Zarara Rızası İle Gidene Merhamet Edilmez mi?

Geçenlerde bir dostumuz ile hasbıhalimizde Üstadımızın Risale-i Nur’da bahsettiği şu cümleyi sordu : “zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.  Sözler ( 147 )” den ne anlamalıyız?

Evet, her insanın âleminde bu ifade farklı pencerelerden farklı manalar ifade edebilir ancak bu ifadeyi şu şekilde anlamakta doğru değil yani bilerek isteyerek adam zarara gidiyor merhamet etme yani belanı bul canın cehenneme ne halin varsa gör diyelim ona bir tekmede biz vuralım.

Evet, böyle anlamak da doğru değil. Bu ifadenin öncesi ve sonrasına bakmak risale-i nuru bir bütün olarak ele alarak irdelemek gerekiyor ki sözdeki maksat daha net anlaşılsın.

Kitabi olarak kaynağa baktığımızda meselenin zarara gidenler değil, zarar verenler zarara götürenler bağlamında ve azaba müstahak olanlar bağlamında cehenneme girenlere merhamet edilmez manasında anlaşılıyor yani ben öyle anlıyorum. Hakikaten önümüzde taif örneği var. Taşlanan bir Resulü Zişan ona taş atıp hakaret edenlere karşı Ya Rabbi onlar bilmiyorlar affet helak etme diyor Rahmet Peygamberiyim Gazap etme Ya Rabbi diyor.

Zarara rızası ile gitmek esasında şeytan gibi olmak demektir. Yani iblis esasında Hâlık-ı Kainatı belki yeryüzündeki cin ve insi taifelerin hepsinden ilmi olarak daha ileri derecede kesin olarak biliyor ancak bile bile kibrine inadına isyanına dik başlılığına gidip tanıdığı bir kudrete karşı baş kaldırıyor ve işte o noktada merhamete layık olmaksızın azaba müstahak oluyor.

Şimdi meseleye bu açıdan yaklaştığımızda şeytandan ders alan ve hakikatı bildiği halde o gerçeği tahrip ve bozgunculuk hesabına kullananlarda aynı duruma düşüyor.

Ancak o hakikatı bilmeyen idrak edemeyen ve bu sele kendini kaptıranlar ise onlara karşı hakikat ehlinin el uzatması ve onları uyandırana kadar tebliğine devam etmesi gerekiyor. Yoksa düz bir mantıkla zaten ayağın kaymış zararlı bir adamın peşine düşmüşsün onun zararına ortak oluyor zulmediyorsun seninde canın cehenneme dememeli aksine onu o vartadan o zarardan kurtarmak için tebliğe devam etmelidir.

Zira dünya her insan için ferd ferd imtihandır ve ölmeden önce tevbe edebileceği fırsatlar sürekli o insana verilmektedir. O halde bu tevbe fırsatını ihsan eden Kerim-i Rahime karşı insanda teslim olmalı Mevlanın ona verdiği fırsatı ortadan kaldırma cehd ve gayretine girmemeli.

قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذِينَ اَسْرَفُوا عَلَى اَنْفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ اِنَّ اللّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

 

De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

( ZUMER – 53) 

 

Bu bağlamda biz müminlere düşen vazife ASR suresinde vahy olduğu üzere muhtasar mealce :

1-Asra yemin olsun ki,  2-İnsan mutlaka ziyandadır. 3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.

İhlaslı amellere hakkı tavsiyeye devam etmeli lüzumsuz faydasız işlerden kaçınmalıyız ki mevzunun şuurunda ve bilincinde olan biz Müslümanlara daha çok bakan uyarı olan zarara rızası ile gidene merhamet edilmez ikazı bizi çarpmasın bizi o zarara uğratmasın inşallah.

Süleyman Yasin AKDENİZ