Allah’ın Rahmetine Dayan

          Evet nefsani duyguların emirlerine uymadan yaşayacağız. Çünkü: “Nurani ȃlemlere giden yol kabirden geçer ve oranın büyük sȃadetleri buranın  büyük zahmetlerin neticesidir.” diyor.  Üstad Bediüzzaman Hazretleri.  Münazarat adlı eserinde kendine yöneltilen “Zından-ı atalete düştüğümüzün sebebi nedir? Sualine karşı verdiği cevapta, bu atalet ve tenbellik zındȃnına düşüşün sekiz ayrı sebebini ve bunların tedȃvi yollarını sayıyor. Sebeplerden birincisi ye’s yani ümitsizliktir . Ümitsizlik insanın himmetini, gayretini ve şevkini kırmakta ve insanı kısırlaştırmaktadır. Ve devam ediyor Üstadımız:

         Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. (bineğidir) İşte himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedid olan (birinci mani olan) yeis rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı Mealen. (Ümidinizi kesmeyin (Zümer, Ayet:53) kılıncınızı istimal ediniz.)”

          Ye’is kemal ile neticelenebilecek olan her çalışmayı baltalamaktadır. Ümitsizlik ile insan, başarabileceği bir çok işi yarıda bırakmaktadır veya daha hiç başlamadan geri çekilmektedir. Ümitsizlik, bir işe başlamaya mani olmakta, sahip olunan kabiliyet ve becerikliğin farkına varılmasına mȃni olmaktadır. Halbuki müteşebbis ruhlarda: “Ümitsizlik” diye bir hȃlet olmaz. Teşebbüsün ruhuna aykırı olan bu ma’nȃ hayatı da bedbin bir tablo şeklinde gösterir.

         Bediüzzaman Hazretleri,bu hastalığın ilacını: “Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!” Âyeti istikametinde “El-emel” (ümidlenmek) şeklinde ma’nȃ verir.”El-emel” den maksat da rahmet-i İlahiyeye kuvvetli bir şekilde ümid beslemektir. Zȃten mü’minin yapması gereken de budur. Ne kadar günȃhkȃr da olsa, sıkıntı içerisinde de olsa, bütün sebepler aleyhinde de ittifak etse, mümin yinede ümid üzere olmalıdır. Zira bir Hadisi Nebevide: “Allahın rahmetinden ümit eden günahkȃr bir kimse,Ondan ümit kesen ibadete düşkün bir kimseden rahmete daha yakındır.” buyurmaktadır. O halde rahmete karȋb olmak , insanın içerisinde bulunduğu halden ziyȃde rahmet-İlahiyeye ne derece ümit beslediği ile ilğilidir.

         Mü’min, Allaha karşı korku ile ümid arasında olmalıdır.

         “Havf ve recȃ, korku ve ümid, hem yaşama ümidi, hemde ölüm korkusu’dur, yahut, affedilmesi ümidi ve yahut Cehenneme gitmek korkusu, ne de Allah’tan ümid kesmek. Kur’ȃn ve Hadislerde havf ve reca ortasında bulunmayı ders veren ifadeler vardır. Havf ve recȃ manasında bir Hadisin manası şöyledir. “Hiç ölmeyeceğini zanneden adam gibi dünyaya çalış, yarın ölecek zanneden adam gibi hazer et ölümden korkarak ölüme hazırlan.”

         Hadisi Kudside “Rahmetim gazabıma üstün gelmiştir.” buyurulmaktadır. Bu müjdede Cenab-ı Hakkın rahmeti bütün kȃinatı kaplamıştır. her bir varlığın onda bir hissesi var. Hatta kȃfirlerin bile rahmeti İlahiyeden dünyada ve ahirette derecesine göre az da olsa istifade etmesinin mümkün olduğu söyler Bediüzzaman Hazretleri. Çünkü kȃfirin itikadsızlığı, küfür ve inkȃrı dolayısıyla, sonra dirilmemek üzere kendini ademe, yokluğa mahkum zannettiğinden birden kendini var olarak cehennemde de bulsa Rahmetin tecellisi olan varlığın sevincini duyacaktır.

         O halde kȃfirlere bile dokunan ilahi rahmetten mümin ümidini kesmesi, elbette imkȃn olmaz. Bugün içerisinde bulunduğumuz Risale-i Nur hizmeti de bu günlere gelebilmemiz, asla beklenmeyen bir ihsanı İlahiden başka bir şey değildir. Bediüzzamanın halka bilhassa gençliğe aşıladığı sarsılmaz itikad, beklenmeyen bir roldür. Zira onun  Osmanlı çöküşünden sora Türkiye’nin yediği darbeden tüm Âlemi İslam da iz bırakmıştır. Hatta hali hazırda Türkiye dir ki Âlemi İslami Sömüren sömürgeciler hızını kesip düşürmediler. Bunu izah eden Üstad: “Hakȋkatdar ve sȃdik bir rüyada Girdiğim mecliste meclisi Nuraniden bana: Ümidvȃr olunuz şu istikbal inkilabatı içerisinde en yüksek gür sadȃ islamın sadası olacaktır.” Tebşiratı Âlem-i islamda görünmeye başladı.

         Yine çok enteresandır! Bediüzzaman, Tiflis’te Şeyh San’an tepesinde bir Rus polisiyle aralarında geçen konuşmada; Rus polisinin “islam parça parça olmuş” ümitsizlik aşılamaya çalışan ifadesine karşı: Üstad her zaman Rahmeti İlahiyeden ümitvȃr olduğunu için, ona şöyle cevap vermiştir. “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan İslamın müstaid bir veledidir. İngiliz mektebi idadisinde çalışıyor. Mısır İslamın zeki bir mahdumudur, İngiliz mektebi mülkiyesinde ders alıyor. Kafkas ve Türkistan İslamın iki bahadır oğullarıdır, Rus mertebi harbiyesinde talim alıyor. İlȃ ȃhir…” “Yahu  şu asılzade  evladlar şehadetnamelerini aldıktan sonra her biri bir kıta başına geçecek, muhteşem ȃdil pederi olan islamın bayrağını afak-ı kemalatta temevvüc etmekle kaderi ezelinȋn  nazarında feleğin inadına, (görünen vaziyetin rağmına.) nev-i beşerdeki hikmeti  ezeliyenin sırrını ilan edecektir.” Şimdi bu ifadelerden çok ma’nȃ çıkmaktadır. En zor gibi gözükebilen şartlarda bile, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, görünen durumun inadına, mü’mine düşen: “Hoşlanmadığınız şeyler altında pek çok hayırlar bulunur” ȃyetin sırrınca daima güzel ciheti görmeliyiz. “Musibetler saadetin mukaddimesidir”  deyip istikbale ümitle bakmalıyız. Zira yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Her kışın bir baharı her gecenin bir neharı (gündüzü) vardır.”

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır