Alevi Ne Demek?

Kelime manasıyla Alevî, Hz. Ali’yi seven ve ona mensup olan kişi demektir. Hz. Ali’yi sevenler, başlıca iki gruba ayrılırlar: Hasbî ve samimî taraftarlar ve siyasî taraftarlar. Bunlardan birincisi, ona Allah için muhabbet göstermişlerdir. Bu muhabbet safi, net ve durudur. Kaynağı salâbet (sağlam) ve hamiyet-i diniyedir. Bu hasbî taraftarlar, Hz. Ali’ye (ra) iki nokta-i nazardan teveccüh göstermişlerdir. Birincisi Hz. Ali’nin (ra) yüksek kemalâtı ve üstün meziyetleridir. Onun fazilet ve kemalâtı, takva ve ubudiyeti, müminlerin kalb ve dimağlarında, muhabbet ve takdire inkılâp etmiştir.

İkincisi, Hz. Ali’nin (ra) Ehl-Beyt silsilesinin mümessili olmasıdır. Müslümanlar o silsilenin başı olan Hz. Ali’ye (ra) samimî bir muhabbet ve derin bir saygı göstermektedirler. Bu iki cihetten kaynaklanan muhabbet, Kur’an ve Sünnet çizgisine uygundur. Dine gölge değil, vesile olmaktadır. Meşrudur, mâkuldür. Fıtrî, hasbî ve samimîdir. Hz. Resulullah (sav), istikbâlde ortaya çıkacak fitne ve fesatlarda, Hz. Ali’yi (ra) ümmet nazarında ithamlardan korumak için onun kemalât ve meziyetlerini ehemmiyetle şöyle nazara vermekte: “Ben kimin dostu isem, Ali de onun dostudur.” “Ali’yi yalnız mü’minler sever, ona yalnız münafıklar buğzeder.” “Ben size iki şey bırakıyorum: Kur’an ve Ehl-i Beyt’im. Bunlara temessük ederseniz, kurtulursunuz” gibi hadîs-i şerîfleriyle bu iki ciheti tescil ve ilân etmektedir.

Hz. Resulullah’ın (sav) bu takdirkâr beyanları, onun kemalâtın bir hüccet ve delil teşkil eder. Bu emr-i Peygamberî’den dolayı başta Sahâbe-i Kiram olmak üzere bütün Müslümanlar, Hz. Ali’ye (ra) ve Ehl-i Beyt’e teveccüh göstermişler ve o silsile-i azimeyi hasbî olarak sevmişlerdir. Bu mânâda Hz. Ali’yi (ra) sevmek, dini sevmek, Hz. Peygamber’i (sav) sevmek demektir.

İkinci grub taraftarlar ise, onu siyasî mânâda sevenlerdir. Bunlar arasında ciddî bir hedef birliği yoktur; herbiri, ayrı bir sebeble Hz. Ali’ye (ra) taraftarlık gösterirler. Bilindiği gibi, siyasî tercih ve taraftarlığın kendine mahsus bir mantık ve bir hedefi vardır. Genellikle, siyasî faaliyetler, ister istemez siyasî varlığın tesciline ve devamına hizmet edebilecek muhtelif sâiklerin emir ve kontrolüne girer. Bilhassa siyasî tansiyonun yükseldiği zamanlarda, siyasî faaliyetler içerisinde tarafgirlik, menfaat, rekabet, kıskançlık, kin, hased, hırs, soy-sop taraftarlığı gibi hisler, şiddetli ve acımasız bir biçimde ortaya çıkar. İçtimaî bünyede bir çatışma iklimine girilir. Hareket noktaları birbirinden farklı birçok fikirler, aynı hedefte birleşebilir.

Siyasî taraftarlık şekil ve satıh üstü hedefler açısından bir birlik ruhu gösterirken, gerçek cephesiyle, yani gaye ve niyet itibariyle birbirinden farklı ve dağınıktır. Siyasî taraftarlar, bir yığını andırır. Bu yığında farklı keyfiyette hizipler, grublar mevcuttur. Genelde her grub, her siyasî hizib, kendi maksadını tahakkuk ettirmek için siyasî kitleye güç ve kuvvet katar. Bu sebeble, siyasî tercih ve tarafgirlikte, fikrî ve hissî bir insicam yani uygunluk bulunmaz.

Peki Alevilik bir fırka veya mezhep midir?

Alevilik aslında bir fırka veya mezheb değildir. Âl-i Beyt’in muhabbetini esas alan bir tarikat şeklinde ortaya çıkmıştır. Mes’elenin tarihî seyrine baktığımızda Alevîliğin bir tarikat şeklinde gelişmesi şöyle olmuştur: Timur, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bâyezid’i yendikten sonra, Anadolu’dan aldığı otuzbin kadar esiri İran’a götürmüştü ve bunları Erdebil’e yerleştirmişti. Bunlar, zamanla Erdebil Şeyhiolarak bilinen Şeyh Ali’ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldılar. Bir süre sonra Timur, arasıra ziyarete gittiği Erdebil Şeyhi’nin kendisinden bir arzusu olup olmadığını sorduğunda, şeyh: “Hiçbir dileğim yok, sadece Anadolu’dan esir olarak getirmiş olduğun Türkleri serbest bırakmanı istiyorum” dedi. Timur, şeyhin bu arzusunu memnuniyetle kabul etti ve onları serbest bıraktı. Bu esirler, bu vesile ile, şeyhe olan muhabbetlerini aşırı derecede ziyâdeleştirdiler. Şeyhin bu sofilerinin bir kısmı Anadolu’ya döndü, bir kısmı da Erdebil’de kaldı. Erdebil Şeyhi, Anadolu’ya dönen bu müritleriyle alâkasını devam ettirdi. Bu tarikatta Hz. Ali (ra) muhabbeti esas alındığı için, bu tarikata devam edenler, Hz. Ali (ra) sevgisi ile tamamen boyandılar. Bunlara bu vasıflarından dolayı Alevî denildi.

Mehmed Kırkıncı / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: