Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar

Bu vatanda, bu mübarek Anadolu toprağında yaşayanlar.

Susamışlar, çöldeki yolcular gibi susamışlar.

Bulutlara, yağmurlara, baharlara susamışlar.

Otlarının kurusu bile güzel.

Ekinlerinin yaşını sormayın.

Bu vatandakiler hasret kalmış yarınlara, güzel yarınlara.

Tam doğrulacakken yerinden, yine bir engel çıkmış karşısına. Her defasında çıktığı gibi.

Tam da eşiklerde, dönemeçlerde. Ama her defasında da kalkabilmiş yerinden, onu tutabilmiş eteğinden bu vatanın evlatları mübarek insanları.

Analara selam olsun, oğullara, kızlara selam olsun, kardeşlere selam olsun.

Ölmüş ama öldüğünü bilmeyen şehitlere, ‘isimsiz kahraman’lara selam olsun.

Susamış analara su verelim. Susamış babalara su verelim.

İftar vakti için hazırlanan dualı ağızlara su verdiğimiz gibi.

Su.. Su.. Hu.. Hu…

Susamış vakte ve o vakte hazırlananlara selam olsun.

Nelere hasret çektik, nelere hasret çekiyoruz ömrümüzün yokuşlarında.

Karşımızdaki dağlarda, kelimeyi şahadetle duran o mübarek dağlarda. Besmeleyle yürüyen o kıvrım kıvrım sularda; Sakarya’da, Fırat’ta, Ceyhan’da. O yemyeşil ovalarda.

Ezanlarla, salavatlarla yükselen o minarelerde nelere hasretiz nelere.

Geride bir duman, sanki taç gibi, tam bir ilaç gibi.

Yağmuru içinde gezdiriyor muhtaç olanlara.

Selam olsun Anadolu’yu sevenlere, selam olsun Anadolu insanına saygı duyanlara, selam olsun sessizlere ses olanlara, selam olsun inancımıza el tutanlara.

Alpaslan ilk misafiri oldu. Ardından Fatih’ler geldi. Ne fetihler ne de Fatih’ler, hiç bitmez bizde. Yenileri geliyor şimdi de. Ruhlar âleminde yeni oluşlara hazırlanıyor onlar.

İlk tohumu buraya, Anadolu’ya attı o büyük ecdad.

Vakti geldi, maya tuttu.

Selam olsun o mübarek toprağa ilk ayak basanlara. Bize, dünden bu günü hazırlayanlara.

Ardı sıra giden milyonlara. O mübarek günün ateşini Anadolu’dan tutuşturanlara.

Hayata yeniden can katanlara.

Bir bahar günü, nurlu bir dirilişin sabahında.

Barla’dan hayata yeniden merhaba diyenlere. Selam olsun.

Kiminin şerha şerha olmuş ellerinde, Nurdan kalemler tutan o mübarek ellerinde, kiminin dillerinde, o güzel sözlerinde, hayatı tel tel ören o masum bakışlarında. Kuşlar gibi daldan dala konan dualarında biz varız, yarınlarımız var.

Ağaçlara selam olsun. Kuşlara selam olsun. Gözü yaşlı dualara selam olsun.

Çınarlar burada.

Ağaçlar yerde. Kuşlar nerede?

Bahar da yakın.

Onlar suyla, gül gibi dualarla yıkanmışlar. Cennete uçmak için, şimdi hazırlar.

Peşinden güneşler gidiyor haberleri yok.

Öyle bismillahlı ve öyle aydınlık ki, duruşları. Dünya hayatları bitmiş de bu yiğitlerin, farkında bile değiller. Onlar ölmediler, her biri içimizde yaşıyor nefes nefes. Onlar, içimizde iz sürüyor nefes nefes. Onlar, masmavi kıyılarda peşimizden geliyorlar.

Atların yelesinde, kalemlerin ucunda, o mübarek sözlerin içinde, yağmurun bereketinde, anne toprağın karnındaki tohumda gizli onların dâvâsı.

Öldü zannedilenler ölmediler.

İşte hayat böyledir.

Öldü zannedilen yerde, çınar yeniden hayata başlar.

Çınar hayata başlayınca, bodur ağaçlar yol verip derler:

“Yürü yiğidim, yürü bakalım, yürü güzelim. Göklere doğru yüksel, bizim duamızı da ilet!”

Şimdi; o çınarın, büyük idealin ve dâvânın, son gününde toprağa düşen o tohumun ve o nurun, göklere doğru ağma vaktidir. Yeniden doğuşun ve dirilişin vaktidir.

Kuşları sormuştuk ya neredeler diye.

Kuşlar uçuyor: Allah deyu, Allah deyu.

Yunus gibi, Mevlana gibi, Bediüzzaman gibi…

Onlar coşan bir deniz, bizler kırık bir testiyiz.

Onlar onardı, biiznillah kalbimizi.

Bıraktık gayrı boş lâfları.

Dilimiz ve kalbimiz nurlu sözlerde. Biz de diyelim: Bismillah. O her hayrın başıdır inşaallah.

Allah Allah, illallah.

Hazreti Ali (kv), Hazreti Hasan (ra), Hazreti Hüseyin (ra), Hazreti Zeynel Âbidin (ra) ve dahi ehl-i beyt ordusu önümüzde duruyor.

Kalemiyle, sesiyle, sözüyle, dâvâsıyla Hazreti Fatıma (ra), bütün nezaketiyle, anne inceliğiyle kucaklıyor, sarıyor evlatlarını dün sardığı gibi, bütün ümmet-i Muhammed’in şehitlerini, geride kalan annelerini, kız kardeşlerini, eşlerini geleceğin analarını, geleceğin yavrularını bugün de. O teselli ediyor, şimdi onun meltemi esiyor gönüllerde.

Hz. Peygamberin (sav) kendisine emanet ettiği duayla, sesle sarıyor, sözle sarıyor.

Hazreti Hasan (ra), Hazreti Hüseyin’in (ra) üzerine akıttığı o gözyaşıyla sarıyor.

Şimdi o gözyaşı bu vatanda, bu mübarek Anadolu’da bize emanet.

Nasıl bir şey bu? Anlatmak zor. Ama hissetmek kolay. Bu vatanın kalbiysen eğer duyarsın bunu. Ağaç gibi, çınar gibi bir şey.

Güneş’in doğması yakındır.

Bu bahar; yâ Fettah diyerek geliyor yiğitlerin ayak sesleri. Bu bahar, çok müjdeler var.

Yiğit düştüğü yerden kalkar. Kalkıyor da…

Doğruluyor yattığı yerden. Can gelecek can.

Şimdi damarlarda dolaşan delikanlı bir kan.

Yüzyılların dâvâsıdır bu. Uyan! Uyan artık, uyan.

Doğrul yattığın yerden yiğidim sen de.

Şöyle bir bak!

Herkes ayakta. Sen nerdesin?

Aslanım, sen nerdesin?

Ey yiğidim, sen nerdesin?

İşte bizim Anadolu maceramızdır bu. Bizim bu asra mektubumuzdur bu! Sözümüzdür bu. Bizim şimdi sesimizdir bu! Duyuyor musun onların sana da seslendiğini?

Aydınlık oldu, kalk artık.

Neredeyse çiçeklenecek ağaçlar, kalk artık!

Gezegenler, yıldızlar eğilmiş birer birer üstüne geceden.

Karanlık yıkıldı artık. Beli kırıldı artık düşmanın.

Yalnızlıktan yok oldular. Sevgisizlikten… Anlayamamaktan yok oldular.

Ya anlayacaklar… Ya sevecekler…

Ya da, kendi kurdukları tuzaklarında yok olup gidecekler.

İçine çek şu nefesini bir kere daha. Karanlıklar nefes alsın seninle, nefesinle.

Sen ki, bir çağı temsil ediyorsun her hareketinle.

“Allah” dediğin anda, o ses dalga dalga harekete geçecek.

Yerler ve gökler, nice yiğitler seni bekler.

Sen niye onlardan biri olmayasın ki?

Bu dâvâ öksüz mü sanıyorsun? Bu dâvâ garip mi sanıyorsun?

Soluğunu tutmuş her yer, şimdi senin söyleyeceğin sözü bekler.

Bırak içine kapanmayı da şöyle bir etrafına bakıver.

Her şey seni bekliyor.

Kalk yiğidim, kalk bakalım. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Sen burada düştün, buradan kalkacaksın. Düşmüşlere, yolda kalmışlara da sen el atacaksın.

SANA YASAK ÜMİTSİZLİK, SANA HARAMDIR GAYRETSİZLİK, SANA AÇIKTIR YOLLAR.

Yollar ki, seninle genişleyecek. Gel bakalım, gel…

Bu yollara sığmayacak daha nice senin gibi yiğitler var. Haydi bakalım, yolun açık olsun yiğidim.

Yiğit düştüğü yerden kalkar.

Yiğitlerimiz sana tutunacaklar, şehitlerimiz sana tutunacaklar Bedir’le, Kut’ül Amare’yle, Çanakkale’yle sana tutunup kalkacaklar.

Onlara öldü diyenlerin dilleri çarpılacak, kendileri ölecekler.

Allah için can verenler ölmezler, ölmeyecekler. Öldüklerini de bilmiyor onlar. Yeniden bir nefes almak istiyorlar, yiğitlerimizle. Senin dâvâm dediğin anda. Yeniden sahneye çıkacaklar, bu yiğidin gücü nereden geliyor, onlar bunu asla bilemeyecekler.

Gaza nedir, gazilik nedir, şehitlik nedir bilmeyenler, seni ne bilecekler a oğul, ne bilecekler?

Kalk yiğidim, kalk!

Kalk ki, kaldırılacak milyonlar var, ışık tutulacak nice karanlıklar var.

Kalk ki, ümidi doğurasın, şevki kuşanasın.

Kalk ki, kıtalar çok karanlık artık. Kalk da, güneş gibi doğ artık.

Zamanıdır artık kollarını ardına kadar açmanın. Kucaklayacak çok ama çok insanlar var, senin şefkatine ve himayene muhtaç çok bağrı yanık analar var.

Kimseyi hor görme, kimseyi küçük görme. Yarın dâvânın eri olacak her biri.

Hani sızlanırdı ya dağlar çiçeğim olmaz diye; sen dağların çiçeği ol, sen ovaların ağacı ol, sen Anadolu’nun ümidi ol…

Sen yarınların beklenen yiğidisin. Kalk da, ne olman gerekiyorsa onu ol. Ama Allah için ol. Lillah için ol. İlla onun için ol.

Yiğit düştüğü yerden kalkar.

Kalk ki, kalksın insanlık, kalksın bu mübarek Anadolu, bu mübarek gözü yaşlı vatan ahalisi seninle beraber. Yürüsün yeniden nur yollarında, yeniden doğuş ve dirilişin yollarında. Bu vatan evlatlarının yüzü gülsün dedeleriyle beraber.

Bu toprağa kanımız boşuna düşmedi! Boşuna yaşamadık. Biz Allah için boşuna şehit olmadık, boşuna gazi olmadık diyenlerle beraber.

Haydi oğul, yolun açık olsun.

Kalk bakalım!

Bahtın açık, yolun açık olsun.

Sana düşen gayrı bir silkiniştir, ölü toprağını üstünden atıştır.

Kalk bakalım, Rabbinin nimetlerini gör ve göster bakalım.

Bu baharda cemreler toprağa düşerken, senin de içine kor bir ateş düşsün.

Sen de kalk yattığın yerden.

Kalk ki, göresin ne oluşlar var, ne cemreler var…

Göresin ve gösteresin.

Rabbinin nimetlerini bütün insanlığa…

Hem şükredesin ve ecdadının seninle ve senin gibi yiğitlerle sevindiğini göresin. Gösteresin…

Bilesin ki, yalnız değilsin.

Anlayasın ki, bu topraklar, bu analar daha nice yiğitlere gebedir.

Toprak, bahar, doğumdadır. Ferman gelince Yaradandan.

Ferman düşünce toprağa, toprak sırrını açar bütün kâinata. Başlar kıpırdanmaya her yer.

Şimdi o uyanışın içinde, senin de olmanın zamanındır. Vaktini boşa geçirme. Ne bekliyorsun?

Yiğit düştüğü yerden kalkar.

Unutma herşeye rağmen fethedilecek milyarlarca insanlar var.

Senin davan sınır tanımaz.

Önce kendini ve sonra seni bekleyen nice gönülleri fethetme vaktidir.

Karanlığa ışık ol, güneş ol sen, yeter.

Yiğit düştüğü yerden kalkar.

Haydi…

Selim Gündüzalp / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: