Ya Cennet Ya Cehennem, Ortası Yok!

En hassas olacağımız nokta ölümle sonrası içindir. Çünkü orada üçüncü bir yer yok. Ya Cennet ya Cehennem. Ortası yok..

Müslümanın, gözünün nuru, gönlünün süruru namazdır. Dertlerine şifa, sıkıntılarına ferahlık namazdır. Hayatın gayesi namazdır, Allahü teâlânın huzuruna çıkma, buluşma vakti namazdır… Namaz kılmayan, Allahla buluşmayı bırakıp, kimlerle  buluşmaya gidiyor!
Namaz: Elhamdülillah, Allahü teâlâya hamd olsun demektir. Namaz kılan günde 40 defa hamd ediyor, zira namazda fatihayı okuyor. Allahü teâlâ namaz kılanı, onca kusuruna günahına rağmen huzuruna kabul ediyor. Huzuruna kabul olanlardan eyliyor. Çok kimseler var ki onları huzuruna kabul etmiyor. Namaz kılan ayrıca bunun için çok şükretmeli. Namaz kılmayan ayrıca bunun için çok düşünmeli.

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem zamanında sahabe-i kiramdan bir zat, Resulullah efendimize gelerek; “Kazancım bol olmasına rağmen geçim sıkıntısı çekiyorum” diye arz eder. Peygamber efendimiz sorar:
– Evinizde namaz kılmayan var mı?
– Hayır efendim, evde hepimiz namazımızı kılıyoruz.

– Komşularınızda hatta mahallenizde namaz kılmayan var mı?
– Efendim, komşularımızda ve mahallemizde namaz kılmayan yok.

– Bir araştırın, mahallenizden namaz kılmayan birisi geçmiş mi? buyurunca o kimse:
– Efendim araştırdık, mahallemizden namaz kılmayan hiç kimse geçmemiş deyince Peygamber efendimiz:

– Bu bereketsizlik namaz kılmamaktandır, buyurunca o zat tekrar araştırır ve:
– Ya Resulallah, namaz kılmayan birinin cenazesi geçerken, tabutu bizim evin duvarını çizmiş deyince, Peygamber efendimiz:
– İşte evinizdeki bereketsizlik bundandır. O duvarı hemen yıkın, yeniden yapın! buyurdu.

“Peki” demenin tasavvuftaki tarifi, teneşir tahtasındaki ölü gibi olmaktır. Çevrilince döner, bırakılınca durur. Hiç bir itiraz ve müdahalesi yoktur. Tam teslim olmuştur. Yeryüzünde tam manasıyla, gerçek anlamda “Peki” diyen Ebu Bekri Sıddık radıyallahü anh efendimizdir. Miraca inanmayan Mekkeli müşrikler, o akıllı adamdır diye gidip, kapısını çalarak “Senin efendin bir gecede Kudüs’e gidip geldiğini söylüyor…” dedikleri zaman, “O söylediyse doğrudur” deyip, kapıyı kapatıyor. Hiç akla, ilme danışmıyor, bir an tereddüt etmeden “Peki” diyor… İşte gerçek “Peki” budur. Bu teslimiyeti ile sıddıklık makamına yükselmiştir. Onun için “Peki” derken gerçek anlamını düşünmeli, öylece “Peki” demeli. “Peki” kelimesinin değeri, söyleyenin ihlası kadardır.

Büyükler boş konuşmaz. Oradakilerin neye ihtiyacı varsa, Allahü teâlâ ona onu söyletir. Kendisi de bilemez ve farkına varamaz. Sadece kimin ne kısmeti varsa, Allahü teâlâ onun hatırına söyletir. Herkes rızkını böylece alır.

Hukuk, hukuk-u ilahidir. Nikahtan sonra bir hak teşekkül eder, bu hukuka riayet edemeyeceklerin evlenmemesi lazımdır. Din kitaplarımızda kadın hakkı geniş olarak yazılı. Onları herkesin okuması lazım. Evlenecek gençlerin çok dikkat etmesi lazım. Hanım evde köle, hizmetçi değil, sultandır!

Hanımını üzenin, mahşerde davacısı Peygamber efendimizdir (sallallahü aleyhi ve sellem).

Büyüklerin kalbini kıran mahvolmuştur.

Bir gün eshab-ı kiramdan biri geldi, (Ya Resulallah en efdal ibadet nedir?) diye sordu. Güzel ahlaklı olmaktır buyurdu. Gelen şahıs aynı mecliste aralıklarla dört beş sefer aynı suali sordu. Peygamber efendimiz her seferinde aynı cevabı verdi, sonuncusunda ilaveten buyurdu ki: “Güzel ahlaklı olmak, kızmamaktır- sinirlenmemek  demektir.”

Ahir zamanın cihadı fitne çıkarmamaktır.

Anne baba bir evladından razı olursa Allahü teâlâ da ondan razı olur. Annenizin, babanızın, büyüklerinizin duasını alın. Dua, vasıtanın yakıtı gibidir. Yakıt olmazsa, vasıta gidemez. Onun için duaya inanmayan yarı yolda kalır. Bir adım ileriye gidemez. Siz siz olun, karıncaya da, sevdiklerinize de herkese de iyilik edin, Müslümanların duasını alın.

Bir mümine bir bardak su verenin, kul hakkı hariç bütün günahları affolur.

Bir kimse evliya olsa, bozuk biri ile arkadaşlık yaparsa, kendisi de bozulur. İslamiyet, iyi arkadaş seçmek dinidir. Hatta iyi iş, iyi eş seçme dinidir. Kişi, ahirette sevdiğiyle beraber olur.

İnsanda yaratılan şu üç şeyden ikisi emanettir birisi onundur;
Birincisi: Ruh. İnsan anne karnında, 120 günlük iken ruh cesede gelir ve anne karnında hareket başlar. Sonra ölünce, ruh bedenden çıkar ve geldiği yere gider. Bunlara onun hiçbir müdahalesi yoktur. Demek ki bu ruh onun değil.

İkincisi: Beden. Doğar, yaşar büyür ve ölür. Ölünce toprak altında pek çok hayvan tarafından yenilir, görünen görünmeyen, çünkü toprak altında bakteriler de vardır. Beden de ortadan kaybolur. Buna da onun bir müdahalesi olamaz, demek ki bu beden de onun değil. Bu da Cenab-ı Hakkın ondaki bir emanetidir.

Üçüncüsü: İnsanın bu dünyada yaptığı iyi ve kötü işlerdir. Onlar yok olmazlar onunla beraber mizanın başına gelirler. Demek ki sadece bunlar onun.

İnsandaki kabiliyet önemli, ancak nerede ve niçin kullandığı önemli. Bu kabiliyet ona nimet vesilesi mi yoksa azap vesilesi mi olacak, ona göre düşünüp hareket etmeli. Hattaboğlu Ömer de Müslüman olmadan önce çok kabiliyetli idi. Müslüman oldu, Hazret-i Ömer oldu. Hizmetleri malum. Peygamberlerden sonra insanların üstünlükte ikincisi oldu. Ebu Cehil de öyle kabiliyetli idi, Müslüman olsaydı Hazret-i Ömer gibi biri olurdu. Ancak bu kabiliyetini şer işte kullandı, Cehennemin dibini boyladı.

Hayat sahrada esen bir yel gibi gelip geçer. Bu kısacık hayatta, zalimin zulmü de bir yel gibi gelip geçer. Fakat mazlumun âhı geçmez, onlar kalır. Kıyamete kadar da kalacak. O yüzden, bu dünyada iken helalleşmeli, ben senden hakkımı öbür dünyada alırım dememeli. Orada hesaplar bir ters döner, şaşırırsınız.

Dininiz için dünyalık isteyin. Dünyalık başka bir şey için istenmez.

Hanımınıza çok iyi davranın hakkı çok geçiyor. Onunla devamlı helalleşin.
Bir kimse, kerimlerin kapısını ihlasla, ısrarla çalarsa kapı açılır.

Allah Resulünde fani olmak, onu çok sevmek lazım olduğu gibi Onun vârislerinde de olmak lazım. Vârislerine yapılan şey Resulullaha gider. Bu yüzden dikkat etmek ve korkmak lazım.

Cenab-ı Hak, beş vakit namazın her bir vakti kılındığında, bir önceki vakitten itibaren işlenen günahları siler. Her Cuma, bir önceki Cuma’dan itibaren işlenen günahlara kefaret olur ve her Ramazan da bir önceki Ramazan’dan itibaren işlenen günahları yok eder. Çünkü O [Celle celalühü] affetmeyi çok seviyor.

Büyüklerin kelamı şifadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İnsan muhtaç olduğu şeye bağlanır. Paraya muhtaçsa paraya, mala muhtaçsa mala, şefaate ihsana muhtaçsa Büyüklere bağlanır.
Fitneden çok sakınmalı. Fitne ihtimali varsa faydalı da olsa, yine de konuşmamalı, bir şey anlatmamalı. Fitne çıkarsa, zararı çok büyük olur.

En zor şey, insan idare etmektir.

Namazları doğru kılmalı. Günahlardan vazgeçmeli. Günahın kelime anlamı ateş, Cehennem ateşi. Kendi eliyle ateşini cehenneme götürmemeli.

Nehir bu tarafa akarken nehrin tersine gidemezsiniz. Çünkü nehrin içindesiniz, ama kenarından giderseniz akıntısından daha az zarar görürsünüz.

İntihar etmek, adam öldürmekten daha büyük günahtır.

Size dininizi imanınızı öğreten, ehli sünnet itikadı üzere yetiştiren ana-babanızın rızasını duasını mutlaka alın. Böyle ana babanın rızasını almadan hiçbir şeye kavuşmayacağınızı bilin.

Cenab-ı Hak hiçbir şeyi abes yaratmamıştır. Her şeyin bir hikmeti vardır. Her mahlukun bir yaratılış hikmeti vardır.

İnsanlar çeşitli vasıtaya binip gidiyorlar. Müslüman ne kadar bahtiyardır ki mescitten geçen, camiden geçen vasıtaya biniyor. Ve bu vasıtaya Müslümanlar abdesti ile biniyor, imanı olanlar biniyorlar. Tabii ki vasıta menziline giderken hepsini birden götürür. Sen ehilsin, sen naehilsin, sen asisin, sen evliyasın, sen fasıksın demezler, madem ki vasıtanın içindeler, hep beraber Cennete doğru giderler. İş, o vasıtayı bulup, o vasıtaya binebilmek.

Kul hakkından çok korkmalı. Müflis, üzerinde kul hakkıyla ahirete gidip amelleri bir bir hak sahiplerine verilir. Birde hakkına girdiğin adamın günahlarını alıp sana yüklerler. Bu vaziyetle kişi iflas etmiş olur.

Bir mürşid-i kâmili gördükten sonra aynaya bakıp da kendisinden, nefsinden, kötülük, bozukluk ve günahlarından tiksinmeyen, kendini beğenen bedbahtın tekidir.

Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Allahü teâlâ bunların hepsini, bütün insanlara vermiş. İnsanlar bunların şükrünü yapmazsa, nankörlük yapmış olur. İnsan bu nimetlere küfran ederse sonsuz Cehennemde kalmak hakkıdır. Bu hakkı, kendisi talep etmiştir. Çünkü Allah Sevaplarımızı en az bire 10,meleklerine yazdırır. O sevap, büyük gün ve gecelerde 70-700 Ramazanda 30.000 ne çıkar. Günahlarımızı ise bire 100 yazdıracak yerde bire  1 yazdırır,  belki günahı yaptığımıza pişman olacağız diye 7-8 saat sonra yazdırır. Ey insan aklını başına al! Nasıl Rahmeti bol bir Allahın var bil!!!

Derleyen: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: