Acz ve Fakr Marazına Tevekkül İlâcı

Tevekkül, gerekli tüm tedbirleri aldıktan sonra tam bir inançla insanın kendini Allah’ın takdirine havale etmesidir. Görüldüğü üzere evvela tedbir, daha sonra işin neticesini sağlam bir itikatla Allah’a bırakmaktır. İnsanın imanı ne kadar sağlam olsa tevekkülü de o kadar sağlam olur.

Bediüzzaman Hazretleri tevekkülün önemine dikkat çekmiş, mahiyet ve kıymetini ders vermiştir.  “Kur’an yoluyla gidenlerin silah ve zahireleri ise, Kadir-i Mutlaka, Ganiyy-i Kerime olan tevekkül onları temin eder. Zira, tevekkül, istinad ve istimdad noktalarını tazammun ediyor.” 1, demiştir.

Bilindiği üzere insan zayıftır, ihtiyaçlarını karşılamaktan âcizdir. Her arzu ettiğini elde edemeyince ruhî bunalıma girer. Kalbin ve ruhun rahatı için Bediüzzaman ne güzel bir reçete sunmuştur:  “Kalbin rahatı ancak Allah’a tevekkül etmekle olur.” Yoksa hayat çekilmez bir hale gelirdi.

Bediüzzaman, “Yanlış anlama! Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbâbı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek; esbâba teşebbüs ise, bir nev’î duâ-i fiilî telâkkî ederek; müsebbebâtı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri O’ndan bilmek ve O’na minnettar olmaktan ibârettir”2, demiş, böylece tevekkülün tembellik olmadığını güzelce izah etmiştir.

Hakiki imana sahip olan bir insan, her şeyin dizgininin Allah’ın elinde olduğunu bilir, onun için hiçbir şeyden endişe etmez. Bilir ki, “ her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir.”

Tevekkülün zıddı, tembelliktir. Tembel insan, işini tesadüfe havale eder. Tesadüfün teminatı olmayınca her an bir musibetin gelebileceğini düşünerek korku ve endişe içinde olur.  Konu ile alakalı Bediüzzaman şöyle diyor: “Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimâldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedâniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevverü’l-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer. “Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?” der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hânelerini terk ettiler.)3

Allah’a tevekkül eden şöyle düşünür; “Şayet bu yıldız dünyaya çarpmak için emrini Allah’tan almış ise tevekkülden başka çare yoktur.” der.  “ Allah’tan emir almamış ise zaten yörüngesinden bir milim ayrılamaz.” der, kalbi de ruhu da rahat olur. Demek ki, Cesaretin kaynağı hakiki iman olduğu gibi, korkaklığın kaynağı da  imansızlık ve tevekkülsüzlüktür. Allah’a ve kadere inanmayanlar her hadise karşısında korkar ve titrer.

Tam tevekkül ile Rabbine iltica edenler, kerametvari hallere mazhar olabilirler. Tıpkı, Üstad Hazretlerinin Çamdağı’na yaşadığı hal gibi:  “Süleyman isminde mübarek bir misafirim vardı. Benim ekmeğim de ve onun ekmeği de bitiyordu. Çarşamba günüydü, dedim ona: ‘Git, ekmek getir.’ İki saat, her tarafımızda kimse yok ki oradan ekmek alınsın. ‘Cuma gecesi senin yanında bu dağda beraber duâ etmek arzu ediyorum’ dedi. Ben de dedim: ‘Tevekkelnâ alâllah, kal.’ … Ben de derin bir dereye bakar bir katran ağacı altında oturdum. Müteessifâne şöyle düşündüm ki; ‘Küflenmiş bir parça ekmeğimiz var; bu akşam ancak ikimize yeter. İki gün nasıl yapacağız ve bu sâfi-kalb adama ne diyeceğim?’ diye düşünmedeyken, birden bire başım çevrilir gibi başımı çevirdim. Gördüm ki, koca bir ekmek, katran ağacının üstünde, dalları içinde bize bakıyor. Dedim: ‘Süleyman, müjde! Cenâb-ı Hak bize rızık verdi.”4

Bediüzzaman, insanlardan hâli olan bir dağ başında bile rızkı için tereddüt etmemiş, hulus-i kalp ile “Tevekkelnâ alâllah” diyerek mübarek Süleyman’a “kal” demiştir. Rezzak-ı mutlak olan Allah, Katran ağacın dalları arasında ikram ettiği ekmeği, Bediüzzaman bir tahdis-i nimet olarak ihsan etmiştir.  İşte, Bediüzzaman’ın tevekkül’ünden, tevellüt eden manidar bir mesaj!..

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

10.02.2015

Dipnotlar:

1-Mesnevî-i Nuriye, say. 351,
2-sözler, 23. Söz,3. nokta s.501,
3-Sözler, Üçüncü söz. Say.25
4- Mektubat ,Say. 111