Yakup’un yolculuğu

Mehmet Abidin Kartal

Adem (as) babamız ve Havva anamızla başlayan ve binlerce yıldır dünyaya gelen her insan yolcu, yaşadıkları ise yol hikayesidir. Hayat yolda yaşananlardır. Aslında, yazılan bütün hikayeler ve romanlar bu yol hikayelerinden kesitlerdir…

Hayatta yolcularının yaşadığı yol hikayeleri tek düze değil… Kışı var, baharı var, yazı var, güzü var, gecesi var, gündüzü var. Dünyada yaşayan insanlarda bir değil. İyisi var, kötüsü var, zengini var, fakiri var, işçisi var, patronu var… Dünyada karşılaşılan her durum, her olay imtihan sorusu… Hayat yolu hikayemiz, sorulara cevap vermekle geçiyor. Hayat yolu düz değil, inişli ve çıkışlıdır.

İnsan, bu dünyada yolcudur, hancı değil…

İnsan bu yolculukta başıboş bırakılmadı.
Yolcu’ya, bu yolculukta  Sahibi tarafından  yolu bilen anlatan gösteren yoldaşlık yapan kitaplar, peygamberler gönderildi.

Dünyevî ve uhrevî bütün seyahatlerimizde yol göstericimiz olan Kur’ân-ı Hakim ve Yüce Rasûlün (sav) hadisleridir. Kur’an ve hadislerden ilham alarak asrın hastalıklarının reçetesin yazan Bediüzzaman, herkesin başına gelen yolculuğu, “İnsan bir yolcudur. Âlem-i ervahtan dünyaya, sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder” sözleriyle özetler.

İnsan ebedi aleme giden bir yolcudur…

Bu öyle bir yolcu ki, ruhlar aleminden anne karnına, oradan dünyaya teşrif eden bir yolcu… Sonra çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabre giren bir yolcu. Sonra kabirden, berzahtan, haşirden, sırat köprüsünden, cennet veya cehenneme varacak olan bir yolcu. Bu kadar yollarda kendisine elbette bir çok hazırlık yapması gerekir. Hazırlıksız yola çıkanlar, yollarda birçok sıkıntılara düçar olurlar.

Yolcu olan insan,  bu dünyada ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp amel defterine yazılır ve bütün fiillerinin sonuçları muhasebe için kayıt altına alınır.  Bu dünyada herkes kendi kitabını yazmaktadır. Yolculuğun sonunda herkes kendi kitabını okuyacak ve ona göre muamele görecektir.  

“Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter”( İsrâ Suresi 14. Ayet )

Kitabına doğru, güzel, faydalı şeyler yazınlar. İmtihanı kazananlar. Ebedi saadete ulaşacaklardır. Kitabına yanlış, çirkin , zararlı şeyler yazanlar. İmtihanı kaybedenler. Cezaya düçar olacaklardır. 

Yakup’un dünyadaki yolculuğu Hatay’ın Yayladağı ilçesinde başladı. İlk, orta, lise tahsili sonrası Üniversite sınavlarında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, Fizik bölümünü kazanarak yolculuğuna İzmir’de devam etmiştir.  Bir yıl sonra girdiği sınavda İzmir Hukuk Fakültesini kazanarak okulunu değiştirerek yolculuğuna devam etmiştir.

Benim de 1981’de İzmir yolculuğum başlıyordu. İzmir Bornova’da Barla apartmanında Yakup abinin yanında buluyordum kendimi. Okulum İktisat Fakültesi Alsancak’ta bugünkü Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlük binasıydı. Yakup abiyle hemşerilik bağımızın yanına bir de kardeşlik bağı ekleniyordu. Ben Yakup abiye Patronum diyordum. Yakup abi kendisine Patron diye hitap etmemden hoşlanırdı. O bana kardeşim ben ona Patronum diye hitap ederdim. Aramızdaki iletişimin şifresi böyleydi. Patronum bana bilhassa okula giderken, ‘vatana sahip ol kardeşim’ derdi. En büyük vatan insanın kendisiydi… Barla nur dershanesine geldiğimde birinci katta patronumla, Tıp Fakültesine giden Akhisarlı Ali İhsan ve Hasan abilerle, İktisat fakültesine giden Çorumlu Emre abi ve Eğitim fakültesine giden Elazığlı Fethi abi ile kalmıştım. Bir ara Hukuk Fakültesinde okuyan Mersin Mutlu İbrahim Ünal kardeşim de yanımızda kaldı. Dershanenin en küçüğü bendim. Daha sonraki yıllar mezun olan abilerin yerine yeni kardeşler geliyordu. Şimdi bakıyorum da hayatımın en güzel, huzurlu, verimli geçen yılları üniversite yıllarıydı…

İnsan hayat yolculuğunda karşılaştığı bazı olaylar ve kişiler hayatının yönünü iyi veya kötü yönde değiştirebilir. Patronum hayat yolculuğumda bana doğru ve nurlu yolu gösteren pusulam olmuştur. Barla apartmanında birinci katta Yakup abimle yaklaşık beş yıl beraber kaldık. Bunun üç yılında aynı odayı paylaştık.

Her insan ebede giden yolcudur. Dünyaya gelen her insan Allah’ın (c.c) verdiği ömür kadar yaşadıktan sonra bu dünyadan ahiret alemine göçüp gitmektedir. Ayet-i kerimede belirtildiği üzere: “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır” hükmü mutlaka gerçekleşmektedir. Hepimizin dünyadan ayrılış biletleri hazırdır. Bilet bize verildiğinde, ebedi aleme göç edeceğiz. Patronum avukat olduğu için zaman zaman İstanbul’da davaları olurdu. İstanbul’a geldiğinde mutlaka görüşür uzun uzun muhabbet ederdik. En son görüşmemiz Şirinevler meydanında olmuştu. Çay içip, simit yemiştik. İkindi namazını kıldıktan sonra Patronumu İzmir’e yolcu etmiştim. Patronuma 5 Aralık 2020’de ebedi alem yolculuğu biletinin verildiğini eşi muhterem yenge hanımdan ‘Yakup beyi kaybettik’ ifadesiyle öğrendim.  Patronumun meşakkatli ve sıkıntılı dünya hayatından, lezzet ve istirahat yeri olan ebedi aleme göç edişine bir yıl oldu. O’nun muhabbetini, sohbetini, kardeşim deyişini çok özlüyorum. İstanbul’da zaman zaman Yakuplu istikametini gösteren tabela ile karşılaşıyorum, bu durumda Yakup abimi hatırlamama, ona dua etmeme sebep oluyor. ‘Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz…. Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Âhiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebediye makarrında toplanacaklardır.’ İnancı ile İnşallah ebedi alemde görüşürüz Patronum. Patronuma ebedi alemde yerinin cennet mekan olmasını Allah’ımdan niyaz ediyorum. Patronum bu fani alemde Üstadının verdiği müjdenin, nereye gideceğinin inancı ve imanıyla yaşadı. Kitabına doğru, güzel şeyler yazdı. Ben buna şahidim. O’nun hakkında ne yazarsak yazalım eksik kalır.

Ebede giden yolcuya verilen müjde en büyük hakikattır.

“Sizlere müjde! Mevt  (ölüm) i’dam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecma’ı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.” (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam, Yedinci Kelime.)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: