Amerikadan Gelen Kerametli Mektup

         Bu mektuptan ders alın, dinimize nasıl hizmet etmemiz lazım! Egoizmden-bencillikten kendimizi nasıl kurtarırız. Çünkü: Hadisi Şerifte tek bir adamın imanını kurtarmak, sahralar dolusu kırmızı koyundan (o koyunları sadaka vermekten) daha hayırlıdır buyruluyor. Şimdi mektubun aslına başlıyoruz:

         Esselȃmu aleyküm,

         Allah hizmetinizde kolaylıklar versin. İnanır mısınız, neredeyse yüzlerce mail alıyorum. Yüzlerce insanın soruları var ve İslam’a ilgi duyuyorlar. Bir çoğu da Müslüman oluyor. Bu yüzden sabahlara kadar her birine birer birer maille cevap vermeye çalışıyorum. Yani sorular zaten klişeleşmiş mȃlum konular; çok evlilik, kadınların kapanması vs… gibi sorular. Bunlar için standart cevaplar hazırlayıp her birine kopyalayıp gönderdiğim halde, yine zaman yetmiyor. Hizmet Amerika dışına taştı. Şu an yaklaşık 20 ülke ile yazışıyor ve ihtiyaçlarına uygun kitaplar gönderiyorum, Elhamdülil-lah.

         Sizlerden birisi gelirse eğer takke bir de hanımlar için güzel başörtüleri gönderebilirse, İnşaallah büyük hizmetlere vesile olur…

         Burada anlatılması mümkün olmayan şeyleri yaşadım bu son günlerde; onlarca kişi Müslüman olmaya düşündüğü için, benden Kur’an istediler, fakat elimde yoktu. Ama bunların hiç birini geri çevirmemek için, “elimde yok” demiyerek, onlara : “En kısa zamanda göndereceğim” dedim. Onunla beraber “Ne yaparım bu kitapları nerede bulurum” diyerek Allaha dua ettim.

         Pazar günü sabahı, mescitde Kur’an dersindeydik. Bu duayı yaptığım günün akşamı eve geldim. “Nasir” isimli bir Arap Müslüman beni aradı. Kedisini tanımıyordum. Bana dedi ki “İsmail kardeş! Duyduğuma göre Kur’ana ihtiyacın varmış, kaç tane ise bana söyle.” Ne diyebilirim ki, şok oldum. Dedim:  Gönder ne kadar gönderebilirsen.” 2000 dolarlık almış, tam 300 Kur’ani Kerimi iki gün içinde kapımın önünde buldum.

         Kur’anlar geldi. Yalınız elimde beş kuruş param yok. Bu insanlara ne ile göndereceğim.. Yine dua ettim ve dedim: Ey bu kitapları gönderen Allah’ım! Elimde yoktu verdin, şimdi bunları elimde mi bırakacaksın.. Şu kitapları ulaştır kullarına.. “O gece iftara davetliydik. O gece MSA dan iki Arap kardeş yanıma geldiler, Bana: “Biliyoruz sen İslam la ilgi duyanlara kitap gönderiyorsun. Bu bayağı bir yekün tutar. Şu parayı versek posta masraflarına kullanır mısın?” Dediler. Yani tevafukun da böylesi!! Kelimesi kelime sine. Yani demiyor ki” Al sana para kitap al veya istediğin gibi kullan. Verirken diyor ki “Al posta masrafı için kullan.” Sanki öyle denilmiş onlara. Daha ne diyebilirim. şaşkınlıkta ne yapacağımı bilemiyordum. Eve geldim tam siparişleri hazırladım. Ta Almanya, Güney Afrika, Çin, Zambiya, Kanada’ya varıncaya kadar. Amerika Çin’de ve dışında bir çok kişiye paket hazırladım. İki küme kitapta açıkta kaldı.

         Şimdi kitaplar tamam, fakat evde bana lazım olan daha iki kutu  yok. Artık nazlanmaya başladım. Baktım böyle nazlı niyazlı besleniyoruz. Yine dua ederek, “Vallahi” dedim, “Rabbim sen bilirsin. Benden bu kadar. Kutu gönderirsen, bende paketleri gönderirim. Ve ya kulların mahrum kalır ne yapayım?”

         On dakika sonra biri geldi. Elinde iki kutu bana. Belki ihtiyacın olur diye getirdim” dedi. Siz ne dersiniz bu işe söyleyin Allah Aşkına?. Rabbim bu halis insanları, bu susamış insanları nasipsiz bırakmıyor.. Adeta diyor ki, Tamam kulum sen iste ben onların hatırına veririm.”

         Bu olanlar la kafam uyuşamıyor. Zaten almak ta istemiyorum. Dün gece sen bana “Sizi aradım” dediğinizde, ben bir yazı yazıyordum. Bir Hıristiyan hanım sormuştu, Siz niçin yaratıcıya Allah diyorsunuz?” Ben de oturdum onlarca kitaptan bir sempozyum hazırladım. Allah kelimesinin nereden ve nasıl oluştuğu ile ilgili. Bir sayfa bir yazı ama on saatimi aldı. O sırada zaman zaman İ’şarat’ul icaza ihtiyacım oldu. Fakat malum onun İngilizcesi yok. Tercüme etmekte zaman alıyor. İçimden geçti ki,”Ne olurdu, yani hiç değilse, şu Fatiha kısım İngilizceye çevrilmiş olsaydı.” dedim.  

         O gece kardeşleri iftara davet etmiştik. Mustafa kardeş içeri girdi, elinde bir cep kitabı. Biliyorum ki Risaledir. Bana getirmiş. Aldım, onu bir tarafa koyuverecektim. Bir de ne göreyim. Fatiha suresi.. Yazan: Bediüzzaman Said Nursi.. İngilizce. Gözlerim yerinden oynadı. Kim çevirmiş ne zaman çevirmiş ve bu gün nasıl elime gelmiş? Demek Rabbim kalplerin en gizli hatıralarını işitiyor ve biliyor. Elhamdülillah dan başka ne diyeyim. Elhamdülillahi haza min fadli Rabbi dedim.

         Evet ağabey artık iş çığırından çıktı, gerçekten ben hizmete yetişemiyorum. Her gün 10 saatim bilgisayar başında geçiyor. Millet kıtlık zamanı ekmek kuyruğunda gibi, “Kur’an, Kur’an, yok mu Kur’an diye, yalvariyor. Mektubumu daha yeni Müslüman olan bir hanımdan gelen mesajla kapatıyorum. (Kendisine Kur’an, kitap ve başörtü göndermiştim) Ben o mektubu okudum ve ağladım. Selam ve hürmetler Amerika’da ki kardeşiniz İsmailden.

         İşte muhtereme hanımefendi Talibah’tan gelen mektup.

         “Esselamu aleykum ve Rahmetullahi ve berekȃtuhu.”

         Talibah ismini yazdığımda çok sevindim. Çünkü bunun anlamı: “İslam’ı, iştiyakla öğrenmeye çalışan bir hanım”…  ve dedim ki: “İşte bu benim”… Fakat sonra dedim ki: “Bu isim Taliban’i çağrıştırıyor. Korkarım ki; bu ismim bunlarla karıştırılır. Umarım  ki karıştırılmaz diye düşündüm. “Allah her şeyin iyisini bilendir.” İnsanların ne düşüneceğini de önemsemiyorum. Allah bizi muhafaza eder.

         Geçen gece 11.00 de ikinci isimle eve geldiğimde sizin paketlerini aldım. Evde lobime açılan bir cam kapı var dışarıdan, posta kutumun önünde bir koli olduğunu gördüm. Çok heyecanlandım. O kadar ki; anahtarlığımı zor bulup çıkarıp açtım. Kur’anı görünce hayret ve sevinçten yüzümün rengini görecektiniz. Abdullah Yusuf’un 600 sahifelik mealini. Bu kitapları görünce gerçekten dayanamadım ve ağlamaya başladım. size karşı duyduğum memnuniyeti anlatamam.

         Bir yerde Kur’an abdestsiz ele alınamayacağını okumuştum, fakat o kadar heyecanlandım ki, affedilmeyi düşünüp dayanamayarak elime aldım ve açtım. Daha sonra gittim ve gusül abdesti aldım. Çünkü bana sadece bir abdest yetmeyecekti. Sonra Kur’anı yüzünü pak bir havlu ile sildim. ve oturdum, ilk sureyi okumaya başladım. Bunun hayatımdaki anlamını ve yerini asla anlayamazsınız. Çünkü Allah’ı bulma konusunda samimiyet ve inancım sayesinde, en halis hizmetkarlardan birini bana ulaştıracak ve önüme serecekti.

         Sizi dün gece arayamadım; çünkü gece vakti geç olmuştu. Ama asıl sebebini söyleyeceğim; söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen, o ağlamaklı ve hıçkırıklı boğuk sesimle sizi rahatsız etmek istemedim. Ben şu an yine hüzünlendim. Gönderdiğiniz seccade de çok güzeldi.

         Ben şu an, bazı hususi hallerin bende bulunmasından dolayı oruç tutamıyorum. Ama İnşaallah ileride olacak. Fakat bu arada oruç ve ibadetle alakalı çok şeyleri öğrenecek zamanım olacak. Çünkü ben sürekli Allah’a, “Bana doğru yolu göstermesi için yalvarmaktayım.” Bu sürede öğrenebileceğim kadar çok şey öğreneceğim. Bundan sonra çok daha huzurlu olacağım. Tam öğrendikten sonra ibadete daha hazır olacağım.

         Şimdi bütün kitaplarımı yeniden düzenledim. Önem sırasına göre dizdim. Tabii ki Kur’an  şimdi en üst tarafın ortasında, en görkemli yerde olacak… Bundan sonraki zamanlarımı değerlendireceğim ve o zaman sizi bilgilendireceğim. yine de sizin kalbinizdeki  berrak hislerimi açıklamak istiyorum: Bu hayatta şu an neler hissettiğimi asla tahmin edemezsiniz. İnşaallah tekrar görüşürüz. Ve beni çok daha pak ve berrak bulacaksınız. Elhamdülillah siz hayatınızın imtihanını kazanmışsınız. Tekrar selam ve dua ederim. Hürmet ve muhabbetlerimle      

Kardeşiniz Talibah.

Not: Çalıştığım işten izin alıp her gece bir iki sure okuyacağım. Notlar alıp, bunları gündüz, günlük hayatıma tatbik edip, Rabbime daha da yaklaşmak istiyorum.

Bu çok mühim kıssayı sizler ile paylaşan: Abdülkadir Haktanır