Yedi Rengiyle Kâinâtı Aydınlatan Güneş; Kur’an Ve Mu’cizeleri (VII)

KUR’AN’DAKİ İLMÎ MU’CİZELERDEN BAZI MİSALLER

5. RADYO, TELEVİZYON VE HATTA DAHA İLERİSİNİN KEŞFİNE KUR’AN’IN İŞARETİ VE TEŞVİKİ

Teknoloji alanında ilerlemek için lâzım olan örnekleri Kur’an Peygamberlerin mu’cizeleri eliyle insanoğluna göstererek, o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmek için insanlığı teşvik etmektir. Sanki Kur’an-ı Kerim, Peygamberlerin kıssa ve hikâyeleriyle teknoloji keşiflerinin esaslarına, temellerine parmakla işaret ederek: “Ey beşer! Şu gördüğün mu’cizeler, bir takım örnek ve nümunelerdir. Fikirlerinizi birleştirerek, çalışmalarınızla şu örneklerin emsalini yapacaksınız.” diye ihtar etmiştir.

İşte bunlardan biri radyo, televizyon ve daha ilerisinin keşfi için yapılan işaretler ve teşviklerdir.
قَالَ ٱلَّذِي عِندَهُۥ عِلۡمٞ مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن يَرۡتَدَّ إِلَيۡكَ طَرۡفُكَۚ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسۡتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضۡلِ رَبِّي لِيَبۡلُوَنِيٓ ءَأَشۡكُرُ أَمۡ أَكۡفُرُۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشۡكُرُ لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيّٞ كَرِيمٞ ﴿٤٠﴾
“40-Yanında kitabdan bir ilim bulunan zât (Âsaf bin Berhıya): “(Senin) göz açıp kapaman (esnâsında, henüz nazarın) sana dönmeden önce, ben onu sana getiririm” dedi. (Süleymân) birden onu (o tahtı) yanına yerleşivermiş olarak görünce: “Bu, Rabbimin bir lütfudur! Tâ ki şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihân ediyor! Hâlbuki kim şükrederse, o takdirde ancak kendisi için şükreder; kim de nankörlük ederse, artık şübhesiz ki Rabbim, Ganî (hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Kerîm (çok cömert olan)dır” dedi.”

Kur’an bu ayetle işaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sureten getirmek mümkündür. Hem vaki’dir ki; peygamberliğiyle beraber saltanatla müşerref olan Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, hem masumiyetine, hem de adaletine vesile olmak için pek geniş olan memleketinin bütün bölgelerinden haberdar olmak ve vatandaşlarının ahvalini görmek ve dertlerini işitmek; bir mu’cize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir. Demek, Cenab-ı Hakk’a itimad edip Süleyman Aleyhisselâm’ın masumiyet diliyle istediği gibi, insan oğlu da ilim ve kabiliyet diliyle Cenab-ı Hak’tan istese ve kainatta koyduğu kanunları keşfedip onlara uygun hareket etse; ona dünya, bir şehir hükmüne geçebilir. Demek Belkıs’ın tahtını Yemen’de iken, Şam’da aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür. Elbette taht etrafındaki adamların suretleri ile beraber sesleri de işitilmiştir. İşte uzak mesafede, sesleri (Radyo) ve suretleri (Televizyon) seyrettirecek teknolojilere haşmetli bir surette işaret ediyor ve manen diyor:

“Ey insanoğlu! Bir kuluma geniş bir memleket ve o geniş mülkünde adalet-i tâmme yapmak için; dünyadaki hallerden haberdar olmaya mu’cize olarak imkân veriyorum. Madem herbir insana yaratılıştan, zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim. Elbette o kabiliyete göre yeryüzünü görecek ve bakacak, anlayacak kabiliyeti dahi vermesini, hikmetim gerektirdiğinden vermişim. Şahsen o noktaya yetişmezse de, insanlık olarak yetişebilir. Öyle ise, şu büyük nimetten istifade edebîlirsiniz. Haydi göreyim sizi, kulluk vazifenizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, yeryüzünü, her tarafı herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.

6. ATEŞİN YAKMADIĞI MADDELERE İŞARET VE YAKICI SOĞUĞU ANLATMASI

Kur’an Hz. İbrahim’in mu’cizesini anlatırken insanoğluna ateşten koruyan maddeleri haber verdiği gibi, soğuğun da belli bir derecede yakıcı olduğuna işaret ediyor. Ayeti okuyalım:
قُلۡنَا يَٰنَارُ كُونِي بَرۡدا وَسَلَٰمًا عَلَىٰٓ إِبۡرَٰهِيمَ ﴿٦٩﴾
“69-(Onu ateşe attıklarında:) “Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmetli ol!” dedik.”

Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’ın bir mu’cizesi hakkında olan قُلْنَا يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَسَلاَمًا عَلَى اِبْرَاهِيمَ âyetinde üç işaret var:

Birincisi: Ateş dahi, diğer tabiî sebepler gibi kendi keyfiyle, tabiatıyla, körükörüne hareket etmiyor. Belki emir altında bir vazife yapıyor ki; Hazret-i İbrahim’i (Aleyhisselâm) yakmadı ve ona, yakma emrediliyor.

İkincisi: Ateşin bir derecesi var ki, soğukluğuyla yakar. Yani yakar gibi bir tesir yapar. Cenab-ı Hak, سَلاَمًا Demek, o mertebedeki ateş, soğukluğuyla yandırır gibi tesir gösteriyor. Hem ateştir, hem soğuktur. Evet, müsbet ilimlerde beyaz ateş halinde ateşin bir derecesi var ki; harareti etrafına neşretmiyor ve etrafındaki harareti kendine celbettiği için, şu tarz soğuklukla, etrafındaki su gibi mayi şeyleri dondurup, manen soğukluğuyla yakar. İşte zemherir, soğuğuyla yakan bir sınıf ateştir.

Üçüncüsü: Ateşin tesirini engelleyecek bir madde vardır. Çünki Cenab-ı Hak, Hazret-i İbrahim’in cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı ve ateşe karşı mukavemet haletini vermiştir. İbrahim’i yakmadığı gibi, gömleğini de yakmıyor. İşte bu işaretin teşvikiyle manen şu âyet diyor ki: “Ey Millet-i İbrahim! İbrahim gibi olunuz. Tâ maddî ve manevî gömlekleriniz, en büyük düşmanınız olan ateşe hem burada, hem orada bir zırh olsun. Ruhunuza imanı giydirip, cehennem ateşine karşı zırhınız olduğu gibi;
Cenab-ı Hakk’ın zeminde sizin için sakladığı ve hazırladığı bazı maddeler var. Onlar sizi ateşin şerrinden muhafaza eder. Arayınız, çıkarınız, giyiniz.” İşte insanoğlunun önemli teknoloji keşiflerinden ki, bir maddeyi bulmuş ateş yakmayacak ve ateşe dayanır bir gömlek giymiş. Şu âyet ise, ona mukabil bak ne kadar ulvî, latif ve güzel ve ebede kadar yırtılmayacak bir elbiseyi gösteriyor.
Gerçekten: Harman tuğlalar, ateş tuğlaları, Ytong malzemeleri, Taşyünü, Volkanit ve Andezit özellikleri taşıyan taşlar ile aspestost olan hiçbirşey yanmaz, bazı itfaiyecilerin elbisesi gibi.

devam edecek…

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: