Nâbî tarafından yazılmış tüm yazılar

Ramazan duası

Ramazana Dair Hulusi Yahyagil Ağabeyin Duası:

“Cenab-ı Hakk ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri, cümlemizi idrakiyle müşerref olduğumuz mübarek Ramazan’ın gündüzlerini tam ve kâmil oruç tutmaya ve gecelerini teravih namazı ve sair ibadetlerle ihyaya muvaffak eyleye. Her gecesinde Leyle-i Kadir sevabı almak mümkün olan bu mübarek ayın hürmetine yurdumuzu ve sair İslam memleketlerini kaht ve gala ve şamatat-ı a’da, gizli ve aşikar dinsiz hain zümrenin tasallut ve tahakkümünden, semavi ve arzi her türlü musibetlerden muhafaza eyleye. Gadre uğramış, zulüm görmüş, hürriyetlerini kaybetmiş ve bu gibi musibetlere hedef tutulmuş, din kardeşlerimizi nihayetsiz lütuf ve keremiyle halas ve muhafaza eyleye.

Ehl-i imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine devalar, borçlularına borç eleminden kurtulmalar, yolcularına selametler, ticaretle iştigal edenlerine, ‘Sıdk ve emaneti iltizam eden tacir, enbiya, sıddıkîn ve şühedayla beraberdir’ hadis-i şerifi mantukunca doğruluk ve eminlik tevfik eyleye.

Bu mübarek ayda ehl-i imanın ihtiyaç içinde olanlarına yardım etmek lüzumunu idrak edip bilfiil yardıma muvaffak eyleye.

Hadd-i buluğumuzdan bu zamana kadar işlediğimiz büyük ve küçük umum günahlarımıza ciddi pişmanlık duyarak Rabb-ı Rahimimize iltica etmek ve afv ve mağfiret-i İlahiye’ye nail olmak cümlemize müyesser eyleye. Âdem (a.s.) zamanından bu zamana kadar dar-ı bekaya intikal etmiş ehl-i imana ve bütün geçmişlerimize rahmet ve evlatlarımıza hayatlarının devamında tarik-i müstakimde hidayetler nasib eyleye. Şahsi ve içtimai hayatımızda iman ve İslam dairesinde amellere muvaffak edip, bizleri, efradı aile, akraba ve taallükat ve tekmil din kardeşlerimizi salah-ı hal ile müzeyyen ederek rahmet-i İlahiye’ye layık eyleye.

Suri ve manevî bütün müşkilatlarımızı hall ü asan eyleye.

Bu mübarek ayın orucuyla hayvani ve şehevani amellerden kurtararak melek evsafına yaklaşmak ve Ramazan’dan sonra da bu hali nihayetsiz lütuf ve keremiyle muhafaza etmek cümlemize nasib ve mukadder eyleye. Asakir-i İslamiyeyi dâhili ve harici her türlü düşmanlara, her zaman ve her yerde mansur ve muzaffer eyleye. Devlet adamlarımızı maneviyata, memleketin ümranına ve milletin refahına hadim eyleye. Vadelerimiz hitamında cümlemize ol kelime-i münciye-i mübareke olan, ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah’la ihtitamlar nasip eyleye. Şefaat-ı Ahmediyeye (a.s.m.) nail eyleye. Cennete ve rü’yet-i Cemaliye cümlemizi taltif buyurarak, haklarımızdaki hesapsız nimetlerini itmam eyleye.

Azamet-i Hüda ve bu duamızın indallahta kabülü için tekbir,

“Allahü ekber, Allahü ekber, Lailahe illallahu vellahu ekber, Allahu ekber ve lillahilhamd”

Ya İlahî tekmil işlerimizin sonunu hayreyle. Dünyada zelil olmaktan, ahirette azaptan koru. Ey yardımı bol olan Rabb’imiz! Senin yardımın âli ve boldur. Ve her türlü noksanlardan berisin.

Ya İlahî! Malikimiz sensin. Bizler memlüküz. Fatihül ebvab sensin. Rahmet kapılarını bize ancak sen açarsın. Gücümüzün yetmediği hesapsız ihtiyaçlarımız var. Sebeplerin sahibi de sensin. Sebeplerini hazırla da, isteklerimizi ihsan buyur. Bize istemeyi öğret ki, istediklerimizi ver Ya Rabb’i!

Ya İlahi! Bizleri senin emirlerini yerine getirmeye çalıştırdıklarına, lütfu fazlınla emniyette bulundurduklarına, kaza ve kaderine razı, belalarına sabir, nimetlerine şakir olup, zikrinden lezzet, kitabından ferah alanlarına, gecede ve gündüzde maddî ve manevî şerlerden esirgeyip necat verdiklerine, dünyadan nefret ve ahirete muhabbet ettirip Senin likana müştak kıldıklarına, yüzlerini sana çevirtip, Senin rahmet kapında niyaz ettirdiklerine, ölümü, başta Habibullah (a.s.m.) geçmiş ahbablara visal vesilesi olarak bildirdiğin makbul kullarının zümresine dâhil eyle! Ferman-ı Alişanın olan Kur’anda bizlere öğrettiğin gibi diyoruz: ‘Ya Rab! Resullerinin lisanı üzere bize vaat ettiğin sevabı ver ve kıyamet gününde bizi rezil ve rüsvay eyleme!’ Muhakkak sen dua edene icabet eder, vadinde hâşâ, hulfetmezsin.

Ya İlahî! Bizleri senin rızan için sabahlat ve yine senin rızan için akşamlat, yaşat ve vadelerimiz doluncaya kadar cemaat içinde emin kıl. Ve böylece emanetlerine ihanet etmemiş kulların olarak kendine döndür Ya Rabb’i.

Ya İlahi! Bizlere hakkı hak olarak gösterip uymayı, batılı batıl olarak gösterip sakınmayı müyesser eyle. Müslümanlardan olduğumuz halde vefat ettirip salihlere ilhak buyur. Zalimlerin şerlerini üzerlerimizden kaldır. Mü’minlerin makbul dualarına ortak et. Ve takdir buyurduğun musibetlerden bizleri lütfunla esirge Ya Rabb’i.

Ya İlahî! Ümmeti Muhammedi mağfiret buyur, şefaatına mazhar kıl, rahmeyle, yardım eyle, üzerlerine hayır kapılarını aç, kalplerini muhabbetinle teshir eyle, hallerini ıslah eyle. Fesada gitmekten muhafaza buyur, derecelerini yükselt, gamlarını gider. Muhammed (a.s.m.) hürmetine bütün Ümmet-i Muhammed’in (a.s.m.) kötülüklerinden geç Ya Rabb’i.

Ey tövbe edenleri ve affetmeyi seven Rabb’imiz! Tövbelerimizi kabul ve bizleri lütfunla affet. Ey korkulara ve ‘Aman Ya Rabb’i’ diyenlere eman veren Rabb’imiz, bizlere de eman ver. Ey mütehayyirlere delil olan Rabb’imiz, bizleri hidayette, sırat-ı müstakimde sabit kıl. Ey isteyenlerin yardımcısı olan Rabb’imiz, bizlere yardım eyle. Ey ümitleri kesilenlerin ümidi olan Rabb’imiz, ümitlerimizi kesme. Ey asilere rahmeyleyen Rabb’imiz, bizlere de rahmeyle. Ey günahkârların günahlarını mağfiret buyuran Rabb’imiz, günahlarımızı mağfiret buyur, her türlü kötülüklerimizi ört Ya Rabb’i. Sadık dindarlardan olduğumuz halde hayatımıza ve o mübarek kelime-i şehadet olan ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah’la nefesimizi vermeyi nasip eyle, Kalblerimizi muhabbetinle doldur ve nurlandır Ya Rabb’i. Sadrımızı aç, ayıplarımızı ört. İşlerimizi kolaylaştır. Yüzlerin ak ve kara olarak görüleceği günde yüzlerimizi ak eyle, kalplerimizi pak eyle, kabirlerimizi nurlandır, Cennet bahçelerinden bir bahçe eyle, günahlarımızı mağfiret buyur, kalblerimize senin sevginden başka sevgilerin girmesine imkân verme, muratlarımızı ve maksutlarımızı ihsan buyur.

Ey gizli lüfufların sahibi Rabb’imiz! Bizleri korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eyle. Ya İlahi, bizleri, ana babalarımızı ve onların ana ve babalarını meşayih ve üstadlarımızı bahusus Üs tad Be di üz za man Said Nursî (r.a.) Hazretleri’ni ve umum merhum Nur talebelerini, sevdiklerimizi, akraba ve taallükatımızı, komşularımızı ve bütün din kardeşlerimizi, bize iyilik edenleri, hayır dua edenleri ve bizden hayır dua isteyenleri ve bizde hakları olanları ve bütün Ümmet-i Muhammed’i (a.s.m.) mağfiret buyur.

Ya İlahî, bizleri ve bütün ehl-i imanı belalardan, borçlardan, musibetlerden, hastalıklardan, şerlerden ve şerlilerin şerlerinden muhafaza buyur. Beldemizi ve sair bilad-ı müminini her türlü afat-ı araziye ve semaviyleden koru. Din ve mukaddesat düşmanlarını kendi dertlerine düşürerek kötü emellerinde muvaffak eyleme. Bizleri ashab-ı yeminden eyle, kitabımızı sağımızdan verdir. Bütün hayır niyetli yolculara selametler, fariza-i haccı yapmak isteyenlere kolaylıklar, gidemeyenlere de halis niyet ve hayırlı ziyaretler nasip eyle Ya Rabb’i.

Ya Erhamer-Rahimin. Sonsuz rahmetini, ism-i azamın, Kur’an-ı Hakim’in, Habib-i Ekremin ve makbul Kulların Leyle-i Kadrin ve diğer mübarek gecelerin hürmetine dualarımızı kabul buyur. Amin..”

Ailem.. Küçük Cennetim..

İnsanın hususan müslümanın tahassüngâhı(sığınağı) ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır.(24.Lema, 2.Nükte)

Nev’-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cem’iyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, bir tahassüngâh ise; aile hayatıdır. Ve herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır. (9.Şua)

Aile hayatı müslüman için:

  • Tahassüngahı,
  • Bir nevi cenneti,
  • Küçük bir dünyasıdır.

Nev’-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde:

  • En cemiyetli merkez,
  • En esaslı zemberek
  • Dünyevi saadet için bir cennet,
  • Bir melce,
  • Bir tahassüngah,
  • Küçük bir dünyasıdır.

Aile hayatım tahassüngahım; dış alemin dağdağalarından sığınağım, içtimaî hayatın keşmekeşlerinden kaçıp, kapıyı kapattığımda kusurlarımı saklamak zorunda olmadığım, savunma mekanizmalarımı bir kenara bırakabildiğim, hata ve sevaplarımla tenkit edilmeden sevildiğim ve herkesi de olduğu gibi sevebildiğim ortam.

Aile hayatım bir nevi cennetimdir; cennet umum maddî manevî lezzetlere medar bir mekandır. Ailemle maddî şeyleri paylaştığım gibi manevî lezzet ve hazları da paylaşırım. Aynı evi paylaşmaktan çok öte bir ruhanî alış veriştir bu küçük cennette yaşamak. Birbirimizi hayra teşvik manasında, yönlendirmeler yapar ve yönlendirmelere açığızdır. Mesela beraber ders okuyup mütalaa etmek, arkasına çay içmek, manen teneffüs etmek için kolay bir yoldur. Çayı demlemek, meyveleri soymak ile sadece çay veya meyve ikram etmiş olmuyoruz, aynı zamanda çayın yanında karşımızdakine sevgi ve ilgimizi de sunuyoruz. Almak ve vermenin, yani küllîleşmenin en rahat bir yolu oluyor. İstersek ufak faaliyetleri bu manevî alış verişe zemin haline getirebiliyoruz. “senin için şunu aldım” yada “sana şunu pişirdim” derken alınan, pişirilenden öte bir iltifat-ı kalbîmizi sunuyoruz.

Aile hayatım küçük bir dünyamdır; dışarıyla veya başka insanlarla ne kadar sıkı bir irtibatım olursa olsun, daima alemimde öncelikli olan aile efradım ve onlarla olan münasebetimdir. Bundan anlıyorum ki alemimi ailem doldurmuş. Dünyamın temel direği olarak görmemekle beraber sorumluluk ve vazifelerimi onlarla tanımladığım için şahsî kimliklerinden ötürü değil de onlara karşı olan vazifelerim ve konumum itibarıyla alemime alıyorum. Her şeyden önce onlar bana Rabbimin emaneti, her vazifede önce Allah’a karşı mes’ulum. Maddî ve manevî vazifelerimi ifa etmeye çalıştıkça iç alemimin derinleşip küllîleştiğini fark ettim. Yani ahiret yolunda en güzel hazırlık, aile hayatımdaki fıtrî sorumluluklarımla oluyor. Küçük dünyam ebedî dünyama hazırlıyor, aslında netice ve vazife itibarıyla aile hayatım hiç de küçük değil.

Aile hayatım en cemiyetli merkezdir; irtibatlı olduğumuz bütün eş dost akraba ile paylaşımlarımız aile içinde teneffüs ettiğimiz ortamın renginde oluyor ve o renk, etrafla iletişimimiz sayesinde dalga dalga yayılıyor. Yani evimizin şahsı manevîsi irtibatlı olduğumuz insanlara da aksediyor. Burada temel esaslardan biri şu ki, bizim ailemizde “ben merkeziyetçilik” yok, içine kapanıp alemine başkasını almamak, bunu özgürlük zannetmek gibi yalnızlığa iten vartalara düşmemeye çalışıyoruz.

Şunu anladık ki: zamanın ve nefsin vartalarından korunmak ancak bir şahsı manevîye dahil olmakla mümkün oluyor; en fıtrî, sıcak ve samimî şahsı manevî de aile içinde tahakkuk ediyor. Çünkü Rabbimiz nesebî bağların içine muhabbet, şefkat iksirini katıvermiş, biz de o fıtrî alakayı işletince daim işleyen bir muhabbet fabrikası oluyor aile hayatımız. Fabrikanın düzgün devamı için elbette her gün katkı yapmak gerekiyor; bu da bizi dinamik tutuyor; yeknesak, kalıplaşmış, anne-baba-eş tariflerinden sıyrılıp, ruhen alış verişimiz olan ebedî hayata yönelik irtibatlar kuruyoruz. Bu kadar kıymetli alış veriş bu dünyaya sığmayacağı hem nimetin burada verilip başka alemde mahrum bırakılmayacağı Rahmetin şe’ni olduğundan aileme nasıl katkı yapabilirim manasında niyet ve düşüncelerimiz oluyor.

İlk  gayretimiz: aile içi irtibatlarımızı kuvvetlendirmek, “birimiz hepimiz” manasında “ferdin kıymeti bütün cemiyet kadardır” diye ayet-i kerîmede anlatılan hakikati alemimize yerleştirmeye çalışıyoruz. Her işi, faaliyeti beraber yapmaktan zevk alıyoruz. Birinin sevdiği bir şey olsa, yapılması hikmetliyse hepimiz binniyet, bilkasd ona dahil olmaya hiç olmazsa destek olmaya çalışıyoruz. Kararları beraber almayı, hislerimizi paylaşmayı, günlük yaşadığımız hadiseleri beraber yorumlayıp bakış açımızı ortaya koymayı seviyoruz. “Bu kadar şeyi beraber yapmak için zamanı nasıl buluyorsunuz?” derseniz; bizim evde TV’ye pek itibar edilmiyor, birbirimizin ne düşündüğünü, hissettiğini anlamak ve onunla hem dem olmak, uydurma senaryoların çizdiği hayalî insan tiplemelerinin his ve fikrini anlamaya çalışmaktan daha hakikî, samimî ve kıymetli geliyor. Bizim evde hiç yeknesaklığa girmeden sürekli aynı dizi oynar: “kulluk yolunda ailemle nasıl ilerliyorum..

Biz böyle küllî ve muhabbetli atmosferi ailemizde oluşturdukça etrafımızdaki dost- ahbablarımız da buna cezb olup irtibatı artırıyorlar. İnsanın cennet nümun mekanı evi, eşi, evladı, anne-babası olduğunu anlıyorlar. Formülü bulduk: iman dairesinde aile şahsı manevîsi oluşturmak..

Aile hayatım en esaslı zemberek; benim için olduğu kadar içtimaî hayat için de tetikleyen, harekete geçiren itici güç, aile hayatı ile toplanıp temerküz ediyor. Kendi bakış açımız, anlayış ve kavrayışımıza katkı yaptığımız nisbette ortaya dinamik bir aile hayatı çıkıyor. Ferdler de ruh alemlerindeki bu dinamikliği günlük hayatın içine taşıyor, ulvî hisler, yapıcı fikirler üretiliyor, gençlerin hedef ittihaz ettiği maksadlar yükseliyor. Sorunlarını paylaşıp çözüm bulacağı, tecrübelerinden istifade edeceği eş veya büyükleriyle samîmane hemhal olabiliyor, ailenin şahsı manevîsinden daim kuvvet alıyor.

Oysa günümüz içtimaî hayatında birbirinin derdiyle dertlenmek çok nadir bir ahlak haline geldiğinden ferdler umumiyetle yalnızlığa itilmiş durumda kalıyor. Yalnızlık vahşetine düşen bir ruhun çalışmaları ise ekseri maddî bir menfaat için veya verimsiz, kısır oluyor. Toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek kaliteli çalışmalar için itici güç olarak sadece maddî menfaat yeterli değil, hem uzun ömürlü degil; hamiyyet, şecaat, fedakarlık gibi ulvî hisler nev’inden saikler lazım. Ulvî hisler, insanî vasıflardan, o da İslamî terbiyeden, o da ailedeki eğitimden neşv-ü nemalanıyor. Ailenin maddî, manevî nasıl bir  zemberek olup toplumu harekete getirdiğini böylece anlıyoruz.

Aile hayatım melce’imdir; zor durumlar, sıkıntılı anlar, ızdırar hallerimde dönüp geldiğim ortam yada varlığından kuvvet aldığım ilk mecazî istinad noktam ailemdir. Allah’ın rahmetine ve korumasına ayine olan ailem, her durumda yardımcı ve sığınak oluyor. Fikren bile bazı olumsuzluklardan kaçma ihtiyacım “ailem var” düşüncesi ile mümkün oluyor.

Şimdi risalelerde bu kadar kıymettar bir hakikat olarak anlatılan aile hayatından mahrum olan çocukları, gençleri, yaşlıları düşünelim. Dünyanın her tarafında çeşitli musibetlerle anne babasından veya sahip çıkacak bir akrabadan mahrum kalmış kardeşlerimiz var. Umum kainatla münasebettar bir insan olarak, onlar için ne yapabilirim?

Öncelikle ailenin ne kadar kıymetli bir nimet olduğunu ailesi olanlara anlatmalıyım, sonra da bu nimete mazhar olamayanlara yardım etmeye çalışmalıyım. “Hemcinsine şefkat şükr-ü hakikînin esasıdır.” demiş Üstadımız..

Nabi

www.NurNet.org

Risale-i Nur’dan Mirac Kandiline Dair…

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Leyle-i Miraç, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir.

Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Şirket-i mâneviye sırrıyla, inşaallah herbiriniz kırk bin dille tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisanla bu kıymettar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz.

Ve hakkımızda gelen fırtınada binden bir zarar olmamasına mukabil, bu gecedeki ibadetle şükredersiniz. Hem sizin tam ihtiyatınızı tebrikle beraber, hakkımızda inâyet-i Rabbâniye pek zâhir bir surette tecelli ettiğini tebşir ederiz. (Şualar sh.429)

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Leyle-i Miracınızı tebrik ve içinde ettiğiniz duaların makbuliyetini rahmet-i İlâhiyeden niyaz ederiz. Ve bu havalide Miraç gecesinden bir gün evvel ve bir gün sonra müstesna bir surette rahmetin yağması işarettir ki, bu vatanda bir umumî rahmet tecellî edecek, inşaallah. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 263)

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sual: “Tevafukla bu keramet nasıl kat i sabit oluyor?” diye kardeşlerimizden birisinin sualine küçük cevaptır.

Elcevap : Birşeyde tevafuk olsa, küçük bir emare olur ki, onda bir kasıt var, bir irade var; rastgele bir tesadüf değil. Ve bilhassa tevafuk birkaç cihette olsa, o emare tam kuvvetleşir. Ve bilhassa, yüz ihtimal içinde iki şeye mahsus ve o iki şey birbiriyle tam münasebettar olsa, o tevafuktan gelen işaret sarih bir delalet hükmüne geçer ki, bir kasıt ve irade ile ve bir maksat için o tevafuk olmuş, tesadüfün ihtimali yok.

İşte, bu mesele-i Miraciye de aynen böyle oldu. Doksan dokuz gün içinde yalnız Leyle-i Regaip ve Leyle-i Miraca yağmur rahmetinin tevafuku ve o iki gece ve güne mahsus olması, daha evvel ve daha sonra olmaması ve ihtiyac-ı şedidin tam vaktine muvafakatı ve Miraciye Risalesinin burada çoklar tarafından şevkle kıraat ve kitabet ve neşrine rastgelmesi ve o iki mübarek gecenin birbiriyle bir kaç cihette tevafuk etmesi ve mevsimi olmadığı için acip gürültülerle, söylenmeyecek maddi manevi zemin gürültüleriyle feryatlarına tehditkarane ve tesellidarane tevafuk etmesi ve ehl-i imanın meyusiyetinden teselli aramalarına ve dalaletin savletinden gelen vesvese ve zaafiyetine karşı kuvve-i maneviyenin takviyesini istemelerine tam tevafuku, bu geceler gibi şeair-i İslamiyeye karşı hürmetsizlik edenlerin hatalarına bir tekdir olarak,

“Kainat bu gecelere hürmet eder, neden siz etmiyorsunuz?”

diye manasında, kesretli rahmetle şeair-i İslamiyeye karşı, hatta semavat ve feza-yı alem hürmetlerini göstermekle tevafuk etmesi, zerre miktar insafı olan bilir ki, bu işte hususi bir kasıt ve irade ve ehl-i imana hususi bir inayet ve merhamettir; hiçbir cihetle tesadüf ihtimali olamaz.

Demek hakikat-ı Miraç, bir mucize-i Ahmediye (a.s.m.) ve keramet-i kübrası olduğu ve Miraç merdiveniyle göklere çıkması ile zat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) semavat ehline ehemmiyetini ve kıymetini gösterdiği gibi, bu seneki Miraç da zemine ve bu memleket ahalisine kainatça hürmetini ve kıymetini gösterip bir keramet gösterdi. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 39)

Bediüzzaman Said Nursi Hz.

www.NurNet.org

Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

Hz Ali(R.A.)’ın Duası:
 
Sırların hazinesi olan Bismillah ile başlarım, onun ile o hazineyi keşfederim.
Ardından mahlukatın en hayırlısı, dalalet ve yanlışlıkların ortadan kaldırıcısı Hz.Muhammed(ASM)’e salat ve selam getiririm. Hiç şüphesiz ALLAH ve melekleri peygambere salavat getiriyorlar, rahmet gönderiyorlar, onu maddi manevi destekliyorlar. Ey müminler siz de ona salavat getirin, selam verin, biat edin. Onu maddi ve manevi destekleyin.

ALLAH’ım etrafı sırlar dağıtan, nurlar saçan, hakikatlerin onun hayatında yükseldiği, adem limlerinin ona inip mahlukatı aciz bıraktığı, anlayışların onu anlamakta kısır kaldığı, bizden ne geçmiş ne de gelen kimsenin onu anlamadığı o Zat’a salavat indir.

Melekut bahçeleri onun cemalinin çiçekleriyle revnaktardır. Ceberut havuzları onun nurunun feyziyle fışkırandır. Hiçbir şey yoktur ki O’na bağlı olmasın.

Çünkü eğer o zat vasıta olmasaydı mevcudat zail olurdu. Öyle bir salavat ki senden Sana ve O’na yakışır.

ALLAH’ım! O sana delalet eden en kapsamlı sırrındır, senin önünde durmuş en büyük perdendir O.

ALLAH’ım beni O’nun nesebine ilhak et, O’nun şerefinden bana da nasip et. Onu bana öyle bir tanıt ki, bütün cehalet kaynaklarından kurtulayım.
Fazl ve ilim kaynaklarından kana kana içeyim. Onun yolu üzere yardımınla mahfuz bir yolculukla beni huzuruna al.
Beni batılın üzerine saldırt ki onu ezeyim, beni ehadiyet denizine at, vahdet denizinin ortasında beni batır ki vahdetten başka bir şeyi ne göreyim, ne işiteyim, ne de bulayım.

ALLAH’ım isimlerine ayna olan o büyük perdeyi ruhuma hayat yap ve onun ruhunu hakikatimin özü kıl ve onun hakikatini dünyalarımı derleyen kapsamlı bir hakikat yap. Ey ilk hakikat olan evvel, ahir, zahir, batın.

Kulun Zekeriya(AS)’ın yalvarışını dinlediğin gibi benim de yalvarışımı dinle. Kendin ile senin için bana yardım et. Kendin ile senin için beni teyit et. Benimle kendi aranı birleştir. Benimle başkası arasına engel ol ya ALLAH, ya ALLAH, ya ALLAH.

Ey Rabbimiz kendi katından bize bir rahmet ver ve işlerimizde doğru karar aldırma imkanını ver ve işlerimizde bana bir ferec ve çıkış yolu nasip et.

ALLAH ve melekleri peygambere salavat getiriyorlar. Ey müminler siz de ona salavat getirin, ona selam verin. ALLAH’ın salavatları, selamı, tebrikleri, rahmet ve bereketleri, efendimiz ve abdin, sevgilin, peygamberin, elçin olan Muhammed (sav)’e al ve ashabına olsun tekler ve çiftler adedince, ALLAH’ın mükemmel ve mübarek kelimeleri adedince.

Cuma Duası (CUmanız Mübarek Olsun)

Mevlana Celaleddin Rumi(K.S.)’dan Bir Dua:

“Yâ Rabbi! Bizim halimize bakarak muamele etme. Kendi ikram ve ihsanına göre bize muamele eyle.

Yâ Rabbi! Kerem ve lütfunla hidayet ettiğin kalbe tekrar delalete, sapıklığa meylettirme. Belaları bizden sarf eyle, çevir ve değiştir. Ey affı çok olan günahları örten Rabbim, o günahlar dolayısı ile bizden intikam alma, bize azap etme.

Yâ Rabbi! Biz nefis ile şeytana köpek gibi tabi olduksa da sen azap arslanlarını bize saldırtma.
Ey Hayy edebi diri olan Rabbim!
Talep ve dua üzerine nasıl olur da kerem etmezsin. Sen kerem sahibisin. Ey mahlukatın, yaratıkların, canlıların ihtiyacını gideren Rabbim sen varken hiçbir kimseyi hatırlamak ve ondan bir şey ummak layık değildir.

Yâ Rabbi! Ruhumda bir ilim katresi var. İlahi onu hevâ rüzgârıyla ten toprağından muhafaza eyle.
Ey ihsanı çok olan Rabbim! Cefa içinde geçip giden ömre merhamet et.
Ey affetmeyi seven Rabbim! Bizi affeyle. İsyan derdimize çare eyle.
Ey yardım isteyenlerin yardımcısı! Bizi hidayete çıkar.

Yâ Rabbi! Dua ve yakarışlarımızda sana layık olmayan sözleri bilmeyerek söyleyip hatalarda bulunmuş isek, o kelimeleri sen ıslah et ve duamızı kabul buyur. Çünkü sözlerin hakimi ve sultanı ancak sensin.

Ey Âlemin Yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış adeta taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat, feryadımızı, âh u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini celbetsin, çeksin. Hepimizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al. O nefis bıçağı kemiğe dayandı (zulmü canımıza yetti).

Yâ Rabbi! Sana ne arz edeyim. Çünkü sen gizli ve açık her şeyi bilirsin.”

Nurnet.org