Başarmak Ama Neyi?

Kelime ve kavramların anlam dünyamızdaki karşılıkları insana dair önemli ipuçları taşır. Kendimizi ifade ederken, şahit olduğumuz olayların bizdeki izdüşümlerinden bahsederken veya hayata dair meselelere yaklaşımımızı paylaşırken hep kelimelere başvururuz. Aynı kelimelerle konuşuruz belki ama o kelimelere yüklediğimiz anlam farklı olabilir. Bu da dünya üzerinde var olan milyarlarca insan benzerimiz içinden kelimelerimizle sıyrılma ve bizi biz kılan anlam dünyamızın farkını böylece ortaya koymuş olmanın bir yoludur aslında.
Hayatın hızla ve sürekli değişerek aktığı günümüzde, farklılıklara vurgu yapılıyor gibi bir görüntü hâkim. Oysa küreselleşmenin ve sanal iletişim ağlarının yaygın kullanımı neticesinde duygu ve düşüncelerin kolayca manipüle edildiği bir dönemden geçmekteyiz.

Mesela hayata öncelikle başarı, kariyer, mutluluk, zenginlik, güzellik pencerelerinden bak(tır)ılmakta, tüm çabalar bunların gerçekleştirilmesi yönünde sarf edilmekte… 
Herkesin aynı şeylere daha fazlasıyla sahip olmak için mücadele ettiği bir hayatı düşünelim. 
Sürekli rekabet ve kazanma hırsıyla hareket eden insan kalabalıklarının yaşadığı bir dünyada kardeşlik ve dayanışma gibi insani değerlerin gün be gün eriyip gitmesi kaçınılmaz olacaktır. Nitekim bugün hepimizin gözü önünde vuku bulan pek çok insanlık dramı böyle bir zihniyetin yansımaları değil midir?
Kendi medeniyet dünyamızın önce bize, bizler vasıtasıyla da insanlığa kazandırmayı amaçladığı hayata ve insana dair farklı bir okuma imkânı var halbuki.
Bize düşen böyle bir okuma çabası ile günümüzde geçer akçe kabul edilen kelime veya kavramlar üzerine yeniden düşünmek ve “eskimeyen yeni” diyebileceğimiz kadim değerlerin hayat bulmasına katkıda bulunmak olmalıdır.
Hayatı anlamlı kıldığı düşünülen ve çocuk yetişkin demeden herkese hedef olarak gösterilen başarı kavramı, özellikle de bu kavram üzerinden şekillenen ebeveyn-çocuk ilişkisini ele alalım mesela. Ancak bakış açımızı hayatı bir bütün olarak kucaklayan ve bize öteleri her daim hesaba katma hassasiyeti ile hareket eden fertler olma terbiyesi veren kadim medeniyetimiz şekillendirmiş olsun. Bu aynı zamanda modern dünyanın insanı anlamaktan uzak sığ anlayışlarının düşünce dünyamıza vurduğu prangalarından kurtuluşu getirecektir.
Bir çocuğumuzun dünyaya geleceğini öğrendiğimiz an ne kadar özel ve değerlidir değil mi? 
Yüzünü görmediğimiz, hiçbir özelliğinden haberdar olmadığımız halde sırf varlıkları ile hayatımıza ne de güzel bir tat ve heyecan kattıklarını hatırlamayanımız yoktur herhalde. Bundan sonra bizim için yeni bir dönem başlamıştır ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Onların hayırla ve sağlıkla dünyaya gelmeleri için dualar eder, bunun için gerekenleri yapma hususunda azami özen gösteririz. Yavrularımız içimizde halden hale çevrilerek büyürler. Biz de onların sevgisini büyütürüz yüreğimizde.
Vakit erdiğinde kucağa alınan bir bebeğin saf ve tertemiz varlığı ailesine tarifsiz bir sevinç yaşatır. Onlar ötelerden bir hediye. Yaradan’ın insanoğluna güveninin bir ifadesi, en değerli emaneti. Şu gel geç dünyamıza Cennet kokuları taşıyan masum yavrular. Bu nedenle çocukların varlığı bizatihi güzel ve kıymetli. Onlar yarınlarımız. Onlar umutlarımız. İyi yetişmeleri ve yarınlara iyi hazırlanmalarını istememiz bu yüzden. Bu yüzden onlar için hayal kurmalarımız ve gerçekleşmesi için çaba sarf etmelerimiz…
Geleceğe hazırlanma söz konusu olduğunda karşımıza sınavlar çıkıyor ister istemez. Çocuklarımızın başarı ölçeği olarak kabul edilen ve hayatlarına yön veren sınavlar…
Daha sene başında ailelerin gündemine oturan bu sınavlar çocuklarımızın eğitim öğretim hayatları boyunca peşlerini bırakmayacak olan sınavlardan birer sınavdır aslında.
Çocukları için her şeyin daha iyi olmasını isteyen ailelerin bu konudaki hassasiyetlerini anlamak bir dereceye kadar mümkün. Sınav stresini yıl boyunca hep birlikte yaşıyor belki de pek çok aile…
Nasıl yaşanırsa yaşansın bu süreç bir şekilde geçip gidecek halbuki. Yeni sorumluluk ve sorunlarla yüklü süreçlere yerini bırakarak… Peki tüm bunların halledilmesi ile işimiz bitecek mi sanki? Tabi ki hayır. Çünkü hayat sürekli akmaya devam edecek yeni sorularla, yeni imtihanlarla.
İşte bu nedenle uzun soluklu hayat yürüyüşünde asıl başarı, karşımıza çıkabilecek her türlü zorluk ve engellere, zaman zaman yaşanabilecek başarısızlıklara rağmen yürüme azim ve gayreti taşıyabilmektir herhalde.
Çocukların bunu öğrenmesinin yolu da aile desteği ve örnekliğinden geçiyor. Çocuklarımızın en çok ontolojik/varoluşsal değerlilik duygusunu hissetmeye ihtiyaçları var. Toplumun dayattığı başarı veya başka değer şartına bağlanmadan aileleri tarafından sevildiklerini, anlaşıldıklarını ve onlarla güvende olduklarını hissetmeye.
Ebeveynler olarak zaman zaman hafızalarımızı yoklamamız gerekiyor. Neyin asıl ve önemli olduğunu hatırlamak için. Malum “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.”
Onların bir zamanlar tek başına varlıklarıyla hayatımıza tat kattıklarını unutuyoruz mesela. Yine en ufak ateşlenmelerinde uykusuz geçirdiğimiz gecelerde onların hangi okula gideceği hangi mesleği seçeceği soruları değil, sağlıkla ve hayırlısıyla büyüdüğü günleri görmekti öncelikli meselemiz. İlerde kaç yabancı dil öğreneceği veya yabancı dil sınavında kaç yanlış cevabı olduğunun önemi var mıydı, dilinden ilk kez “anne” veya “baba” sözcükleri döküldüğünde duyduğumuz sevincin yanında?
Yine sormak lazım. Ebeveyn-çocuk iletişiminin koptuğu ya da birbirlerini anlayışsızlıkla itham ettikleri bir ortamda birkaç dil biliyor olmak ne anlam ifade eder ki? 
Matematik sorularını eksiksiz çözmesiyle övündüğümüz çocuğumuzun hâlihazırda ve yetişkinlik döneminde hayatın önüne koyduğu problemleri çözme noktasında gerekli iç donanımı edinip edinmediğini de dert ediniyor muyuz acaba? Sorular uzar gider.
Hâsılı kelam yüksek notlar üzerinden yapılmış bir başarı tanımı olabilir. Ancak kendi medeniyet perspektifimizden hareketle hayatın her alanına dair sözümüz olduğunun farkındaysak “şimdi yeni şeyler söylemek lazım”: Ebeveynler çocuklarının akademik başarıları kadar iç dünyalarının dengeli bir şekilde inşasını da dert edinmeli. İki yönlü bu çabanın gösterilmesinde ve sonuç alınmasında ailenin desteği çok önemli. Öyleyse her iki alana da yatırım yapılmalı.
Şunu hep hatırda tutalım. Sevgi, bilgi, sabır ve anlayışla harmanlanan bir okul ve aile atmosferinde yetişen çocuklar, gerek okul sınavlarında gerekse başlı başına bir sınav alanı olan hayatın içinde gösterdikleri her başarı hem ebeveynleri hem de öğretmenleri için büyük bir mutluluk ve övünç kaynağı olacaktır.
Ayten Yadigâr
Zafer Dergisi