Said tarafından yazılmış tüm yazılar

Vakıflar Haftası 11-17 Mayıs 2017

11-17 Mayıs tarihleri arasına denk gelen Vakıflar Haftasını NurNet ekibi olarak kutluyoruz.

Bizlerde Prof. Dr. Mehmet Emin Ay‘ın ayetler ve hadisler ışığında vakfın mahiyetini anlatmış olduğu sunumu, metin halinde sizlerle paylaşmak istedik.

Tarihten Günümüze Vakıfların Eğitime Katkıları

Vakıf Nedir?

İnsanlara faydalı olabilecek herhangi bir mülkü veya bu mülkün gelirini Allah’ın mülkü hükmünde kabul ederek, temlik ve temellükten daimi olarak alıkoymaktır.

Tanımdan çıkan sonuçlar:

1. Vakıf malın mülkiyeti Allah’a aittir.

2. Vakıf malın menfaati insanlara aittir.

3. Vakıf süresizdir.

İslam Dünyasında Vakıfların Ortaya Çıkmasında Etkili Olan Faktörler:

1. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri

2. Hz. Muhammed’in (a.s.m) konuyla ilgili hadisleri

Kur’an-ı Kerim’in ayetleri:

Onlar gayb’e inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerine sarf ederler.”  (Bakara,3)

Onların mallarında yoksul ve muhtaçlar için bir hak vardır.” (Zariyat, 19)

Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe/sadaka vermedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.” (Al-i İmran, 92)

Hz. Muhammed’in (a.s.m) Konuyla İlgili Hadisleri:

İnsan öldüğü zaman amel defteri kapatılır. Ancak ona üç şeyden dolayı devamlı olarak sevap yazılır: İnsanlara ve insanlığa faydası dokunan iyilikler (sadaka-i cariye); insanların faydalandığı ilim ve kendisine dua eden hayırlı bir evlat.

Bir hurmanın yarısı ile; onu da bulamazsanız güzel sözle ateşten korununuz.

Cömert kişiler Allah’a yakındır.

Yoldan insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmak da bir sadakadır.

Bu tavsiyelerin insanlar üzerindeki etkileri:

İnsanın en hayırlısı, diğer insanlara yararlı olan;

Malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan/vakfedilen;

Vakfın en hayırlısı da, halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır.

Hz. OSMAN: Bir su kuyusu vakfetti

Hz. ÖMER ve Hz. EBÛ TALHA: Birer hurma bahçesi vakfettiler.

Mengücik hükümdarı Behram-Şah, ağır kış şartlarında aç kalıp ölmesinler diye, vahşi hayvanların yemeleri için dağlara yiyecek attırmıştır.

Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökböri, kimsesiz çocuklar için bakımevleri, bakıma muhtaç yaşlı hastalar için darülacezeler yaptırmıştır.

Dindarlığıyla bilinen ve çokça sadaka dağıtan Tuğrul Bey:  “Kendime bir saray yaptırıp yanına bir mescit inşa etmezsem Allah’tan utanırım.”  derdi.

Yoksullara maaş bağlatan ve cömertliğiyle tanınan Alp Arslan’ın duası şöyleydi:  “Allahım! Bana o kadar mal ver ki, ülkemde yoksul kimse bırakmayayım.

Bu anlayış ve geleneğin takipçileri olan Osmanlılar Döneminde atalarımız, hasta ve sakat leylekler için “Gurebahâne-yi Laklakan” adı ile hayvan hastahaneleri kurmuşlardır.

Vakıfların Eğitim Tarihimizdeki yeri ve önemi üzerine Kanuni Devrine ait bilgiler:

KANUNİ DEVRİNDEKİ NÜFUS VE VERGİ SAYIMINA GÖRE:

1527/1528 malî yılı bütçesinde gelirler:

537.928.000 akçedir. Bunun:

%12’si VAKIF gelirlerine aittir.

AYNI DEVİRDE:
Hüdavendigar Livası’na dahil 17 sancaklık Anadolu Eyaletine ait 77.187.788 akçelik genel gelir içinde, VAKIF ve VAKIF MÜLKLERİ hissesi %17.6 gibi yüksek bir oran gösteriyordu.

Anadolu Eyaletinin bu vakıf gelirleri ile:
45     İmaret
342     Cami
1055     Mescit
623     Zaviye ve Hankâh
112     Medrese
154     Muallimhane/İlkokul
1     Kalenderhane
4     Darulhuffaz
55     han ve Kervansaray

Olmak üzere toplam 2371 kuruluş işletiliyor ve işletme giderleri karşılanıyordu.

Yardımcı eğitim hizmetleri kapsamında:

Kütüphaneler açıldı ve ödünç kitap uygulaması başlatıldı.

Vakfedilen paralarla kâğıt-kalem-mürekkep    sağlandı ve kitaplar çoğaltıldı.

Cami, medrese, tekke ve kütüphanelere dini kitaplar yanında tıp, felsefe, astronomi, matematik gibi diğer alanlarda da kitaplar vakfedildi.

Okul çağındaki çocuklara kitap alındı.

Faydalı kitaplar yazdırılarak ücretsiz dağıtıldı.

d’OHSSON şöyle diyor:Kur’an, Türkleri dünyanın bütün milletlerinin en hayırseveri ve en insanseveri hâline getirdi.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

www.NurNet.Org

Iğdır Üniversitesinde Neler Oluyor?

7 Ekim 2016 tarihinde Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında çoğu öğretim elemanı olmak üzere Iğdır Üniversitesine bir operasyon yapıldı. 40 kişinin evinde ve üniversitedeki odalarında arama yapıldı, ilgili şahıslar soruşturmaları yapılmak üzere emniyete götürüldü. Olay medyaya “FETÖ’nün Iğdır Üniversitesindeki yapılanmasına yönelik bir operasyon” olarak verildi. Hatta “İlahiyat Fakültesi Dekanı Şadi Eren’in odasında Fethullah Gülen’e ait kitapların bulunduğu!” bile haber kaynaklarında yer aldı.

Hâlbuki darbe girişimi sonrası hemen her resmi müessesede olduğu gibi Iğdır Üniversitesinde de FETÖ’yle ilişkisi olanlara operasyon yapılmış, 17 kişi açığa alınmıştı. Bu yeni operasyonun, sanki öncekinin bir devamı gibi gösterilmesi tamamen bir algı operasyonudur, gerçeği yansıtmamaktadır.  Cumhurbaşkanımızın tam bir basiretle ifade ettiği gibi, “son zamanlarda ülkemizin değişik yerlerinde yapılan tutuklamalarda at izi it izine karışır hale gelmiştir.” Iğdır Üniversitesine yapılan bu operasyon, bu hakikatin tipik bir örneğidir.

Konuyla ilgili bazı gerçekleri şöyle ifade edebiliriz:

1-Ülkemiz 15 Temmuz darbe girişimini püskürtmekle tarihinin en önemli olaylarından birine tanıklık etmiş, yeni bir İstiklal Harbi kazanmıştır. Iğdır Üniversitesi, Iğdır’daki demokrasi nöbetlerine aktif olarak katılmış, ciddi katkılarda bulunmuştur. Bu operasyonda tutuklanan İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerimizden Yrd. Doç. Dr. İbrahim Akgün, Yrd. Doç. Dr. Musa Çetin gibi isimler, demokrasi nöbetlerinde yaptıkları konuşmalarla milli şuurun uyanmasına ve güçlenmesine ciddi, samimi katkılar sunmuşlardır. Ancak Iğdır gibi nüfusu küçük bir ilimizde bulunan tek resmi vakfı (Iğdır Kültür Çevre ve Sağlık Vakfını) -hiçbir alakası olmadığı halde- FETÖ Vakfı olarak yasaklı vakıflar listesine aldıran bir zihniyet, bu olayda da FETÖ’yle uzaktan yakından alakası olmayan bu 40 kişiyi FETÖ mensubuymuş gibi göstermeye çalışmaktadır. Bu kişiler, asla FETÖ’den olmadıkları gibi,  aksine onlara karşı çok net bir şekilde tavır alan ve mücadele veren vatanperver kimselerdir. Kökü Amerikada olup oradan aldığı direktifleri Türkiyede uygulamaya çalışanlara karşı ciddi mücadele veren bu insanları, sanki onlardanmış gibi lanse etmek, büyük bir iftiradır, tam bir vicdansızlıktır.

2-Batı Dünyası, Ortadoğuda güçlü bir Türkiye görmek istemez. Hele hele Lozanın hükümlerinin bitmesine az bir zaman kala, masaya güçlü bir şekilde oturma potansiyeli olan Türkiye, hiç mi hiç işlerine gelmez. Son 25 yılda başta Irak olmak üzere Suriye ve ülkemizde meydana gelen olaylar bunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Batı Dünyasının İslam coğrafyasını çok iyi araştırdığı, toplumsal ve mezhepsel haritalarımızı çıkardığı ve bunlara göre stratejiler geliştirdiği, en azından konunun uzmanları tarafından bilinen bir gerçektir. Hem Irak, hem Suriyede meydana gelen olaylarda sünni-şii farklılığının ön plana çıkarılması, bunun açık bir göstergesidir. 80 li yıllarda Irak ve İran birbiriyle savaştırılmış, sekiz yıl süren bu savaşta bir milyon Müslüman hayatını kaybetmiştir. Iğdır ilimizde % 40 nüfusun Caferi mezhebine bağlı Şii olması, ülkemizi kaosa sürüklemek isteyenlerin iştihanı kabartmaktadır. Elhamdülillah, Iğdırda sünni-şii farklılığı İslam alemine model olacak şekilde medeni bir seviyededir ve taraflar birbirleriyle İslam kardeşliğine yakışır bir tarzda beraberce yaşamaktadır. Bunda Üniversitemizin, özellikle de İlahiyat Fakültemizin ve Üniversitemiz bünyesinde faaliyet gösteren Caferilik Araştırma Merkezi’nin (CAMER’in) önemli katkıları bulunmaktadır. Caferi mollalar ve İlahiyat Fakültemizin hocalarının Hz. Alinin sözlerini derleyen Nehcü’l- Belağa eserini yıllardır beraberce okumaları, bu birlik ve beraberliğin güzel göstergelerinden biridir. Ayrıca, İlahiyat Fakültemizin öğretim elemanları sünni-şii ayırımı yapmaksızın okullardaki değerler eğitimi gibi faaliyetlere katılmakta, toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanmasına ciddi katkılar sunmaktadırlar. Eğitim camiasının içinde olanlar bunun farkındadır ve üniversitemizi takdirle karşılarlar. Ancak, bu manzaradan hoşlanmayanlar da vardır. Bu son operasyon, bu hoşlanmayanların bir operasyonudur. Bu nadide insanların Iğdır Üniversitesinden ayrılmaları sağlanıp, yerlerine başkalarının alınması planları yapılmaktadır. Öyle görülüyor ki, Iğdır’dan bazıları da kökü ta Amerikaya uzanan bu oyunun bir parçası olarak piyon görevi görmektedir. Elde edebilecekleri birkaç daire başkanlığı veya şube müdürlüğüne Iğdırın ve Türkiyenin huzur ve refahını satmak, en hafifiyle söylersek “büyük bir hıyanettir.” Ve “büyük düşün!” gerçeğinden uzak kalmaktır.

3-“Her ile bir üniversite”, hükümetimizin önemli ve başarılı projelerinden biridir. 5 yılı aşkın bir süredir Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültemizde öğrencilerimize faydalı olmaya çalışan ve üniversitenin bir şehre neler kattığını günbegün gören biri olarak, yapılan bu hizmetlerin sekteye uğratılmaması gerektiğini düşünüyorum. Konuyu ifade etmesi bakımından şu hatıramı nakletmek isterim:

Bundan iki yıl evvel Kars ilimizde Kredi Yurtlar Müdürlüğü bünyesinde öğrencilere yönelik konferanslar vermek üzere davet edilmiştim. Caferi mezhebine bağlı iki esnaf arkadaş ile beraber gittik. Yolda, bu arkadaşlarımızdan biri dedi: “Hocam, şu işe bakın. İlahiyat Fakültesi Iğdıra açılacağı zaman biz buna karşı çıkmış, ‘devlet bizi asimile etmek istiyor” şeklinde düşünmüştük. Ama gelinen noktada konferansınıza biz sizi götürüyoruz.”

Bu türden yaşadığımız çok şeyler var. Özellikle kendim kaleme aldığım “Hz. Ali Diyor Ki” ve “Kardeşlik Felsefemiz” isimli eserlerin on binden fazla Üniversitemizce basılması ve değişik vesilelerle insanımıza ulaştırılması, çok faydalı sonuçlar vermiştir.

4-Iğdırda nüfusları birbirine yakın iki kesim vardır: Aşiret ve Azeriler. Bu iki kesim, aralarında ciddi bir problem yaşamamakla birlikte, tam istenilen bir birlik ve beraberlik de gösterememektedir. Üniversitemizin her iki kesimle de çok güzel münasebetleri ve faaliyetleri vardır, bu yönüyle adeta arada bir tampon görevi yapmaktadır. Böyle operasyonlar, ne Iğdıra bir fayda sağlar ne de ülkemize… Suçlular varsa elbette cezalandırılmalıdır. Fakat peşinen suçlu görüp FETÖ kılıfı altında böyle toplu bir operasyon yapmak, kamu vicdanını ciddi rahatsız etmektedir.

5- Adeta “üniversiteyi çökertme” diyebileceğimiz bu operasyonun kimin ve veya kimlerin işine yaradığı düşünülürse, resmi daha bütün olarak görebiliriz. İçeri alınan Üniversite elemanlarımız, sevilen, sayılan, saygın kimselerdir. Böyle bir operasyon, FETÖ’nün ekmeğine yağ sürer. Gezi Parkı, 17-25 Aralık operasyonları ve en sonunda meş’um 15 Temmuz Darbesiyle hedefine ulaşamayan dış güdümlü bu örgüt ve onu yönlendirenler, böyle operasyonları yönlendirerek muhalefet cephesini yaymaya, hükümet ve devlete karşı bir nefret duyulmasına sebebiyet verdirmeye çalışmaktadır. Keza, böyle bir operasyon, FETÖ davasını sulandırmaya, Ergenekon ve Balyoz gibi sonuçsuz kılmaya yol açabilir. Dolayısıyla, devlet yetkililerinin daha hassas davranması, böyle operasyonların arkasındaki büyük resmi ve hain emelleri öngörmesi beklenir.

6-Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültemiz 1350 öğrencisiyle orta halli bir ilahiyat olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın “dindar nesiller yetiştireceğiz” şeklinde formüle ettiği hedefe karınca kararınca hizmet etmektedir. Böyle kamu nezdinde küçük düşürücü, itibar zedeleyici operasyonlarla fakültemizi itibarsızlaştırmaya çalışmak, dinini ve ülkesini seven dindar halkımızı üzmektedir.

Sekiz yıldan bu yana DOST TV de proğramlar yapan ve beş ayrı yayınevinde 20 den fazla kitapları toplamda 200 binden fazla basılmış yazar bir akademisyen olarak üstteki bilgileri değerli halkımızla paylaşır, saygılar sunarım.

Prof. Dr. Şadi Eren

Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı

Ağabeylerin şüpheli ölümü!

Terör örgütü FETÖ’nün İslamiyet’i kullanarak Türkiye’de taban kazanmaya çalıştığı ve bunun önünde engel gördüğü diğer dini cemaatler ile birlikte Said Nursi’nin yaşayan 6 vekilini ölümle tehdit ettiği, ardından beş din aliminin şüpheli kalp krizleriyle öldüğü ortaya çıktı.

Star’ın haberine göre; FETÖ’cülerin “Hayatlarıyla öderler” şeklindeki ölüm tehditlerine bizzat tanıklık ettiğini belirten AK Parti Isparta Milletvekili Sait Yüce, “Fetullah Gülen, kafasındaki menfur hedefe ulaşmak için Bediüzzaman Hazretleri’ni ve talebelerini engel gördü” dedi.

ÖLÜM MAKİNESİ

Yücel, terörist başı Fetullah Gülen’in başarısız darbe girişimi sonrasında yaptığı açıklamada, “Beyin kanaması balyoz gibi inebilir alır götürür” sözleriyle, FETÖ ile mücadele edenleri ölümle tehdit ettiğine dikkat çekti. AK Parti Milletvekili Sait Yüce, “Örgüt, Türkiye’de genişlemelerine engel gördükleri siyasetçi, gazeteci veya dini cemaatlere karşı, içlerine soktukları adamların sebep oldukları ihtilaflar ve hadiselerle gözü dönmüş bir ölüm makinesi olduklarını gösterdi” diye konuştu. Teröristbaşı Fetullah Gülen’in başta Kur’an-ı Kerim ve İslamiyet’i istismar etmeye çalıştığının altını çizen Sait Yüce, FETÖ’nün Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur’unu tahrip ederek yayınlamaya çalışması ve 17-25 Aralık sonrasında kendilerine tepki gösteren din alimlerine ölümle tehdit etmesine ve ardından beş alimin şüpheli ölümüne dikkat çekti.

SADECE BİRİ KALDI

FETÖ tarafından Said Nursi’nin beş talebesinin öldürüldüğüne ilişkin şüphesini anlatan Yüce, şunları söyledi: “Talebeleri, Gülen hareketinin yanlışlıklarını ve Nurculuk hareketiyle ilgisi olamayacak sapkın yönelimlerinden bahsetmeye başlamış, 17-25 Aralık sonrasında da bu girişimin yanlışlığını ortak bir açıklamayla kınamışlardı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ”manevi evladım, varis ve vekilim’ dediği Mustafa Sungur, FETÖ’nün ve mensuplarının İslamiyet’e zarar veren uygulamalarından vazgeçmelerini istemiş, ‘Elleri ayakları kırılsın’ diye beddua etmişti. Nursi’nin o gün hayatta olan talebeleri Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Abdülkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı, Hüsnü Bayram, Salih Özcan, 17-25 Aralık’tan yedi gün sonra gazete ilanları ve açıklamayla FETÖ’yü açık bir şekilde kınadı. O açıklamadan sonra, Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşayan altı talebesinden merhum Mustafa Sungur, Abdülkadir Badıllı, Sait Özdemir, Abdullah Yeğin ve Salih Özcan, gelen tehditlere rağmen örgüt sempatizanı aile fertleri tarafından tedavi için götürüldükleri FETÖ’ye ait hastanelerde ya da başka sağlık kuruluşlarındaki Paralel Yapı’ya mensup doktorların kontrolü altındayken şüpheli şekilde kalp krizinden öldüler.” AK Parti Isparta Milletvekili Yüce, FETÖ’nün altı din alimini ölümle tehdit etmesine ve örgüt hastanelerinde şüpheli ölümlerine bizzat tanık olduğunu anlattı:

HAYATLARIYLA ÖDERLER

“Mehmet Fırıncı’ya ABD’den kimliği belirsiz telefonlarla “Biz karşımıza çıkanları yok ederiz. Konuşmalarınıza dikkat edin” tehditleri geldi. Bizzat şahit oldum. Şu an yurtdışında olan FETÖ’nün üst düzey adamlarından Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Harun Tokat’a, Gülen’e ulaştırması üzerine merhum Sungur’un mektubunu götürdüm. Risaleleri tahrip etmemelerini istedik. Harun Tokat, tam kapıdan çıkarken bana ‘Latif Erdoğan ve Kemalettin Özdemir’e de söyle fazla konuşmasınlar, hayatlarıyla öderler’ dedi, dondum kaldım.”

Yeni Şafak

Darbeciler Nur Cemaatinden 3 Nur talebesini de şehit etti

Darbe girişiminde bulunan hainler aralarında sivil, polis ve askerlerin de olduğu 240 insanımızı şehit etti. Şehitler arasında Nur talebeleri de var. Şu ana kadar ulaşabildiğimiz bilgilere göre 4 Nur talebesi darbe girişimini engellemek için çıktıkları meydanlarda darbecilerin açtığı ateş ve attıkları bomba nedeniyle şehit oldu.

Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği öğrencisi Mustafa Avcu, Genelkurmay önünde, tank ateşi sonucu kalbinden vurularak şehit edildi.

İkinci şehit TOBB Üniversitesi Hukuk  Fakültesi Öğrencisi Ömer Can Açıkgöz, dün gece cumhurbaşkanlığı külliyesi yanında uçak bombardımanında şehit düştü.

Eczacı Hakan Ünver de Ankara’da uçaktan açılan ateş sonucu şehid edildi. Şehitlerin cenaze namazı bilgileri daha sonra açıklanacak.

Kaynak: Risale Haber

 

Darbecilerin şehit ettiği kahramanlardan biri de Hayrabolu’da 2 ay nur medresesinde kalan Mehmet Ali Kılınç kardeşimizdir.

Kendisine Allah’ta rahmet diliyor. Vatan, millet, islamiyet uğrunda canını ortaya koyan bütün vatandaşlarımıza selam ediyoruz…

NurNet

tahir zeki kandemir

 

Diyanet, Darbe Girişimini Kınadı

Kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Dün gece, kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne, fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir. Aklını, izanını, ruhunu başkalarının emrine veren bu paralel yapı, en büyük ihaneti de bir kez daha yüce dinimize, hak, adalet ve merhamet dini olan yüce İslam’a vermiştir.” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı açıklamada, darbe girişimini kınadı.

Konuşmasına besmeleyle başlayan Başkan Görmez, “Aziz milletimizin her ferdine geçmiş olsun diyorum. Dün gece hayatını kaybeden bütün vatan evlatlarına, bütün masum şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralı evlatlarımıza acil şifalar diliyorum.” diye konuştu.

“Dün gece kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne, fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir. Aklını, izanını, ruhunu başkalarının emrine veren bu paralel yapı, en büyük ihaneti de bir kez daha yüce dinimize, hak, adalet ve merhamet dini olan yüce İslam’a vermiştir. Bugün millet olarak hepimiz için birlik günüdür, gün dayanışma günüdür.” değerlendirmesinde bulunan Başkan Görmez, şunları kaydetti:

“Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum.”

“Gün milletçe kenetlenme günüdür, gün yaşadığımız kabusu tarihin mezarlığına gömerek kardeşliğimizi ve istikbalimizi birlikte yeniden inşa etme günüdür. Dün gece, fecrin doğuşuna kadar semalarımızdan sala seslerini eksik etmeyen bütün diyanet camiamıza, bütün din gönüllülerine en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum. Dün gece, milletimizin kalbine yönelmiş tank namlularından, evlerimizin üzerinden geçen F-16 uçaklarının seslerinden rahatsız olmayıp, bağımsızlığımızın simgeleri olan minarelerimizden yükselen o güzel sala seslerinden rahatsız olan bir tek kardeşimin çıkacağını düşünmüyorum.

Herkes bilsin ki bizim vazifemiz, sadece namaz kıldırmak değildir. Bizim vazifemiz, aynı zamanda tarih boyunca mazlumların umudu olmuş aziz milletimizin maneviyatını ayakta tutmaktır. İstiklal ve bağımsızlığımız için çaba göstermek, iman vazifemizdir.”

“Geçmiş olsun dileklerini ilettiler.”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, dün gece göz yaşlarıyla Türkiye’yi izleyen mazlum milletler olduğunu ve o milletlerin Diyanet İşleri ve Din İşleri Başkanlarının kendisini arayıp, Türk milletine geçmiş olsun dileklerini ilettiğini belirtti.

Başkan Görmez, “Allah milletimize zeval vermesin, Allah milletimizi, ülkemizi ve bütün insanlığı her türlü kötülükten muhafaza etsin. Sözlerimi yüce Rabbim’in bir ayeti ile bitirmek istiyorum. Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız, siz en yücesiniz. Allah’a emanet olunuz.” diye konuştu.