“Vatan Sevgisi”nin İslam’da Yeri Nedir?

Milletlerin yurt edinip özgürce hayatlarını sürdürmek için, uğrunda nice mücadeleler verdiği toprak parçasına vatan denilmiştir.

”Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.“

veciz sözüyle, anlatılmak istenen de budur. Korunması, hadis-i şerifle teşvik edilmiştir.

“Bir kimse kendini, dinini, namusunu ve malını korurken öldürülürse şehittir.” (Tirmizi, Diyat, 22)

Vatan, bir amaç ve gaye değil amaç ve gayeye hizmet eden bir araç bir vasıtadır. Amaç ve gaye  insan ve onun inançlarının yaşanmasıdır. Hal böyle olunca elbette dinini rahatla yaşadığı vatan rahatla yaşayamadığı vatana tercih edilir. Yalnız tercih yapmak durumunda kaldığı zaman bu böyledir. Yoksa tercih gerektirmeden vatan değiştirmek yanlış ve hatalı olur. Nitekim Peygamber Efendimiz (asv) Mekke de dinini yaşayamaz bir hale geldiği zaman Medine ye hicret etmek durumunda kalmıştır. Ama şartlar değiştiği zaman vatan asıldır, ilk tercih edilecek yer orasıdır.

Peygamber Efendimiz (asv)’in Mekke sevgisi ve orayı arzulaması sadece dini hissiyatla izah edilemez, o arzu ve sevgi içinde vatan hasreti ve vatan sevgisi de vardır. Vatan sevgisi sadece dinin yaşanamaması noktasında geri plana atılır. Yoksa insanların vatanını sevmesinde ve saymasında dini açıdan bir sakınca yoktur. Nitekim vatanı öven ve vatanda kalmaya teşvik eden bir çok hadisler de mevcuttur.

“Vatan sevgisi imandandır.”

hadis-i şerifi, İslam âlimlerinin en büyüklerinden ve ikinci bin yılın müceddidi olan İmam-ı Rabbani Hazretlerinin, Mektubat kitabının 155. mektubunda ve Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin Mesnevi’sinde vardır.

“Allah rızası için bir gün nöbet beklemek, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır. Sizden birisinin kamçısının cennetten işgal ettiği bir yer de, dünyadan ve dünyadaki her şeyden hayırlıdır…’’ (Buhari, Cihad, 71)

Nöbet nerde tutulur, elbette vatan hudutlarında.

Dinin bir çok hükmü vatan ve toprak ile yaşanır. Ordu olup da karargahın olmaması, cemaat olup da mescidin olmaması, zekatın olup da zekatın kazanılacağı çarşı ve pazarın olmaması, ilim ve eğitimin olup da okul ve medreselerin olmaması, miras hukukunun olup da miras edilecek toprak ve tarlaların olmaması elbette düşünülemez.

İnsan dinini ve haysiyetli bir yaşamı ancak özgür ve bağımsız bir vatan üstünde yaşabilir. Vatansızlık çok acı ve kahırlı halettir. Nitekim Yahudiler meskenet zilletini vatansızlık ile yemişlerdir. Yani yersiz ve yurtsuz oldukları için tarihte itilip kakılmışlardır. Şeriat ile vatan bir birlerinin lazımı iki önemli ayrılmaz unsurlardır. Peygamber Efendimiz (asv)’in Mekke den çıkar çıkmaz Medine’yi yurt edinmesi vatan kavramının önemine işaret eder.

Kaynak: SorularlaRisale

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: