Zekât ve fitre mükellefiyetimiz üzerine

Dinimizin emir ve yasaklarına baktığımızda görüyoruz ki, İslam mensuplarını, yalnız kendi nefsini düşünen bencil kimse olmaktan çıkarıyor, çevresindeki yoksul kardeşlerini de düşünen sosyal insan haline getiriyor. Bu sebeple Ramazan’da ekonomik durumu müsait olan Müslümanlara İslam uyarısını şöyle yapıyor ve diyor ki:

– Sen nisaba malik zengin bir Müslüman’sın. Öyle ise sahip olduğun servetin zekâtını ihtiyaç içinde olan çevrendeki yoksullara vermeli, böylece yoksulların senin servetin içindeki Allah’ın takdir ettiği haklarını ödeyip borçtan kurtulmalısın!.

– Sadece zekâtını vermekle de kalmayıp ailenin her bir ferdi adına birer fitre de vereceksin. Çünkü aile bireyleri adına fitre vermen de vacip derecesinde bir mükellefiyetindir!.

– Bir de zekâtını, fitreni ihtiyaç sahiplerine verirken onlara minnet de etmemeli, hatta alıp da seni borçtan kurtardıkları için yoksula minnet duymalı, teşekkür ihtiyacı da hissetmelisin!.

Evet, yüce İslam Müslüman’a şu mübarek Ramazan’da mükellefiyetlerini böyle hatırlatıyor. Bunlara ilaveten vereceği bu zekât ve fitreyi kimlere verip kimlere veremeyeceğini de açıklıyor ve bunu da şöyle ifade ediyor:

– Müslüman’ın çevresindeki ihtiyaç sahiplerinden bazıları kendi yakınları olabilir. Bu yakınları tespite ihtiyaç vardır. Çünkü yakın akrabaya zekât, fitre verilmez. Verirse sanki bir cebinden çıkarıp öbür cebine koymuş gibi olur. Öyle ise kimlere zekât, fitre verilir, kimlere verilmez bunların da bilinmesi gerekir. Bu sebeple zekât, fitre verilemeyecek yakınlar önceden şöyle sıralanır:

– Anneye, babaya, dedeye, nineye, oğullara, kızlara, bunların çocukları olan torunlara zekât ve fitre verilmez!.

-Neden? Çünkü bunlar zekât verenin yabancısı değil ailenin sanki ortağıdırlar. Bu kadar yakın olanlar zekâtla, fitreyle değil de servetin kendisiyle korumaya alınmalılar.

Bunlardan sonra zekât ve fitre verilecek kimseler de şöyle sıralanmaktadır:

– Evlenerek başka aileye karışmış ihtiyaç sahibi kız kardeşlere, ayrılmış oğlan kardeşlere, bunların çocukları olan yeğenlere, sonra amcalara, dayılara, hala ve teyzelere, kayınvalide, kayınpedere, damada, (bir görüşe göre çok muhtaçsa) geline ve ihtiyaç sahibi öğrencilere, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayan vekillerine.. zekât ve fitre verilir.

Bir de servetin kazanıldığı yerin muhtaçları varsa onlar da ihmal edilmezler. Çünkü bunlar beklenti içinde olabilirler. Onları mahrum bırakmak kırılmalarına da sebep olabilir. Halbuki zekâtın bir hikmeti de kırılmaları, darılmaları önlemektir.

Bu bakımdan çevredeki yoksullar beklerken başka yerlere göndermek caiz olsa da beklenti içinde olanları mahrum bırakmak uygun olmaz.. Öyle ise yakında bekleyenlerin ihtiyaçları bir ölçüde karşılanır. Sonra çok muhtaç görülen uzaklardaki Müslümanlara destek verilir. Yeter ki gönderilen bu kimseler tam ihtiyaç sahibi olsunlar. Bayramdan önce ellerine geçerek bayramın mutluluğunu hep birlikte paylaşma imkânı bulsunlar.

Zaten yardımlar biraz da bayram sevincini hep birlikte ortak yaşamamız içindir. İçimizde ihtiyaçlarını karşılayamamış üzgünler, kırgınlar kalmaması içindir. Yardımların acilen bayram öncesi yapılması hikmeti de bundandır. Birlikte sevinip birlikte bayram yapmayı sağlamak için.. Bundan dolayı böyle özel yardım devrelerinde Efendimiz (sas) Müslümanlara titreten ikazını şöyle yapmıştır:

-Müslümanların derdiyle dertlenmeyen bizden değildir!.

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: