Allahın Nimetlerine Teşekkürünü Unutma

İnsanlığa layık istikamette düşünen insanda, ufak da olsa yapılan herhangi iyiliğe karşı minnettarlık ve teşekkür ile cevap vermek hissi uyanır. iyilik yapana karşı  borçlu olduğunu düşünür.  “Bir kahvenin  40 yıl hatırı var” atasözünü, herkes işitmiştir, yine her insan ihtiyacı olan bir malı veya eşyayı elde etmek için, önce onun karşılığı olan parayı hazırlar, sonra onun peşine düşer. Evet,  bu ölçülere göre, Bir  insana  yapılan en ufak bir iyiliğe karşı bile, iyilik yapana minnettarlık hisseder.

Meselâ, bir otobüs veya minibüste,  biri sana hürmet ederek,   yerini verse, adamın yaptığı iyiliğe karşılık,  ona minnettar olursun. Onu her gördüğünde, en azından gülümseyerek yüzüne bakmak, insaniyetin icaplarından olduğunu bilirsin. Bunu bilirsin de, Allahın sana verdiği sonsuz nimetlerine karşılık ufak tefek ibadetini yapmaktan niye kaçarsın.  Ufak tefek ibadetler dedim. Evet öyledir:

 1- Evet! Fakir’i İslam dini beş şartla değil,  yalnız iki şartla mükellef  tutar: Fakir olan o Müslüman beş vakit namazını kılması için abdestle beraber, yirmi dört saatten yalnız bir saati ayırması kâfi gelir. Ona ilaveten senenin on iki ayından bir ay, yalnız gündüz oruç tutmasını emreder o kadar. Şehadet getirmekle beraber üç şart olur, amma şehadet zahmetli bir iş olmadığından onu saymıyoruz

2- Zengin olana daha iki şart ilave edilir 4 olur yani malının zekatını verecek, %50 değil yalınız % 2,5 malının  zekatını fakire verecek ve ömründe yalnız bir defa hacca gidecek o kadar. Yani yukarıda dediğim gibi şehadet getirmekle İslamın şartları beştir, ama o ötekiler gibi zahmet değil. Yani kısa geçici hayat için zamanın çoğunu yani yirmi üç saatini harca, Sonu olmayan ebedi cenneti kazanmak için tek bir saati harcamayı Allah yeterli buluyor. Yalnız bunu bilmemiz lazım ki yaşadığımız bu zamanda taklidi imanla olmuyor, tahkiki imana  sahip olma şartı var.

 Aslında Allahın verdiği o kadar çok nimetlere karşı hayatımız boyunca ibadet etsek, Allah tarafından bize verilen tek göz nimetinin bile şükrünü ödeyemeyeceğimizi bilmeliyiz .

Bir kimyager hesaplamış insanın vücudunda ki maddi varlığını: İnsanın vücudundaki yağdan 7 kalıp sabun oluyormuş, insanda mevcut demirden 1 çivi oluyormuş, Kirecinden küçük bir tavuk çömezini kireçlemeğe yetiyormuş, mevcut fosforu ile bir kaç kibrit tanesini yakabiliyormuş, potasyum’ uy la da  ufak bir topu patlatabiliyormuş. Bunlar kaç para eder,100 lira edermi?

Fakat bir kimseye bana gözlerini ver sana İstanbul’u vereceğim desek  cevabı, hayır olur değil mi? Aklını ver karşılığında bütün dünyayı sana vereceğim desem, veren olan olur mu ne derseniz. Evet hayır demekten başka cevap alamazsınız.  yine razı olamayacağını  kesin biliriz değil mi?.

Şimdi  bu kıymetli azaları hangi pazarda aldığımızı bize sorsalar, hiç düşündünüz mü ne deriz? Cevap yok değil mi? Şimdi bunca  nimetlerin şükrü nasıl ifa edilir sorusuna karşı? Cevaben deriz ki: Allah’ımıza karşı şükürden âciz olduğumuzun idraki içerisindeyiz. Bununla beraber, Allah’ımıza karşı şükrümüzü eda etmek için, ancak sünnet dairesinde bize emredilen ibadetleri yaparsak o zaman vazifemizi yerine getirmiş oluruz.

Fakat ne yazık ki elimizde iken hiçbir ni’metin kıymetini bilemiyoruz ki şükrünü eda edelim. Biz her an ve zaman bunu  düşünmemiz lazım ki, Allah’ımız bizi çok sevdiği için, bizden ufak tefek bazı ibadetler istiyor. Yani sonsuz bir mutluluğun karşısında  bizden çok az ibadet istiyor. Biz bunu fark etmeyip, Allah’ın bizim hiçbir ibadetimize ihtiyacı yokken, onları bizim faydamız için bizden istediğini anlamayıp, keşke bu ibadetleri bizden istemeseydi dersek, biliyor musunuz bu neye benzer ve bununla ne yapmış oluyoruz?

Mesela, doktor hastalığımızın teşhisini koyduktan sonra bize: Fenn-i tıbba göre  şifa bulmanız için şu şu ilaçları, şöyle şöyle içmeniz lazım diye tavsiyede bulunsa: Biz de bu ilaçları bize ne için tavsiye ettiğini fark edemezsek bu ilaçları içmemiz için senin ne ihtiyacın var diye doktora karşılık versek, ayıp etmiş olmuyor muyuz? Doktorun bizim menfaatimiz için ilaçları tavsiye ettiğini düşünmesek akılsızlık yapmış olmuyor muyuz?

Aslında biz ibadet ederken, Allah’ımızın huzurunda ihtiyaçlarımızı O’ndan dilemek için duruyoruz. Artı çevremizi saran birçok düşmanların şerrinden kurtulmak için O’na sığınıyoruz ve ibadetimizle Ona sığındığımızı ilan ederek O’na bildiriyoruz. Şimdi bu sığınmak akıllı insan için, öyle lezzetli bir haldir ki, bunun tarifinden âciziz. Bu itibarla Allah bizim bütün dertlerimizi bildiği için o ufak tefek ibadetleri bize emretmiş. Üstelik sayısız ihtiyaçlarımızı kendimiz te’min edemediğimizi bildiği için Allah, bizi onların endişesinden kurtarıp rahatlamamız için, ibadetleri yapıp ona dua edip Ondan yalvarmamız için bize emretmiş. Tıpkı yavru dertlerini gidermek için annesinin boynuna sarılması gibi.

Şunu da bilmeliyiz ki, Allah’ımız bize verdiği ni’metin cinsinden bizden şükür istiyor. Mesela; aptal, çocuk ve kâfir olmadığımız içi, Allah bizden namaz kılmamızı emretmiş. Biz Namaz ibadetini yapmadan bütün gün Allaha şükür desek, şükrünü eda etmiş olmuyoruz. Tabii ki, ni’metleri bize ihsan eden Rabbimize, Ya Rab sana şükür diyeceğiz. Ama namazımızı ihmal etmemek şartı ile. Fakir isek Şehadet getirdikten sonra,Namaz kılmamız orucumuzu da tutacağız o kadar. Şimdi bu vazifeleri yapıp, İslam’ın icaplarını yerine getirdik mi, Allah bize ihsan etiği bütün nimetler, yani Namaz, oruç  ve malımızın zekatını verdik mi ve haccımızı yaptık mı? Zenginliğin en büyüğü olan İslam dinine mensup olduğumuz için,  şükretmiş olacağız. Böylece ahirette  Allah’ın bizlere vaad ettiği lütuflar istikametinde ilerleyip, Allahın rızasını kazanmaya çalışacağız.

Abdulkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: