Avrupa, İlim Ve Medeniyeti Müslümanlardan Öğrendi

Ortaçağın en büyük botanikçi ve eczacısı İbn-i Baytar (1190-1248) 1400 civarında bitki ve ilacı anlatan kitaplarıyla, 16. yüzyıla kadar kaynak olmuştur. Demîrî (1349-1405) 1069 hayvanı incelediği eserinde zoolojiye zenginlik kazandırmıştır. İbn-i Havam (12. yy) ziraat kitabıyla ortaçağ boyunca ilim dünyasına kendini kabul ettirmiştir. 

Tarih felsefesinin seçkin simalarından birisi olan İbn-i Haldun (1332-1406), sosyoloji ilminin kurucusu olarak anılmakta, Mukaddime’siyle birçok Batılı bilgine yol göstermektedir. 

Mimari denilince dünyada ilk akla gelen Mimar, Koca Sinan (1489-1588) olmakta, ölümsüz eserleriyle hala yaşamaktadır. 

Bunlar çeşitli ilim dallarında hizmetleri görülen büyük ilim adamlarımızdan sadece bir bölümüdür. Sayıları yüzlercedir, binlercedir. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. 

Bu örneklerden sonra kısaca söylemek gerekirse, Müslümanların el atmadıkları hiçbir ilim sahası kalmamıştır. Bütün ilimlerin temellerine harçlarını koymuşlardır. 

Deneycilik ve Gözlemciliği İlme Kazandıran Müslümanlardır. 

Burada bir noktaya parmak basmak istiyoruz. Müslümanlar nereden ve kimden olursa olsun faydalı olan her ilmi almışlardır. Fakat onları alırken de kendi kalıplarına uydurmuşlar, vahiy medeniyetinin tefekkür ve iman imbiğinden geçirip düzeltmişler, ayıklamışlardır. Bazıları, Müslümanların, Yunan kültürünü tesiri altında kaldıklarını iddia ederler. Deney ve gözlem metotlarının doğuşunun İslâm düşüncesinin Yunan düşüncesiyle uzlaşmasıyla olduğunu ileri sürerler. Buna son asrın büyük İslâm mütefekkir ve şairi Muhammed İkbal’in “İslâm kültürünün ruhu, İslâm mütefekkirlerinin Yunan tefekkürüne isyan sebepleri” adındaki bir inceleme yazısından (Selamet, 27 Haziran 1947, S:5) cevap verelim. Büyük mütefekkir, İslâm âleminde gözlem ve deney metotlarının doğuşunun, Yunan düşüncesiyle uzlaşmaktan değil, aksine ikisi arasındaki uzun bir savaşın sonucunda doğduğunu belirtir ve: “Briffoult’un dediği gibi her şeyden fazla olayla değil, teori üzerinde duran Yunanlıların rolü, Müslümanların Kur’ân’a karşı görüşlerini karanlıklaştırmıştır. Bundan dolayı da en azından Müslümanlar, iki yüz yıl kendilerini toplayamamışlar ve kendilerini layıkıyla gösterme imkânı bulamamışlardır. Bu bakımdan İslâm kültürünün karakterinin ortaya çıkmasına Yunan kültürünün sebep olduğu şeklindeki yanlışlığı ortadan kaldırmak isteriz” der, ve bu konuda deliller ileri sürer. 

Şu sözler de Briffoult’a aittir. “Roger Bacon ve gerekse adaşı deney metodunu Avrupa’ya sunma şerefini kazanmaya layık değildirler. Onlar İslâm ilim ve metodunu Avrupa’ya nakledici olmaktan öteye gidememişlerdir. Deney metodunu kimleri icad ettiği konusunda münakaşaya girişmek, Avrupa medeniyetinin kaynaklarını inkar etmekten başka bir şey değildir.” 

İlme deneyciliği, gözlemi kazandıranların Müslümanlar olduğu Avrupalılarca da açıkça itiraf edilmektedir. Peygamberimizin hayatında deneyciliğe önem veren örnekler bulmak mümkündür. Bir defasında Rasulallah’ın huzuruna bal getirilmiş, ashabına “Bu nedir?” diye sorduğunda, herkes, “Baldır ya Rasulallah” cevabını vermiş, Hz. Ali ise eline alıp tattıktan sonra, “baldır” cevabını vermiş. Bu durum Peygamberimizin hoşuna gitmiş ve : “Sen doğru söyledin” cevabını vermiştir. Bu deneyciliğin önemini açıkça göstermektedir. Müslümanları deneyciliğe iten bu ve buna benzer hakikatleri, gerek Kur’an-ı Kerîm’in ayetlerinde, gerekse hadîs-i şeriflerde bulmak mümkündür. 

Avrupa, İlim Ve Medeniyeti Müslümanlardan Öğrendi. 

Gerçek bu iken Avrupalılar birçok buluşu, kendilerine mal etmekten çekinmediler, bazı gerçekleri görmezden geldiler veya göz göre göre inkâr ettiler. Kan dolaşımı denilince Harvey (1578–1657), gezegen hareketleri denilince Kepler (1571–1630) ve Kopernik (1473–1542) yerçekimi denilince Newton (1642-1727), atom denilince Einstein (1879-1955) v.b.ni hatırlar olduk. Bu keşif ve buluşların daha önceden İslâm âlimlerince keşfedildiğini bilmiyorduk.  Çünkü gözlerimizi Avrupa’ya çevirmiş, adeta kendimizi göremez olmuştuk. Oysa Avrupa bizim olanları kendine mal edip, tekrar bize sattı. Mesela, Kostantin (1016–1087) isimli bir papa, Ali bin Abbas’ın Kitab-ül Melikî’sini alıp Latinceye tercüme ederek kendi eseriymiş gibi “Liber Pantegni” adıyla piyasaya sürdü. Bu sahtekârlığı Stephan isimli diğer bir papaz, 40 sene sonra su yüzüne çıkardı. Böylece öğrendik. Yine öğrendik ki, Avrupa’ya ilmin geçişinde bir köprü olan Endülüs’te ilim hırsızlığı öylesine yaygınlaşmıştı ki, Sevilla’da (13. yüzyılda) bunu yasaklamak için kanun bile çıkarılmıştı. 

Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, bugün, Batı medeniyeti ayakta durabiliyorsa, bunu İslâm kültür ve medeniyetine borçludur. İslâm medeniyeti olmasaydı bugün ne fabrikalardan, ne füzelerden, ne atom sanayinden ve ne de elektronik beyinlerden söz edilebilirdi.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Kaynak: Şaban Döğen Kardeşin kitabından

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: