Ateizm ve Komunizm Ceryanları

İkinci dehşetli cereyan ise komünizim olarak ortaya çıkmış, inkar-ı ulûhiyeti esas almış, Rusya’yı, Çin’i ve yarı Avrupa’yı perişan etmiş, bütün semavi dinlerle mücadele etmiş, nihayet yıkılmaya yüz tutmuş. Çünkü: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriye de bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrib hesabına geçer.” (Lemalar s.170) Yaptığı tahribatla beraber inşâallah yıkılıp def olup gidiyor.

Asıl meselemize gelelim. İslam dünyası içerisinde münafıklık üzerine bina edilen süfyaniyetin Risale-i Nur’un manevi elmas kılıncı ile dağılmaya yüz tuttuğu bir zaman ve zeminde, o elmas kılıncın kuvvetini kırmak veya paslandırıp çirkinleştirmek için “sadeleştirme” adı altında tahrifata başlayan –zahiren dindar, hakikatta ise mason komitesine ve CHP ye alet olan ve olmakta devam eden bir taife, son taktiklerini uygulamaya başlamışlar, manen perişan ve rezil olmuşlar, rahat durmayıp din düşmanlarının yanında yer almışlardır.

Bu taifenin ahvalini kendilerinin de (yani içlerindeki iyi niyetli kimselerin) ve kamu oyunun da anlaması için Birinci Şua’dan birkaç paragrafı buraya derc etmek istiyoruz:

“Üçüncü Âyet:

الَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا اُولٰٓئِكَ ف۪ى ضَلاَلٍبَع۪يدٍ

Bu dahi, üç cümlesiyle bazı münasebat-ı maneviye ve muvafakat-ı mefhumiye cihetinde ve hem Risale-i Nur’un mesleğine, hem mülhidlerin mesleğine îmaen bakar. Ve birinci cümlesiyle der ki: “O bedbahtlar, bazı ehl-i imanın (imanları beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara iltihak delaletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve âhirete, yani elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi; sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidane tercih edip dinsizlik ile iftihar ederler.” Bu cümlenin bu asra bir hususiyeti var. Çünkü hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sair asırlarda o ehl-i dalalet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor.

Ve ikinci cümlesi olan

وَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ

ile der ki: “O bedbahtların dalaleti, muhabbet-i hayattan ve temerrüdden neş’et ettiği için kendi halleri ile durmuyorlar, tecavüz ediyorlar. Bildikleri ve onun ile ecdadları bağlı olan dine adavetkârane, menbalarını kurutmak ve esasatını bozmak ve kapılarını ve yollarını kapatmak istiyorlar.”

Ve üçüncü cümlesi olan عِوَجًا

ile der ki: “Onların dalaleti fenden, felsefeden geldiği için acib bir gurur ve garib bir firavunluk ve dehşetli bir enaniyet onlara verip nefislerini öyle şımartmış ki, kâinatı idare eden İlahî kanunların şualarını ve insan âleminde o hakaikin düsturlarını süflî hevesatlarına ve müştehiyatlarına müsaid görmediklerinden (hâşâ! hâşâ!) eğri, yanlış, noksan bulmak istiyorlar.” (şualar s.725)

Malum makaleyi yazan şahsa, bu şartlar altında bulunduğu konumu bir daha gِözden geçirmesini tavsiye ederiz.

Bu zat diğer taraftan da bu asrın Nemrutları, Firavunları, Şeddadları ile mücahade-i manevide bulunan Bediüzzaman’ın ve onun elmas kılıncı, ilm ü irfan hazinesi eserlerinin hakkında fikirler üretiyor. Siz evvela beraber saf tuttuğunuz insanların eserlerinden nasıl daha fazla istifade ederiz, ettiririz diye üzerinde çalışın. Mesela Mustafa Kemal’in nutuk isimli eseri okunmaz olmuş, üzerinde çalışın, o kıymetli fikirler zayi olmasın; hem Hristiyanlık, Yahudilik, Budizim ile İslamiyeti barıştırmak, karıştırmak için çalışmalar yapın; hem Muhammedu’r-Resulullah demeden de nasıl cennete gidilecek fikirler üretin; hem kız ve erkek gencecik dimağların Anadolu sokak ve caddelerinde dansöz gibi (hizmet adına) oynatmak için, yeni rüyalar ve deliller bulun. Koç, Alarko vs.nin zekatlarından(!) himmetlerinden(!) ne yapmak lazımsa onları düşünün. Boş verin, çok işiniz var. Hem sizin hocalarınız var, profesörleriniz, bilim adamlarınız var. Onlar size kafidir. Risale-i Nur’la ve yapacağı icraatlarla vakit kaybedecek zamanınız yoktur. Zaten anlaşılmıyor filan(!) İşinize bakın. Ha en başta aklıma bir soru geldi, bu hükümet geldiği cereyan itibariyle Risale-i Nur’a daima uzak kalmış da, sizin yanyana durduğunuz cereyanlar, partiler çok çok dostlarımız, kardeşlerimiz mi idi?

Yazdığı konulara hem daha evvel cevap verilmiş hem de safı nerede olduğu açıkça görülen, bilinen bu adamların Nurcuların işleri ile uğraşmalarına gerek olmadığını hatırlatmak kafidir, diye düşünüyorum.

Üzerimizde manevi mesuliyet kalmaması için şunları da hatırlatalım:

Bazı değerler veya fizikte, kimyada formüller, kanunlar vardır, bir değer veya rakamla oynarsan o zaman zehiri panzehir, panzehiri zehir yaparsın. İslami prensipler veya insani değerler de böyledir. Hatta ahirette vereceği netice itibariyle daha da ihtimamla muhafaza etmek gerekir. Mesela imanın altı erkanı var, birini çekip çıkaramazsın. “Lailaheillallah dese Muhammedu’r-Resulullah demese de başımda yeri var.” diyemezsin. Cenab-ı Hak bizi istikametten ayırmasın.

Mesela başörtüsü füruattır deyip binlerce avam-ı nası lakaydlığa sevk edersen bunun huzur-u İlahide bir hesabı olur.

Türkçe Olimpiyatları denilen kızlı erkekli levhiyatı bütün Anadolu’ya yayarak adına hizmet deyip Peygamberi (asm) oraya getirip (haşâ ve kellâ) halka sefahatı meşru göstermek Kitab’la sünnetle ahlakla nasıl izah edilir?

Kendi telif etmediği ve müellifinin de katiyen izni olmadığı halde sadeleştirme adı altında tahrifat yapılması ki o eserler Kur’an’ın elmas kılıncı hükmünde, maddi ve manevi değeri idrakimizin fevkinde olan Risale-i Nurlar olsa hukuka tecavüz ve Kur’an’ın hakaikine taarruz sayılmaz mı?

Her şeyi yazarsak bu sayfalar kafi gelmez. Hep hüsnü zanla baktık, çok şeyleri gِöremedik.

Ümidimiz ve duamız, (zararın neresinden dönülse kârdır) kardeşlerimizin hakka hakikata müteveccih olup, istiğfar edip, Kur’an’a ve hakikatlerine sarılıp, iman ve ilim hizmetine istikamet dairesinde devam etmeleridir. Bu milletin maddi ve manevi birikimini zayi etmemeleridir. Kendilerine yapılan ikazlara kulak vermeleridir. Dahili ve harici cereyan ve kuvvetlerin yerine inayet ve tevfik-i İlahîye istinaden hizmetlere devam etmeleridir. Kemalizmin ve Batının oyunlarına gelmemeleridir.

Cenab-ı Hak müminleri ve ehl-i imanı, insi ve cinni, görünen ve görünmeyen şerlerden muhafaza eylesin, âmin!

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır