Yeni Neslin Hali

Hazreti Adem a.s la başlayan insan nesli muhtelif yollarla kendini mutlu etmek çabasındadır.

Bu yollarda yürüyen bu insanların çoğu mutluluğa patikalarda yürümekle ona ulaşılamayacağını geç fark etti ise de dönmesini imkânsız gördüğü için orada kalmıştır. Halbuki onu rahat ve mutlu edecek ancak ve ancak onu Yaratının tarif ettiği istikamette olacağını görmeyi hisleri ona düşünmeyi mani olup yürümekte olduğu o sapık yollara onu terk etmiştir.

Bu yolunu sapıtmış insanlar yalınız kendileri oralarda kalmakla rahat edemeyip menfaatlarına hırsla saldırarak o menfaatın hatırı için başkalarını de sömürmek amacıyla ne pahasına olursa olsun kendilerine arkadaş bulma yolunu tuttular. Her ne kadar bu gȗruh Gayelerine ulaşmak için geçmişte tüfeğini alıp mağaraları ve dağları kendilerine barınak yapıp yol kesip ve başka türlü soygunlarla hayat sürdürüyorlardıysa da, 20 ci asırda onlar bu işi tahsillilere terk ettiler.

Bu ma’neviyattan nasibini alamayan tahsilliler yüzlerine maskelerini çekmiş görünüşte ötekilerden pek farkları yoktu. Halbuki insanları medeni yapmak için var olan ucundan nur akan o güzel kalemleri ellerine alıp uçlarından kan akıtmaya başlattılar. Yani insanların canlarını haşlamak için mevcut olan eşkıyalık, cahillerin elinden tahsillilerin eline geçip, onlar masa başında düşünüp çeşit çeşit teori ve sahte denklemleri kitaplara dökerek o kitaplarla bizleri can damarımızdan vurdular, bizi vurup öldürürken bile  kurtarıyoruz dediler.

O düşmanlar şeytanların bile yapamadıkları düşmanlığı yaparken insanları bilhassa Müslümanları cennet gibi mutlu hayattan saptırarak  cehenneme birer odun mesabesine düşürerek ebedi felaketle baş başa bırakan sefahati kabul ettirmek için televizyon ve gazeteleri yayın aracı kullandılar. İnsanlık  bu kadar dessasane bir zulüm yaşadığını tarihten hiç bir örnek gösteremezsiniz. Onlar bizi dinden uzaklaştırmak için, bize Avrupa dinıni bıraktı de ilerledi, din terakkiye (ilerlemeye) manidir, Haydi batılılaşalım derken, batının tekniğini değil sefahat ve lehviyatını alarak bize yutturdular. Böylelikle Te’sis ettikleri Laik Eğitimin kapılarını günahlara sonuna kadar açık bırakırken maneviyat kapılarını kapattılar.

İşte bu eğitim sistemi ile gayesiz bom boş yetişen bu evlatlar hedefini şaşırmış ne tarafa gideceğini bilemiyor. Hatta Laik eğitim sistemi ile nufusunun % 99 u müslüman olan Türkiye okullarında din dersi hocası öğrencilere Her şeyi Allah yarattı derken, biraz sonra sınıfa giren Bioloji öğretmeni Tabiat yarattı diyerek Milli eğitimin ona verdiği görevi yerine getiriyor (Tabii evlatlarına ciddi sahip çıkan azınlığa o telkinler te’sir etmiyor.)

Bu gençler hayvan olmadıkları için, bir taraftan akılları onlara yolun tam karşısında ki ölümü göstererek  çok rahatsız ederken, diğer taraftan şehevani duygularını tatmin için babaları tam Avrupa’dakiler kadar bozulamadıkları için onlar gibi 13 yaşından sonra kızını serbest bırakıp ne isterse yapsın şekline terk edemediklerinden ötürü, diğer taraftan  fakirlikten ancak karnını doyurmak için çalışıp, okul kitaplarının haricinde, gaye sahibi olmak için kitap okumadıklarından ötürü hayatlarından lezzet alamıyorlar. Televizyonda seyrettikleri filmlerin eğitici değil, tahrikçi ve kışkırtıcı filmlerle yetişen bu gençlik kendine sahip çıkamadığı için onlardan  şikayet etmeğe kat’iyyen hakkımız yoktur.

Sonra, hislerine esir bir vaz’iyyette yetişen bu gençlik ya  esrar, ya alkol içecek, ya komar oynayacak, ya bali koklayacak veya hırsızlık yapacaklar. Sigarayı anmıyorum, çünkü böyle boş yetişen bir nesil için sigara çok meşru bir tiryakiliktir. (Şuurlu yetişenler için demiyorum) böyle boş yetişen çocukların babaları futbol maçlarını icad edenlere çok dua etsinler!!! O boş yetişen evlatlar vücutlarında biriken heyecanlarını deşarj etmek için zararın en hafifi olan maç tribünlerine 100 000 kişi toplanıp herkesin gözleri sahada. Top sağa gitti mi uuu sesleri ile herkesin gözleri sağda. Sola gitti mi yine uuu sesleri ile kafaları sola döner. Oh be ne mutlu bize hayat sermayemiz olan ömrümüzü ne güzel yerlerde değerlendiriyoruz değil mi?.

Peki bu maçlar olmasa idi ne olurdu? Bu maçlar olmasa idi bu gençlerden çoğunun canı yanacaktı. Ya bir zavallının evini soyacaktılar, veye herhangi namuslunun namusunu lekeleyecektiler. Evet Avrupa’dan teknik değil moda ve Avrupanın sefahatini aldığımızı  görmeniz için, sıcak havada sokaklarımıza göz atmanız yetecek. Peygamberimizin a.s.m.  “İnsan kadar meyilli bir varlık görmedim” sözünü tasdik için, aşağıdaki hadise ile ne kadar fark attığımızı göreceyiz. Yugoslavya’nın eski lideri Mareşal Tito 1950 senesinde suçunu ufaltmak için, biz geç kaldık, Türkiye kıyafet kanununu çoktan halletti diyerek ”Skidanje zare i ferece” nami altında kadınların çarşaf ve peçelerıni çıkartma kanunu çıkartti. Köy kadınlarını kanunun kabul ettiklerini ispati vucut ettiklerini sağlamak amacıyla mahallenin bir yerinde kadınları toplamak için mahalle muhtarı bir iki polis ile evden eve gezerek kadınları toplardılar.  Bizim eve rahmetli annemi almaya geldiklerinde Annem, ben nasıl Allah’ımın kanununa karşı gelirim düşüncesi ile kendinden geçerek bayıldı ve rahmetli annemi götüremediler.

Evet ma’neviyatı bu kadar kötü bu gençleri bu felaketten kurtaracak tek bir çare var; oda Risale-i Nuru okumaktır. Onları okuyan kim olursa olsun, ister moda hayranı, ister herhangi bir kötü alışkanlık müptelası, ister imanında bir sürü şüphe bulunan kimse, Allah’ın izni ile bu kitapların ortaya koyduğu deliller, onu okuyan kardeşi kurtaracaktır İnşaallah.

Kardeşiniz Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org