Yüce kitabımız Kuran Kerim ehli Hakkın ve küfür ehlinin mücadelesini anlatan kıssalarla doludur.Bu kıssaların çoğu Peygamberlerin kıssaları olmakla birlikte insanlara ders vermek amacı ile aktarılan başka kıssalarda vardır. Son zamanlarda Mısırda yaşanan olaylar ve Müslümanların Mısırda yaşadığı katliamlar bana Kuranda geçen Ashab-ı Uhdud kıssasını hatırlattı. Ashab-ı Uhdud,
Bu kıssa hangi tarihte ve ne zaman yaşandığı tam olarak bilinmemektedir.Fakat Ashab-ı Uhdud kıssası ile ilgili Müslim, Suhayb İbn Sinan er-Rumi’den Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Sizden öncekiler arasında bir kral vardı, onun da bir büyücüsü vardı. Büyücü yaşlanınca, krala şöyle dedi: Ben yaşlandım, kendisine büyü öğretmek için bana bir çocuk gönder. O da öğretmek için kendisine bir çocuk gönderdi. Çocuk yolda gelip giderken bir rahibe rastladı. Yanına oturarak konuşmasını dinledi ve söylediklerini beğendi. Artık ne zaman büyücünün yanına giderse rahibe uğrar, yanında otururdu. Büyücüye geldiğinde de, büyücü kendisini döverdi. Çocuk bunu rahibe şikâyet etti. Rahip şöyle dedi:“Büyücüden korktuğun vakit, beni ailem salmadı, ailenden korktuğun vakit de beni büyücü salmadı, deyiver.”
Çocuk yolda giderken, büyük bir hayvana rastladı. Bu hayvan insanların yolunu kapatmıştı. Kendi kendine “Büyücü mü üstün, yoksa rahip mi bugün anlayacağım” dedi. Bir taş alarak “Allah’ım! Eğer rahibin işi senin yanında büyücünün işinden daha makbul ise, bu hayvanı öldür de insanlar işlerine gitsinler” dedi ve taşı attı. Hayvanı öldürdü. İnsanlar da işlerine gittiler. Arkasından rahibe gelerek olayı anlattı.
Rahip ona: Ey oğul, bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun gördüğüm aşamaya ulaşmıştır. Sen kesinlikle imtihan olunacaksın. Şayet imtihan olunursan, benim nerede olduğumu kimseye söyleme. Çocuk körleri ve cüzamlıları iyileştiriyor, diğer insanları tedavi ediyordu. Derken kralın yakınlarından kör olmuş birisi bunu işitti ve kendisine birçok hediyeler getirerek “Beni iyileştirirsen, şu şeylerin hepsi senin olsun “dedi.
Çocuk, “Ben hiç kimseyi iyileştiremem. Şifayı ancak Allah verir. Sen Allah’a inanırsan, ben ona dua ederim, o seni iyileştirir” dedi. Adam Allah’a iman etti. Allah da onu iyileştirdi. Daha sonra kralın yanına gelerek eskiden oturduğu gibi oturdu.
Hükümdar ona; senin gözünü kim geri getirdi diye sordu. Adam, Rabbim, diye cevap verdi. Kral; senin benden başka rabbin mi var dedi. Adam; Benim rabbim de, senin rabbin de Allah’tır, dedi. Bunun üzerine kral adamı hapsettirdi ve işkenceye başladı. Sonunda adam, çocuğun yerini söyledi. Çocuğu da getirdiler. Kral ona “Ey oğulcuğum! Büyücülüğün, körleri ve cüzamlıları iyileştirecek ve şöyle şöyle yapacağın seviyeye gelmiştir” dedi.
Çocuk “Ben hiçbir kimseyi iyileştiremem. İyileştiren ancak Allah’tır” dedi. Bunun üzerine hükümdar onu da hapsetti ve işkenceye başladı. Sonunda çocuk rahibin yerini söyledi. Rahibi de getirdiler. Kendisine “Dininden dön!” dediler. O kabul etmedi. Derken kral bir testere istedi ve onu başının ortasından ikiye böldü, iki parçası yere düştü. Sonra kralın adamlarından olan adam getirildi ve kendisine; dininden dön denildi. O da kabul etmedi. Hemen testereyi başının ortasına koyarak yardı ve iki parçası yere düştü. Sonra çocuk getirildi. Ona da dininden dön denildi. Fakat o da kabul etmedi. Bunun üzerine çocuğu yanındakilerden bazı kişilere vererek; “Bunu filan dağa götürün. Dağın üzerine çıkarın, zirveye ulaştığınızda dininden dönerse ne ala, dönmezse aşağı atın” dedi. Çocuğu götürdüler ve dağa çıkardılar.
Çocuk “Allah’ım! Dilediğin şekilde benim adıma bunların hakkından gel!” dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve aşağı düştüler. Derken çocuk yürüyerek krala geldi. Kral ona “arkadaşların sana ne yaptılar?” dedi. Çocuk “Onlar hakkında Allah bana kâfi geldi” dedi. Kral onu yine yanındakilerden birkaç kişiye vererek; “Bunu götürün, bir gemiye bindirerek denizin ortasına varın. Eğer dininden dönerse, ne ala, dönmezse, denize atın” dedi.
Çocuğu götürdüler. O yine “Allah’ım! Benim adıma dilediğin şekilde sen bunların hakkından gel!” diye dua etti. Hemen gemileri alabora oldu ve boğuldular. Çocuk yine yürüyerek krala geldi. Hükümdar ona “arkadaşların sana ne yaptılar?” diye sordu. Çocuk “benim adıma Allah onların hakkından geldi!’ dedi ve şunu ekledi: “Sana emredeceğim şeyi yapmadıkça, sen beni öldüremezsin.” Hükümdar; nedir o dedi. Çocuk şöyle dedi: Halkı bir yere toplarsın ve beni bir ağaca asarsın. Sonra dağarcığımdan bir ok alırsın. Bu oku yayın ortasına yerleştirir ve “bu çocuğun rabbi olan Allah’ın adıyla” diyerek bana atarsın. Bunu yaparsan, beni öldürürsün, dedi.
Kral hemen halkı bir yere topladı ve çocuğu bir ağaca astı. Sonra dağarcığından bir ok aldı ve oku yayın ortasına koydu. Sonra; “Bu çocuğun rabbi adıyla” diyerek çocuğa attı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına, okun vurduğu yere koydu ve öldü. Bunun üzerine halk “Çocuğun rabbine iman ettik! Çocuğun rabbine iman ettik! Çocuğun rabbine iman ettik!” dediler. Hemen krala gidilerek “Ne buyurursun, vallahi korktuğun başına geldi. Halk iman etti” denildi. Bunun üzerine kral yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti ve kazıldı. Ateşler de yakıldı ve “Kim dininden dönmezse buraya atın” dedi yahut krala sen at, denildi. Bunu da yaptılar. Nihayet yanında bir çocuğu olan bir kadın geldi, kadın oraya düşmekten çekindi. Bunun üzerine çocuk ona “Anneciğim! Sabret! Çünkü sen hak üzeresin” dedi.” (Müslim, Kitabu’z-Zuhd ve’r-Rekaik,17)
Bu olayda sözü edilen “Ashabı-ı Uhdûd”, bazılarının sandığı gibi hendeğe atılıp yakılan müminler değil, müminleri ateşte yakan zalimlerdir. Günümüzde de Mısırda,Arakanda Müslümanları katledenler gibi Ashâb-ı Uhdûd’un yolunda giden bir çok zalim vardır. Fakat bu zalimlerin akıbeti de ehli hakka çukur kazıp;ateş yakıp içine atan zalimlerden farklı olmayacaktır.Bunların sonu da cehennem olacaktır.
HAMİT DERMAN