi hafife alabiliyorlar. Mesela “Gıybet etmek cinayet işlemek gibidir.” derken, gıybetten sakındırıp, ondan daha büyük ve tehlikeli olan cinayet günahını hafifletiyorlar. Yine “Bir dirhem faiz yemek zina etmek gibidir.” derken, zina gibi çok büyük günahı ondan daha küçük olan bir günaha kıyas yapıyorlar ki, bunların hepsi muvazenesiz ve ölçüsüz vaazlardır. Şeriatın dengeli ve tesirli sistemine uygun düşmüyor.

Belagat, halin gereğine göre konuşmak demektir. Bu asrın ahvaline uygun olmayan konuşmalar ve vaazlar belagate uygun düşmüyor. Hali ile bu tarz nasihatler de tesirsiz oluyorlar. Eski zamanın ahvali ile şimdiki zamanın ahvalini nazara almadan, gereklerini dikkatlice analiz etmeden yapılan nasihatler işe yaramaz. Eski zamanda ilim ve iknadan çok, hissiyat ve duygular ön planda idi. Böyle olunca da onları etkilemek için hikaye ve kıssalar yeterli olabiliyordu. Lakin bu asırda ikna ve ilim öne çıkmıştır. Dolayısı ile eski hikaye ve kıssalar bu asrın insanına tesir etmez. Öyle ise nasihler eski hikaye ve kıssalar ile bu asrın insanını ıslah edemezler demektir.
Allah tesirini halk etsin.

Çetin KILIÇ

Kaynaklar:
Risalei Nur Külliyatı
Sorularlarisaleinur
Dergi park
Zübeyde Meryem
Türkoloji