Allah ile Kul Arasında En Yakın ilişki ibadettir

İnsan; Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz ihsan, ikram ve nimetleriyle beslendiğini düşünerek O’na karşı hamd ve şükür görevini yerine getirmekle sorumludur.

Bu ise, ancak ibadetle olur. Dolayısıyla, Allah ile kul arasında ki en yüksek münasebet ve en şerefli ilişki ibadettir.

Kur’ân-ı Âzimü’ş-Şan’da şöyle buyurur Mevlâ’mız:  “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” 1

Kâinatın yaratılmasındaki en büyük gaye ve maksat, Allah’a iman etmek, imanın neticesinde O’nu tanımak ve ibadet etmektir.  İnsanın yaratılış amacı Allah’ı isim ve sıfatları ile tanımak ve O’nu sevmektir. Bir kısım âlimler ibadeti muhabbet olarak tefsir etikleri gibi, İbn-i Abbas (ra) bu âyetteki ibadet tabirini “marifet” (Allah’ı tanıma) olarak tefsir etmiştir.

Mademki, marifet ve muhabbet insanın en esaslı vazifesidir. O zaman saadet-i ebediyeye mazhar olmak isteyen evvelâ marifete sarılması lâzımdır. Allah’ı (cc) sıfatları ile tanımanın yolu tahkiki iman ile olur. Tahkikî iman ise ilim ve meleke haline getiren ibadetle elde edilebilir. İlmin membaı da Kur’ân-ı Kerîm ve onun tefsirleridir. İşte Risale-i Nur eserleri de tamamen Kur’ân’ın malı ve bütün ilimleri kapsayan tahkikî iman dersi veriyor. Dolayısıyla insan ilimde terakki ettikçe ve meleke haline getiren ibadetle içinde gizli ve açılmayı bekleyen hazineler de beraberinde açılmaya başlar.

Asrın müceddidi Bedîüzzamân ibadet hakkında şöyle diyor: “Akaidi ve imanı hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke hâline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanı hükümleri terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hâle, âlem-i İslâm’ın hal-i hazırdaki vaziyeti şahittir. Ve keza, dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduğu gibi, meaş ve meade, yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev’î kemalâta vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nispet ve şerefli bir rabıtadır.” 2

Cenâb-ı Allah’ın emirlerini yapmak ve yasak ettiği şeylerden uzak kalmak, ancak ibadetle olur. İbadetsiz insan gaflettedir. Gaflete dalanların sermaye-i ömürleri boşa geçer. Risale-i Nur eserlerinde “gaflet uykusu” gaflet sarhoşluğu” gaflet zulümatı” ve “gaflet sersemliği” gibi dikkat çekici ifadeler birçok yerde geçiyor. Yaratılışın gayesi olan ibadet mükellefiyeti yerine getirmeyen bir insan gerçekten gafildir ve gaflettedir. Bakınız her bir nebat, her bir ağaç, her bir hayvan, canlı; cansız ne varsa lisan-ı hali ile Allah’a ibadet ediyor. “Mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar, vazifelerle muvazzaftır ve evamir-i İlâhîyeye musahharlardır.”3

Sadece insanların değil ve canlıların değil, cansız mahlûkatın da Cenâb-ı Hak’kı bildiği ve O’na ibadet ettiğine dair bir kaç misal vermek istiyorum: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Mekke’den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebîr namındaki dağa çıktılar. Sebîr, dedi: “Yâ Resulallah, benden ininiz. Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa Allah beni tâzip eder. Onun için korkarım.” Cebel-i Hira çağırdı: “Bana gel.” Bu sır içindir ki, ehl-i kalp Sebîr’de havf ve Hira’da da emniyeti hissederler. Bu misalden anlaşılır ki, o koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihtir ve vazifedardırlar. Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı tanır ve severler; başıboş değillerdir.”4

Hülâsa, kâinatta ne varsa Kudret sahibi olan Allah’ı tanıyor ve her biri kendi lisanı ile O’na, ibadet ediyor. O’nu tanımayan ve ibadet etmeyen kul gafildir, zarardadır. Bugünkü âlem-i İslâm’ın hal ve vaziyeti ve perişaniyeti, ibadetteki kusurların neticesinden başka bir şey değildir. İbadet, Cenâb-ı Allah ile kul arasında yüksek bir münasebet, şerefli bir ilişki ve güçlü bir bağ olduğunu unutmayalım…

Dipnotlar:

1- Zariyat. Ayat/56
2- İşaratü’l İ’caz. Say. 227.
3- Sözler, say. 623.
4- Mektubat, On Dokuzuncu Mektup.

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org