Başbakan ve Erkan-ı Hükümete Samimi Bir İkaz

Son zamanlarda hizmet ekibiyle hükümet arasındaki gerilim maalesef ehl-i imanı gıybete ve hatta bazan iftiraya boğmuştur. Buna dikkat etmemiz gerekmektedir. Daha evvel de dediğim gibi, bazı hususların açıklanmasında bugün için zaruret vardır:

1. Bu hadiseler ve gerilimler, her iki tarafın açık hataları ve genellemeleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Bir …taraf hıyanet eylediyse, diğer tarafdan da cinayet işleyenler olmuştur. Her iki taraf da ehl-i iman olduğu için mutlaka sulh yoluna gitmeli ve memleketi daha fazla uçuruma sürüklememelidirler.

2. Son fitne olaylarını tasvip etmediğimiz gibi, dindar 28 Şubat dercesine bazı tasfiye hareketlerini de tasvip etmiyoruz. Hele hele genellemelere giderek, tıpkı eski bakan döneminde Milli Eğitim Müdürlerinde yapıldığı gibi, Üniversitelerde ve başka kurumlarda, haklıyı haksızı ayırt etmeden, tasfiye yoluna gitmek, memleketi perişan edecek ve bundan sadece din düşmanları gülüp memnun olacaktır.

3. Maalesef bir Üniversitede kadro verilmediğinden şikayet eden bazı kargalar, gerilimi fırsat bilerek ve hem de dindar gazetelerde, belli İslami hizmetler ve özellikle de Nur hizmeti aleyhinde makaleler yayınlanmaya başlamıştır. Halbuki bunlara kadro verilmemesinin sebebi, ehl-i sünnete muhalif fikirleri olduğu ehlince bilinmektedir. Devlet erkanı bu fırsatçıların beyanlarına itibar etmemelidirler. Bütün dindar gazeteler, tahkik etmeden fırsatçıların ekmeğine yağ sürecek haberlere ve makalelere yer vermemelidir.

4. Bir zamanlar benim de burs aldığım ve takdir ettiğim bir vakfın bir vilayetteki temsilcisi, ehl-i sünnete muhalif olduğu için kendisine kapanan bazı kurum kapılarını, “Cemaat yapılanması” diyerek genelleme yoluna gitmekte ve haklı hareket eden insanları yalan yanlış ifşa etme cahilliğine sürüklenmektedir. Bunlara azami dikkat edilmelidir.

5. Cemaat fobisi, devlet kadrolarının bazı müfsidlerin ve hatta bölücü terör yandaşlarının eline geçmesine vesile olmamalıdır.

5. Bütün bu olaylar karşısında benim başta nefsime, sonra Başbakana ve diğer devlet ricaline tavsiyem şudur:

Hiçbir müfsid (bozguncu) ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz. Münazarat ( 14 )

Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakınız. Hizmet Rehberi ( 161 )

Bize düşen şefkat etmek, zulüm ve zarar etmemektir. Çünki, وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى Yani “Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz” olan düstur-u irade-i İlahiyeye karşı, bu zamanda اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ sırrıyla şedid bir zulüm ile mukabele eder. Tarafgirlik hissiyle, bir câninin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adavet eder. Elinden gelse zulmeder. Elinde hüküm varsa, bir adamın hatasıyla bir köye bomba atar. Halbuki bir masumun hakkı, yüz câni için feda edilmez; onların yüzünden ona zulmedilmez. Şimdiki vaziyet, yüz masumu birkaç câni için zararlara sokar. Meselâ: Hatalı bir adama müteallik, bîçare ihtiyar vâlide ve pederi ve masum çoluk-çocukları ezmek, perişan etmek, tarafgirane adavet etmek, şefkatin esasına zıddır. Müslümanlar içinde tarafgirane cereyanlar yüzünden, böyle masumlar zulümden kurtulamıyorlar. Hususan ihtilale sebebiyet veren vaziyetler, bütün bütün zulmü dağıtır, genişletir. Cihad-ı dinîde olsa, kâfirlerin çoluk-çocuklarının vaziyetleri aynıdır. Ganîmet olabilir; Müslümanlar, onları kendi mülküne dâhil edebilir. Fakat İslâm dairesinde birisi dinsiz olsa; çoluk-çocuğuna hiçbir cihetle temellük edilmez, hukukuna müdahale edilmez. Çünki o masumlar, İslâmiyet rabıtasıyla dinsiz pederine değil, belki İslâmiyet’le ve cemaat-ı İslâmiye ile bağlıdır. Fakat kâfirin çocukları, gerçi ehl-i necattırlar; fakat hukukta, hayatta pederlerine tâbi’ ve alâkadar olmasından, cihad darbesinde o masumlar memluk ve esir olabilirler.
Emirdağ Lahikası-1 (39- 40 )

Hürmetlerimle

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: