Babanın Duruşu ve Yapılması Gerekenler

Türkiye’de 2015 yılının Şubat ayında tüm yüreklere kor düşüren vahim, acımasız, nefret uyandıran bir olay yaşandı. İnsanlıktan nasibini almamış,”esfel-i safilin” çukurundaki caniler tarafından hayat hakkı gasp edilen, hunharca öldürülen genç bir kızımız toplumun bütün unsurlarını ayağa kaldırdı.

Bir genç, bir insan neden bu kadar canavarlaşarak, adileşerek, genç bir kızı taciz eder ve öldürür…Çünkü, “Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder; bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker; ve bir saat sefahat keyfiyle, bir namus meselesinde, binler gün hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. ”(Sözler, On üçüncü söz)

Özgecan, 21 yaşında… Psikoloji Bölümü 1’inci sınıf öğrencisi… Bir annenin kızı, bir babanın evladı…Hayalleri olan, ülkesine, insanlığa hizmet etmek  isteyin genç bir kız… Okulundan dönüyordu…Tek hatası minibüse binmek ve son yolcu olarak kalmaktı…

His ve heveslerinin esiri olanlar onu kaçırdılar, o  kendini savunmak için elinden gelen her şeyi yaptı,  taciz ettiler, bıçakladılar, başına levye vurdular, öldürdüler, ellerini kestiler, benzin döküp yaktılar ve bir dere kenarına attılar…Özgecan mücadele etti, ölümü pahasına namusunu korudu. Alçaklar ona tecavüz edemediler. Otopsi raporu bunu doğruluyor…Şehit oldu. Makamların en yükseğini elde etti.

Toplum olarak bizler bu kızımızı, vicdanları ölmüş, insan olma değerlerini kaybetmiş, ‘esfel-i safilin’ çukurundaki,  tecavüz kafalılardan koruyamadık…

Kainatın Efendisin (sav) müjdesi yüreklerimize su serpiyordu, Özgecan’ın annesi  ve babası bu müjdeyi hissederek konuşuyorlardı, insanlığa ders veriyorlardı.

Peygamber Efendimiz (sav) helal malını, canını, ailesini, ırzını ve namusunu müdafaa ederken haksız yere zulmen öldürülen Müslüman’ın şehit olduğunu müjdelemiştir.

Özgecan, ölümü pahasına namusuna dokundurmadı. O bu dünyanın pisliklerinden kendini kurtardı. Ölmeyi göze alıp, namusunun kirlenmesine izin vermeyen kahraman Özgecan’a şahadet rütbelerinin en büyüğünü, vakur ailesine de sabr-ı cemil vermesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ederken… Anne ve babasını dinleyelim…Onların duruşu herkese örnek oluyordu.

“Çok acı çekmiştir kızım, keşke kurşunla öldürselerdi!..”diyen, Anne Songül Aslan, kızlarını hep dürüst olarak yetiştirdiğini ve dürüst olmalarını istediğini belirterek, şu ifadeleri kullanıyordu:

“Çok kaliteli bir kızım vardı, çok sağlam, çok yürekli. Hep ben meleğim diye severdim kızımı, melek yüzlü diye severdim. Her zaman dürüstlüğü öğrettim, namuslu olmayı öğrettim. Eline, beline, diline sahip ol derdim. Kızım bu uğurda mücadele etmiş. O pisliklerden namusunu korumak için canından oldu. Allah’ından bulsunlar. Allah bin mislisini onlara versin diyorum. Kızımın hiç bir günahı yoktu. Suçsuz bir çocuğu nasıl böyle katlederler. İnsan olan bunu yapamaz. Biraz vicdan olsa bunu yapmaz. Bunlar insan değil, cani.”

Özgecan’ın babası Mehmet Amca’nın.duruşu, söyledikleri hepimize ders veriyordu. Aslında, O’nun sözünün üzerine söylenecek hiçbir söze gerek yok.

O halde bırakalım da Özge Can’ın babası konuşsun …Bırakalım da yüreği yanık, ruhu büyük, samimi, olayı siyasi malzeme yapmak isteyenlere fırsat vermeyen, birlik ve beraberliğimizin önemini  kavramış, yüreği sevgi dolu o insan versin bize kurtuluşumuzun reçetesini:

“Devletimiz zeval görmesin. Milletimiz necip, güzel bir millet. Güzel gönüllü insanlar var. Birçok haber kanalından konuşmak için, röportaj yapmak için geliyorlar ama hiç birini kabul etmedim fakat böyle bir konuşma yapmak mecburiyeti aslında doğuyor.”

“Çünkü memleketimizin, hatta dünyanın aslında öncelikle barışa ve sevgiye ihtiyacı var. Ben öncelikle kendim için şunu söyleyeyim; ben günahkarların günahkarı, fakirlerin fakiri, acizlerin acizi bir garibim.”

“Rabbim özel yaratmış, güzel yaratmış, çok sevdi yanına aldı. Bu memlekette artık ikilik olmasın. Bu vahim olayı yapan insanlara da zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun.”

“Teslim olursak içimizdeki bütün güzellikler ortaya çıkacak. Savaşırsak, sonunda nefsimiz kazanacak ve analar, babalar ağlayacak, meleklerin kanatları koparılacak, meleklerin çığlıklarını kimse duymayacak.”

“Duyduğumuz kulaklarımızın, gördüğümüz gözlerin aslında bir anlamı yok. Memlekette herkes bir şey söylüyor; biz ne ocuyuz, ne bucuyuz, şanı yücelerden yüce olan Türk milletinin bir ferdiyim, evladıyım.”

“Ben milletimizden, -çok şey bilmem ama- Ma’un Suresi’ni, Ali İmran Suresi’nin 103. ayetini ve Asr Suresi’ni okumalarını tavsiye ediyorum. Bu ayetler bana göre çok önemli. Doğru yolu bulmak, doğru yolu seçmek, doğru yolda yürümek çok zor. “

“Malum, dünya geçimini sürdürmek için çalışıyoruz. Gözümüz körleşiyor, kulaklarımız sağırlaşıyor. Bütün dünyada Şahmaran’ın yavruları kol geziyor.”

“Benim meleğimin kanadını kopardılar, yarın sizin meleğinizin kanadını koparmaya da gelecekler. Herkes kalbindeki sesi iyi dinlesin.”

“Bana yıllarca neler olabileceğini anlattılar ama ben anlamadım. Gözlerim kör, kulaklarım sağır vaziyette dünyanın peşinde koştum durdum.”

“Elbette ki çalışacağız, memleket için, ailemiz için, çocuklarımız için ama arada sırada da şöyle bir durup düşünmemiz lazım.”

Mâun Sûresinde Rabbimiz Ne Diyor?

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

1.Dini yalanlayanı gördün mü?
2
. İşte o, yetimi itip kakar;
3
. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;
4
. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
5
. Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
6
. Onlar gösteriş yapanlardır,
7
. Ve hayra da mâni olurlar.

Âl-i İmran Sûresi 103. Ayette Rabbimiz Ne Diyor?

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”

Asr Sûresinde Rabbimiz Ne Diyor?

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

1.Asra andolsun!

2.Gerçekten insan ziyandadır.

3.Ancak iman edip Salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.

************

Özgecan’ı acımasızca öldüren, bu ‘esfel-i safilin’ çukurundakilerin yaptığı soysuzluğun, soyu, sopu, dini, imanı, kitabı, mezhebi yok… Bunlar hastalıklı insanlar… Toplumsal atıklar…“İnsan eğer insan olmazsa canavar bir hayvana inkılap eder ve cehenneme layık bir kıymet alır, esfel-i safiline düşer”.

Bunlar, toplum üzerinde oynanan oyunların, zehirli bal tuzaklarının, gençlerin doğrularını değiştiren medyanın, toplumu köle eden uyuşturucunun, millet üzerindeki psikolojik baskının ürünleridirler…

Şimdi, sinema ve televizyonculuğun tarihinde yapılan film ve dizilere bakıldığında rahatlıkla görülür ki, pek çok sinema ve dizi filmlerin işlediği konular, şiddet ve taciz üzerinedir. Bu filmleri ve dizileri yapanların ana gayesi sadece para kazanmak ve cinsellik üzerinden rant elde etmek içindir. Bilinmeyen, görülmeyen, duyulmayan hayali taciz olayları senaryolaştırılıp, izleyenlere benimsetilerek sıradan olaylar haline getirilmiştir.

Televole kültürü, BBG evleri, dizilerde tecavüzcüsüne aşık olan roller, Fatmagül’e tecavüz üzerine kurulmuş sezonlarca oynayan dizi hikayeleri, absürt yarışmalar, tartışmalar, gençlik dizileri, evlilik programları, sinema filmleri bu his ve hevesleri kör, akıbeti görmeyen, hastalıklı gençleri bu noktaya getirmiş, sosyolojik ve psikolojik sorunlu canavarlar meydana getirilmesine  sebep olmuştur.

Son zamanlarda televizyonlarda, stil ve tarz programları adı altında genç kızların neredeyse çıplak ekrana çıkmaları, bir de o halde reyting artsın diye birbirlerini aşağılamaları, hakaret etmelerini nasıl açıklayacaksınız. Burada ne yapmaya çalışıyorsunuz, Kadınlığın ve hanımefendiliğin  onuru ayaklar altına alınıyor. Kadın cinsel obje olarak sunuluyor. Bunlara dur diyecek yok mu?

Kadına şiddet, tecavüz, cinsel istismar, taciz toplumun kadına bakışı ve algılayışını ortaya koymaktadır. Bu bakış ve algılayışın temelinde yer alan ana nedenlerden biri, kadının cinsel obje olarak reklam ve pazarlamanın konusu olmasıdır. Otomobilden, gıdaya; magazin haberlerinden, modaya tüm reklam, pazarlama ve medya etkileşimlerinde, kadın salt cinsel bir obje olarak sunulmaktadır.

Televizyonlardaki dizilerin berbatlığını ortadadır. Bugün tecavüzü kınayanlar “Fatmagül’ün Suçu Ne?” diye bir dizinin tecavüz sahnesi tıklanma rekorları kırarken hiç seslerini çıkarmamışlardı. Pek çok televizyon dizisinin konusu ise akrabalar arası iğrenç ilişkiler üzerine kurulu. Ve bunlar haftalarca işlendikçe normalleşiyor. Bunları izleyen gençten ne bekliyorsunuz?

İnternetin yanlış kullanılması  ayrı bir bela. Çocuklar ödev araştırırken porno siteler açılıyor. Liselerde gençler cep telefonlarından porno izliyorlar. Porno kadar kadını aşağılayan başka bir şey var mıdır? Ve cinselliği iğrençleştiren… Porno izleyen delikanlının sınıfındaki kız arkadaşına nasıl bakmasını bekliyorsunuz?  His ve hevesi kör olan, akıbeti görmeyen genç, kız arkadaşına nasıl bakar?

Erkeklerin kadınlar hakkında bakış açısını değiştirmesini sağlamak lazım diyorlar? Nasıl değiştireceksiniz? Bu rezillikler devam ederken, çözümünüz nedir?  Önce rezilliklere son verilmelidir. İnsanları ‘esfel-i safilin’ çukurlarına götüren bataklıklar kurutulmalıdır.

Çözüm, Özgecan’ın babasının da hatırlattığı gibi, Kur’an ve Sünnete sarılmak. Bunun için ilk adım, çocuğun, gencin, herkesin şefkat ve merhamet eğitiminden geçmesi gerekiyor. Vicdanların, akılların, duyguların eğitilmesi gerekiyor. Vicdanı eğitilmemiş bir insan, neyi yapmaz? Onu bir şeyler yapmaktan alıkoyacağı hangi engel var? Allah’tan korkmayan kimden korkar. Kul hakkını tanımayan, hangi hakkı tanır.

‘Şefkat eğitimi’, ‘Merhamet eğitimi’ almamış ve ‘bir karıncayı bile incitmenin hak, hukuk kapsamında’ olduğu bilinci kazanmamış bir kişi, gözünü kırpmadan, canice bir insanı neden öldürmesin.

Gençleri ehl-i namusun kadın ve kızına ilişmekten ve vahşetten alı koyan tek güç Allah korkusudur, Cehennem kaygısıdır, ahirete imandır. Bu gücü yok sayarsak, yok etmeye çalışırsak ve gereği gibi öğretmezsek daha çok belalara davetiye çıkarıyoruz demektir.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri diyor ki: “Gençler; hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes’ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer.

Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. “Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım” diye, birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.” (Şualar, On Birinci Şua, Sekizinci Meselenin bir Hülasası)

Sosyal hayatın büyük bir kısmını gençler meydana getirir. saldırgan ve hayatları saçmalıklarla dolu olan gençler hayatı cehennemî bir hale çevirirler. Öte yandan sahabe gibi hayatlarından nur fışkıran, bütün davranışlarıyla Allah’ı hatırlatan, bakışlarında cennet parlayan gençler ise hayatı tamamıyla bir cennet haline getirirler.

Gençler, haşre inanma ile gerçek benliklerini bulacak, fakat haşir akidesi ve öldükten sonra dirilme duygusu gönül ve kafalarından sökülüp atıldığı zaman beşerin huzursuzluk kaynağı haline gelecekler, ‘esfel-i safilin’ çukurlarında hayatları heder olurken, tecavüzün ve tahribatın aktörü olacaklar. Bugün insanlık huzursuz ise hayatının her safhası çılgınlık ve saçmalıklarla dolu olan gençlikle huzursuzdur. Pedagoglar, psikologlar, sosyologların buna yazdıkları reçete nedir?. Bu yaranın ilacı haşre imandır. Bunun dışındaki ilaçlar bugüne kadar derman olmadı ve olamayacak. Haşre iman ilacı ile başta gençlik olmak üzere, herkes atacağı her adımı Allah’a hesap verme inancı içinde atmış olacaktır.

Bediüzzaman Said Nursî, 1950’lerde Eşref Edip’e verdiği röportajda şunları ifade ediyordu:

“Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş,  tefessüh etmiş batıl formülleriyle mi? Yoksa İslam cemiyetinin terütaze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için ben yalnız iman üzerine  mesaimi teksif etmiş bulunuyorum. (…) Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum…” (Tarihçe-i Hayat s. 959-60)

Onun gündemi buydu: Çağın manevî ve zehirli bal  tuzak ve tehlikelerinden nesilleri kurtarmaktı. Aklın ve vicdanların tatmin edilmesi, duyguların doğru kullanılmasını sağlamaktı. Eğer, ahirete iman hakikati, ‘Haşir Risalesi’ gençlere anlatılsaydı, gayri ahlaki sapma ve savrulmalar, tecavüzler, hunharca öldürmeler, kötü alışkanlıkların acı neticeleri yaşanır mıydı? Özgecan  acımasızca  öldürül müydü?

Aklın ve vicdanların tatmin edilmesi, duyguların doğru kullanılması için, okullarda, Kur’an ve Sünneti asrın idrakine sunan, Risale-i Nur eserlerinin ders olarak okutulması elzemdir. Bu eserler, Kur’an ve Sünnet eczanesinde hazırlanan ilaçlardır. Bu ilaçlara insanlığın  ihtiyacı vardır.

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: