Zübeyir Ağabey’in müdafaasından uhuvvet dersi…

Muhterem Fethullah Hocaefendi, 14. Şua’da yer alan Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in müdafaası için diyor ki;

Zübeyir Ağabey’in müdafaasını ne zaman okusam gözyaşlarımı tutamam. Her okuyuşumda samimi, yürekten ve söylediği her kelimeyi mürekkep yerine kanıyla yazmaya hazır haliyle Zübeyir Ağabey gelir gözlerimin önüne… İman onun gönlünde öyle bir kora dönüşmüştü ki, hapishaneleri lüks otel köşelerine tercih ediyordu…

Zübeyir Ağabey’in müdafaasında en çok dikkatimi çeken cümlelerden biri şudur: “Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz ahirette, birimiz dünyada olsak; biz yine birbirimizle beraberiz!..

Bu beraberlik hizmette, ibadette, ilimde (Risale-i Nur okumakta) beraberiz, demektir. Bu cümleyle, uhuvvet meselesini düşünmeye başladım…

Uhuvvet, iki kişiyle başlar. Cemaatlere, milletlere, devletlere kadar uzanır. Uhuvvet dostluktur, arkadaşlıktır, yardımlaşmadır. Bu birlik, beraberlik iki türlü olur. Biri ruhen beraberlik, diğeri hizmette beraberlik. Mesela Bediüzzaman Daru’l Beka’ya intikal etti amma dualarımızda onunla beraberiz. Risale-i Nur’u okuyarak beraberiz, O’nun prensiplerini okuyarak, yaşayarak beraberiz.

İmanımızın yakılmaya çalışıldığı günlerde hapislik vardı, sürgün vardı, ölüm tehdidi vardı; bunların hiçbiri iman hakikatlerine çalışmamıza mani olamadı. Amma parada, malda, makamda uhuvveti bozanlar oldu, oluyor… Mesela kıskançlık duygusu uhuvveti zedeler. Böyle ortamlardan kendimi çekmişimdir. Kıskançlık fıtri bir duygudur. Fakat 6. Söz’de anlatıldığı gibi, maddi ve manevi organlarımızı Allah’a satacağız. Yani maddi-manevi organlarımızın bütününü Allah’ın emrettiği gibi çalıştıracağız. Allah için işleyip, Allah için çalışıp, Allah için görüşünce fıtri duyguların bize tahakkümü ortadan kalkar…

Mesela manevi organlardan kıskançlık duygusu Allah’a nasıl satılır?

Eskiden, televizyonum yoktu. Haberleri radyodan dinliyordum. Bir gün radyoda Çetin Altan bir konuşma yaptı. Hintli Beydaba’dan, sonra filozoflardan misaller verdi. Onu kıskandım, gıpta ettim; “Ben de böyle olmalıyım, bu bilgilere sahip olmalıyım.” dedim. Kütüphanemi çeşitli kitaplarla doldurdum, okudum…

Uhuvvet meselesinde diğer bir husus da, bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkmamaktır. Yani iki grup arasında ihtilaf çıkmışsa, biz de tarafımızı belli ederiz amma diğer tarafı kırmadan…

Mesela Rusya’da dinsizler var diye Allah orayı helak etmedi, ıslah ediyor. Demek ki bizim de adetullahı beşer planında yaşarken, herhangi bir kötülüğünü gördüğümüz insanı silip atmak değil de onun hidayetine çalışmak gibi bir mecburiyetimiz var…

Çevremdeki bazı insanlarla aramızda anlaşmazlıklar oldu. Tartışma esnasında bir arkadaş bana hakaret etti. O sıra onunla irtibatımı kestim. Olayın üzerinden aylar geçti. Bir gün ona dedim ki; “Senin çok arkadaşın var, bir de benim gibi kötü bir arkadaşın olsun.” Böylece aradaki buzlar eridi. Eriyen buzlardan akan sular toprağı yeşertti. Metot belli: Bir insanda on huy olsa, dokuzu kötü, biri iyi olsa o insana karşı çıkamayız.

Meselelerimizi ariflere danışmak lazım… “Arifler çok uzak.” diyorlar. Arifler uzak değil… Kendi ördüğü kozanın içinden çıkamayan yine insanın kendisi…

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi