Âlemin Yaratılış Sebebinin Birisi de Duadır

Dua eden ellerMemleketimizin birçok yerlerinde havaların ısındığı ilkbahar aylarında türbe ziyaretleri yapılıyor. Anadolu yöresinde bu ziyaretler daha revaç görmektedir. Tarikat şeyhleri, din âlimi, ilim ve irfanla ömrünü sırat-i müstakim üzere geçiren Allah’ın sadık dostları, Hayatta iken insanların teveccühlerine mazhar oldukları gibi; vefatlarından sonra da türbeleri ziyaret edilir, dualarla ilgi ve alaka devam eder.

Türbe ziyaretlerine kimi Allah rızası için gider, duada bulunur. Kimi maksadı aşarak maddi manevi istek ve dileklerde bulunur, Dua ve dileğin kabulü için mezar civarında bulunan ağaçlara bez-çaput bağlayanlar, ölüyü vesile kılıp adakta bulunanlar, türbenin taşlarını öpenler,  dilek taşlarına taş yapıştıranlar, çocuk sahibi olmak için türbenin toprağını başına dökenler, nazardan, afat ve musibetlerden korunmak için türbenin üzerindeki beze sarılarak batıl inançlara itibar edenler var.

Bu batıl ve maksadı aşan ziyaretler ölünün ruhunu rahatsız ettiği gibi, yapılan boş ve afakî duaların ve ziyaretlerin de kimseye faydası olamaz. Şark’ta darb-ı mesel bir söz var. “ Huda dağı saman yapabilir, işlek’in başını da içine koyabilir. Ama yapmadığı şeyi yapmaz.” Yani esbab-i kabul dairesinde yapılmayan, lüzumsuz ve malayani dualar boşa çene çalmaktan ibarettir.

Diyarbakır yöresinde uzun zaman müftülük yapmış nüktedan ve hazır cevap merhum Mehmet Uyanık, camide biri dua ederken, “Ya Rabbi bana iman ver, Ya Rabbi bana iman ver” durmadan bu isteğini tekrar edince, rahmetli müftü de “Yarabbi bana da bir kamyon ver; bir otobüs ver.” duada bulunur,

Adam, “ Sen ne diyorsun, iman istesene, durup dururken kamyon, otobüs Allah’tan istenir mi?”

Müftü: “ Kardeşim senin herhalde kamyonun; otobüsün var,  Benim de imanım var, işte ikimizde olmayanı istiyoruz” der,

Evet, bu hadisede alınan mesaj bu olsa gerek: Elbette iman’da; mal’da istenir, fakat kabul ola bilecek duaya âmin demek lazımdır. Esbaba başvurmadan sadece kavli dualarla isteklerde bulunmak eksikliktir.   Allah’ın ve Resulünün emirlerine riayet edilirse, farz olan emirler noksansız yapılırsa, helâl dairede çalışır, haramdan uzak kalırsa istikamet üzere iman ister, keza insan fiilen çalışıp helal kazanç elde ederse elbette kamyon da, otobüste isteyebilir. Hem ahiret hem de dünya ikisi için de fiili ve kavli çalışmak lazımdır. Yoksa, durup dururken ne iman gelir, ne de otobüs….

Bediüzzaman, fiili ve kavli dua için şöyle diyor:”… Zira sebeplerin bir araya gelmesi ve hal ve fiille yapılan dualar, Cevad-ı Mutlak’ın isim ve unvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.” 1

Bediüzzaman, başka bir eserinde  “….Duanın tesiri büyüktür. Özellikle dua devam ederse netice vermesi galiptir, hatta âlemin yaratılış sebebinin birisi de duadır. diyor,2

Zaman zaman Kur’an’ın Ayet’lerinden belirli bir sayıda (Ayetül kürsü, fatiha-i şerif, İhlâs süresi vs.)  ayetleri bir gayeye maksat yaparak çocuğum şu okulu kazansın, ben şu işe gireyim, zengin olayım gibi dua ve dileklerde bulunanlar da oluyor. Ayetleri okuyup dilek ve arzusu yerine gelmediği zaman bu kez Kur’an’a ve hadislere karşı inanç ve itikadı kırılıyor. Bu nedenle Kur’an’ın Ayetlerini dilek ve maksatlara vesile değil, esbab-ı kabul dairesinde dua ve ibadet niyetiyle okunmalıdır.

Cenab-i Allah (cc) “ Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını arttırır.” buyurur.3

Mü’min, Kur’an’dan feyz almasını bildiği, bu maksatla okuduğu, dinlediği için, Kur’an ayetleri kendisine şifa ve rahmet vesilesidir. Buna karşılık, hastanın ilaçtan yararlanmak istemeyişi onun hastalığını artırdığı gibi, zalimin Kur’an’dan uzak durması da onun hüsranını artırır.

Fatiha suresinde: İyyake na’büdü ve iyyake neste’in, ayet-i Kerimede Cenab-i Allah mealen şöyle buyurur: “Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.” 4

Allah’tan başka kimseye ibadet edilmesin, medet ve yardımda o’ndan beklensin. Aksi takdirde ölmüş bir insandan, taştan, topraktan, ağaçtan ve bezden imdat ve medet beklemek tamamen batıl ve hurafe bir davranıştır. Ancak Allah ve Resulünün değer verdiği şeylere kıymet ve değer vermek lazımdır.

Peygamberimizin değer verdiği her şeye, sahabe-i kiramda kıymet ve değer vermişlerdir. Örneğin: Hz. Ömer (ra) bir umre’de, Haceru’l Esved’i öperken şöyle buyurmuş: “Biliyorum ki sen bir taşsın, ne bir faydan ne de zararın vardır. Ben Resulullah’ı (asm) seni öperken görmeseydim, asla öpmezdim.” 5

İşte Hz. Ömer, (ra) haceru’l evsed’i öpmesi, peygamberimizin onu öpmesi içindir. Dolayısıyla haceru’l esved’i öpmek sünnettir.

Allah(cc) bazı yerlere kutsiyet lütfetmiştir. Örneğin Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram ve Ravza-i Tahire gibi mukaddes mekân olarak kılınmıştır. Bu kutsiyet tamamen Allah’ın tasarrufu altındadır. Hacerü’l Esvet taşı aziz kılmıştır, hikmeti de ancak o’ bilir. Bize düşeni ise mübarek saydığı şeylere bizim de saygı göstermemizdir. Mübarek olan mekânlara indirilen rahmet ve bereketten istifade ederek bolca dua etmek,  batıl ve hurafe şeylerden uzak kalmaktır. Saygılarımla,

16.5.2013

Rüstem Garzanlı / Diyarbekir

Kamu Yöneticisi

 

ALINTI LAR:

 

1- 23. Söz, 1.mebhas,

2- 24. Mek.1.zeyl.

3- İsrâ,82/ Diyanet yay.

4- Fatiha,5.  “

5- Tecrid-i Sarih terc.

 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: