Allah Korkusu ile Yaşayanla, Lakayt Kalan Anne Babanın Evlatlarından Beklenen Farklı Netice

Burada İslam kültürü ile mükemmel yetişebilen anne babanın evlatlarına karşı nasıl davranıp onları nasıl terbiye edeceklerinden bahsedeceğiz. Anne babanın evlatlarına karşı sözlerinin ve işlerinin tesiri, o âile reislerinin Allah’tan korkup takva ile yaşamalarına bağlıdır. Anne ile babanın helal lokma ve Allah korkusu ile yaşama hususunda dikkat etmeleri derecesine göre, çocuğun bütün hayatında mükemmel netice beklenebilir ve evlattan beklenen o netice alınabilir. İslam’ı yaşamakta titizlik gösterenlerin evlatları, nasıl dine daha fazla sahip çıkacaklarını daha iyi anlamak için canlı bir numune olarak Bediüzzaman Hazretlerini verelim.

Bediüzzaman Hazretlerinin kısa zamanda bu kadar bilgilere nasıl sahip olduğunu öğrenmek için, oranın hocaları bir gün karar verip Bediüzzaman hazretlerinin baba evine gitmişler. Evde babası Sofu Mirza Efendi yokmuş. Annesi Nuriye Hanım misafirleri kabul edip, dışarıda ağaçlar altında hocaların oturmaları için bir şeyler serdirip hocaları oralarda oturtmuş. O esnada hocalar annesine: Valide, siz bu evladı nasıl büyüttünüz ki bu kadar kısa zamanda bu kadar terakki etti? Bediüzzaman Hazretlerinin validesi de cevaben demiş ki: Ben evladım Saidi hiçbir defa abdestsiz emzirmedim. buna şunu da ilave edeyim ki, temiz olduğum zaman Teheccüd namazımı da Allah’ıma şükür terk etmedim. Biraz sonra babası Sofu Mirza Efendi  öküzlerle tarladan gelirken,  öküzler el alemin tarlalarından otlamamaları için  öküzlerin ağızlarına sepetçikler takmış olduğunu hocalar görünce Bediüzzamanın kısa zamanda terakkisinin sırrını  anlamışlar.

Işık karanlığın derecesine göre kendini gösterdiği için, biraz da dine lakayt kalıp helal mı haram mı bakmadan yutup, maddecilikte boğulanların evlatlarına bakalım. Onlar geleceği nerede gördüklerini ve neye ehemmiyet verip evlatlarını nasıl yetiştirdiklerine bir göz atalım.

-Bu efendilere Allah kıymeti takdir edilemeyecek kadar büyük olan evlat ihsan ettiğinin farkında olmayıp, onu tabii bir olay olarak değerlendirirler. Hatta babanın evlada ilk vazifesi olan Allahın memnun olacağı bir isim takma hadisesine de ehemmiyet vermeyip kendi keyfine göre isim takar, onun o ismi anne baba tarafından çocuğa öyle olması için  dua mahiyetinde olduğunu kendileri bilmedikleri gibi bilenlerden de öğrenmeye de ihtiyaç duymazlar. Onlar  çocuğun istikbalini yalınız bu kısa dünya hayatında gördükleri için, maddi eğitime çok önem verirler. Daha okul çağına gelmeden, çocuğu ana okuluna gönderirler, geçimlerinden ayırarak okula ve servise para verirler. Evlatlarının yaşı ilerledikçe, kaliteli tahsil görmesi için pahalı olduğuna bakmadan, özel ve güzel bir koleje kaydederler. Hele çocuk okulu başarabildi ise, o anne babanın sevincinden ve gururundan geçilmez. Sonra kurslarda, özel profesörlerin  yanlarında hazırlayıp  kaliteli bir meslek veya herkesin kazanamayacağı bir fakülteyi kazandırmaya çalışırlar. Bu saydığım ilerlemelere biz de taraftarız, fakat bu çocuklarda, dine sahip çıkan Müslüman’ın yavrusunda olduğu gibi, maneviyat olmadığı için, bu anne babanın dert ve  sıkıntıları  bundan sonra başlıyor.

Çünkü, gençlerde akıl değil; duygular hakim olduğu için,  herhangi bir fakültede tahsile başlayan bu çocuğun günah ve sevaptan haberi olmadığı için, ders çalışmaları konusunda anne babanın tavsiyelerine pek kulak vermez, okulda dersten fazla kız arkadaşlarıyla konuşma gülüşme ve şehevi duygularını tatmine çalışırlar, onlarla gayri meşru hayat geçirmeye başlarlar veya evlenmek maksadıyla hayat arkadaşı olacak birini kendine seçerler. Biri diğerine söz verip düğüne kadar nikahsız bir hayatla okullarını bitirmeye çalışırlar, okulları bittikten sonra düğünü yaparlar, anne ve babalarından uzak, yalınız menfaatlerini düşünen, egoist bir hayat yaşamaya başlarlar.

Bunları insanlığa düşmanlığımdan değil acıdığımdan sayıyorum, kendi derdimi anlatıyorum.  Yoksa  biz başka kimseye düşmanlıktan fazla, varsa içimizdeki düşmanlığa düşmanız. Muhabbete, sevmeye, sevgiye, kendimizi feda edecek derecesinde, kalpten bağlanırız. Çünkü biz Allah’ın bütün yaratıklarını, bilhassa en şerefli mahluk olan insanı çok seviyoruz, din düşmanlarını ve Allah’ın yokluğunu ispat etmeye çalışanlar müstesna.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: